CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mersin’e yaptığı gezi nedeniyle alınan önlemlere tepki gösterdi. Havaalanından Mersin’e ulaşana kadar otoban üzerinde yer yer 100 metre, yer yer 50 metrede bir yerleştirilen polisler için, “O polislere yapılan o zulmün anlamını kimse düşünemedi” diyen Özel, ayrıca Cumhurbaşkanlığı koruma ekibi dışında güvenlik güçlerinin, polislerin silahlarındaki şarjörlerin toplandığını söyledi. Özel, “Bu kendi polisine itimat etmeyen bir görüntüyle Mersin de tanışmış oldu” dedi.
Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “semazen” gösterisine “utanmazlar”, “soysuzluk”, “kepazelik” diye tepki göstermesi ile ilgili olarak; “Kendisi siyasette en sık ve en uzun süre dönen kişi olduğu için kendisinden başka iyi dönüş yapana tahammülü yok herhâlde. Tahmin ediyoruz, Bahçeli’nin semazen ile ilgili sorunu, kendisinin bir siyasi semazen olmasından kaynaklıdır” dedi.
Özel, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a yönelik olarak da, “Erdoğan’a teşekkür ederken, Anayasa’mızın toplumu din konusunda aydınlatma görevini kendisine verdiğini söylemiş. Bu külliyen yalan. Anayasa’mızda böyle bir şey yazmıyor. İslamiyet’in ruhuna da aykırı. İslamiyet’te Allah ile kul arasına ruhban sınıfı yoktur” diye tepki gösterdi.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, CHP Mersin İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenledi. Özgür Özel’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Bir partinin genel başkanı sıfatını taşıyan Recep Tayyip Erdoğan, bugün Mersin’e gelirken; Mersinliler, aslında uzaktan duydukları bir gerçeklikle tanıştılar. Yüzlerce araçlık konvoyların, binlerce korumanın bir kente neler yaşattığını, Mersinliler çok yakından gördüler. Dün havaalanından Mersin’e ulaşana kadar otoban üzerinde yer yer 100 metre, yer yer 50 metrede bir polisleri görenler, videolar paylaştılar. O otobanda, o polislere yapılan o zulmün anlamını kimse düşünemedi. Mersin içindeki trafik ve Mersin’de pek çok cumhurbaşkanı ziyaretinde yaşanan bir tatsızlık yaşandı. Cumhurbaşkanlığı koruma ekibi dışında güvenlik güçlerinin, polislerin silahlarındaki şarjörler toplandı. Bu kendi polisine itimat etmeyen bir görüntüyle Mersin de tanışmış oldu. Belediye başkanımız tarafından, istedikleri binalar memnuniyetle teslim edildi. Parti sembollerinin kullanıldığını, önündeki dekor taşların ‘birileri atar mı’ diye yerlerinden söküldüğünü, her odanın her çekmecesinin açık tutulmasıyla ilgili taleplerini Mersin gördü, şaşırdı. Kendisinde de bir tedirginlik, bir korku, onu korumada da bir prosedür uygulanıyor. Mersin bunları hak etmiyor. Ne için geldi? ‘Akkuyu Nükleer Santrali’ni yerinde görmeye geldim’. Keşke ‘Mersinli narenciye üreticisini, esnafı, yoksulları, işsizleri, gençleri görmeye geldim’ deseydi. Kendisine gösterirler ama Türk mühendislerine göstermediklerini bilmenizi isterim. Ruslar teknolojilerini getiriyorlar ama taktiklerini öğretmiyorlar. Tayyip Bey, Mersin’de neler görmeyecek derseniz? Herhalde 12 yıldır yapılmayan Çukurova Havalimanı’na görmeyecek. Mersin-Antalya otobanı 20 yıldır yapılmıyor, onu da göremeyecek. Bunlara kaynak olmadığını söylemeden gidecek. Ama taşocağına para bulduklarını, balık çiftliği için izin verdiklerini ve nükleer santrali övüne övüne anlatacak.
Mersin’de olmayanları söylüyoruz ama olanlar da var. Cumhurbaşkanı Tarsus ve Mezitli belediyelerimizi müşahede edebilse, tanıklık edebilse. Ne ile övünüyorsunuz derseniz. Hizmette eşit ve adil davrandığımızı vatandaşın teyidi ile övünüyoruz. Bir ayrımımız varsa kadınlarımıza pozitif ayrımcılık yapıyoruz. Tarımda destek verirken bile önce kadın üreticilere destek veriyoruz. Cumhuriyet yurtları yapma… Yurtlar yapıyoruz. Çünkü denetimsiz yerlerde yansınlar istemiyoruz. Belediyelerimiz cumhuriyetin öğrencilerine sahip çıkıyor. Gayretlerimizi artıracağımızı hepimizin bilmesini istiyoruz. Okul öncesi eğitimi bütün ülke konuşuyor. 0-3 yaş arası eğitimle ilgili yatırımlar yapıyoruz. Belediye dershaneleri yoluyla eğitimdeki fırsat eşitsizliğine müdahale ediyoruz. Belediye dershanelerinde yüzlerce atanamamış öğretmene de istihdam sağlıyoruz. Mahalle mutfaklarından üç kap yemek temin ediyoruz. Mersin’de tedavi görecek olanlara dost evi açıp misafir ediyoruz. 16 bin öğrenciye ‘ilk çantam’ diye içi dolu çanta veriyoruz. Halk kart var. Esnafın korkulu rüyası üç harflilerde, BİM’lerde değil, esnaf dükkanında kullanıyoruz. Fidan dağıtıyoruz. Bundan önce Mersin’e gelmeyenler konuşulurken, yıl sonuna metroyu getirmenin kıvancını yaşıyoruz. İcabında yerden icabında üstten bir metroyu kazandırmanın kıvancını yaşıyoruz. Mersinliler, sosyal demokrat bir partiyi seçtiler. Mersin, Türkiye’nin en mutlu şehirlerinden. Ben bunları ifade ederken onur ve gurur duyuyorum.
En güncel konulardan biri. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Gıda fiyatları öyle bir yere geldi ki vatandaş ne yapsın bilmiyor. Patates soğan depolarına baskınlar yapmışlardı. Orada suçluyu şeytanı öyle bulup göstermeye çalışmışlardı. TÜİK var. Tayyip’i üzmeyen istatistik kurumu. Onun verdiği rakamlar, manipülatif rakamlar. Bir de mutfak enflasyonu var ki o mutfakta yangın var demek. Buna karşı harekete geçtiler. Yapmaya çalıştıkları mesele şu. Biz iyi yönetiyoruz, birileri dinlemediği için fiyatlar yüksek. BİM. Şamil Tayyar diyor ki, ‘neşter vakti’ diyor. Yandaş da olsanız bir cümle eleştirirseniz neşter geliyor. ‘Aslında bizim suçumuz yok’ demek istiyor. ‘Bizim bütün gayretlerimize rağmen şu kabak denilen laf dinlemez yüzde 88 zamlanmış’ diyorlar. ‘Taze fasulye milli birliğimize tehdittir’ diyor. ‘Devlet Bey’e sorun, salatalık denen vatan haini zamlanıyor’ diyorlar. Bu vatandaşımız tarafından da artık her gün acıyarak ve gülümseyerek karşılanıyor.
‘Çeşitli tedbirler aldık’ dedi dün. Esnaf genelde bin, iki bin lira para aldı. ‘Esnaf başına 40 bin lira kredi verdik’ diyor, bu kredilerin faizleri kapıda bekliyor. Bu yılın başında iflas eden esnaf sayısı 61 bin 736. Yani öyle bir noktadayız ki 61 bin esnaf battı, çoğu da son zamanlarda battı. Toplamda 48 bin şirket kapandı. Esnafla birlikte 100 bin işletmenin kapandığını görüyoruz. Ev kiraları ateş pahası. Bir TOKİ var. Orman yangını olur daha su sıkılmadan ‘TOKİ bu evleri yapacak.’ Sınır ötesi operasyon olur. ‘TOKİ yapacak.’ Deprem olur. ‘TOKİ’ yapacak. Bir inşaat merakıyla TOKİ’ye sarılma var. AKP kendi geleceğini sadece inşaatta görmektedir. Gerçek anlamda hizmeti insana yapmak yerine betona yapan bir anlayış. İdlib’te sığınmacı konutları yapacak, TOKİ geliyor. Tayyip Erdoğan övünüyor. ‘Her yerde üniversite açtık.’ Her yerde üniversite açacak gücün var da yurt yapacak niye yok. Öğrencileri cemaatlere mahkum etmeye çalışıyor.
Kavga olmayacak, tartışma olmayacak, hayal kırıklığı olmayacak. Umutlar sönmeyecek. Herkesin göğsünü gere gere oy vereceği bir cumhurbaşkanı adayımız olacak. O cumhurbaşkanı adayını şimdi göremeyiz de görebilse, o çift mavi gözüyle, Atatürk’ün ‘işte benim cumhuriyetimin yüzüncü yılı, işte onun cumhurbaşkanı’ diyeceği biri olacak.
Atatürk’ün kurduğu bir kurum olan Diyanet’in başında son dönem hem meczuplaşan hem alanı dışına çıkan hem dilini tutamayan ve yapmış olduğu birtakım faaliyetlerle de o kuruma da o kurumu kuran Atatürk’e de yakışmadığını tescilleyen Ali Erbaş, bir kez daha atandı. Son günlerdeki hareketliliği ve kendisine verilen rolleri oynayışındaki azminin karşılığını alacaktı. Şöyle tescillendi kendisi. Partili Diyanet İşleri Başkanlığı. Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye’yi üç şeyle tanıştırdı. Bir partili cumhurbaşkanı. İki partili genel kurmay başkanı vardı bakan yaptılar. AK Parti nerede oy kaybediyor? ‘Efendim muhafazakar Kürtler kaçışta.’ Ali Erbaş gidiyor. Cep telefonunu açıyor, Cumhurbaşkanı’na siyasi konuşma yaptırıyor. Bu hale geldiler. Dini siyasete alet etmenin en ileri noktasına geldiler. Demokrasilerin en kötü tarafı, kontrolden çıkan kendi alanı dışında konuşan vesayet odaklarıdır. AK Parti geldiği dönemde ‘ordu vesayet odağı, çok konuşuyor’ diyordu. Şimdi sivil güvenlik bürokrasinin başında Süleyman Soylu diye suç işleri bakanı olan kimsenin ama kimsenin laf geçiremediği, AK Partililerin de önemli bir kısmının rahatsız olduğu bir vesayet odağı var. Askeri bürokrasinin başında Hulusi Akar, bir vesayet odağıdır. Dış politikada Erdoğan başka konuşuyor Hulusi Akar başka konuşuyor. Ve şimdi, ileride, gücünü Anayasa’dan aldığını söyleyen Ali Erbaş’ın apayrı bir vesayet odağına ‘ben hem Kuran’dan hem Anayasa’dan güç alıyorum’ diye kendi görev alanının dışına taşmasına da şaşırmamak lazım.
Diyanet İşleri Başkanı, Cumhurbaşkanı kararıyla tekrar atandı. Erdoğan’a teşekkür ederken Anayasa’mızın toplumu din konusunda aydınlatma görevini kendisine verdiğini söylemiş bu külliyen yalan. Anayasa’mızda böyle bir şey yazmıyor. İslamiyet’in ruhuna da aykırı. İslamiyet’te Allah ile kul arasına ruhban sınıfı yoktur. Herkes kendi okuduğunu anlar, iman ettiği ölçüde de ibadet eder. Bunun hududu, sınırı, şekli Ali Erbaş’a muhtaciyet yaratmaz. İslam’da Allah ile kul arasında kimse yok. ‘Anayasa bana bu görevi verdi’ diyor. Külliyen yalan. Laiklik var. O zaman bu ‘laiklik küfürdür’ diyen fesli deli Kadir’i ziyaret eden, ‘Atatürk’ün heykelleri köpek leşi gibi yerlerde sürüklenecek’ diyen fesli deli Kadir’e methiyeler ve hediyeler düzen birisidir. Bu yüzden Anayasa ile ilgili çarpıtması bundandır.
Sayın Bahçeli dün semazen gösterisiyle ilgili düzeysiz bir tartışma açtı. Kültür sanatçısı, yani bir laf söyleyeceksen dön Kültür Bakanlığı’na söyle. Laf söylenecek biri yok. Elli ülkede Türkiye’yi temsil etmiş bir sanatçı. Bütün dünyaya övgü alacak sanatçıyken, ağza alınmayacak hakaretler yapmış. Kendisi siyasette en sık ve en uzun süre dönen kişi olduğu için kendisinden başka iyi dönüş yapana tahammülü yok herhâlde. Tahmin ediyoruz, Bahçeli’nin semazen ile ilgili sorunu, kendisinin bir siyasi semazen olmasından kaynaklıdır."