CHP Milli Eğitim, Gençlik Spor Komisyonu üyesi, önceki dönem Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya, Milli Eğitim Bakanı’na yönelttiği, ancak hiçbirine yanıt alamadığı “eğitimdeki tarikatlaşma” iddialarına ilişkin 17 soru önergesine konu olan olayları T24’e anlattı. Kaya, Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaşanan değişimden kapatılan köy okullarının bazı tarikat ve cemaatlere tahsis edildiği iddialarına uzanan gelişmeleri anlattı, çarpıcı iddialarda bulundu.
Kaya, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in henüz TBMM’de yemin etmemiş olmasına rağmen, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yoluyla bakanlıktaki kadroları değiştirmeye başladığını, eski bakan Ziya Selçuk döneminde yapılmayan bazı atamaların da bu süreçte yapıldığını söyledi. Yeni bakanın, bazı kadrolara, Işık cemaatine yakın isimleri getirdiğini öne süren Kaya, bakanlıkta farklı tarikatlar arasında alan kapma savaşları yaşandığını savunurken “İnşaat ve yapı işlerine bir tarikat, insan kaynaklarına bir tarikat, yurt dışı eğitim daire başkanlığına başka bir tarikat bakıyor” dedi. Kaya, “eğitim alanında daha önce aşağıdan yukarıya bir değişimi deneyen iktidarın artık yöntem değiştirdiğini ve yukarıdan aşağıya bir modelle cumhuriyet devrimlerini yıkmayı amaçladığını” öne sürdü.
Öğretmenlik yıllarının ardından EĞİTİM-SEN’in kurucusu ve ilk genel başkanı olan Yıldırım Kaya, Ankara Milletvekili olarak parlamentoya girdi ve eğitim politikalarından sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendi. T24 Ankara Bürosunu ziyaret eden Kaya ile yanıtsız kalan soru önergelerini, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra eğitim alanında yaşananları ve AKP’nin eğitimdeki 19 yıllık karnesini konuştuk. “Cumhuriyetle hesaplaşma çabası içinde olan AKP’nin bundan dolayı da özellikle eğitim alanına yoğunlaştığını” savunan Kaya, şunları söyledi:
“Cumhuriyetin temeli eğitimle adıldı. Cumhuriyetle hesaplaşmayı önüne koyan AKP de bunu biliyor ve özellikle bu alana yoğunlaşıyor. Milli Eğitim Bakanı’nın sürekli değiştirilmesinin sebebi de bu. AKP bu hedefine ulaşabilmek için de toplumda kabul görecek ılımlı isimleri de daha önce bakan yaptı. Bakanların isimlerine bakarsanız, Nabi Avcı, Ziya Selçuk gibi toplumun daha ılımla kesimlerine, sosyal demokratlara şirin görünebilecek isimleri seçti. Eğitim dünyası, bu isimleri çok iyi bir bakan gelmiş gibi algıladı ancak kimse şunu hesap etmedi. Tepede Erdoğan’ın ideolojik hesapları vardı.Erdoğan, eğitimde aşağıdan yukarıya bir değişimi önüne koydu. Bunun için sübyan mekteplerini devreye soktu. İmam-hatiplerin yaygın biçimde açılmasını sağladı. 2013 yılına kadar da cemaatle, onun kadrolarıyla Türkçe Olimpiyatları üzerinden uluslararası eğitim kurumları açtı. ‘Abiler, ablalar’ yoluyla yetiştirilen öğretmenler, sınavlarda çalınan sorularla yetişen kadrolarla, il ve ilçe yönetimlerinde değişiklikler yapmak istedi.”
“Ancak buna karşı toplumda örtülü bir direnç oluştu. Bu değişimin önündeki en büyük engel veli ve öğretmenler oldu. Nedeni de Atatürk’ün attığı tohumdu. Benim ‘Anadolu Müslümanlığı’ diye tabir ettiğim bir kavram var. Anadolu insanı, hem ibadetine bağlı kaldı, hem de eğitim devrimlerine ve cumhuriyet devrimlerine hiçbir zaman karşı olmadı. Anadolu insanı, çocuğunun dini eğitim almasını istedi ama doktor, mühendis olmasını da istedi. AKP’nin değişim çabasına örtülü direnç de bu yüzden oluştu. AKP’ye oy verdi ama eğitimde bildiğini yaptı. Kırşehir’den bir akrabamız örneğin; beş kız çocuğu var, köyü terk etti, şehre yerleşti. Beş kızını da okuttu. Ama zihniyet olarak AKP’li. Çocuklarının okumadan evlendirilmesi gündeme getirildiğinde yakın akrabalarının tamamıyla küstü. Çocuklarını okutmak istedi.”
Kaya, Gülen cemaati ile yollarını ayıran iktidarın, özellikle 15 Temmuz sonrasında model değiştirdiğini ifade ederken, “Erdoğan, ‘eğitim ve kültür alanında başarılı olamadık’ dedi. Bunu söyledikten sonra yukarıdan aşağıya müdahale sürecini başlattı. Vakıf üniversiteleri kurdu sorunu çözemedi, her ile üniversite açtı yine çözemedi. Şimdi de Boğaziçi, ODTÜ gibi üniversitelerin yapılanmasına müdahale etmeye başladı. AKP kadrolarını buraya göndermesinin nedeni de yukarıdan aşağıya bir dönüşümü gerçekleştirme hedefi. Aşağıdan yukarıya olmadı. Şimdi tersini deniyor” görüşünü dile getirdi.Kaya, bu amaçla planlı, plansız çok sayıda adım atıldığını ve Türkiye’nin dört yanında garip gelişmeler yaşandığını belirterek, şu örnekleri verdi: “9 Eylül Üniversitesi’nin rektörü Nükhet Hotar AKP’li. 21 bin 340 öğrenci kontenjanı var toplam. Ama yabancı uyruklu öğrenciler için 10 binin üzerinde kontenjan açtılar. İzmir’de ayrıca AB ile ortak proje yaparak sadece mülteci çocukların eğitimi için kolejler açıyorlar. Oysa mülteci yoğunluğu başka kentlerde. Ama bu çocukları İzmir’e alıyor. Çocukların anne babalarıyla birlikte 60 bin kişi yapıyor. Bu kadar nüfusu bir kente taşıdığınızda demografik yapıyı alt üst edersiniz. Hatay’a, Kilis’e yapsa anlayacağız. İzmir’e götürmenin amacı ne?”
“Milli Eğitim Bakanı’nın şu anki durumu da ilginçtir. Bakan daha Meclis’te yemin edemedi ama göreve başladı. Sistem o kadar ucube ki; yemin etmemiş bakan şu anda genel müdürleri, daire başkanlarını değiştiriyor. Kendi imza attığında döneceğini biliyor, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bunu yapıyor. Ankara, İzmir İl Milli Eğitim müdürlerini değiştiriyor. Bakanlık içerisinde genel müdürlerden başladı, daire başkanlarına kadar Işık cemaatinin kadrolarını yerleştiriyor.Ziya Selçuk döneminde İnsan Kaynakları Genel Müdürü yapmak istedikleri kişi Erdoğan’ın köylüsü. Selçuk bu kişiyi atamadı. Mahmut Özer geldi, geldiğinin ikinci günü bu kişiyi genel müdür yaptı. Aslında bu kişi eğitim camiasından yetişmiş bir isim. Yeni bakan, bu ismi atayarak istenileni yaptı ama diğer kadrolara da kendi istediklerini atadı. Ancak artık kendi kadrolarına dahi tahammül edemiyor. Bakanlıkta FETÖ yapılanması hâlâ çözülmedi. Bakanlıkta, FETÖ soruşturmasından açığa alınan, ihraç edilen yönetici yok ama 50 bin öğretmen ihraç edildi. Öğretmen ihraç edilirken üst düzey yöneticilerin hiçbirine dokunulmadı. Şimdi bu görevden almaların, dokunmaların sebebi FETÖ’ye dokunmak için mi yoksa kendi cemaatine yer açmak için mi? Ben ikincisi olduğunu düşünüyorum.”
“Sübyan mektepleri, sadece Karadeniz ve İç Anadolu’da sanıyorduk. Bunlar Refah Partisi döneminde başladı. Çok yaygın değildi. AKP gelince belediyeler eliyle çok yaygın hale getirildi. Ankara, İstanbul, Gaziantep, Samsun gibi büyük kentlerde belediyeler vasıtasıyla genişlediler. Bir sistemi kurmuşlar. İSMEK gibi kurumlar vasıtasıyla merkezden gelen eğitim anlayışını hayata geçirdiler, o programa tüm belediyeler uydu. Bir merkez açarken, birlikte sübyan mekteplerini de açtılar. Sübyan mekteplerinin, merdiven altı Kuran kurslarının yoğunluğu da kırsaldan göçüp merkeze gelenlerin yaşadığı bölgelerde yaygın.
Esenyurt’ta yüzlerce örnek var. Bağcılar’da yüzlerce örnek var. Naci Ekşi vardı. Bakanlık ve belediye başkanlığı yaptı. Kendi adını taşıyan bir Anadolu lisesi kurdu. Bu okulu imam-hatibe dönüştürdüler. Okulun öğrencilerini başka yere taşıdılar. Naci Ekşi davayı kazanmasına rağmen hayata geçirilmedi. Nahit Tarman okulu var. Beşiktaş’taki okulu imam-hatibe dönüştürdüler. Sarıyer’den öğrenci getiriyorlar. O mahallede oturanı başka mahalleye gönderiyorlar. Değişimi böyle yapmaya çalışıyorlar.”
“Ancak, vatandaş direniyor. Bu sene imam-hatip kontenjanı 42 binden 38 bine düştü. Zoraki gelen öğrenci de bir sene sonra açık liseye geçiyor. Geçen yıl 2 milyon 700 bin açık liseye giden öğrenci vardı. Bu sene rakam 4 milyonlara çıkacak. Öğrenci, LGS’de tercih yaptığında yerleşemiyor. Düz liseye gidişin önü tıkandı. Ya imam-hatibe gideceksin ya da uzaktaki okula gideceksin. Vatandaş imam-hatibe göndermek istemiyorsa çocuğunu uzaktaki okula gönderemediği için mecbur açık liseye gönderiyor. Bu da erken yaşta evlilik, çocuk işçiliği ve okuldan, öğretmenden uzaklaşan öğrenci profilini ortaya çıkartıyor. Bu sefer bu çocuklar, mahallede cemaatlerin eline düşüyor.”
“Bir başka örnek de Kırşehir’de vilayet binası vardı. Yeni valilik binası yapılıyor. Bu bina yıkıldı. Bilal Erdoğan’ın vakfı olarak bilinen TÜRGEV’in binasına dönüştürmüşler, yurt yapıyorlar. ‘Tekrar valilik binası yapacağım’ diyor, sonra TÜRGEV oraya öğrenci yurdu yapıyor. Bu, o şehrin dokusunu değiştirmeye yönelik bir hamle. Bunu da bakanlık ya da Kredi ve Yurtlar Kurumu vasıtasıyla yapmıyor. Yurtların denetimi Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alındı, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na verdiler.Böylece denetimler öğretmenler yerine Diyanet’in elemanları ile yapılmaya başlandı. TÜRGEV ve TÜGVA, tamamen devletten beslenen vakıflar. Bilal Erdoğan’ın herhangi bir liyakatı yok bu alanda. Ama devletten ihale alan şirketler düzenli şekilde buraya bağış yapıyorlar. Patır patır binaların yükselmesi, Kızılay’ın parasıyla ABD’de yurt yapılması izah edilebilir değil. Vatandaşa IBAN gönderiyorsun, felaket olunca Kızılay ya da AFAD, IBAN gönderiyor ama Kızılay’dan para alıp New York’ta yedi yıldızlı yurt yapıyorsun. Hiçbiri masum değil.”
Kaya’nın ısrarla üzerinde durduğu konuların başında kapatılan köy okulları geliyor. “Köy okullarının tarikatlar tarafından paylaşıldığını, tarikatların bu okulların bulunduğu bölgelerde özel alanlar oluşturduğunu” iddia eden Kaya, şunları kaydetti:
“TÜRGEV’le Medeniyet ve Değerler Protokolü imzaladılar. Protokol kapsamında mesleki, sosyal, sportif kurslar düzenlenmesi planlandı. Oysa bu görev halk eğitim merkezlerince 80 yıldır yapılıyordu zaten. Halk eğitim merkezleri burada duruyor, kadro vermiyorlar. Ama bunların yapması gereken işi TÜRGEV’e teslim ettiler. Bu sene 15 bin merkezde yetişkin eğitimi yapacaklardı bu vakıflarla. Ziya Selçuk karşı çıktı. Kapatılan köy okullarında yapmayı düşünüyorlardı. Köyde okulu kapatıyorsun, sonra yetişkin eğitimi adı altında buraları kullanıyorsun. TÜRGEV olmadı ama vakıflar, tarikatlar yapıyor bunu. Ziya Selçuk karşı çıktığı için uygulayamadılar ama yapmaya çalışıyorlar. Ensar, TÜRGEV ve TÜGVA kent merkezlerine yöneldi. Tarikatların köy okullarına yöneldiğini görüyoruz. Köyleri değiştirip dönüştürme yolunu seçiyorlar. Yalova’da İlyasköy var örneğin. O köye Menzil tarikatı yerleşmiş. Büyük araziler almışlar. Bir müddet sonra köylü azınlıkta kalacak. Bunlar tesadüfi değil. Bilinçli olarak bazı merkezler seçiliyor. Arazi satın alıyorlar. Siz bir süre sonra doğduğunuz yerde yabancı konumuna geliyorsunuz. Köylerde imam var, öğretmen yok. Öğretmenin yerine yerleşiyorlar. Ama zorlandıkları yer şu ki köylüler çocuklarını göndermiyorlar. Nedeni de şu. Taciz, tecavüz olaylarından sonra anneler, babalara rağmen çocuklarını göndermemeye çalışıyor. Aydınlanmaya biz köylerden başladık, bunlar da köylerden karartmaya başladı. Şehirden köyü değiştiremezsiniz. Ama köyü değiştirdiğinizde şehirleri dönüştürürsünüz. Pandemi döneminde 20 bin köy okulu kapandı. Köyde neden internet yok? Su var, elektrik var. Niye internet yok? Bu okullara tarikatlar yerleşmeye, o bölgelerde etkili olmaya çalışıyorlar.”
Kaya, ilköğretimde de “tarikat” etkisinin büyük olduğunu belirtirken, şu örneği verdi: “İnsan Vakfı var. ‘Mescitsiz Okul Kalmasın’ kampanyası yürütüyor. Okuldaki sosyal faaliyetleri de bunlarla yapmak istiyorlar. Derslere vakfın tercih ettiği imamları getiriyorlar. Öğretmeni alıyor sınıftan, yerine cemaatin ya da tarikatın elemanı geliyor. Türkiye genelinde protokol imzaladılar. Mesela Mersin’de yapılıyor. İlahiyat Fakültesi dekanı, il müftüsü, Memur Sen, Diyanet Sen bu işin içerisinde. Kurul oluşturulmuş. Tamamen siyasi bir yapılanma var.İl müftüsünün ilkokuldaki sosyal etkinlikler programına ilişkin söyleyebileceği ne olabilir? Kuran kursu zaten var. İmam-hatiple de yetinmiyor, bütün ilkokulları bu hale getiriyor. İlkokulda mescit olmaz. Zaten Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi var. O derste tüm dinler ve ahlak bilgisi anlatılıyordu. Ama şimdi artık tek bir mezhebi anlatır noktaya geldi.”
Tarikatların Milli Eğitim Bakanlığı’nda güç savaşına giriştiklerini de savunan Kaya, şunları söyledi: “Bakanlıkta üç dört farklı yapı var. Bu yapılar kavgalılar. Gece üçte genelge gönderildiği bile oldu bakan bilmeden. Köşe taşları tutulmuş. İnşaat ve yapı işlerine bir tarikat, insan kaynaklarına bir tarikat, yurt dışı eğitim daire başkanlığına başka bir tarikat bakıyor. Bakanlıkta aslında ne bakan konuya hakim, ne de saraydaki Eğitim Politikaları Kurulu hakim.Tamamen içeride birbirini yiyen bir süreç var. İl ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinde de böyle bir tablo var. Kaymakam ve valilerle yetki savaşları yaşanıyor. Erdoğan, yukarıdan talimat veriyor ama bu talimatın uygulaması da değişiyor. Her tarikat, her cemaat kendine göre hareket ediyor. TÜRGEV ile Ensar tamamen ayrı ayrı çalışmalar yapılıyor. Bu cemaatlerin camileri bile ayrıdır. Bakanlık o hale dönüştü.”
“Şimdi bazı öğretmenevlerinde harem-selamlık ayrıştırması başlattılar. Sadece kadınların kaldığı bölümde eşinizle kalamıyorsunuz örneğin. Bu uygulamayı henüz alenileştirmediler ancak dikkatle izliyoruz. Özellikle öğretmenevi müdürlerinin değişimini takip edeceğiz. Bakanın bu konudaki sessizliği de beni korkutuyor. Büyük kentlerde de okullarda sigara odası ya da başka isim altında kadın ve erkek öğretmenlerin odalarını ayrıştırıyorlar. Eğitim-İş ve Eğitim-Sen hemen her okulda var. Bu tür uygulamalara tepki gösterirler, güvencemiz onlar.”
“Tüm bu ürkütücü tabloya rağmen ben öğretmenlerin ve eğitim emekçilerinin cumhuriyet devrimlerine sahip çıkacaklarını düşünüyorum. Her şey bitti, dediğimiz anda öğretmen küllerinden yeniden doğar. Eğitim emekçilerine sonuna kadar güveniyorum. Koşullar zor olsa da inançları bitmedi, bitmez. 20 yılda hedeflerine ulaşamadılar.En fazla iki yılları var. Bir kuşağı kaybedeceğiz kaygım vardı ama eğitim emekçilerinin direnci bu kaygımı da ortadan kaldırıyor. Biz bu işi başaracağız. Yokluklar içinde Atatürk başardıysa bize düşen görev de emanetini gelecek nesillere taşımaktır.”