CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, “Barış istiyoruz, barış. Kadınlarımız için barış istiyoruz. Onların kılık kıyafetine hiç kimse karışmasın istiyoruz. İnançlar için barış istiyoruz. Özgürlükler için barış istiyoruz. Öğrencilerimizin geleceğinin güvence altına alınmasını istiyoruz. Paralı eğitimin son bulmasını istiyoruz. Katar’ı değil, başka ülkelerde toprak kiralayarak, başka ülkeleri zenginleştirmeyi değil; kendi ülkemizin esnafını, işçisini ayağa kaldırmak istiyoruz. Barış istiyoruz. Adalet istiyoruz. Çatışma istemiyoruz” dedi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Özkoç, gündemdeki konulara ilişkin şunları söyledi:
Türkiye’nin gerçek gündemi nedir? Bir siyasetçi olarak, gerçekten şaşkınlık içerisindeyim. Dün gündem çok meşguldü. Kadının kılık kıyafeti ile ilgili bir konunun TBMM’de yasal güvence altına alınması ile ilgili Sayın Genel Başkanın bir konuşması oldu. Ardından da bir kanun teklifi verildi. Başka? Katar’a, TBMM’de; bir futbol turnuvasında kendi güvenliğini kendisi sağlayamadığı için, bizim askerimizin ve polisimizin Katar’da güvenliği sağlaması için bir tezkere onaylandı. Anayasa Mahkemesi’ne hülle yoluyla gelen bir kişiyi burada açıklamıştım. Muhterem İnce. Hülle yoluyla geldi. Anayasa Mahkemesi’nin içi boşaltılıp, yandaş kişiler oraya taşınıyor. Kimseden bir çıt yok. Tek bir ses yok.
‘Yıl başından beri 90 evladımızı şehit verdik’ dedim. Hiç karşılığı yok. Yandaş medya, ‘Engin Özkoç, Recep Tayyip Erdoğan’a camdan çok hüzünlü baktı.’ Yandaş medyanın bütün haberlerinde bu geçiyor. Küfür dilini kullanan, kirli bir dil kullanan, baskıcı bir yöntem kullanan, gençleri aşağılayan, kadınları aşağılayan, insanları aşağılayan, hazzetmediğim bir insana nasıl bakıyorsam, öyle baktım. Aynen bu duygular içerisinde baktım. Yine kürsüye çıktı, yine küfretti, hakaret etti, ayrıştırdı, bir konuyu temiz bir dille tartışma alanın dışına çıkardı. Yine sevgi, barış dili kullanmadı. Öfke dili kullandı, hakaret dili kullandı. İnsanları aşağıladı. İşte böyle bir insana, hazzetmediğim bir insana nasıl bakıyorsam öyle baktım. Çok mu önemli? Verdiğimiz şehitlerden daha mı önemli? Enflasyonun altında yaşayan insanlarımızın çektiği çileden daha mı önemli?
Şimdi bir dakika, insanlarımıza sesleniyorum. Gözlerinizi kapatın. Şöyle bakın. Katar’da bir dünya kupası var. Biz o dünya kupasında oynuyor muyuz, yok. Onu konuşuyorlar mı, yok. O dünya kupasına katılamamışız. Ama tank palette satın almasını çok istediğimiz, teknoloji konusunda bizden üstün saydığımız, limanlarımızı peşkeş çektiğimiz, arazilerimizi peşkeş çektiğimiz Katar, kendi güvenliğini kendisi sağlayamıyor diye, biz kendi evladımızı oraya göndereceğiz. Daha önce olimpiyatlarda yaşanan terör olaylarını biliyorsunuz. İnsanların hayatlarını kaybettiğini de biliyorsunuz. Şimdi gözünüzü kapattınız. Evladınızın oraya kendi canı pahasına gitmesi gerekir mi, gerekmez mi? Dün TBMM Genel Kurulu’nda elini kaldıran milletvekilleri kendi evlatlarından bir tanesi oraya gidecek olsa aynı vurdum duymazlıkla elini kaldırır mıydı? Arkadaşlar ya, Türkiye Cumhuriyeti bir dünya kupasına, olimpiyatlara ev sahipliği yapacak olsa; kendi güvenliğini sağlayamayan bir ülke olsa, diğer ülkeler ve federasyon buna izin verir mi? Vermez. Madem paran, o kadar çok gani gani… Madem tank paleti, limanlarımızı alacak kadar gücün var; kendi güvenliğini kendin sağla kardeşim. Özel güvenlik tut. Benim evlatlarımın canı pahasına orada olmasına nasıl el kaldırırsınız, TBMM’de. Nasıl yaparsınız bunu? Türk askerinin ve Türk polisinin canı bu kadar mı ucuz? Evlatlarımızın canı bu kadar mı ucuz? Yani bu, haber konusu değil öyle mi? Bu haber konusu değil, ama Engin Özkoç camdan Tayyip Erdoğan’a nasıl baktı… Hiç hazzetmediğim bir adama bakar gibi baktım. Küfürbaz, ayrımcı, kavgacı bir adama bakar gibi baktım. Bir Cumhurbaşkanı değil küfreden, ayrıştıran bir adama bakar gibi baktım.
İnsanlarımız enflasyon altında o kadar eziliyor ki geçen yılın enflasyon oranlarına göre bu yılki enflasyon oranları o kadar arttı ki… Yetmiyor gibi; vergi dilimlerinde bir azalma ile karşı karşıyalar, iktidarın hemen tedbir alıp bu yangın içerisinde insanlarımızın elini ocak ayına kadar da beklemeden rahatlatması gerekiyor. Ama bu olmaz. Polisler intihar ediyor Türkiye’de, bu gündem değil. İnsanlar hastanelerde sıra beklerken ölüyor, hiç önemli değil. İnsanlar işsizlikten canına kıyıyor, fark etmez. Bunları haber yapıyorlar mı, hayır bunları haber yapmıyorlar.
Bir kere daha söylüyoruz, herkese seslenerek söylüyoruz. Barış istiyoruz, barış. Kadınlarımız için barış istiyoruz. Onların kılık, kıyafetine hiç kimse karışmasın istiyoruz. İnançlar için barış istiyoruz. Özgürlükler için barış istiyoruz. Öğrencilerimizin geleceğinin güvence altına alınmasını istiyoruz. Paralı eğitimin son bulmasını istiyoruz. Çiftçimizin desteklenip, bu bereketli topraklarda üretim yapmasını istiyoruz. Katma değeri yüksek ürünler üreten sanayiciye teşvik verip, onları büyütmek istiyoruz. Katar’ı değil, başka ülkelerde toprak kiralayarak, başka ülkeleri zenginleştirmeyi değil; kendi ülkemizin esnafını, işçisini ayağa kaldırmak istiyoruz. Barış istiyoruz. Adalet istiyoruz. Çatışma istemiyoruz.
Bunları yazmak, konuşmak; insanlarımıza bunları iletmek yerine çatışmayı körüklemek, düşmanlığı körüklemek, ayrıştırmak mı gerekiyor. Bir yasa çıkıyor arkadaşlar, yasa gazeteciler için de çıkıyor. Dezenformasyon yasası. Bu ülkede dezenformasyonu gerçekleştiren, iktidarın bakanları, Tayyip Erdoğan’ın kendisi. Bu ülkede insanlar susturulmaya çalışıyor. Gerçekler konuşulmasın, tartışılmasın isteniyor. Diyorlar ki arkadaşlar, sizin için söylüyorlar, ‘herhangi bir endişe yaratacak haber yaparsan seni 1-3 yıl arasında mahkûm ederim’ diyorlar. Halkın sorununu eğer sen gündeme getirirsen seni hapsederim, diyorlar. Hiç mi değeri, karşılığı yok? Dünyadaki faşist diktatörlüklerin büyük kısmı seçimle geldiler. Üstelik de hamaset yaparak, insanların duyguları ile oynayarak geldiler. Bedelini o ülkenin insanları çekti, dünya çekti. Milyonlarca insan öldü, katledildiler, işkence çektiler. Şimdi bu salgın nedeniyle birçok kişiyi cezaevinden çıkarmamıza rağmen halen cezaevleri tıklım tıklım dolu. Üst üste yatıyorlar, insanlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin imajı bu değil. Onun için, bu ülkenin insanları için yardımcı olun. Yandaşlık, ihanet noktasına gitmemeli. Doğru olandan, milletimizden yana tavır alın. Ahlaklı, erdemli bir iş yapmanın hazzını yaşamak gerekiyor. Bu millet için ödeyemeyeceğimiz hiçbir bedel yok. Bizi kendi kirli emellerine alet etmek isteyenlere karşı yüreğimizi açıyoruz. Samimiyiz, içteniz. İnsanları kucaklamak istiyoruz. Evlatlarımızın ölmemesi için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Katar’a gönderilecek askerlerimizin, polislerimizin gideceği güne kadar konuşacağım. Sosyal medyadan, ne söylemem gerekiyorsa söyleyeceğim. Bir annenin, bir evladına sahip çıkmak için; kendi ülkemin evladına sahip çıkmak için ne yapmam gerekiyorsa, yapacağım. Sonuna kadar mücadele edeceğim. Siz pencereden resim çekmeye devam edin. Sizin gündeminiz o olsun. Benim gündemim milletim, ülkem, gençlerin geleceği. CHP’nin gündemi bu. Çünkü ben CHP’nin Grup Başkanvekili olarak partimin sonuna kadar arkasında duracağım ideallerinin bir numaralı savunucusu olacağım.”
Özkoç, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP’nin başörtüsü ile ilgili kanun teklifine ilişkin bir soru üzerine Özkoç, şunları söyledi:
“Kadının kılık ve kıyafet ile ilgili bir yasa teklifi verdik. Dedik ki ‘Bunu sağa sola çekiştirmeye, ayrı çatışma alanları yaratmaya hiç gerek yok.’ Sade, net anlaşılabilir bir teklif verdik. Tüm kadınlarımız için. Bütün kadınlarımızın giyim ve kuşamıyla ilgili tartışmaya son vermek için. Bunun için bize küfreden, hakaret eden, çirkin sözler söyleyen insanlara da döndük yüzümüzü dedi ki ‘TBMM’ye bunu getiriyoruz, birlikte çıkartalım.’ Şimdi bize ne söyleyeceklerini bilmiyoruz. Nereye çekeceklerini bilmiyoruz. Başka bir çatışma alanı yaratacaklar mı bilmiyoruz. Konuşma dillerinin uygun olmamasından bunu çıkartıyoruz. Siyasetçi önüne gelen bilgiye göre konuşur. Önümüze bir bilgi gelirse onun da cevabını veririz.”
Seçim güvenliği ile ilgili soru üzerine Özkoç, şunları söyledi:
“Seçim güvenliği çok önemli. Vatandaşlarımızın sağlıklı bir şekilde oy kullanması çok değerli. İktidar partisinin bugüne kadar hem yerel, hem de genel seçimlerde oyla ilgili çeşitli hilelere başvurduğuna şahit olduk. Şimdi böyle hilelerle tekrar belirli seçim bölgelerinde üstünlük kazanmamaları için CHP ve Millet Masası’nın bileşenleri, birlikte, seçim güvenliği ile ilgili ciddi bir çalışma yapıyoruz. Şunu biz de duyuyoruz, o hanede oturmayan insanların o hanede oturuyormuş gibi gösterilip, oy kullanmalarının sağlanması için gerekli girişimlerin yapıldığını biz görüyoruz. Bununla ilgili adrese dayalı bilgiler geldiği zaman hemen oradaki örgütümüzü harekete geçiriyor, bununla ilgili itirazlarımızı şimdiden yapıyoruz. Yurttaşlarımızın CHP santral numarasına ulaştıkları zaman seçim güvenliği ile ilgili ‘Ben bir şeye şahit oldum’ demeleri halinde, o kişinin aktardığı sorun ciddiyetle ele alınıyor. Biz bu iktidara güvenmiyoruz, kendimize ve milletimize güveniyoruz. Biz, milletimizle birlikte sandığı güvence altına alacağız ve sonuna kadar düzgün bir seçim yapılabilmesi için elimizden gelen gayreti göstereceğiz.”
Çalışanların maaşlarının vergi dilimleri karşısında azalması ile ilgili soru üzerine ise Özkoç, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Asgari ücreti artırmak vatandaşın rahat yaşayabilmesi için düzgün bir girişim değildir. Asgari ücreti artırdın, kaç paraydı? Üç bin liraydı, beş bin lira yaptın. Beş bin liraydı, sekiz bin lira yaptın. Ama mazota yüzde 150 zam yaptın. Ekmeğe, doğal gaza, elektriğe zam yaptın. Kaç, yüzde 150’nin üzerinde zam yaptın. Asgari ücreti artırdın ne oldu? Para, pul oldu. Bunun vatandaşa, ülkeye bir faydası var mı? Hayır yok. Geçen yılki enflasyon artışlarına göre vergi dilimleri belirleniyor. Ama enflasyon öyle bir şekilde artıyor ki TÜİK’in söylediği başka, bilim insanlarının söylediği başka. Öyle bir şekilde artıyor ki aldıkları maaşlar vergi dilimleri nedeniyle tamamen kuş haline getiriliyor, yetersiz hale getiriliyor. O yüzden kesinlikle ocak ayı beklenmeden vatandaşların bir de buradan zarar etmelerinin önüne geçmeli bakanlık. Bir an önce tedbir almalı. Bu insanların feryatlarına kulak açmalılar. İnsanların aldıkları maaş bırakın ailelerini geçindirmeye, üç günlük, beş günlük giderlerini karşılamıyor. Bunun için düzgün bir ekonomi; Merkez Bankası’nın özerkliği, Merkez Bankası’nın kendisinin ve başkanının siyasi vesayetten kurtulması gerekiyor. Bunun için ekonomide liyakat sahibi bakanların gelmesi gerekiyor. Yani Nebati gibilerin, bu ülkede bakanlık yapmaması gerekiyor.” (ANKA)