CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “Nisan’da yeni yol haritası hazırlanacak” sözlerini hatırlatarak hükümete “Bahsettikleri yol haritasının birinci maddesi devletin kasasının başındaki damadın görevden alınması olmalıdır” çağrısında bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Tekirdağ'da düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Öztrak'ın konuşmasından satır başları şöyle:
Biz “Martın Sonu Bahar” diyerek seçim kampanyamıza başladık. Cumhuriyet Halk Partisi ve İYİ Parti’den oluşan Millet İttifakı olarak kampanya boyunca kimsenin kalbini kırmamaya özen gösterdik. Gönül kırmaya değil, gönül yapmaya uğraştık. Milletimizin derdini dile getirmeye çalıştık. Çözüm önerilerimizi kamuoyuna sunduk. Ama bu seçim süreci karşımızda yer alan Sarayın nifak koalisyonunun Allah’tan korkmadığını, kuldan utanmadığını açık seçik ortaya koydu. Böyle adaletsiz ve seviyesiz bir kampanya süreci daha önce hiç bir seçimde yaşanmadı. Saray iktidarı ve onun bekçisi adaletsizlik seviyesizlikte dip yapmak için birbirleriyle yarıştılar.
Balık baştan kokarmış. Sarayın başı ve sarayın bekçisi milletimize ve temsilcilerine “illet”, “zillet”, “hain”, “terörist” diye hakaretler yağdırırken, atadığı seçilmemiş Tarım Bakanı da milletimize “adi” demek cüretini gösterdi.
Çiftçiyi ve hayvancıyı üretmekten vazgeçirip mutfakta yangının en önemli müsebbiplerinden biri olan Bakan, kendi işiyle uğraşacağına millete hakaret etmeyi seçti.
Gaziantep’te AKP heyetinden birleri vatandaşlarımızı kast ederek, “Şeyin trene baktığı gibi bakıyorlar” dedi. Tarım Bakanından hiç de geri kalmadığını gösterdi. Bu hakarete karşı heyette bulunan Adalet Bakanı, Gaziantep Belediye Başkanı “Dur bakalım arkadaş, sen kim oluyorsun da bu ülkenin vatandaşlarına küfrediyorsun” şeklinde tepki göstermedi. Tersine gülüşmeler yaşandı. Bunlar iktidarın kibre batmış olduğunu açıkça gösteriyor.
Kumpasçılar, işi sahte gazete ve broşür bastırarak Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve harcında Kuvayı Milliye ruhu olan CHP’yle hiçbir zaman yan yana gelmeyecek mesajları partimize mal etmeye çalışıyorlar. Gün geçmiyor ki ortaya sahte bir mesaj, broşür çıkmasın. Bunlarla CHP’nin ve Millet İttifakı’nın hiçbir ilgisi yoktur. On parmaklarında on kara… Kaçınılmaz sonu gördüler, bu karaları CHP’ye, millete, Millet İttifakı’na sürerek seçimi kazanabilir miyiz diye düşünüyorlar. Aslında tüm bu rezillikler, bunu yapanların milletin oyunu çantada keklik görmelerinden kaynaklanıyor. “Ne yalan söylersek söyleyelim, millet bize inanır” diye düşünüyorlar. Sarayın Damadı daha önce ne diyordu? “Cumhurbaşkanımız aya 4 şeritli yol yapacağını söylese millet inanır.” Bu sözleri unutmadık, aklımızda. Milletin aklıyla açıkça dalga geçti.
Peki, milletle dalga geçen bu damada ne oldu? Sarayın kibirli adamı tarafından devletin kasasının başına oturtuldu. Ekonomi durdu. Pahalılık azdı. Tencereler boşaldı. Konkordato, iflas, intiharlar aldı başını gitti. İşsiz sayısı 8 milyona dayandı. Öyle 8 milyon deyip geçmeyin. Bu, dünyadaki 94 ülkenin nüfusundan fazla. Üniversiteli işsiz sayısı 1 milyonun üzerinde. İşte böyle bir felaketten, böyle bir krizden bahsediyoruz. Milletin çocukları işsiz. Sarayın kibirli adamı onlara “Kapı kapı gez, sınavdan sınava koş” diyor ama damadını da liyakate bakmadan, sorgusuz, sualsiz bakan yapıyor.
İş bulamayan gençlerimiz hayatlarına son veriyor ama saray sosyetesi devletin bakanlık, genel müdürlük makamlarına ve ballı saray danışmanlıklarına çörekleniyorlar. Sanki ülke esnaf lokantası, Damat kasanın başına oturtuluyor, akraba-i taallukata da lokantandan bedava çorba dağıtılıyor. Ama milletin tenceresinde çorba kaynamıyor. Burası Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Damadın oturduğu kasa da devletin kasasıdır. Bu kasada 82 milyon vatandaşımızın hakkı var. Devletin kasasının başına oturacak insanın ehliyeti olmalı. Daha ekonomik terimleri bile doğru kullanamayan, ekonomik gelişmeleri okuyamayan, takip edemeyen birini, sırf Damadım diyerek, devlet kasasının başına oturtursan, Damadın acemiliklerinin faturasını 82 milyon vatandaşımıza çıkarırsınız.
Son birkaç gündür piyasada yaşananlara bir bakın. Damat çıktı, “Dövize demir yumruk vurduk, doların yükselişini bekleyenler avucunu yalar” gibi bir takım sulu sulu laflar etti. Sonuç, dolar hemen sonrasında 5,80’lere çıktı. Baktılar olmadı, damadı susturdular. Döviz piyasası biraz toparlanır gibi oldu. Ancak doları sakinleştirmenin faturasını ben söyleyeyim. Hazine’nin borçlanma kağıdının faizleri yeniden yüzde 20’lerin üstüne çıktı. Bu demektir ki çiftçimizin, esnafımızın, iş adamımızın kullanacağı kredinin faizi bunun çok üstünde teşekkül edecek.
Türkiye’nin borç temerrüt risk primi, yani CDS olarak tabir ettiğimiz bir prim var. Bu yeniden 400’ün üzerine tırmandı. Yani, dışarıdan 1 milyon dolarlık Hazine kâğıdı almak için gelen, 21 Mart tarihinde, bu Hazine kağıdını sigortalamak için 35 bin dolar sigorta primi ödüyordu. Şimdi ödeyeceği miktar 41 bin 690 dolara çıktı. Yurtdışından borçlanmak için dolara ödediğimiz faiz bundan birkaç ay önce TL’ye ödediğimiz faizin üstüne çıkmıştı. Şimdi bu faiz daha da artacak, milletimizin cebi boşalacaktır. Türkiye’ye dönük risk algısı uluslararası piyasalarda roket hızıyla yükseldi. Borsa da paldır küldür çöktü. Bu ülkenin değeri borsada belirlenen büyük şirketlerinin değeri üç günde yüzde 8’e yakın düştü. İşte damadın faturası bu. Bu şirketlerin değerinin düşmesi ülkemize zarar. Bu kolaycı politikalarla, ülkemiz her gün biraz daha borca batıyor, milletin ödeyeceği faizler her gün biraz daha artıyor.
Hayatın içinde olduğu gibi ekonomide de “Ne ekerseniz onu biçersiniz.” Önce kendi yurttaşlarına, sonra dışarıdaki ekonomik aktörlere güven verecek politikalar izlersen kur ve faiz istikrar kazanır. Enflasyon düşer, büyüme olur, işsizlik düşer. Yok bunları yapmaz, piyasa dışı palyatif tedbirlerle, yan veya arka yollardan dolanarak piyasa sistemini iğdiş edersen bunun bedelini kur ve faizde artan oynaklık ve düşen kredibilite olarak ödersin. Son birkaç gün de olan budur, faturası da milletimize çıkmaktadır.
Türk Bankalarının yabancılara Londra’da TL satışının yasaklandığına, Türkiye’ye sıcak para getiren bazı yabancı bankalar için bir takım soruşturmalar başlatıldığına, yine bazı bankaların sistemden çıkarılacağına dönük haberler piyasada aldı yürüdü. Herkesin kafası karma karışık. Ben bu ülkenin Hazinesini yönetirken gördüğüm bir şey var: Bu tür haberlerin şüyuu vukuundan beterdir. Bu tür haberler piyasada zaten darbe yemiş ve aşınmış güveni iyice aşındırır. Kaygıları artırır. Seçim gününe kadar dövizi tutmak için piyasaya sopa gösterenlere sormak gerekir. Hadi birkaç gün idare ettiniz. Peki, seçimden sonra ne yapacaksınız? Kumanda ekonomisine ne kadar devam edebileceksiniz?
Yabancılara demişler ki, “Bizi seçime kadar idare edin, seçimden sonra her şeyi usulüne göre düzelteceğiz.” Hatta IMF’ye bile gideceklerini söylemişler. Bunları duyuyoruz yabancılardan. Ama vazoyu kırdılar. Vazoyu ne kadar tamir etseler de çatlakların izi kalacak. Bunun bedelini de maalesef yüksek faiz, daralan ekonomi, artan işsizlik, pahalılık, boşalan tencere olarak milletimiz ödeyecek. Ben, saray iktidarının, kendilerinin çıkarttıkları krizin neden olduğu iflasları, yoksulluğu, pahalılığı, işsizliği, boş tencereyi millet seçim bitene kadar fark etmesin diye bu işleri yaptıklarını düşünüyordum Ama son bir haftada yaptıkları bana şunu gösterdi: Aslında kendilerinin de durumun vahametini farkında değiller. Bu süreçte yaptıkları tahribat seçim sonrasında bu krizi yönetmenin millete maliyetini olağanüstü artırdı.
Maalesef geldiğimiz noktada “tulumbada su bitmiştir”. Bunu Sarayın kibirli kişisi Erdoğan çok önceden ilan etmişti. Seçimden sonra saray iktidarı ekonomide çok acı bir reçeteyi dayatacaktır. Bunun işaretini sarayın damadı “Nisan’da yeni yol haritası hazırlanacak” diyerek zaten vermiştir. Diğer taraftan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları olan eski Başbakan ve Meclis Başkanı da İstanbullulara yeni gelecek vergilerin müjdesini vermektedir. Malum bunların yol haritası çok çabuk eskiyor, bu kaçıncı harita… Daha Ekim’de yazdıkları haritanın koordinatları, hedefleri birkaç ay içinde yok oldu gitti.
Şimdi milletimize bir acı ilaç daha içirmeye hazırlanıyor. Ancak milletimizde acı ilaç içecek hal kalmadı. Mutfaktaki yangın annelerimizi perişan ediyor, işsizlik gençlerimizi ezip geçiyor, evlatlarına harçlık veremeyen babalar evlatlarından kaçıyor, eve onlar uyuduktan sonra gitmeye çalışıyorlar. Bunlara sebep olanlar ise ekonomiyi, mutfağı, tencereyi bir kenara itip, yalan üstüne yalan söyleyerek, iftira ve çamur siyasetinde her gün el yükselterek, milletimizi bölerek sorumluluktan kaçmaya çalışıyorlar. Ülkenin Cumhurbaşkanı zırhına bürünmüş Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, belediye başkanıymış gibi veya Belediye Meclis Üyesi adayı gibi meydan meydan dolaşıp, vatandaşa bir avuç çay dağıtıp, Müslüman katili teröristin çektiği propaganda filminden medet umar hale gelmiştir. Bu güne kadar hep güvendiği anketçiler artık güvenilmez adamlardır onun için… İşin bittiği bellidir. Yapacakları tek şey vardır: Milletin kararını olgunlukla kabul etmeleri gerekir.
Onlara tavsiyem, seçimin ardından açıklanacağı söylenen yol haritasının birinci maddesi 'devletin kasasının başındaki damadın görevden alınması' olmalıdır. Unutulmasın Sayın Erdoğan nasıl kendi evlatlarını ve damadını düşünüyorsa; milletimiz de aynı şekilde kendi evlatlarını bu seçimde sandıkta düşünecektir.
Türkiye’nin huzura, kardeşliğe, dertlere derman olacak proje ve yeni sözlere ihtiyacı var. Artık hurdaya çıkmış, metal yorgunu AK Parti belediyeciliğinin Türkiye’ye vereceği bir şey yoktur. Bundan birkaç ay önce milletin seçtiği belediye başkanlarını milletin iradesine rağmen nasıl istifa ettirdilerse, şimdi seçilmeleri için aday ettikleri AK Parti Belediye Başkanlarının da istifalarını Sarayın cebine vermişlerdir bu belediye başkanları. Siz ne yaparsanız yapın, bunları seçerseniz bunlar sizin iradenize göre değil, Sarayın iradesine göre hareket edecektir. Bunların istifa mektupları Sarayın emrindedir. Hiç tereddüdüm yok, Saray iradesini millet iradesinden üstün gören bu kibirli belediyecilik anlayışına milletimiz itibar etmeyecek, kendi iradesine sahip çıkacaktır.
Yapmaya çalıştıkları şu: “Bekaya bak bekaya.” Bu beka nedir? Bekanın şifrelerini milletimiz çözmüş. Diyorlar ki “B” harfi Bahçeli, “E” harfi Erdoğan, “K” harfi koltuk, “A” harfi de aşk. Yani “Bahçeli Erdoğan Koltuk Aşkı.” Sakın Bahçeli Erdoğan Koltuk Aşkına bakıp mutfaktaki boş tencereyi unutmayın. Bu seçimde kaçışları yok, milletimiz kendilerine bir ders verecek. İnşallah bu verilen dersten ibret alıp bu gidişlerini düzeltirler. Milletin kendilerine 5 yıl için vermiş olduğu yetkiyi de Sarayın yararına değil milletin yararına kullanırlar.
CHP olarak milletimizin temiz oylarına sahip çıkmak için her türlü önlemi aldık. Tüm milletimizi hem sandıklara gitmeye ve hem de seçim bitene kadar sandıkların başında durarak iradesine sahip çıkmaya davet ediyorum. Hem Tekirdağ’da hem de tüm Türkiye’de “Martın sonu bahar, dertlere derman var” diyorum.