CHP Zeytinburnu İlçe Başkanlığı’nın düzenlediği üye katılım töreninde 700’ü aşkın vatandaş partiye üye oldu. Burada konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, İstanbul’da meydana gelen patlamaya ilişkin olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya; “O terörist Afrin’den gelip aylarca kalırken, sonra o bombalı saldırıya alet olurken, o bombalı saldırıyı yaparken; bütün irtibatları ile beraber temasta iken sen ne iş yapıyordun kardeşim” sorusunu yöneltti.
CHP İstanbul Zeytinburnu İlçe Başkanlığı, partiye katılan 700’ü aşkın vatandaş için bu akşam üye katılım töreni düzenledi. Törene CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, partililer ve yeni üyeler katıldı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, İstanbul’da pazar günü yaşanan bombalı terör saldırısını anımsatarak, törende şöyle konuştu:
“Değerli arkadaşlar, birkaç gün önce İstiklal Caddesi’nde bir terör saldırısı oldu. Ben de bugün İstiklal Caddesi’nde gidip saldırının olduğu yere karanfil bıraktım, değerli arkadaşlarımız ile. O gün, Ecrin kızımız babasının elinden tutmuştu, İstiklal caddesinde yürüyordu. Hangi çocuk babasının elinden tutup mutlu olmaz? Ecrin aramızda yok artık. O gün Yağmur’un geleceğe dair hayalleri vardı; kendi geleceğine dair de hayalleri vardı. İstiklal Caddesi’nde o bombalı saldırıda hayatını kaybetti. Altı canımızı, altı kardeşimizi biz o saldırıda kaybettik. Yaralananlar oldu, acil şifalar diliyorum. Türkiye’nin terörle terörden medet umanlar ile ve bütün terör örgütleri ile arasına net bir mesafe koyduğu bir gelecek diliyorum hep beraber.
Biz güçlü bir milletiz, biz bunları atlatırız. Biz bir arada yaşayan, binlerce yıldan beri kendi birliğine halel getirmemiş bir ülkeyiz. Güçlü bir milletiz, güçlü bir ülkeyiz. Atlatırız. Atlatırız ama bu terör saldırısını yapanlar bu ülkeye nasıl geldi, nasıl girdi diye sormamız lazım. İlk defa olmuyor, daha önce de yaşadık. ‘Afrin’den geldi’ deniliyor, olabilir. Peki sen ne iş yapıyordun Süleyman Soylu? O terörist Afrin’den gelip aylarca kalırken, elini kolunu sallayarak dolaşırken, sonra o bombalı saldırıya alet olurken, o bombalı saldırıyı yaparken; onun bütün irtibatları ile beraber temasta iken sen ne iş yapıyordun kardeşim?
Bizim İçişleri Bakanımız, genelde Süleyman Soylu diyorlar kendisine… Onun biliyorsunuz, bir fotoğraf albümü var. O albümde eğer suçlu değilseniz yer alamıyorsunuz. Suçlu olmayanlar ile fotoğraf çektirmiyor. Uyuşturucu baronu iseniz o albümde yeriniz var. Uyuşturucu satıcısı iseniz o albümde yeriniz var. Bu ülkede mafyaya bulaştıysanız bir şekilde albümde yeriniz var. Siz normal, namusu ile yaşayan, vergisini veren, bu ülkeye hizmet eden bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysanız albümde yeriniz yok. Biz onun için kendisine Süleyman Soylu demiyoruz, ‘fotoroman Süleyman’ diyoruz.
Bu terör örgütleri Türkiye’de cirit atarken, onları üyeleri cirit atarken, mafya babaları bu ülkede cirit atarken bizim sokaklarımızda birbiri ile hesaplaşmaya girerken neredeydi bu İçişleri Bakanı? Bir Sırp çete lideri bizim sokaklarımızda öldürüldü. Başka birisi, Sarıyer’de bir villada yıllardır yaşarken yakalandı. Daha birkaç gün önce İtalya’nın önemli suç örgütlerinden bir tanesinin içindeki bir kişi birkaç gün önce Türkiye’de yakalandı. Dört yıldan beri Antalya’daymış. Biz diyoruz ki bu ülkenin ekonomik zorlukları var, doğru. Biz bu ekonomik zorlukları aşacağız. İktidar değişir, ekonomik zorluklar aşılır ama siz Türkiye’yi bir kültür erozyonuna tabi tutuyorsunuz.
Suçlu olanın makbul olduğu, suçu işleyenin cezalandırılmadığı ama bu ‘Sansür Yasası’ ile beraber suçu ya da yanlışı söyleyenlerin cezalandırıldığı bir düzen kuruyorsunuz. Suçluya ceza yok, ‘burada suç vardır’ diyene, gazeteciye, siyasetçiye, vatandaşa ceza var. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na dava açtılar. Bu Sansür Yasası’nın 29’uncu maddesi üzerinden. Sansür Yasası geldiğinde dedik ki, ‘Bu muhalefeti susturma yasası. Gazetecileri, aydınları susturma yasası. Siz burası yüzünden adına dezenformasyon diyorsunuz ama sansür uygulamak istiyorsunuz, cezalandırmak istiyorsunuz’. ‘Olur mu öyle şey?’ dediler. İlk dava Kemal Kılıçdaroğlu’na açıldı.
Türkiye’de durum çok iyi değil ama biz Türkiye’yi aydınlığa çıkarabilecek kadrolara sahip siyasi partiyiz. Bize dönem dönem sorarlar derler ki, sizin kadrolarınız kim? Küçükçekmece İlçe Başkanımız Kemal Çebi. Bugün Küçükçekmece Belediye Başkanımız… Beylikdüzü İlçe Başkanımız Ekrem İmamoğlu, bugün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız. Adana İl Başkanımız Zeydan Karalar, bugün Adana Büyükşehir Belediye Başkanımız. Vahap Seçer milletvekilimiz, bugün belediye başkanımız. Ben daha çoğaltırım… CHP’nin içinden gelen, CHP’de alın teri dökmüş, CHP’de yarın öbür gün bakan olarak, milletvekili olarak bürokraside temsil edecek genel başkanımızın söylemiş olduğu liyakatli kadrolar var ve diri. Bu mücadele devam edecek.
Bu terör saldırısından sonra çıktı şöyle bir laf etti, ‘biz ABD’nin taziyesini kabul etmiyoruz’ dedi. Bu ülkede yangın çıkıyor Muğla’da, Aydın’da orman yangını çıkıyor. Önlerini ilikliyorlar ve diyorlar ki, ‘biz Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları ile yangını söndürüyoruz’, hastanede yangın çıkıyor ‘Sayın Cumhurbaşkanı talimat verdi, söndürmeye gidiyoruz’ diyorlar. Yani o talimat vermese hastane yansın umurunda değil, orman yansın umurunda değil. Yangın çıktığında bile Cumhurbaşkanımızın talimatı ile diyorlar. Süleyman Soylu çıkıyor, ‘ABD bu terör saldırısının arkasındadır, biz onun taziyesini kabul etmiyoruz’ diyor. Peki Cumhurbaşkanı ne yapıyor? Gidiyor Bali’ye Joe Biden’ın dizinin dibine oturuyor, taziyesini kabul ediyor. Üstüne teşekkür mesajı yayınlıyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Elinizi vicdanınıza koyun. 20 yıllık AKP iktidarı var, Süleyman Soylu bu lafları Tayyip Erdoğan’ın izni olmadan söyleyebilir mi? İçeriye böyle, dışarıya başka türlü. İkiyüzlü bir siyaset yürüyor arkadaşlar. Aramızda başörtülü kardeşlerimiz var. Aynı ikiyüzlü siyaset orada da yürüyor. CHP’ye hoş geldiniz…
Türkiye’nin meseleleri büyük. Türkiye’nin meselelerinin çözümü zor ama umutsuzluğa yer yok. Türkiye kadroları var. Binlerce yıllık devlet geleneğine sahip bir ülkeyiz. Biz sorunları çözebilecek ferasetli insanlarız. Bu ülkenin insanı da 31 Mart’ta 14 bin oy farkla vermiş olduğu İstanbul’u, 23 Haziran seçiminde çok zorladıkları için milletin iradesine müdahale etme gafletinde bulundukları için 816 bin oyla daha güçlü bir şekilde, kimsenin tereddüt edemeyeceği bir şekilde iradeyi perçinlemiş insanlar seçmenlerimiz.
İktidarın şu anda en büyük korkusu altılı masa. Altılı masa bozulsun diye ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Her türlü oyunun içindeler. Daha birkaç gün önce altılı masa son toplantısını yaptı. Sizler de görmüşsündür, okumuşsunuzdur sonuç bildirgesini. Altılı masa dimdik ayakta, o altı lider Türkiye’nin farklı, köklü siyasi geleneklerinden gelen o altı lider; önümüzdeki dönem ülkede hukuk devletini yeniden inşa edecektir. Adaleti yeniden tesis edecekler, güçler ayrılığını bu ülkeye tekrardan getirecekler. Medyadaki bu dezenformasyonu kaldıracaklar… Hep beraber çok güçlü bir ülkenin vatandaşı olmaktan gurur duyacağız.
Bu ülke zorda, bir an önce sandığı getirin diyoruz, iki yıldır söylüyoruz. O sandığı getirmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Buradan tekrardan söyleyeyim: ister erken ister zamanında, ne zaman istiyorsanız buyurun gelin biz hazırız. O sandık buraya gelsin. Ben biliyorum ki, bizim yüce memleketimiz Recep Tayyip Erdoğan’ı emekli edecek…” (ANKA)