CHP'li Engin Altay'dan kira artışı düzenlemesine tepki: 20 senelik beton ekonomisinin iflasının belgesidir bu

CHP'li Engin Altay'dan kira artışı düzenlemesine tepki: 20 senelik beton ekonomisinin iflasının belgesidir bu

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın açıkladığı kira fiyatlarındaki artış oranının sınırlandırılması düzenlemesi için, “Kiraları, yüzde 25’te sabitleyeceğiz. Buna güler miyiz? Ağlar mıyız? Bilemem. Ama 20 senelik beton ekonomisinin iflasının belgesidir bu. Yabancıya konut satışının Türkiye’de kiracı ev sahibi ilişkisini getirdiği noktanın belgesidir. Bu tablo, hem ev sahibini hem kiracıyı mağdur eden bir tablodur. Şimdi, Erdoğan bir şeyi sabitleyeceksen bırak vatandaşın sahip olduğu konutun, iş yerinin kirasını sabitlemek için kanun çıkarmayı; sen kendi yaptığın zamları sabitle. Doğalgazı sabitle, mazotu benzini sabitle, elektriği sabitle ve bu tartışmalar, Türkiye’de hiç yapılmasın” diye konuştu.

 TBMM’de basın toplantısı düzenleyen CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın açıklamaları şöyle:

"Hukuksuz delil bile yok. Hukuksuz bir delil olur, deriz; işte bu işkenceyle alındı"

“Gezi davasının gerekçeli kararı açıklanmış. Ben daha bakamadım işin doğrusu ama tabii bakmaya da çok gerek duyar mıyız? Bilmiyorum. Şunun için, bir ülkede hak arama yerleri, hak yeme yerine dönüşmüşse artık o ülkede adaletten bahsetmek mümkün değil. Gezi davasıyla ilgili ve diğer davalarla ilgili olarak Türkiye’de adliye için mahkemeler için yargı için şunu söylemek mümkün. İki tip hakim ve savcı var. Bir tip var ki bunlar sarayın vesayetine, basıncına teslim olmuş, boyun eğmiş, sarayın talimatlarını yerine getiren, infaz memuru gibi, gladyatör gibi çalışan yargı mensupları maalesef var. Bir tip hakim savcımız var ki çok şükür her şeye rağmen sarayın basıncına, baskısına, vesayetine karşı vicdanı arasında kalan ve her şeye rağmen vicdanının sesini dinleyen, dinlemeye çalışan ve buna direnen hukuk normları çerçevesinde karar vermek için bütün baskıya rağmen çabalayan hakim ve savcıların olduğunu da biliyoruz. Gezi davasında verilen kararı uzun uzun burada tekrar etmeyeceğim ama bildiğiniz gibi Osman Kavala’yı, şimdi beraat ettiği bir konudan tutup, daha önceden beraat ettiği başka bir konudan dolayı müebbet hapis cezasına çarptırmak olsa olsa bir hukuk garabetidir. Hukuksuz delil bile yok. Hukuksuz bir delil olur, deriz; işte bu işkenceyle alındı falan… Bu bile yok. Ortada sahte delil var. Gizli tanık var. Tümüyle suç işleyerek yalandan delil sayılabilecek belge üretme işi var. Böyle olduğu zaman ortada diyoruz ki: Bu dava bakımından Erdoğan’ın daha önce yaptığı açıklamaları da dikkate aldığımızda Erdoğan’ın gölgesi var, manevrası var. Kendince böyle bir intikam, hırs, kin güdüsüyle bir hüküm ortaya koydu. Bu Kavala’ya casus deyip tutukladıktan sonra, casusluk yokmuş demek yargı kararı değildir. Bu bir edep dışılıktır. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bu karar, 13 Ağır Ceza’nın aldığı bu karar, üst mahkemelerde yeniden görülecektir ve umarım ki üst mahkemelerdeki hakimler, saray ve vicdanları arasında bir tercih yaparken vicdan ve hukuk normlarının sesine göre hareket edeceklerdir. Bu dava, kimseyi yıldırmaz. Ne gezi davası ne Ekrem İmamoğlu davası ne de Canan Kaftancıoğlu davası, Türkiye’de ne muhalefeti yıldırır ne de susturur. Muhalefet ihaneti söylemeye, muhalefet haksızlığı, hukuksuzluğu dillendirmeye eskisinden daha yüksek bir refleksle ve tepkiyle devam edecektir.

"Doğalgazı sabitle, mazotu benzini sabitle, elektriği sabitle ve bu tartışmalar, Türkiye’de hiç yapılmasın"

Yeni bir fikir ortaya attılar. Kiraları yüzde 25’ten daha fazla artıramaz kimseye diye kanun teklifi Meclis’e getiriyorlar. Böyle bir hazırlık içindeler. Kiraları, yüzde 25’te sabitleyeceğiz. Buna güler miyiz? Ağlar mıyız? Bilemem. Ama 20 senelik beton ekonomisinin iflasının belgesidir bu. Yabancıya konut satışının Türkiye’de kiracı ev sahibi ilişkisini getirdiği noktanın belgesidir. Bu tablo, hem ev sahibini hem kiracıyı mağdur eden bir tablodur. Şimdi, Erdoğan bir şeyi sabitleyeceksen bırak vatandaşın sahip olduğu konutun, iş yerinin kirasını sabitlemek için kanun çıkarmayı; sen kendi yaptığın zamları sabitle. Doğalgazı sabitle, mazotu benzini sabitle, elektriği sabitle ve bu tartışmalar, Türkiye’de hiç yapılmasın.

"Bu savaş halinde olabilecek işlerdir"

Beyefendi doğalgazdan gübreye, elektrikten akaryakıta olağanüstü yüzde 400’lere bulan zamları yapıyor. Burada sabitleme aklına gelmiyor. Vay efendim 2023 Temmuz’a kadar kira artışlarını yüzde 25’te sabitleyeceğiz diyor. Bu savaş halinde olabilecek işlerdir. Ama Türkiye’de benim bildiğim bir savaş hali yok. Hal böyleyken bu sabitleme mantığı, kendi kusurunu, kendi suçunun bedelini ev sahiplerine çektirme mantığıdır. Kiracılar mağdur, yüksek enflasyondan dolayı konut sahipleri de çok mağdur. Bu mağduriyetin tek sebebi var: Recep Tayyip Erdoğan. Bu, kayıt dışılığa yol açar. Kimse senin sabitlemene göre bu işe uymaz. Tahliye davaları patlar Türkiye’de ya da kayıt dışı olarak bina sahibi der ki: ‘Sen bana 10 bin lira vereceksin ama resmen 7 bin kira almış gibi işlem yapacağım’ der. Mağdur gariban kiracı da buna uyacak. Türkiye’yi bu yöntemle kayıt dışılığa teşvik eden bir kafayla da karşı karşıyayız.

"Hekimler göçü başlattınız"

Sağlık çalışanlarıyla ilgili bir paket, şu anda Sağlık Komisyonu’nda görüşülecek. Sonra da Plan ve Bütçe’de görüşülecek. Daha dün gibi altı ay önce 1 Aralık günü TBMM’ye bir teklif getirdiler. Biz de yetmez ama olur dedik. Sağlık çalışanlarımıza yönelik bir mali iyileştirme yapıldı. Üç gün sonra 3 Aralık’ta sabah toplandık. Tabip dışı sağlık çalışanlarına da katkı yapalım dediler. Olur dedik. Kürsü arkasında geldi bakan, bürokratlar, ‘Ya biz bunu geri çekiyoruz. Yanlış yapmışız’ dediler. Bu bir sürü sağlıkçıyı; umut verip ondan sonra hayal kırıklığı yarattılar. Aradan altı ay geçtikten sonra yeni bir paketi güya sağlık çalışanlarıyla ilgili bir iyileştirme paketi adı altında Meclis’e getirdiler. Aralıkta, döner sermayeden yüzde 457 oranında pay vereceğiz, artış yapacağız demişlerdi. Şimdi Meclis’te görüşülen teklifte bu yüzde 265’e düştü. Hani bunlar Türkiye’yi terk eden doktorlar için ‘Giden gitsin’ diyorlardı ya. Şimdi anladık ki ‘hemen gidin’ diyorlar. Sağlıkta vahim bir tablo yaşanıyor. Ankara’nın Mamak ilçesinde oturan bir vatandaş, randevu istediğinde Haymana Devlet Hastanesi’nde vatandaşa randevu veren bir sistemle karşı karşıyayız. Türkiye’nin bazı illerinde, bir tek genel cerrahın olmadığını biliyor musunuz? Bir tek genel cerrah yok. Kavimler göçü vardı, şimdi hekimler göçü başlattınız. Bu tabloda bugün Meclis’e gelen teklif, sağlık çalışanları için tam bir hayal kırıklığıdır. Tam manasıyla bir alay etme teklifidir.

"CHP söylüyor, geç de olsa yapıyorlar. 3600 diyerek dilimizde tüy bitti"

CHP söylüyor, geç de olsa yapıyorlar. 3600 diyerek dilimizde tüy bitti. Bir açıklama yaptılar. Kanun ete kemiğe bürünmüş değil. Gelecek, burada şu uyarıyı peşinen yapalım: ‘kamu içerisinde farklılıklar, standart mevki, yardımcı hizmetler sınıfı, genel idari hizmetler sınıf, uzmanların durumu ayrı. Niye? Şu Meclis’te her hafta sayısız madde içeren kanun çıkarırken 1965 yapımı 657 sayılı Devlet Memurluğu Kanunu’nu niye bir ele almıyoruz?’ Aynı birim içinde aynı okulu bitirmiş şef görevinde olan birisi, bunların getirdiği mantıkla farklı bir katsayı alacak. Uzman statüsündeki birisi farklı ek gösterge alacak. Bu caiz mi? Tahsil aynı, hizmet yılı aynı fark devam edecek. Biz 3600’ü kayıtsız, şartsız doğrudur, CHP’nin ısrarlı talebi ve takibi sonucu geliyor ama şimdiden uyarmayı bir görev sayıyoruz. Hakkaniyet ve adalet içinde gelmelidir. Adaletsizlik barındırmamalıdır. Kanun Meclis’e geldiğinde hiç şüphesizi, adalet için CHP olarak azami gayreti de göstereceğiz. Efendim yürürlük tarihi 1 Ocak 2023… Neden? Niye? Daha Haziran’ın başındayız. Biz bu kanuna destek de vereceğiz. Gelin, getirin çıkaralım ve Temmuz itibariyle geçerli yapalım. Elinizi tutan ne? Bunun için ek bütçeye ihtiyaç var. Buyurun getirin kardeşim. Ek bütçeye ihtiyaç varsa hadi bunda da yap. Ama 3600’ü daha fazla bekletmek, Ocak 2023’e uzatmak, bu da insanların umutlarıyla oynamaktır. Buradan çağrı yapıyorum. Kanunu hazırladığınızla ilgili bilgilerimiz var. Getirin, CHP olarak katkımızı verelim. Bunu bir an önce yasalaştıralım.

"AK Parti tercihini zenginden yana yaptı"

Nureddin bey, ışıltılı bakanımız; geçenlerde herkesi kara kara düşündürmesi gereken bir laf etti. Dövizi düşürmek için yüksek faiz artışı yapabilirdik ama o zaman üretim bundan olumsuz etkilenirdi, biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için sert tedbirler alabilirdik deyip gitmiş. Sonra demiş ki: Bu sisteme kur korumalı TL’ye geçerek de bir yandan doları frenledik. Diğer yandan da üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Sayın Nebati sen büyümeyi ve üretimi tercih etmedin. Sen Türkiye’de bir avuç mutlu azınlığın huzur ve refahını tercih ettin. Kendisi de bunu itiraf etmiş zaten. ‘Bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kar ediyorlar. Çarklar dönüyor’ diyebiliyor. Yani mealen şudur: AK Parti tercihini zenginden yana yaptı. Enflasyon artsın diyor beyefendi. Ne uğruna? Kur korumalı mevduat… Şimdi peynir satar gibi hazine arazisi satmaya başladılar. Bütün bunlar ahlak dışılıktır ve vicdansızlıktır. Akıl dışılıkla ilgi şunu merak ediyorum. Ya bir ülke büyüyorsa hep birlikte büyünülür. Bir ülke küçülüyorsa, birlikte küçülünür. Hayır böyle değil. Sen inim inim inliyorsun. Banka kar ediyor. Nasıl kar ediyor bankalar söyleyin. Bir yanında beşli çete var, bir yanında da bankalar var.

"Bugün dolar, 17.13’tü. 20 Aralık’takine geri döndük"

Niye bu kur korumalı mevduat işine girildi? Dolar, 17.46’ydi. Altı ay önce 20 Aralık’ta. Kur korumalı mevduat diye ucube sistemi getirdiler. Neydi maksat? Doları aşağı çekmekti. Peki, aradan 5,5 ay geçti. Bugün dolar kaç lira? Bugün dolar, 17.13’tü. 20 Aralık’takine geri döndük. Peki Tuncay beye neden 162 bin lira veriyorsun kardeşim? Kimin parasını veriyorsun? TÜRGEV’in parasını vermiyorsun, ENSAR’ın parasını vermiyorsun. Beşli çetenin parasını vermiyorsun. Bankaların ettiği kardan vermiyorsun. Bağırınca bağırdı oluyor. Sinirlenince sinirlendi oluyor. Ama biz, sinirlenince küfretmiyoruz tabii.

"Millet de seni sandıkta alaşağı edecek"

Beyefendiye göre enflasyon yok, fiili hayat pahalılığı var. Beyefendinin son ifadesi. Bu, şu: ‘Bizim standartlarımız bu. Ama siz standart dışısınız’ diyor. Teknik olarak enflasyon yok ne demek? Dünyada Türkiye’den daha yüksek enflasyona sahip beş ülke var, ben bir tek Arjantin’in yerini ve adını biliyorum. Diğerlerinin adını ve yerini bilmiyorum. Bilmediğimiz küçük küçük ülkeler. 4 milyonun refahı için 80 milyon cefa çeksin diyor Recep Tayyip Erdoğan. Biz de diyoruz ki: ’80 milyonun huzuru için senin ve yandaşlarının yakasına yapışacağız.’ Millet de seni sandıkta alaşağı edecek.

"İtibarı kaybeden, nezaketi kaybeder"

Akıldışılık, ahlak sorununu da beraberinde taşıyor. Hala Türkiye’nin kadınları senden bir özür bekliyor. Ben şunu kastettim de diyemezsin. Bir cumhurbaşkanı, kimseye küfredemez. Çıkacaksın, ‘Kastımı aştım, özür diliyorum’ diyeceksin. Kimden? Bütün Anadolu kadınlarından. Anadolu kadını bunu bekliyor. İtibarı kaybeden, nezaketi kaybeder. İtibarını kaybettin, nezaketini kaybettin. Küfürbaz oldun. Gücü kaybeden, kontrolü kaybeder. Gücü kaybettin, ekonominin kontrolünü tamamen elinden çıkardın.”