CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın “millete sesleniş” konuşmalarını kutuplaştırma faaliyetlerinin yeni aracı haline getirdiğini belirterek, “Erdoğan kabinesini ülke sorunlarını konuşmak için değil, muhalefete saldırabilmek için toplar hale geldi. Millete sesleniş konuşmalarının büyük bölümünde millet yok, sadece muhalefet var. Ürettikleri algılar üzerinden toplumu kutuplaştırma virüsü ile enfekte etmeye devam ediyor” dedi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, yaptığı yazılı açıklama ile AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kabine toplantısı sonrası yaptığı konuşmaya tepki gösterdi.
“Millete sesleniş” konuşmalarının Erdoğan tarafından kutuplaştırma faaliyetlerinin yeni bir aracı haline getirildiğini söyleyen Altay, “Millete sesleniş konuşmalarında millet yok. Bol bol hamaset ve muhalefete saldırı var. Cumhurbaşkanlığı sayfasına baktım. Kabine toplantıları sonrasında yapılan 14 açıklamanın 13’ünde Erdoğan başta CHP olmak üzere muhalefete aleni hakaret ediyor. Erdoğan, ettiği tarafsızlık yeminine rağmen, devletin ve milletin sorunlarının konuşulması gereken kabine toplantılarından sonra muhalefete saldırıyor. Erdoğan kabinesini milletin sorunlarını konuşmak ve çözüm bulmak için değil, sanki muhalefet için topluyor. Erdoğan’ın millete seslenişinde ‘entübe odasındayız’ diye feryat eden esnaf yok. Ayda Bin 170 TL’ye mahkum edilen işçiler yok. İcralık olan çiftçiler yok. Covid-19’a yakalandığı için bir de üzerine maaşı kesilen hekimler yok. İşsiz gezen milyonlar yok. Konuşmada millet yok, sadece muhalefete saldırı var” dedi.
Karadeniz’de bulunan doğal gaz rezervi ile ilgili açıklamalar nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün muhalefet partilerine teşekkür ettiğine dikkat çeken Altay, “Milletin lehine olan her adımın, her gelişmenin yanında olduk, olmaya da devam ederiz. Erdoğan ise her fırsatta kutuplaştırma derdinde olduğu için doğal gaz rezervi ile ilgili olarak da muhalefete saldırıyor. Gerçeğin değil algının peşinde. Ürettikleri algılar üzerinden toplumu kutuplaştırma virüsü ile enfekte etmeye devam ediyor. Derdi millet değil, derdi saray şatafatı, saray düzeni sürsün de nasıl sürerse sürsün” dedi.
Erdoğan’ın Biden’in sözleri ile ilgili açıklamasına da tepki gösteren Altay, “Devletin bu işlerle görevli memurları Biden’in açıklamalarını 7-8 ay sonra fark etti, AKP Genel Başkanı da 7-8 gün sonra Biden’i gündemine alabildi. Ama Erdoğan Biden’den çok yine muhalefete saldırıyor. Biden’e sanki bir dost siteminde bulunuyor. ‘Beraber çay içtik, bunu nasıl yaparsın’ diyor. Yani yine kandırılmış. Erdoğan’ı kandıranlar listesi rekora gidiyor. Devlet yönetiminde çay muhabbeti mi olur? Resmi olarak ne girişimde bulundun? Dışişleri Bakanlığı ne yaptı? Biden’e sert tepki bu mu? Biz CHP olarak olay duyulduğunda tepkimizi en sert şekilde ortaya koyduk. Yaptığımız açıklamalar ve paylaşımlar ortada. Erdoğan çöküşte olduğunu görüyor. Milletin gönlünden düştüğünü görüyor. Yeni bir mağduriyet oluşturabilmek için her yolu deniyorlar ama nafile” dedi.
Esnafın, çiftçinin, işsizin 18 yıldır yönetenlerden dolayı mağdur olduğunu söyleyen Özkoç, “AKP’yi yerel iktidardan indirdiyse, ilk genel seçimlerde de Erdoğan’ı saraydan gönderecektir. Millet israf ve şatafat düzenine, saray düzenine son verecektir. Biz CHP olarak her seçime delikanlıca girdik, milletin karşısına çıktık ve millet ne dediyse onu baş tacı ettik. YSK oyunlarıyla sandığı deviren, milletin iradesine ket vurmaya çalışanları milletimiz biliyor” diye konuştu.
Türkiye’nin Covid-19 salgını ile mücadelesini eleştiren Altay, yapılması gerekenler hakkında şunları söyledi:
“Tablo giderek kötü bir hal alıyor. Erdoğan ‘Düğün, cenaze, taziye ve tatil gibi toplu etkinlikler, virüsün yayılma alanları haline dönüştü. Hele hele plajlar, buralar ayrı bir felaket. Buralarda yayılma alanı çok çok fazla’ diye dert yanıyor. Devleti yönetenler dert yanmaz, önlem alır. Rica ile tavsiye ile salgının önlenmesi mümkün değil. 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarını yasaklayıp, Malazgirt Zaferi’ni kutlayarak pandemi ile mücadele olmaz. Daha önce söyledim, Sağlık Bakanı Bilim Kurulu’nu, Cumhurbaşkanı da Sağlık Bakanı’nı dinleyecek. Aksi halde Türkiye’nin daha ağır bedeller ödemesi kaçınılmaz olur. Sağlık çalışanları da giderek tükeniyor. Ayrıca sağlık çalışanlarının emeklerinin de karşılığı verilmiyor. Bir an önce Bilim Kurulu’nun öncülüğünde, diğer sağlık meslek örgütlerinin görüşleri de alınarak etkin, bilimsel bir mücadele programı belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Önümüzde aylar çok daha sıkıntılı hale gelecektir.”