CHP Sözcüsü Faik Öztrak, orman yangınlarının söndürülememesinde iktidarı eleştirirken “İki ay öncesine kadar ‘aya gideceğiz’ diyenlerin, ellerinde yangın söndürmeye uçak yok. Yangın söndürmeye uçak yok ama yangın seyretmek için uçan sarayları var. Yangın yerlerinde trafik oluşmasın diye, millet aracıyla yola çıkarılmıyor ama beyefendi Marmaris’te yüzlerce araçlık konvoylarla dolaşıyor. Beyefendinin konvoyu geçebilsin diye yangın söndürme araçları yollarda bekletiliyor. Böyle bir kibir, böyle bir milleti umursamazlık, ne görüldü ne de duyuldu” dedi. Yangın uçakları hakkında yapılan farklı açıklamalara dikkati çeken Öztrak, “Bunlar ne dediklerini de bilmez haldeler... ‘Yangın uçakları var mı, yok mu? Hurda mı, değil mi?’ Bu konu da tıpkı ‘128 milyar dolar nerede’ sorusuna döndü. Yine her kafadan ayrı ses çıkıyor. Hatta aynı kafadan bile farklı sesler çıkıyor” dedi.
CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında; orman yangınları, göç dalgası, çiftçi ve esnaf başta olmak üzere ekonominin etkileri masaya yatırıldı. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, MYK toplantısı sonrası CHP Genel Merkezi’nde basın açıklaması düzenledi.
Öztrak’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Ortada çok acı bir gerçek var. Milli servetimiz, ormanlarımız; içindeki kurdu, kuşu, karıncasıyla birlikte cayır cayır yanıyor. Yanan her ağaçla, bizim de ciğerlerimiz dağlanıyor. Yangınlar bir an önce söndürülmelidir. Bu yangınlara sebep olan sabotaj, ihmal ve diğer nedenler, derhal ortaya çıkarılmalıdır. Sorumluları tespit edilmeli ve en ağır şekilde cezalandırmalıdır. Ancak ortaya çıkan felaketin boyutu ve mücadelede yaşanan kargaşa karşısında, milletimiz haklı olarak soruyor. ‘Bu ülkede orman yangınlarının çıkmasını engellemek kimin görevi? Yangın çıkarsa, en hızlı ve etkin şekilde müdahale etmek kimin görevi? Bu ülkeyi kim yönetiyor?’ Elbette Erdoğan şahsım hükümeti… Son 20 yılda; milletten 2 trilyon 330 milyar dolar vergi topladı. Yurt dışından 109 milyar dolar, milletten de 51 milyar dolar borç aldı. 62 milyar dolarlık özelleştirme yaptı. Toplam da 2,5 trilyon dolar parayı harcadı. Şimdi milletimiz, ‘Bu kadar parayı topladınız harcadınız, neden bu yangınlara mani olamıyorsunuz, neden söndüremiyorsunuz?’ diye sorunca, havaya bakıp ıslık çalıyor. Beyefendinin kullandığı kaynaklar çok, yetkileri çok ama sorumluluğu hiç yok. Erdoğan, ülkede ne zaman bir felaket olsa ne zaman bir kriz yaşansa, önce birkaç gün ortadan kayboluyor. Ondan sonra da çıkıp, milletin kafasına çay paketi atıyor. Millet kendine yapılan bu saygısızlık nedeniyle, severek içtiği çaydan bile olacak hale geldi.
İki ay öncesine kadar ‘aya gideceğiz’ diyenlerin, ellerinde yangın söndürmeye uçak yok. Nereye gitti bu trilyonlarca dolar? Beyefendi itibarı için uçan saraylara milyarlar yatırmış ama orman yangınlarını söndürmek için ihtiyaç duyulan uçakların bakımını yapmamış, hurdaya çıkarmış. Yeni uçak da almamış. Yangın söndürmeye uçak yok. Ama yangın seyretmek için uçan sarayları var. Orman işçilerimizin ve vatandaşların sahadaki fedakâr çalışmalarını koordine edecek, organize edecek doğru dürüst bir kriz merkezi yok. Tek adamın ağzından çıkacak talimat beklendikçe, yangın ve kargaşa daha da büyüyor. Kurumlar Erdoğan’dan talimat almadan yasal, rutin görevlerini bile yerine getiremiyor. Böyle bir kurumsal iflasla daha önce hiç karşılaşmamıştık. Bu ülkede otomobilin yangın söndürme tüpü olmasa, muayeneden geçmez. Ama son yangınlarda gördük ki, bir otomobil için alınan tedbir kadar tedbir, koskoca ülke için maalesef alınmamış. Yangınla mücadele için masada bir master plan yok. İklim değişikliği nedeniyle bulunduğumuz coğrafi konumda, orman yangını riskinin arttığını, bilim insanları bar bar bağırıyor ama bu yeni riskleri dikkate alan yeni bir eylem planı, buna uygun bir hazırlık ortada yok. Hükümet işte böyle zamanlar için vardır. Ama hükümet yerine ortada ciddi bir yönetim krizi var.
Beylerin devlet yönetmekten anladığı, debdebe, şatafat. Marmaris’te yaşanan son rezaleti tüm Türkiye gördü. Yangın yerlerinde trafik oluşmasın diye, millet aracıyla yola çıkarılmıyor ama beyefendi Marmaris’te yüzlerce araçlık konvoylarla dolaşıyor. Beyefendinin konvoyu geçebilsin diye yangın söndürme araçları yollarda bekletiliyor. Böyle bir kibir, böyle bir milleti umursamazlık, ne görüldü, ne de duyuldu. Ekonomide bilinen bir kuraldır. Her tercih, aynı zamanda diğer seçeneklerden vazgeçiştir. Kaynakları şatafat ve sefahat için harcayan, Erdoğan şahsım hükümetinin başı, şimdi çıkmış, onursal başkanı olduğu Türk Hava Kurumu’nu suçluyor. Uçak konusundaki sıkıntıların sebebi, Türk Hava Kurumu’nun filosunu ve teknolojisini yenilememesiymiş. Bu ülkede son 20 yılda, 2,5 trilyon dolarlık kaynağı Türk Hava Kurumu kullanmadı. Siz kullandınız. Siz, aynı zamanda, Türk Hava Kurumu’nun sözde onursal başkanısınız; ama ideolojik bağnazlığınızla, şimdi terörist dediğiniz ortağınızla, cumhuriyetin ilk gözbebeklerinden Türk Hava Kurumu’nu çökertmek için elinizden geleni ardınıza koymadınız. 2002’de Türk Hava Kurumu’nun elinde, pilotlarıyla birlikte 19 yangın söndürme uçağı vardı. Bu uçaklar 2016’da İsrail’deki büyük orman yangınları da dâhil, dünyanın pek çok bölgesindeki yangına müdahale etti. Peki, şimdi bu uçaklar nerede? Bunlar ne dediklerini de bilmez haldeler. Erdoğan çıkıyor, ‘Türk Hava Kurumu’nun elinde rahatlıkla kullanılacak uçak yok’ diyor. Tarım ve Orman Bakanı da ‘Türkiye’nin envanterinde yangın söndürme uçağı yok’ diyor ama sonra aynı bakan, tepkiler üzerine çark ediyor. ‘Uçak olarak, dünya üzerinde az bulunur bir filoya sahibiz’ diyor. Erdoğan da yaptığı konuşmada, önce Türk Hava Kurumu’nun uçaklarına ‘hurda’ diyor sonra da ‘hurda araç, gereç görüntüleri üzerinden yürütülen, fitne, fesat, bozgunculuk faaliyetlerine, kimse itibar etmemelidir’ diyor. Kendini fitne, fesat ve bozguncu ilan ediyor. Böyle bir garabetle de ilk kez karşılaşıyoruz. Bize ait yangın uçakları var mı, yok mu? Hurda mı, değil mi? Bu konu da tıpkı ‘128 milyar dolar nerede’ sorusuna döndü. Yine her kafadan ayrı ses çıkıyor. Hatta aynı kafadan bile farklı sesler çıkıyor ama Erdoğan’ın hurda dediği ve çürümeye terk ettikleri uçakların aynısını, şimdi AB üyesi İspanya ve Hırvatistan, Türkiye’ye yardım amacıyla gönderiyor. Havacılıkta hurda uçak olmadığını bakımsız uçak olduğunu herkes biliyor. Buna rağmen Türk Hava Kurumu’nun uçaklarını, ideolojik bağnazlıkla, cumhuriyetin kurumlarına düşmanlığınız nedeniyle, çürümeye terk ettiğiniz için bugün ormanlarımız, ciğerlerimiz yanıyor.
İnsanlarımız çaresizce yanan yerlerin konumunu atıp, ‘uçak gönderin’ diye, sosyal medyadan feryat ediyor ama Erdoğan şahsım hükümeti duymuyor. Hükümet, Belediye Başkanlarımızın sesini de duymuyor. Manavgat Belediye Başkanımızın, ‘Kimse telefonlarıma çıkmıyor’ sözü zihinlerimize çakıldı. Dün de Milas Belediye Başkanımız, türkülere konu Çökertme’yi kurtarmak için canla, başla uğraştı ama Saraya sesini duyuramadı. Manavgat gibi, Çökertme de yandı, kül oldu. Bölgedeki Belediyelerimiz kendi imkânlarıyla, fedakârca çalışıyor. Diğer illerdeki belediyelerimiz de yangın bölgelerindeki yerel yönetimlerle, büyük bir dayanışma içerisinde. Belediyelerimiz, Antalya, Mersin, Muğla’daki yangınlar için, 150’ye yakın araç, 500’e yakın personel görevlendirdi. Yine TIR’lar dolusu temel gıda ve ihtiyaç malzemesi, kurtarma, yangın söndürme ekipmanı bölgeye gönderildi ama hükümetin atanmış Tarım ve Orman Bakanı, dün çıkmış utanmadan, sıkılmadan belediyeleri suçluyor. Yetmiyor trollerini de devreye sokup, şehirleri kurtarmaktan, ormanları kurtaramadık algısı yaratmaya çalışıyor. Yangın şehirde değil, ormanda çıktı beyefendi. Edep yahu… Size uçak aldırmayan yerel yönetimler mi? Mevcut uçaklara bakım yaptırmayıp, hurdaya çıkartan yerel yönetimler mi? Ülkeyi uçuracak denen tek kişilik Erdoğan yönetimi, devleti mefluç etmiştir. Ama Türk Hava Kurumu’nu, belediyeleri suçlayanlar, mevzubahis rant oldu mu, krizlerden, felaketlerden, kendilerine fırsat çıkarmayı da gayet iyi biliyor.
Tam da orman yangınların başladığı gün, Resmi Gazete’de bir kanun yayımlandı. Ormanlarımızda turizm yatırımları için, yapılaşmaya izin veren, birtakım düzenlemeler yapıldı. Daha önce üç bakanlığa dağıtılan yetkiler, tek bir bakanlığın Turizm Bakanlığı’nın bünyesinde toplandı. Ormanlık alanlarda yapılacak turizm yatırım kararlarında, artık Tarım ve Orman Bakanlığı da dâhil, diğer bakanlıkların hiç fikri sorulmayacak. Bu konuda doğrudan Turizm Bakanlığı yetkili olacak. Bodrum’un cennet Pina Yarımadası’nda, daha önce yanan ormanlık alanın sonrasında nasıl imara açıldığını unutmadık. Anayasamıza rağmen bu bölgeye Halep Çamı değil, beton diktiler. Genel Başkanımız, bu rezaleti, bu yeni düzenlemeyi dile getirince, burnuna pudra şekeri çeken danışmanlarla iş tutan, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı çıktı, ağza alınmayacak, edepten yoksun laflar etti. Trollerini harekete geçirdi. Biz sizi de neyin peşinde olduğunuzu da iyi biliriz. Biz aziz milletimizin hakkını, hukukunu korumaya devam edeceğiz. Yanan ormanlık alanlara ağaç dikmek yerine, çivi çakmaya, beton dikmeye kalkanlar, karşılarında Genel Başkanımızı ve bizi bulacaklarını bilsinler. Güçleri yetiyorsa da buyursunlar, yanan ormanlara tek bir çivi çaksınlar. Bunların tek bildikleri her krizde, her felakette, millette İBAN numarası gönderip, para istemek.
Erdoğan şahsım hükümeti, yaşanan bu felaketin sorumluluğundan kaçamaz. Bu ülkede kupon arazilerden, devlet ihalelerinin kime gideceğine kadar, siz karar veriyorsunuz ama iş hesap vermeye, sorumluluk üstlenmeye gelince, Aşk-ı Memnu’nun Behlül’ü gibi davranıp; ‘Erdoğan kaçar’ diyorsunuz. Nereye kadar kaçacaksınız? Milletin hesap soracağı gün yaklaşıyor. Şu artık anlaşılmıştır; devleti krize sürükleyen Erdoğan’ın gönlü de gözü de millete karşı mühürlüdür.
Orman yangınında genç bir evladımızı kaybettik. Şahin Akdemir evladımız, orman işçilerine su taşırken alevlerin arasında kaldı. Ailesi aslan gibi yavrusunu kaybetti. Erdoğan, acılı aileye taziye ziyaretinde bulunmak yerine, korumalarını göndertip, aileyi ayağına getirtmiş. Bu bile başlı başına bir rezalettir. Siz milletin değerlerinden, örfünden, ananesinden bu kadar mı koptunuz? İman tahtanızın altında, hiç mi yürek parçası kalmadı? Çok açık söyleyelim: Yaşananlar devletteki krizin yeni bir zirvesidir. Ülkemiz yönetilmemektedir. Oradan oraya savrulmaktadır. Bu hükümetin görevde kaldığı her dakika, bu ülkeye, bu ülkenin ekonomisine, toprağına, ormanına zarardır. Millete zarardır. Saray milletin çağrısına daha fazla kulak tıkamamalıdır. Sandık milletin önüne getirilmelidir. Bunun öncesinde de tarımı ve hayvancılığı bitiren, ormanları bitiren, Tarım ve Orman Bakanı derhal istifa etmeli ya da görevinden alınmalıdır.
Suriyelilerin, Afganların üç otuz paraya çalışmasına bel bağlayan bir ekonomi zaten ağıt yakılacak bir ekonomidir. Yükte hafif, pahada ağır ürün üretmeden, değer zincirlerinde üst basamaklara tırmanmadan, fakirlik tuzağından çıkamayız. Nitelikli eğitim olmadan, nitelikli işgücü olmaz. Nitelikli işgücü olmadan da nitelikli üretim olmaz. İşte birkaç gün önce üniversite sınav sonuçları açıklandı. Eğitim sisteminin acıklı durumu ortada. 2 milyon 592 bin üniversite adayı sınava başvurmuş. Bir milyona yakın aday, daha ilk aşama temel yeterlilik sınavını geçememiş. Lise mezunlarımız, Türkçe ve Sosyal Bilimler sorularının yarısından fazlasını yapamamış. Matematik testindeki 40 sorudan ortalama net 5,5 tanesi doğru yapılabilmiş. Fen testinde ise 20 sorudan ortalama net 3,8’ine doğru yanıt verilmiş. Bu zayıf karne tek başına öğrencilerimizin değil, ideolojik saiklerle eğitimi alt üst eden Erdoğan şahsım hükümetinin de karnesidir.
‘Millet değil; para baronları kazansın, sığınmacılar üç para beş kuruşa çalışsın. Yandaş iş adamı kazansın, 3-5 milyar avro rüşvet de bu işin cabası olsun.’ Merkel’in giderayak söyledikleri milletimiz için açık bir uyarıdır. Ne diyor Merkel? ‘Türkiye Avrupa’nın parçası olamaz ancak Avrupa’nın mülteci gettosu olur. Bunun için de Türkiye’ye 3-5 milyar avro rüşvet versek yeter.’ Bizim, bu millete ihanet stratejisini bu emperyalist senaryoyu, bu çarpık anlayışı içimize sindirmemiz mümkün değildir. Türkiye’ye kurulan demografik, sosyal, ekonomik ve siyasi tuzak, beka sorunu ayan beyan ortadadır. Bizim bu emperyalist senaryoya uyarılarımızın ardından, Bahçeli’nin de nihayet duruma, yeni yeni uyandığı anlaşılıyor. Umarız sadece uyanmakla kalmaz. Büyüyen tehlikeye karşı, ortağını da kan uykusundan uyandırır. Ama ne yazık ki güzel ülkemizi, ‘Avrupa’nın mülteci gettosu’ yapma pazarlığına taraf olanların, sığınmacıları siyasi ikballeri için koz olarak kullananların, ensar-muhacir diyerek milleti yıllardır oyalayanların, insan haklarını, hukuku, adaleti tanımayanların, bu sorunu çözme kapasitesi de kabiliyeti de arzusu da yoktur. Bu sorun CHP iktidarında çözülecektir. Ülkemizde misafir olan sığınmacı kardeşlerimiz, CHP iktidarında, en geç iki yıl içerisinde, barış ve huzur içinde, güvenle ülkelerine dönecektir.”
Öztrak, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın göçmenlerle ilgili açıklamalarının MYK gündemine gelip gelmediği sorusuna Öztrak, “Konuyla ilgili değerlendirmeyi Genel Başkan Yardımcımız Seyit Torun yapmıştı. Konu gündeme gelmedi” yanıtı verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adayı olup olmayacağına ilişkin soru üzerine Öztrak, “Millet İttifakı’nda demokrasi ve istişare vardır. Cumhur İttifakı’nda olduğu gibi her şeye tek kişi karar vermez” dedi.
Turizm Teşvik Kanunu’na tepki gösteren CHP milletvekillerinin TBMM’deki oylamaya katılmadığı iddiasının sorulması üzerine Öztrak, şunları söyledi:
“Türkiye’de çok büyük bir yönetim krizi yaşanmaktadır. ‘39 yıldır yürürlükte’ diyorlar ama üç bakanlıktaki yetkinin tek bakanlığa verildiğini söylüyorlar. Erdoğan şahsım hükümeti, istişaresiz gittiği sürece ve bu ucube rejim devleti mefluç ediyor. Turizm Bakanı’nın orman konusundaki ilmi nereden gelmektedir? Ne uzmanlığı? Anayasamıza göre yanan ormanların yerine sadece yeni orman yetiştirilebilir. Kalkıp turizm bakanına emanet ederseniz, yerine oteller dikilebilir. Bugün yine iki bakan çıkmış genel başkanımızı eleştiriyor. Bodrum’da yanan yerlere baksınlar, otel dikildiğini görsünler, ondan sonra konuşsunlar. Orman Bakanı ‘yetki neden bende değil’ diye soracağına Genel Başkanımızı suçluyor. Pes vallahi. Sanki belediye başkanımız görevini yapmıyormuş gibi açıklama yapıyor. Kendisi ve trolleri, saçma sapan açıklama yapıyorlar. Sonra cevap verenleri suçluyorlar. Beyefendi bu yangınlar ormanda çıktı ormanda. Belediyelerimiz orman yangınlarının şehre sıçramasını önlemeye çalışıyor. Durum tam tersi. Siz bizim belediyelerimize dua edin. Tüm imkanlarla milletimizin yanında yer almak için ellerinden geleni yapıyorlar. İçişleri Bakanı’n gelince varsa bu yangının sorumlularını bul. Milletvekillerimiz altı gün boyunca gece gündüz bu kanuna muhalefet ettiler. Görevleri gereği başka illerde olan milletvekillerimiz dışında TBMM’de bulunan milletvekillerimizin tamamı bu yasaya ret oyu vermiştir. Şimdi AK Partili vekiller suç ortağı aramasınlar. CHP’den kabul ya da çekimser oy veren hiçbir milletvekili yoktur.”
“Yangınları PKK’nın üstlendiği, HDP’den tepki olmadığı” yönündeki soru üzerine Öztrak, “Bu sorunun muhatabı CHP değil. Ne emniyet güçleri, ne istihbarat CHP’nin emrinde değil. Bu sorunun muhatabı Erdoğan ve İçişleri Bakanı’dır. Genel Başkanı’mızın açıkça paylaştığı gibi ‘sabotaj mı devlet tespit edecektir.’ Partimizin pozisyonu da budur” dedi.
“FETÖ’cü hesapların da destek verdiği uluslararası yardım çağrısı yapıldı. İletişim Başkanlığı’ndan tepki geldi. Sizin değerlendirmeniz nedir” sorusuna Öztrak, “Doğal afetlerde ulusların birbirine yardım etmesi ne zamandan beri yanlış. Zamanı geldiğinde ülkemiz de yardım elini uzatmıştır. Saraya tavsiyem, yardım çağrısının ne anlama geldiğini tefsir etmek ile uğraşmak yerine önce şu yangını söndürün” yanıtı verdi.