CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın darbe açıklamalarını eleştirerek, “Görüyorum ki Erdoğan hakikatten darbe paranoyası işini aşmış. Bir dönem böyleydi, bir darbe paranoyası hali, ruh hali vardı, şimdi yok. Onun yerini başka bir şey aldı, darbe tacirliği aldı. Darbe ticareti yapıyor” dedi.
TBMM'de basın toplantısı düzenleyen CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın açıklamaları şöyle:
27 Mayıs 1960 tarihi, demokrasi tarihimizin en kara günüdür, en utandığımız gündür, en ayıplı gündür. Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası bakımından da kötülüklerin miladıdır. Türkiye'nin, demokrasinin, insanların temel hak ve özgürlüklerinin geri bırakılmasının, gasp edilmesinin, köreltilmesinin de miladıdır. Bugünün bir ayrı anlamı da şudur: Yüce Meclis'in çatısı altındayız. Adnan Menderes Başbakan, Fatin Rüştü Zorlu Dışişleri Bakanı, Hasan Polatkan Maliye Bakanı. Bu insanlar idam edildiler asıldılar. Ne uğruna? Kimse bilmiyor. Hangi gerekçeyle? Kimse bilmiyor. Bunun siyasi penceresi, baktığı perspektif, görüşü ne olursa olsun, hiçbir insan tarafından, demokrasiyi benimsemiş hiçbir insan tarafından kabul edilmesi mümkün değildir. 27 Mayıs 1960, büyüyen, gelişen, güçlü Türkiye'nin önünde kurulmuş ilk ve en büyük tuzaktır.
Şuna artık hepimiz eminiz: Artık darbe olmayacak. Türkiye'de artık darbe olmayacak, olamayacak ve artık kimse darbeyi aklından da geçirmeyecek, geçiremeyecek. 84 milyon vatandaşımız siyasi anlayışına, yaklaşımına bakmadan darbelere tek vücut olarak karşı olduğunu 15 Temmuz 2016'da gösterdi ve darbeyi püskürttü. Erdoğan'ın darbeyi püskürten tek adam gibi pazarlanmasına, sunulmasına itirazımız var. 15 Temmuz püskürtüldüğüyse, bu başta TBMM’nin o geceki tavrının, ki AK Partililerden önce CHP'li milletvekilleri bu Meclis'e geldiler, direnmek için geldiler. Bütün siyasi partilerin ve 84 milyonun ortak eseridir. Bunun da unutulmasını istemiyoruz. Ama milletin demokrasiyi bir tramvaya benzetenleri de unuttuğunu zannetmiyorum.
Bugün beyefendi, Demokrasi ve Özgürlükler adasında demokrasi hamaseti yaptı. 27 Mayıs üzerinden Türkiye'yi kamplaştırmaya, kutuplaştırmaya devam etti. 27 Mayıs'ta idam edilen merhum Adnan Menderes'in ideallerinin, ilkelerinin, anlayışlarının günümüzde takipçileri var. O Tayyip Erdoğan değil. Mesela hadi CHP'yi çağırmıyorsun, çağırma kardeşim meraklısı da değiliz. Biz gideriz, Adnan Menderes'i anarız; konuşuruz burada Genel Kurul’da, sokakta, meydanda... Yahu bari Demokrat Parti Genel Başkanı Sayın Gültekin Uysal'ı buraya bir çağırın ya; bir davet edin gelir, gelmez. Sen 27 Mayıs'ın yıldönümünde Demokrasi ve Özgürlükler Adasında AK Parti kongresi yapar gibi demokrasi mağdurluğuna yatamazsın. Sen bugün darbe tacirliği yaptın, darbe mağdurluğuna yatıyorsun halen daha. Korkma ya korkma, kimse sana darbe yapmayacak. Sana darbe yaparsa millet sandıkta yapacak, yüz kere söyledik dilimizde tüy bitti.
Görüyorum ki Erdoğan hakikatten darbe paranoyası işini aşmış. Bir dönem böyleydi, bir darbe paranoyası hali, ruh hali vardı, şimdi yok. Onun yerini başka bir şey aldı, darbe tacirliği aldı. Darbe ticareti yapıyor. Bakın, geriden gidelim: Erdoğan ve Kenan Evren... Faşist Kenan Evren... (fotoğraf göstererek) Erdoğan'ın Kenan Evren'e o sempatik bakışı ne öyle? Neredeydin o zaman? Darbe karşıtlığı ruhun, demokrasi cengaverliğin neredeydi? Kenan Evren ile sohbeti; sohbeti yasal, mecburiyetten belki bir yerde denk geldin de, o sempatik bakış ne Erdoğan? O sempatik bakış ne? Bitmedi; 27 Nisan 2007'yi de biz darbe sayıyoruz, elektronik darbe sayıyoruz. Bu muhtıranın mimarı ile 4,5 saat görüştün ve sonra dendi ki: Bu sır mezara gidecek. Bu ne muhabbet, bu ne aşk, bu ne sohbet? Bu neyin sohbeti Erdoğan, bu neyin sohbeti?
O biri 12 Eylül darbesinin başı, biri 27 Nisan 2007 muhtırasının başı. Bu ne muhabbet Erdoğan? Bir tane daha göstereyim madem, bugün çok darbeden şikayetçi olmuş beyefendi. Böyle FETÖ terör örgütü lideri Fetullah Gülen ile Erdoğan'ın sayısız resmi var, bir tane denk gelmiş değil. Bu sayısız resimlerden, sayısız farklı zamanlarda, farklı yerlerde çekilmiş resimlerinden birisi ve muhtemelen burada diyordur ki Fetullah Gülen'e: Ne istediniz de vermedik hoca efendi? İşte hoca efendinin her istediğini verdiğin için, senin verdiğin uçakla bu Meclis bombalandı Erdoğan, bu Meclis bombalandı. Bize darbe numarası yapma, millet yemiyor. Tabii darbe numarası yaparken CHP'siz yapamıyor. Her şeyi CHP'ye mal ediyor. CHP'ye akla gelmedik iftiraları atıyor, milletin aklıyla da alay ediyor. Zannediyor ki millet bu iftiraları yutacak, yiyecek, inanacak.
TBMM'nin saygıdeğer Başkanına 4 gün önce bir dilekçe verdik… Hepimiz töhmet altındayız... İçişleri Bakanı'na bir yazı yaz ya. De ki: ‘Arkadaş sen böyle bir laf ettin, benim Meclis'in Başkanı olarak milletvekillerini zan altında bıraktın. Bu ismi açıkla.’ Açıklar açıklamaz, ben onu bilmem ama bunu yap. Tabii dün Erdoğan'ın gecikmeli ve kerhen verdiği destek, İçişleri Bakanı’nın mafyadan 10 bin dolar maaş alan siyasetçiyi açıklayamayacağını bize gösterdi. Zaten İçişleri Bakanı da onun için böyle bir laf etti. Erdoğan'ın desteğini garantiye almak için, ben öyle düşünüyorum. Doğrudur, değildir. Bakanın konuşmalarından sonra iki şey olacaktı. Ya didiştiği suç örgütü yöneticisi bakanına tamam diyecekti ya da bağlı bulunduğu sarayın başındaki zat bakana, ‘tamamdır, sus artık gerisini biz hallederiz’ diyecekti. İkincisi oldu, biz öyle görüyoruz.
Yani Meclis Başkanlığı'ndan tık yok, Cumhurbaşkanı suspus, iddia sahibi İçişleri Bakanı da suçluyu, suçu örtbas; tablo bu. Ömer Çelik de ‘belgesi olan savcıya gitsin’ demiş. Ya İçişleri Bakanı bunu yeni öğrenmedi, uzun zamandır var olan bir şey. İçişleri Bakanı bir suç işlemiş zaten. Suçu ve suçluyu saklamış, gizlemiş. Yardım ve yataklıktır bunun adı, başka bir şey olamaz ki. Hani bu mafya bu siyasetçiye parayı yeni vermeye başladıysa, çıksın onu söylesin. Hani evrak tamamlıyorum diyebilir. Ya suç örgütünden para almak bakan da olsa, milletvekili de olsan, siyasetçi de olsan, bakkal da olsa, manav da olsa, kasap da olsan suç kardeşim.
"Bir İçişleri Bakanı diyor ki: ‘Bir suç var, ben bunu söylemem.’ Niye? Niye söylemezsin? Söylersen birileri rahatsız olacak, biliyoruz biz. Birileri rahatsız olacak diye bunu saklarsan da sen o koltukta, o koltuğa mütenasip olmayan bir iş ve eylemin içindesin. Görevi kötüye kullanıyorsun. Bunu söylemeyeceğiz mi biz Sayın Erdoğan? Muhalefet partisinin işi bunlar değil midir? Bizim işimiz size methiyeler düzmek değil. Bunları söyleyeceğiz kardeşim. Rahatsız olsanız da söyleyeceğiz, tehdit etseniz de söyleyeceğiz. Sizin tehdidinizden geçtim, mafyaya bizi tehdit ettirseniz de söyleyeceğiz. Mafyadan da geçtim, trollerinize bizi tehdit ettirseniz de söyleyeceğiz. Trollerinizi de geçtim, taşra teşkilatınıza bize taş attırsanız da bunları söyleyeceğiz."
Beyefendi şimdi coğrafi olarak da bu memleketi, vilayetlerini kutuplaştırma, bölme peşinde. Tabii kendisi gittiği yere -Meclis'e bile- 300 korumayla geldiği için, o 81 ile gidebilecek. Ama Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener ve diğer muhalefet liderleri bazı illere gidecek, bazı illere gidemeyecek mi zannediyorsun sen? 81 ile de gidecekler. Ne yaparsan yap, ister önlerine trol koy, ister mafya koy, ister fanatik partililerini koy, ister provokatörlerini koy, ister biraz önce resmini gösterdiğim bu uzun menzilli hedef atışı yapabilen adamı koy, neyi koyarsan koy; Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener ve diğer muhalefet liderleri 81 ile gidecekler Erdoğan, unutma. Gidecekler ve onların güvenliğini sağlamak senin görevin. Benim, Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Meral Akşener'in, velhasıl 84 milyonun can ve mal güvenliği devletin üstünde bir emanettir. Maalesef devleti de sen yönetiyorsun, sen yönetiyorsun. Liderlerimizin ve bizlerin can ve mal güvenliği sana emanet. Yani aslında kuzu, kurda emanet. Bakalım ne olacak? Yaşayıp hep birlikte göreceğiz.