CHP'li Özel: Bu ülkede yoksulluğun yönetilen değil yok edilen, aşılan, geride bırakılan bir mesele olması hepimizin yükümlülüğüdür

CHP'li Özel: Bu ülkede yoksulluğun yönetilen değil yok edilen, aşılan, geride bırakılan bir mesele olması hepimizin yükümlülüğüdür

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Tez-Koop-İş Sendikası'nın 12. Genel Kurulu’nda; “Türkiye’nin bütün demokratları birlikteyiz. Sosyal demokratlar, milliyetçi demokratlar, muhafazakâr demokratlar… Hep birlikteyiz. Partisi ne olursa olsun bu ülkede yoksulluğun yönetilen değil yok edilen, aşılan, geride bırakılan bir mesele olması hepimizin yükümlülüğüdür” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Ankara’da düzenlenen; Tez-Koop-İş Sendikası'nın 12. Genel Kurulu'na katıldı. Özel, burada yaptığı konuşmada; şunları söyledi:

“Elbette gelecek sene de bu kongreler yapılacak. Gelecek sene, birçok sendika çağıracak. Canlı yayınlarda beş değil, 20 kamera; gazeteciler beş değil 50 kişi buralarda olacak. Bu kürsülerde; Cumhurbaşkanları olacak, Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar olacak. Ama emin olun; kongresini bu dönemde, gürültülü olmasından kaygı duymadan herkese açık, siyasi partilere açık, basına açık yapabilen Tez-Koop-İş’in de farklı bir yeri olacak.

Sendika toplantılarını; hafta sonu iki gün değil hafta içi tek gün yapanlar, kapalı salonlarda yapanlar, üyesine bile kapatanlar, basına kapatanlar, siyasete kapatanlar… Sendikacılığı kapalı kapılar ardından, kâğıdın üzerinde yapıp o kağıtlara yazdıklarını dışarı çıkınca bambaşka düzlemlerde bambaşka fısıltılarla tekrar edenleri de tarih not etti, not etmeye devam edecek… Emek mücadelesinin ya da toplumda birilerinin hakkına el uzatanlara karşı o elin önünde bir göğüs göğüse durmanın, onları hakkını savunmanın; yaşamdaki en önemli gayem olduğunu düşündüm.

1951 İpek-İş Fabrikası’nda başlayan bir mücadelesinin 1960’ta resmileştiği, partimizde de örgütlü olan bir sendikanın genel kurulundayız. Pandemi en başta sağlık emekçileri için çok zordu. Ama bu sendikanın örgütlü olduğu marketlere, iş yerlerine bakıldığında; sendikanın üyelerinin de en çok yorulan, mücadele eden, en çok kendi hayatını insanların yaşaması için siper eden kişilerin örgütlü olduğu bir sendika olduğunu gördük.

Yüzde 14,26’lık sendikalılık oranı… Kamudaki örgütlülük olmasa, özel sektördeki örgütlülük bunun çok daha gerilerinde ve Türkiye açısından utanç verici bir durumda. Her geçen gün sendikalaşma mücadelesinin sürdüğü, ama iktidarın; sendikaların bu kadar zorda, işverenin bütün olanaklarını kullandığı halde gücünü de asimetrik olarak sermayeden yana kullandığı bir süreci yaşıyoruz.

"Şimdiye kadar 19 tane grev erteledi, hem de ‘milli güvenliğe tehdit olur’ diye"

Kendisi bir grev önlüğü ile gurur duyan, İBB’de çalışırken, grev önlüğü ile fotoğrafı olan birisi bugün Türkiye’yi yönetiyor. Şimdiye kadar 19 tane grev erteledi, hem de ‘milli güvenliğe tehdit olur’ diye. Geçtiğimiz üç günde, büyük bir mücadele verildi, Meclis’te. Bir yandan bütçe görüşülürken, bir yandan Sanayi Komisyonu’na bir ‘günah torbası’ getirdiler. Büyük günah, büyük mücadele ile geri tepti. Zeytinliklerini 9. kez maden aramasına açıyorlardı, birinci madde geri gitti. Ama ikinci madde, kendi dönemlerinde ihalelerini yaptıkları limanların, sözleşmelerini 49 yıla tamamlıyorlar. Buradaki amacın en geç haziranda son bulacak iktidarlarının son bulduğuna kendilerinin de ikna olmuş olup; yandaşın ve Katarlıların limanlarının serbest ihaleler  ile değil de mevcut ihalelerin uzatılması ile sürmesini istemeleri… Bununla mücadele ettik. Bu paranın yüzde 25’ini peşin alıp seçimde sermaye olarak kullanmak istediklerini yüzlerine vurduk. Ama hiç erinmediler, çekinmediler, utanmadılar; komisyonu tamamladılar.

Bir yandan da; memur sendikalarına yüzde 1 olup, Danıştay’ın iptal ettiği barajı yüzde 2 olarak kanuna getirdiler. Dayanışma aidatı alıyor, memur sendikalarındaki örgütlüler. Yandaş sendika önce yönetmelik çıkarmıştı, yüzde 1 ve üzeninde olan sendikaların üyeleri bu dayanışma aidatını alsın diye… Yani küçük sendikaları ezip, yandaş sendikanın kan kaybetmesini engelleyip, ona doğru insanları 700 lira karşılığında yönlendirme… Bunu da Danıştay iptal etmişti. Bunu şimdi, ‘Yüzde 2 ve üzerindeki sendikalar…’ diyerek niyetlerini bir kez daha gösteriyorlar. Emekten gelen milletvekillerinin büyük mücadeleleri ile işçi sendikalarındaki yüzde 1’lik baraj, defalarca uzatılmıştı. Son sefer uzatılmadı. Bu haksızlığı görüyoruz.

Biz hem kanun metinlerine döktüğümüz, önümüzdeki ocak ayında iktidarın biz ne söylersek yaptığı ile ilgili kamuoyu algısının da farkında olarak; bunun yüklediği sorumluluğun da farkında olarak… Taşerona muhalefetteyken kadro verebilmiş bir parti olarak. Emeklilere muhalefetteyken iki maaş ikramiye verebilmiş bir parti olarak. 3600 ek göstergeyi muhalefetteyken çıkartmış ve öğrenci burslarının faizlerini muhalefetteyken sildirebilmiş; EYT’yi de ittifak ortaklarımız ile birlikte muhalefetteyken çıkartabilecek olan bir parti olarak sorumluluklarımızın farkındayız.

O yüzden dijital platform çalışanları ile ilgili bir kanun teklifi sunduk. CHP olarak, ‘emek 4.0’ı… Dijitalleşen dünyada emeğin sömürüsünün önüne nasıl geçeceğini, nasıl denetleyeceğini, dijital emeğin değerinin nasıl korunacağını; bu işçilerin bu süreçten nasıl birer dijital köle olmaya dönüştürülmeden kurtarılabileceklerini, dinlenme haklarını tarif eden bir dijital platform çalışmaları yasa tasarımız da var, emek 4.0 vizyonu da var…

Özel sektörde çalışanların promosyon hakları var. Promosyon kanun teklifimiz; işçi ile banka arasındaki işvereni çıkarıp, doğrudan bir promosyon ilişkisi kuran; bir emeklinin 8500 lira promosyon parası alabildiği süreçte özel sektörde çalışan işçiler… 15 bin liraya yakın bir promosyonun bankalar tarafından verilebilir olduğunu görüyoruz. Aradan işvereni çıkartıyoruz. Karakış başlarken; giderlerin tamamını karşılayabilecek bir toplu ödemenin, sadece çıkacak bir kanunla çözülebileceğini düşünüyoruz. Promosyon hakkına, siz değerli emekçilerin de sonuna kadar sahip çıkmalarını bekliyoruz.

"İki tartışma birden yürüyor"

İki tartışma birden yürüyor. Asgari ücret… Türk-İş’in temayüllere aykırı bir şeklide talebi belirleyip onu pazarlık edip onu tartışmak yerine, kırmızı çizgiyi açlık sınırına çekmek gibi yeni bir müzakere tekniği benimsemiş olmasından irkildik. Bu iş eğer müzakeresizliği, aza razı olmayı makul gösterecek bir şeye evrilirse, bu tarihi bir hatadır. Türk-İş’in asgari ücrette genel beklentiyi karşılayacak hatta aşacak bir rakam üzerine imza atması gerektiğini… Açlık sınırını kırmızı çizgi yapmakla, beklentiyi açlık sınırının biraz üzerine çekmek gibi bir psikolojik meseleye çok tehlikeli baktığımızı, Türk-İş’in bu süreçteki mücadelesini, atacağı veya atmayacağı adımı dikkatle takip edeceğimizi ifade etmek isterim.

"10 bin 128 liralık rakamı, olmazsa olmaz olarak görüyor ve asgari ücret olarak öneriyoruz"

Hem bu yılın ikinci yarısındaki şimdiye kadarki enflasyonu hem yıl sonu enflasyon beklentisini hem de ananızın ak sütü gibi helal olan son çeyrek büyüme oranını içeren; 10 bin 128 liralık rakamı, olmazsa olmaz olarak görüyor ve asgari ücret olarak öneriyoruz.

Vergi dilimleri… Kanun teklifimizi Meclis’e sunduk. Bu kanun teklifine sahip çıkmaya, mücadele etmeye davet ediyorum.

"İşsizlik sigorta fonu, işçinin kumbarası"

İşsizlik sigorta fonu, işçinin kumbarası… Fona işverenin para ediyor olması, işverenin de faydalanıyor olması gibi, abuk bir fikri; hükümet ve işveren, Türkiye işçi sınıfına dayatmaktadır. Yükselen itirazlar kifayetli noktada değildir. Duble yollara kullanılan fonların peşine düşülmelidir. Ayrıca, elimizdeki korkunç rakam… Ocaktan kasıma kadar işsizlik sigorta fonundan işçiye, 11,2 milyon ödenmiş. Ama patronlara 25 milyar lira asgari ücretli çalıştırma desteği ödenmiş. Hem kumbara bizim olacak. Hem de içine para atan atmayan, kumbaraya musallat olacak. İşsizlik sigorta fonu, alnının teri ile o kumbarayı dolduranların namusudur. Namusumuz gibi koruyacağız.

Bir asgari ücretli yoksa, ya da o asgari ücreti yitirdiyse, hak ettiği desteği alamıyorsa; o hanenin gelirinin bir asgari ücrete tamamlanması ile ilgili projenin Cumhuriyetin ikinci yüzyılının en önemli projesi olduğunu düşünüyorum.

Bir dönem, ‘Dünyanın bütün demokratları birleşin’ sloganı vardı. Bugün Türkiye’nin bütün demokratları birlikteyiz. Sosyal demokratlar, milliyetçi demokratlar, muhafazakâr demokratlar… Hep birlikteyiz. Türkiye’nin bütün demokratlarının, Türkiye’nin ikinci yüzyılına armağan edebilecekleri en büyük proje, en büyük ulusal mutabakat olduğunu düşünüyoruz. Öyle olunca; bir elin verdiğini öbür elin görmemesi de hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi de hepimizin başka başka referanslarla ama ortak bir duyguyla bu millete ettiğimiz taahhütlerin yerine gelmesi; partisi ne olursa olsun bu ülkede yoksulluğun yönetilen değil yok edilen, aşılan, geride bırakılan bir mesele olması hepimizin yükümlülüğüdür.”