CHP Sözcüsü Faik Öztrak, TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un '10 bin dolar alan siyasetçi' iddialarına ilişkin, eski vekille ilgili kendisinin bir sorumluluğu bulunmadığına dair yaptığı açıklamaya yanıt verdi. Öztrak, "İsmi geçen siyasetçi eski bir milletvekili. Eski milletvekillerinin itibarı da Meclis’i bağlar. Dolayısıyla vekile ‘eski’ diyerek bu işin içinden sıyrılamaz. Bu işin hukuken sorumlusu bellidir, Türk Mahkemeleri. Cemil Çiçek kadar cesur olup eğer kendisini sorumlu görmüyorsa savcıları göreve çağırması gerekir; ama bu da yok. " açıklamasını yaptı.
TIKLAYIN - TBMM Başkanı Şentop'tan CHP'li Özel'in "10 bin dolar alan siyasetçi" yazısına 37 gün sonra yanıt
Öztrak, BBP Ordu Kadın Kolları İl Başkanı Fatma Yümlü’ün gözaltına alınmasına ilişkin olarak “Cumhur İttifakı kavgalı ev olmuş; kendi evlatlarını yiyor. Yapılan ayıptır, günahtır. Bu ülkede doğru söyleyen dokuz köyden kovuluyor, ama hırsızlar, dolandırıcılar, rüşvetçiler için Türkiye’den daha güvenli liman yok” dedi.
CHP Merkez Yönetim Kurulu toplantısı devam ederken CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı yapan Faik Öztrak'ın açıklamaları şöyle:
“Erdoğan şahsım hükümeti, temmuzda ‘ekonomi şahlanacak’ dedi. Şahlanan, evlerimize gönderdikleri faturalar; çarşı, pazardaki etiketler ve enflasyon oldu. Erdoğan şahsım hükümeti zam-zulüm oldu, milletimizin üzerine yağıyor. Temmuz ayına girerken, önce yüzde 15 elektrik zammıyla çarpıldık. Sonra doğalgaz fiyatlarına yapılan, yüzde 12 ile yüzde 20’lik sözde güncellemeyle yandık. Yetmedi, üzerine LPG’ye gelen yüzde 8’lik fiyat artışıyla ne yapacağımızı şaşırdık. Aileler perişan, esnaf perişan, çiftçi perişan, sanayici perişan. Sadece bu üç zammın TÜİK’in makyajlı enflasyonuna doğrudan katkısı, 0,8 puan. Dolaylı etkileriyle birlikte ise 1,5 puan. Zamların zamanlamasındaki hinlik de cabası. TÜİK’in makyajladığı enflasyona, bir de zaman ayarı yaptılar. Zam yağmuru temmuz ayına kaydırılarak, 11 milyon SSK ve Bağ-Kur emeklisine yılın ikinci yarısında verilecek aylık zammı törpülendi. 5,5 milyon memur ve memur emeklisinin ilk altı ay için alacağı enflasyon farkı düşürüldü. Bu zamları temmuz ayına öteleyerek, her bir memurun aylık 70 lirasını, her bir memur emeklisinin de aylık 49 lirasını kestiler. Yılın ikinci yarısında, sadece memur ve memur emeklisinin evine girecek toplam 2 milyar 63 milyon lira, Erdoğan şahsım hükümeti tarafından ince işçilikle gasp edildi.
Anlaşılan; millete ‘porsiyonları küçültün’ diyen saray, işi şansa bırakmadı. Milletin porsiyonunu, daha midesine girmeden küçülttü. Sarayın beslemeleri, yanaşmaları zencefilli somonlu suşileri, kornişona sarılı dana rozbifleri, susamlı levrek simitlerini, ejder meyveli smoothie eşliğinde rahat rahat götürsün diye, sarayda debdebe, şatafat ve israf sürsün diye, milletin porsiyonlarına çöktüler.
Bugün, haziran enflasyonu açıklandı. TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla tüketici enflasyonu yüzde 1,94 oldu. Yılın ilk altı ayında, TÜİK’e göre enflasyon yüzde 8,45 oldu. Bağımsız iktisatçılardan oluşan, Enflasyon Araştırma Grubu’na göreyse 6 aylık enflasyon yüzde 19,16. Arada iki kattan fazla fark var. Diğer taraftan TÜİK’e göre yıllık enflasyon, 2019 mayıs ayından bu yana, en yüksek seviyesine çıktı. Şahlanan ekonomi değil enflasyon oldu. Son bir yılda benzinli otomobil fiyatı yüzde 107, televizyon yüzde 100, bulaşık makinesi yüzde 74 zam gördü. Gençlerin yuva kurması, milletin araba alması artık hayal oldu. Erdoğan şahsım hükümeti, mutfakların bereketini kaçırdı. Millet ne yapacağını şaşırdı. Bayram geliyor. Küçükbaş kurbanlık bin 500, büyükbaş payı 2 bin TL olmuş. Emekli bayram ikramiyesini bekliyor. Bu sefer emekliyi enflasyona ezdirmeyin. 2 bin TL verin de emekli de kurban kessin, aileleriyle bayramda bir kap et yemeği yesin. Ama enflasyon fırtınasında turpun büyüğü heybede duruyor. Haziranda üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki fark, 25 puanla tüm zamanların rekorunu kırdı. Çekirdek enflasyon göstergeleri de tüketici enflasyonun üzerinde kalmaya devam ediyor. Enflasyonun daha da azacağının işaretlerini veriyor. Enflasyon, dünyanın en acımasız vergisidir. En çok da fakirin, fukaranın satın alma gücünü, aç fare misali gizlice tüketir.
Erdoğan şahsım hükümeti, Genel Başkanımızı, doğruları söyledi, milletin hakkını, hukukunu savundu, zulme karşı sessiz kalmadı diye damda 4 yıl yatırmakla tehdit ediyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi’yiz. ‘Hak, hukuk, adalet’ diyerek, tehdit ettiğin Genel Başkanımız, Adalet Yürüyüşü’nü yapan, dünya demokrasi tarihine geçen kişidir. Biz demirden korksak trene binmeyiz. Bizler zulmü alkışlayan, zalimi seven olmayız. Biz biliriz ki; haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır. Zam zulmüne sessiz kalamayız. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki zulmü de görmezden gelmeyiz. Kayyum Rektör, ‘eylemler en fazla altı ay sürer’ diyordu ama hem öğrenciler hem de Boğaziçili akademisyenler Boğaziçi’ne sahip çıkmaya devam ediyorlar. Biber gazıyla, plastik mermilerle, coplarla gençleri yıldırmaya çalıştılar. Gençler yılmadı. Boğaziçi’nin kapısına kelepçe taktılar. Gençler sinmedi. Kredi ve burslarını kestiler. Gençler tınmadı. Boğaziçili akademisyenler de hem okullarının geleneklerine hem de öğrencilerine sahip çıktı. Kayyum rektöre sırtlarını döndüler. Şimdi o kayyum rektör, üniversitenin 15-20 yıllık hocalarını kampüse almıyor. Dağdan gelip bağdakini kovmaya kalkıyor. Gencecik bir öğrenciyi, özel güvenlikçilere tekmeleterek okul kampüsünden attırıyor. Bilimle, bilim insanlarıyla ve gençlerle kavga eden bir yönetimin sonu hüsrandır. Bir kere daha tekrarlıyoruz. Artık gençlerle, Boğaziçi Üniversitesi’yle uğraşmayın. Gençlerin ve Boğaziçi’nin sesini dinleyin. Kibri, nobranlığı bırakın. Millet bu tavırlarınızdan bıktı, usandı. Bunu artık anlayın.
Erdoğan şahsım hükümeti yönetiminde Türkiye, ne yazık ki bıraktık hukuk devleti olmayı, artık kanun devleti bile olmaktan uzaklaştı. Cumhur İttifakı kavgalı ev olmuş. Kendi evlatlarını yiyor. Ordu’da Büyük Birlik Partisi Kadın Kolları Başkanı; ‘Şu anki durumda herkes tek partili olmak zorunda. AK Parti Genel Başkanından korktukları kadar, Allah’tan korkmuyor bu insanlar. Bunu hepimiz görüyoruz. Din, kitap; Allah’ın emirleri yok sayıldı. AK Parti Genel Başkanının dedikleri yapılmaya başlandı. AK Parti Genel Başkanı bugün Recep Tayyip Erdoğan’dır. Yarın Ahmet, Mehmet’tir. Hiç önemli değil ama bir siyasi parti genel başkanıdır. Bu kadar korku niye kardeşim’ diye isyan edince polis kapıya dayandı. Ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yapılan ayıptır, günahtır. Bu ülkede doğru söyleyen dokuz köyden kovuluyor ama hırsızlar, dolandırıcılar, rüşvetçiler için Türkiye’den daha güvenli liman yok. Yurt dışında yakalanan ya da sıfırı tüketen her suçlu Türkiye’ye dönmek istiyor. Bu ülkede mali suçlar, suçtan sayılmıyor. 19 yılda 6 kez varlık barışı çıkardılar. Şimdi mevcut düzenlemeyi 6 ay daha uzattılar. Türkiye’yi, dünyanın en büyük kara para aklama makinesine çevirdiler. En son Almanya’da, bir kara para soruşturmasında, Türkiye’nin adı geçiyor. Hollanda’daki uyuşturucu ticaretinden ve kaçak tütünden elde edilen gelirlerin aklandığı, bu çerçevede 1 milyar 600 milyon avro değerindeki altının Türkiye’ye sokulduğu iddia ediliyor. Bu doğruysa korkunç bir rezalet.
Şimdi ortaya saçılan bu kadar rezaletten sonra Erdoğan, kendi atadığı İçişleri Bakanını sarayındaki toplantılara davet etmiyormuş; beraber resim vermek istemiyormuş. İçişleri Bakanı, ‘Ben dünyanın en kötü adamıyım değil mi’ diyerek basın mensuplarının önünde kendini acındırıyor. Erdoğan da anlaşılan, ‘Küstüm, konuşmuyorum’ diyerek bu işten sıyrılırım zannediyor. Oysa ne demişti suç örgütünün başı; ‘biz hepimiz aileyiz, her suçta beraberiz.’ Ortalığa dökülen tüm bu rezaletlerde müteselsilen sorumluluk vardır. Öyle küserek, konuşmayarak bu işler temizlenmez. Bu ülkeyi kim yönetiyor? Bu ülkede hükümet kim? ‘Her şeyin sorumlusu benim ben’ diyen Erdoğan şahsım hükümeti. Bugün bu ülkede marinalara çökülüyorsa, otellere çökülüyorsa, fabrikalara, yalılara, plazalara, AVM’lere, uçaklara çökülüyorsa; 100 yıl önce işgal döneminde bile delinmeyen tapu, bugün delik deşik ediliyorsa; memlekette ne can ne de mal güvenliği kaldıysa bunun sorumlusu kim? Elbette Erdoğan şahsım hükümeti. Aynı sorumlu, devletin hazinesini de çökertti. 19 yılda 62 milyar dolarlık kamu varlığını sattılar. Yetmedi. ‘Milletin cebinden tek kuruş çıkmayacak’ diyerek yandaşa yaptırdıkları geçilmeyen köprüler-otoyollar, uçulmayan havalimanları için yabancılara avro ve dolarla garanti verdiler. Çocuklarımızın geleceğine mali ipotek koydular. 2017’den bu yana bunları yapan beşli çeteye, bütçeden 47 milyar lira ödediler. Milletin tapusunu deldirenler, hafta sonu yeni bir özelleştirme kararı yayımladı. Türkiye Elektrik İletim A.Ş., özelleştirme kapsamına alındı. Sata sata bir şey bırakmadılar. Şimdi tüm dünyada doğal tekel kabul edilen, elektrik iletim işini yapan TEİAŞ’ı satacaklarmış. Tekel olan bir işletmenin, devletten alınıp şahıslara verilmesinin yaratacağı rekabet sorunu ve refah kaybı, bir değil, birkaç kez düşünülmelidir.
AKP yolun sonuna yaklaşırken ekonomide mülkiyetin el değişimi hızlanmaya başladı. Erdoğan şahsım hükümetinin her türlü imtiyaza mazhar sermaye gruplarında da mülkiyet el değiştiriyor. Şehir hastanelerini işleten yandaş grup, hisselerini Danimarkalılara devretti. Yine savunma sanayinde faaliyet gösteren BMC’nin sahiplik yapısı sessiz sedasız değiştirildi. 2014’te Erdoğan’a ilahi aşkla bağlı bir iş adamı, 751 milyon liraya BMC’yi aldı. O günkü kurla 359 milyon dolar eder. Daha sonra bu şirketin yüzde 49,9’u, 300 milyon dolara Katar ordusuna satıldı. Geçtiğimiz haftalarda geriye kalan hisseler de iddialara göre 480 milyon dolara, Erdoğan’a yakın başka bir iş adamına devredildi. Böylece 359 milyon dolara devletten alınan BMC, 780 milyon dolara elden çıkarıldı. Erdoğan’a ilahi aşkla bağlı iş adamı, tek bir tank üretmeden, bu ticaretten dolar bazında yüzde 100 kar etti. Bu iş adamı Erdoğan’a ilahi aşkla bağlanmasın da kim bağlansın? Ama Erdoğan, tıpkı atama İçişleri Bakanı gibi bu iş adamının adını da artık ağzına almıyor. Herhalde ona da küstü. Bu iş adamı nerede? Ortada yok.
Türkiye’de dün itibariyle birinci doz aşı olan vatandaşlarımızın sayısı 35,6 milyon kişi. İki doz aşı uygulanan vatandaşlarımızın sayısı ise sadece 15,6 milyon kişi. Yani nüfusun ancak yüzde 19’una iki doz aşı yapılabildi. Bunların önemli bir kısmı da Çin aşısı. Sağlık Bakanı, işin başında Çin aşısını güvenilir aşı ilan etti. Alman aşısını karaladı. ‘Orta ve uzun vadede etkisi, ne olur bilmiyoruz’ dedi. Aşıda çeşitlenme olmadı. Çin aşılarının tedarikinde sıkıntılar başlayınca Biontech aşısına yöneldiler. Şansları yaver gitti. Bir Avrupa ülkesinin vazgeçtiği aşıları alabildiler. Şimdi iki Sinovac yaptırana, bir de Biontech vuruyorlar. Yapılan doğru mu? Doğru. Erdoğan şahsım hükümeti, salgının başında Çin aşısı için neden bu kadar ısrarcı olduğunu, neden yeterince kaynak çeşitlendirmesini yapmadığını, aşılamada altı ayın neden kaybedildiğini milletimize açıklamak zorundadır. Ama bunun yerine millete yalan rüzgarı senaryoları anlatıyorlar. Erdoğan önce, ‘İngiltere’de aşı 100 sterlin’ dedi. Sonra tarifeyi değiştirdi, 50 sterline düşürdü. ‘Avrupa'nın en gelişmiş ülkeleri dahi bu aşıları ücretle yapıyorlar’ dedi. Aşı için 100 avro ücret alındığını ileri sürdü. Erdoğan’ın açıklamalarını bu ülkelerin yayın kuruluşları, resmi sağlık kurumları ardı ardına yalanlıyor. Kendilerini cümle aleme rezil ediyorlar. Ülkemizi dışarıya da mahcup ediyorlar. Avrupa’da bırakın aşı için para vermeyi, burnumuzun dibindeki küçücük Yunanistan, 26 yaş altındaki gençleri aşıya teşvik etmek için 150 avro cep harçlığı veriyor. Hata, bir kez yapılırsa hatadır. Tekrarlanırsa tercih olur. Yoksa Erdoğan, şimdi de aşıdan para almaya mı hazırlanıyor? Bunun yolunu mu yapıyor? Erdoğan, damadının dediği gibi, ‘Aya dört şeritli yol yapacağım desem, inanacaklar var’ zannediyor. Yalandan medet umuyor. Yalancı çoban hikâyesini hiç aklına getirmiyor.”
Öztrak, sorulara da yanıt verdi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu için TBMM’ye gelen fezlekenin MYK’da ele alınıp alınmadığı ile ilgili soruya Öztrak, “MYK’da ayrı bir gündem olarak ele alındı, görüşlerimizi de biraz önce ifade ettik” dedi.
CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in Millet İttifakı’nın altı-yedi partiye ulaşabileceği yönündeki sözleri için Öztrak, “Millet İttifakı’nın ortakları belli. Genişlemesi de mevcut ortaklarının kararıyla olur” yorumunu yaptı.
Demokrasi Konferansı ve bildirisine ilişkin değerlendirme yapması istenen Öztrak, “Bu toplantıyı düzenleyen bir sivil girişim. CHP’nin resmi bir temsilcisi yok. Görüşler de hiçbir şekilde bizi bağlamaz” dedi.
HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun hala tahliye edilmemesine ilişkin bir soru üzerine Öztrak, “Anayasamız, hukuk ne emrediyorsa o yapılmalıdır. AYM kararlarının gereği bir an evvel yerine getirilmelidir. Yoksa hukuk devleti olmaktan çıkıyoruz” diye konuştu.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un, mafyadan 10 bin dolar alan siyasetçi hakkında Meclis Başkanı'nın hukuki bir sorumluluğunun bulunmadığına yönelik sözleri anımsatılan Öztrak, şunları söyledi:
“Atanmış İçişleri Bakanı Meclis’e gitmiş. Bir buçuk saat görüşmüş. Görüşme süresinde ismini söylememiş, o zaman bunlar ne konuşmuşlar. İsmi geçen siyasetçi eski bir milletvekili. Eski milletvekillerinin itibarı da Meclis’i bağlar. Dolayısıyla vekile ‘eski’ diyerek bu işin içinden sıyrılamaz. Bu işin hukuken sorumlusu bellidir, Türk Mahkemeleri. Cemil Çiçek kadar cesur olup eğer kendisini sorumlu görmüyorsa savcıları göreve çağırması gerekir; ama bu da yok. Bu kadar pisliğin ortaya saçıldığı dönemde Meclis Başkanı’nın ‘hukuki sorumluluğumuz yok’ diyerek TBMM’yi bu işin dışına çıkarmaya kalkması, TBMM’nin itibarını da zedeler, hukukuna da aykırıdır. TBMM’nin yürütmeyi denetleme görevi de vardır.”