CHP'li Özel: Büyük bir kumpas ile karşı karşıyayız; o isimden Süleyman Soylu bile emin değil!

CHP'li Özel: Büyük bir kumpas ile karşı karşıyayız; o isimden Süleyman Soylu bile emin değil!

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Büyük bir kumpas ile karşı karşıyayız. DNA testleri, parmak izi testleri yapılmadan böyle bir tezvirat ve CHP’ye sistemli bir saldırı. Şimdi anlaşılıyor ki o isimden Süleyman Soylu bile emin değil. Devletin elinde zaten böyle bir bilgi yok. Biz Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, savcıya inanırız. Açıklayın kardeşim, açıklayın. Ama açılanabilecek durum yok. Çünkü şu anda bile o kimliği tespit etmiş değiller. Kimliğin o kişi ile uyuşmadığı yönünde bir sürü kriminal done var elinde. Bize saldırırken neye dayandınız? Bu nasıl utanmazlık. Ne yapmaya çalışıyorsunuz beyler? Suç üstünde yakalandınız. Suç işleri bakanı şu anda bu suçüstü durumu örtmek için kendi seviyesinden Genel Başkanımıza hakaretler ederek filan başka gündem yaratmaya çalışıyor. Hadi oradan” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Özel şunları söyledi:

“Cumhuriyetin kurucu partisi, ülkenin ana muhalefet partisinin bir şehit haberi üzerinden aktif gündelik siyasete ilişkin bir şeyler söylediğini hiç duymadınız. Bu bizim siyasi geleneğimizde hiç yok. Olayın sıcaklığı üzerinden geçmeden bu konuda politik değerlendirme yapmak da bugüne dair değil. Çok geçmişten beri gelen siyasi geleneğimize bakıldığında ayıplı bir durumdur. Bu genelde zaman zaman çok siyasi sahnede gücü, ağırlığı olmayan, Meclis’te grubu olmayan siyasi partiler bazı açıklamalar yapsa bile siyasetin tüm kanatları tarafından böyle bir acı üzerinden siyaset yapmak doğru değil diye eleştiri alır. Bazı muhalefet partileri böyle eleştirir ama iktidar partisinin buna tenezzül etmesi görülmüş şey değildir. Bunu yaptılar ve suçüstü yakalandılar. Şu anda yaralanan kamu vicdanını nasıl onarırız diye telaş içindeler. Biz bu konuda taziye diledik, üzüntülerimizi ilettik. Terörü kınadık ve sustuk. Ardından İçişleri Bakanlığı saldırıyı gerçekleştiren teröristlerden birinin ismini açıkladı ve ardından da bu medyaya CHP’nin bundan 10 yıl önce kamuoyuyla paylaştığı bir raporda isminin geçtiğini servis ettiler, söylediler. Bunun üzerinden iktidar partisinin siyasetçileri, havuz medyası ve bu yönlendirmeye kapılan medya organları CHP’yi eleştirmeye, saldırmaya başladılar.

“NE ETİK, NE VİCDAN, SALDIRILARA DEVAM EDİYOR”

Bunun karşısından durumumuz çok netti, bu raporun nasıl hazırlandığı ve ne söylediği netti. Bizim açımızdan herhangi bir sorun yok. Kamuoyu döndü bu sefer, 10 yıl önceki rapordan CHP’nin sorumlu tutulması bir yana siz 10 yıl önce kimlerleydiniz, kimlerle kol kolaydınız, kimler itibarlıydı, kimlere gazeteci, savcı diyordunuz, kimler muteberdi, bugün kimler terörist. O gün sizin terörist dedikleriniz, bugün ne durumda. Bunu tartışmaya başladı. Biz bu tartışmayı ne sağlıklı bulduk, ne de sürdürdük. Ancak Cumhurbaşkanı çıktı ve ülkenin ana muhalefet partisine 'milli güvenlik sorunu' dedi. Bunu söylediğinizde bir başka aşamaya geçmiş oluyorsunuz. Bunu söylemek mecburiyetindeydik, saldırganın kimliği hakkında ilk günden beri genel başkanımıza, Mersin milletvekillerimize, Mersin Adliyesi’nden ve polisinden verilen bilgiler, saldırganın kimliği henüz teşhis edilmedi ancak verilen kimlikle de parmak izi filan uyuşmadı, ileri tetkiklerinin yapılması lazım, bu isim neden ortada dolaşıyor. Dün dedim ki, bu konuda bir açıklama yapın. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hiçbir sınır tanımayan ve acaba yükselişte olanları düşüşe geçirir, içinde bulunduğumuz sıkışmış pozisyondan kurtarabilir miyiz diye, ne etik ne ahlak ne vicdana sığacak saldırıları devam ediyordu. En sonunda Sayın Genel Başkanımız dün akşam gerekli açıklamayı ve paylaşımı yaptı.

"O isimden Süleyman Soylu bile emin değil"

Mesele şudur, büyük bir kumpas ile karşı karşıyayız. Bir, bundan 20 gün önce Sayın Veli Ağbaba’ya halen aktif görevde olan bir kamu görevlisi, ‘Dikkat edin, bir hazırlık var. Sizi ve sizin üzerinizden partinizi PKK ile ilişkilendirecekler’ dedi. Veli Ağbaba bunu partinin yetkili kişileriyle paylaştı. Son 10 gün Veli Ağbaba Malatya’da kendi ilinde siyaset yaparken her gece yurt dışından start alan troll orduları Veli Ağbaba’yı gündeme taşımaya ve farklı farklı geçmişteki olaylarla gündemde tutmaya, Twitter’da itibarsızlaştırma kampanyaları yaptılar. Birileri bunlara para da ödedi. Çünkü bot hesaplar yurt dışından farklı ülkelerden başlayan troll saldırılarına öncülük ettiler. Daha sonra Türkiye’de konumlandırılmış ve talimatlandırılmış AK Parti’nin troll ordularını harekete geçirdiler. Sonra bu üzücü müessir, lanetlediğimiz saldırı gerçekleşti. Tak, saldırgan paramparça olmuş, üzerinden bir sağlam kimlik çıkmış. Kimlikteki kişi, 10 yıl önce CHP’nin raporunda adı geçen birisi. DNA testleri, parmak izi testleri yapılmadan böyle bir tezvirat ve CHP’ye sistemli bir saldırı. Şimdi anlaşılıyor ki o isimden Süleyman Soylu bile emin değil. Devletin elinde zaten böyle bir bilgi yok.

"Teröristin adı değişse de CHP’nin tutumu değişmez"

Biz Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, savcıya inanırız. Açıklayın kardeşim, açıklayın. Ama açılanabilecek durum yok. Çünkü şu anda bile o kimliği tespit etmiş değiller. Kimliğin o kişi ile uyuşmadığı yönünde bir sürü kriminal done var elinde. Süleyman Soylu çıkıyor, ‘Yok efendim onu PKK da söylüyor'. PKK’nın ne söylediğine bakma sen. Dün dedim, teröristin adı değişse de CHP’nin tutumu değişmez. Ama siz neye sarıldınız, bize saldırırken neye dayandınız? Bu nasıl utanmazlık. Dönün önce millete bunu anlatın. 20 gün önce bize bildirilenler, son 10 gündür bize yapılanlar, patlamadan hemen sonra ortaya çıkan ve aslında maksatlı bir çarpıtma olduğu gösterilen ve dört gündür sürdürülen algı operasyonu.

"Suç üstünde yakalandınız"

Ne yapmaya çalışıyorsunuz beyler? Suç üstünde yakalandınız. Suç işleri bakanı şu anda bu suçüstü durumu örtmek için kendi seviyesinden Genel Başkanımıza hakaretler ederek filan başka gündem yaratmaya çalışıyor. Hadi oradan. Şimdi doğruları konuşmak, gerçekleri konuşmak ve bu rezaleti görmek lazım. Herkes şunu beklesin, Kemal Bey bunu zaten söylüyor. Seçimler yaklaştıkça, bunlar bunu gördükçe, tırnakları koltuğa geçirmek için her türlü devlet imkanını partileri lehine kullanacaklar. Her türlü provokasyona hazır olun. Biz hazırız, buradayız, dimdik ayaktayız.  İlk gün ne dedim, alnınızı karışlarım. Aha bu yetmediyse bununla da karışlayayım.  

"Sizin o kanını emdiğiniz milletin, sizden kurtulma zamanı geldi"

Sizin o kanını emdiğiniz milletin, sizden kurtulma zamanı geldi. O yüzden ne yaparsanız yapın boştur. Ayrıca hani, şimdi oralarda değiliz. Ama AK Partiyi savunan bazı kalemlerin şimdi siyaset bilimindeki altı ana daldan bir tanesi karşılaştırmalı siyasettir. Karşılaştırmalı siyasetin ilgi alanı benzer olaylar başka ülkelerde vuku bulduğunda ne sonuç vermiş, keşke bunları tartışabileceğimiz, o AK Parti’nin geçmiş dönemlerinde bizi çok eleştiren ama hakaret, küfretmeden tartışabilen kadroları olsa ki şimdi görüyoruz onların pek çoğu AK Parti’yi eleştiren başka pozisyondalar.

Mesela 2004 Madrid saldırısında 193 kişi hayatını yitirdi. Böyle kritik bir seçimden önce. İktidar partisi dedi ki ‘ETA yaptı’. Maliyetini başka yere yönlendirebilmek için. Daha sonra bunu El Kaide’nin yaptığı ortaya çıktı. İlk seçimlerde İspanyollar iktidardaki partiyi çok sert şekilde cezalandırdılar ve dediler ki ‘Sen böyle bir terör saldırısında devletin başında olma imkanını manipüle ettin’. Biz terör eylemini o yapmadı, bu yaptı demiyoruz. Ama saldırgan CHP’nin raporunda vardı, üstünden kendi param parçaydı bu kimlik çıktı. Sonradan baktık ki o değilmiş. Ama beş gün boyunca biz bu algıyı yerleştirdik. Bunu böyle söyledik. Bunun da maliyeti olur arkadaşlar. Karşılaştırmalı siyasete bakarsan, dünya siyasetinde örnekleri var.

7 Haziran-1 Kasım arasında yeniden iktidarı elde ederken bir daha hiçbir zaman o günkü gibi bir parti olamadıklarının da farkına varsınlar. Süreç içinde kendi içlerinden ikinci, üçüncü genel başkanlarını, başbakanlarının, en övündükleri bakanların ayrı ayrı partiler kurduğunu, erdemliler hareketi diyerek yola çıktıklarında kendi kendilerini tanıyamaz hale geldiklerini, suç örgütleriyle ilişkilerden medet umduklarını, referandumda milleti tehdit edenlerin ve devamında suç örgütü liderlerini serbest bırakmak isteyenlerin kol kola girdiklerin filan görsünler.

"Soylu, işini yap, çık ve gerçeği anlat; senin işin algı ve yalan değil"

Soylu, işini yap, çık ve gerçeği anlat. Senin işin algı ve yalan değil. Soylu gibi bir başka kişi kendi kendine mevzuya dahil oldu. Biz raporumuzdaki adı bilinen bütün gazetecileri saydık. 188 kişi. 187’si bir şey demiyor. Biri diyor ki ‘Ben o raporda yokum’. Varsın kardeşim. Biz gazeteciye sormuşuz, sorununu anlatmış. Hak ihlali var mı, anlatmış. Bunları rapor yapmışız. Beyefendi, konuşurken bana rapor demediler. Ya zaten başladığında, konuşurken bunu rapor olsun diye değil, çokluk ve benzerlikler rapor oluşturmayı icap ettirir. Gitmişiz, kendisiyle görüşmüşüz. Onun pozisyonunu net yazmışız. Bu rapor çıktığında serbest bırakıldı, şu tarihte dışardadır demişiz. Nedim Şener denilen kişi, efendim ilk önce ‘Ben yokum, adımı anmayın’. 187 kişi biliyor, bugüne kadar o rapor bütün Türkiye’ye dağıtıldı, sen itiraz etmedin. Ama saldıracak ya bir pozisyon tuttu. ‘Beni ziyaret etmediler’ dedi, alnına çaktık ziyareti. Ziyarette neler söylediğini okudum, şimdi kabul ediyor. Doğru diyor, yemekler yağlı deşmişim, şundan şikayet etmişim, bundan etmişim. Ama ben bunun rapor olduğunu bilmemişim. Sanki kendinden telifli film çekeceğiz.

Önce inkar etti, sonra şunu söyledi. ‘Ben bunu bir tek sana mı söylemişim’ dedi, ‘Yo’ dedik. Efendim, gazetede çıkan haberi almış, ona söylemişim gibi. Yani doğruluyor. Bocaladı. Dedi ki ‘Ben bunu bir sana mı söylemişim, başka gelene niye söylememişim’. Allah’tan bu hadsizin, bu yaptığı haksızlıklar. Alenen küfrediyor, neden? Her tweetinde küfür var. Kim bilir, bizim şimdi kemiklerini sızlattı, ÇYDD aynı davadan suçlandığı Türkan Saylan. Kim bilir bu Nedim Şener küfredicisinin hakaretlerinden o kurulan vakıftaki kaç tane öğrenciye burs nasip olacak. Özgür Özel o paraları almaz. Yatırın ÇYDD’ye. Pişmanım, yatır ÇYDD’ye. Pişman değilim, çatır çatır alırız. Yatır ÇYDD’ye. Kim bilir kaç kız çocuk on binlerce tazminattan sebeplenecekler.   

Bizim ertesi günkü basın raporuna da kitaba da koymadığımız, ‘Ya şunu söyleyin. Benim cemaat ile hoca ile sorunum yok. Kendi çocuğumu bile onun okullarına verebilirim’ lafını yazmamıştık biz. Şimdi onu inkar ediyor. Nerede söylemişim, ya iyi ki o süreçte o salonda olup da bulunup da namuslu, dürüst, mert insanlar var. Avukatlardan tutanak yağıyor. Ya mahkemede söyledi, şunu bunu. Nedim Şener mahkeme salonunda, 5 Ocak tarihinde ne demiş: ‘Ben kişi olarak, insan olarak, hiçbir zaman bir cemaate veyahut bir gruba, partiye karşı olmak gibi bir duruşum olmadı. Politik bir duruşum olmadı. Politik bir duruşum hiçbir zaman olmadı. Mesela ben cemaat ile ilgili bilimsel araştırmaya katıldım. Işık evinde kalıyoruz diyen arkadaşlarla filan karşılaştığımız zaman, biz onlara niye kalıyorsunuz demiyoruz. Yani nasıl oluyor burada. Çünkü ben çocuğumu oraya göndermek istiyorsam burada nasıl eğitim veriliyor. Ne tür eğitimler veriliyor. Bunları bilmem lazım. Merak ettiğimiz, cemaat ile ilgili haberler’. Ne haber Nedim Bey. Mahkeme tutanak almış, tıkır tıkır yazmışlar. Ses kaydı var. Yollayan da namuslu avukatlar.

Bir örnek daha, istedikçe her gün okuyacağım. Kitap olursun, kitap. 23 Ocak 2012. Mahkemedesin, diyorsun ki ‘Sayın başkan geçen hafta çok uğurlu bir hafta yaşadık. 14. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı çıktı, konuştu. Verdiği mahkeme hayırlara vesile olacaktır inşallah, Türkiye için’. Kimmiş diye baktım, o tarihte hayırlara vesile olacak çok kıymetli hakim. Rüstem Eryılmaz. FETÖ’den firariymiş, tutuklanmış, cezaevinde. Devam. Bakın o duruşmada ne diyor: ‘Maalesef, bir takım gruplar, devlet içinde gruplar, dışarıdaki gruplar. Temiz suya, iki damla zehirli su atmak gibi, hani iki damla su bütün sistemi kirletiyor, yani o su içilemez hale geliyor. İki damla çamuru atıyorsunuz bir temiz kova suya, o kirlilik yaşanıyor. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşadığı budur. Bakın iki damla, beş damla dersiniz hiç fark etmez, kirli damlalar hem devleti kirletiyor, hem cemaati kirletiyor, hem toplumu kirletiyor. Bunun önüne geçmek yine gazetecilerin, devleti yönetenlerin meselesidir’.

"U dönüşlerine, zikzaklara prim verdirtirsem benim yüzüme tükürsünler"

Sen beni mahkemeye ver, biz de vereceğiz. Ayrıca o mahkemede dokunulmazlık yok. Bizim seni vereceğimiz mahkemede, hukuk mahkemesinde dokunulmazlık da yok. Sen de ver ben sana hakaret ettiysem, iftira ettiysem. Ha ceza davası açılmasını sağlarsan, buraya gelirse bir fezleke, hemen komisyona bir dilekçe benden. Hodri meydan. Kaldırın dokunulmazlığımı, Nedim Şener ile yüzleşelim. Ama hangi Nedim Şener? Sakın ha, o güne iktidar değişir, tekrar dönüp dolaşıp bu sefer başka taraflara gitmeyesin Nedim Şener. Kayda geçsin. Her şey olur, her bedeli öderiz. Bir daha bu kürsüye çıkıp da konuşacağımızın garantisi yok. Aldığımız tehditten, hakkımızdaki istihbaratlardan, canımız tehlikede. Ama ölmez sağ kalırsak, bu Nedim Şener yine iktidara yanlandığı gibi, cezaevinden çıktı FETÖ ile AKP’ye yanlandı. FETÖ darbe yaptı AKP’nin tarafına geçti. FETÖ başarsa, AKP’lileri suçlayacaktı. Ama günü gelip bize yanlandığında, eğer seni yanlatırsam, eğer seni bizim yanımıza aldırtırsam, yapacağın methiyelere, U dönüşlerine, zikzaklara prim verdirtirsem benim yüzüme tükürsünler. Bu da burada kayıtta dursun." (ANKA)