CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, "Güncel ekonomik koşullarda adı üzerinde en alt düzeydeki asgari geliri tanımlayan asgari ücretin 5 bin 500 - 6 bin TL düzeyinde olması ve hızlı enflasyon artışına karşı alım gücünün korunması için de yılda bir değil altı ayda bir belirlenmesi kaçınılmazdır" dedi. Toprak, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu'nun göreve geldiği günden bugüne kadar TL'nin dolar karşısında yüzde 50'den fazla değer kaybettiğini vurgulayarak "Kavcıoğlu, Merkez Bankası yasası ve unvanının gerektirdiği idari yükümlülüklerine aykırı şekilde, ‘ağır görev ihmali ve yetkisini kötüye kullanma’ tavrı içindedir" dedi. Toprak, konuyla ilgili Merkez Bankası Yönetim Kurulu ve Merkez Bankası İdare Meclisi'nin süratle idari inceleme başlatması gerektiğini ifade etti.
CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu yayınladı. Toprak raporda, "Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın bütçe açığının GSYH’nın yüzde 3,5’unun altında kalması yönündeki mali çıpa hedefinin sağladığı bu sonucun ve mali disiplin çabalarının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı fazla memnun etmediği, harcamalarının engellenmesinden hoşlanmaması yanında, Elvan’ın ilkeli duruşunun kabinede rahatsızlık yarattığı ve bu yüzden görevden ayrılması ya da ‘affedilmesinin’ sürpriz olmayacağı söylenebilir" değerlendirmesini yaptı.
Toprak'ın açıklaması şöyle:
"Türkiye yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve imzaladığı uluslararası sözleşmelerdeki yükümlülükleriyle taahhütlerini yerine getirmediği için, 30 Kasım’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısının gündemine alındı. İktidar ve atanmış bakanları, yasama organının, meclisin, milletvekillerinin iktidarı denetleme aracı olan en basit soru önergesine bile yanıt verme gereği duymayıp; eski açıklamalarının, basın toplantılarının linkini gönderiyorlar.
Türkiye, dünya uyuşturucu ticaretinin, kokain trafiğinin üssüne dönüştü. Tonlarca kokain ele geçiriliyor, ortada yakalanan, tutuklanan, yargılanan yok! Brezilya’da, Panama’da, Kolombiya’da ‘varış adresi Türkiye’ olan 4 ton kokain ele geçiriliyor, alıcısının kim olduğu açıklanmıyor. İktidar partisinin merhum bir vekilinin uyuşturucu baronlarının yargıdaki dosyalarını takip ettiği açığa çıkıyor çıt yok. İçişleri bakanı mafyadan aylık 10 bin dolar maaş alan siyasetçi olduğunu söylüyor, ortada ne bir soruşturma ne iddianame var. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere CHP’li büyükşehir belediyelerinin teftiş kurullarının saptadığı yolsuzluk dosyalarına İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerince incelenip yargıya intikal ettirilmek üzere el konuluyor, iki yıldır ortada bir şey yok. Oysa Avusturya’da başbakan hakkında yolsuzluk iddiası ortaya atılır atılmaz başbakan görevinden istifa etti. Şimdi de soruşturmanın selameti ve yargının siyasetten etkilenmemesi için dokunulmazlığı kaldırıldı. İşleyen demokrasi, kurumsal demokratik devlet, yasama-yürütme-yargı arasında güçler ayrılığı, denge-denetleme sistemi ve şeffaf yönetim budur.
ABD Başkanı Joe Biden'ın davetiyle 9-10 Aralık’taki Demokrasi Zirvesi’ne 100'e yakın ülke lideri davet edildi. Konferans’a davet edilen ülkeler ve liderler arasında Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yok. Bu karar, Biden yönetiminin iktidara bakış açısını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mesafeli tavrını gösteriyor. Katılımcıların üç temel konuda taahhütte bulunacakları zirvede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın taahhütleri hayata geçirme zihniyetinde olmadığı öngörüsüyle davet edilmemesi sürpriz değil. Demokrasi Konferansı Zirvesi’ne davet edilen liderlerden istenen taahhütler: Otoriterleşmeye karşı demokrasiyi savunma; yolsuzluk, kamu kaynaklarının çalınması ve rüşvetle mücadele; ulusal ve uluslararası düzeyde insan haklarına saygıyı geliştirme. Liderlerin bu üç konuda verecekleri taahhütler sonrasında hangi adımların atıldığı ve ne ölçüde hayata geçirildiği ise 2022 yılında yapılacak zirvede değerlendirilecek. Biden yönetimi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı niçin davet etmedi? Türkiye’deki iktidarın-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın demokrasiyi benimseyen bir anlayışa sahip olmadığı, barışçıl bir dünya hedefiyle bağdaşmadığı; demokratik değerlerin ve kurumların güçlendirilmesi konusunda bir irade sergilemediği gibi bu yönde bir hedefinin olmadığı; sivil toplumun, düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmasından, ABD yönetiminin ciddi endişe duyduğu; bu gerekçelerle Türkiye’nin zirveye davet edilmesinin uygun görülmediği anlaşılıyor.
Yeni asgari ücretin tespiti tartışmalarında emekli maaşlarının içler acısı hali göz ardı ediliyor. AK Parti iktidarı öncesinde uzun yıllar hep asgari ücretin üzerinde olan en düşük emekli aylığı, AK Parti hükümetlerinin uyguladığı politikalarla asgari ücretin yarısına ve sefalet düzeyinin altına geriledi. İvedilikle 800-900 TL olan ve halen hazine desteğiyle 1.500 TL olarak ödenen en düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir. Başta asgari ücret olmak üzere tüm maaşlı-ücretli kesimin gelirleri ve alım gücü enflasyon ve kur artışlarıyla açlık ve yoksulluk sınırının altında. Türk-İş Başkanı, asgari ücrette 45 yılın en yüksek artışını beklediklerini söylerken; DİSK, asgari ücretin en az 5 bin 200 TL olması gerektiğini açıkladı. Güncel ekonomik koşullarda adı üzerinde en alt düzeydeki asgari geliri tanımlayan asgari ücretin 5 bin 500 - 6 bin TL düzeyinde olması ve hızlı enflasyon artışına karşı alım gücünün korunması için de yılda bir değil altı ayda bir belirlenmesi kaçınılmazdır. En düşük ücreti simgeleyen asgari ücretin vergiden istisna tutulması ve net olarak çalışanın eline geçmesi yine kaçınılmaz bir gerekliliktir.
İktidarın yaptığı düzenlemelerle aylık bağlama oranları düşürülerek emekli olanlara 800-900 TL aylık bağlanırken, CHP’nin konuyu gündeme taşıması ve takipçisi olması sonucunda şimdi hazine desteğiyle en düşük emekli aylığı 1.500 TL’ye tamamlanıyor. Ancak bu emekliye sağlanan yasayla güvenceye alınmış, kesinleştirilmiş bir hak değil, geçici bir düzenleme. Kaldı ki hazine desteğiyle aylığı 1.500 TL’ye tamamlanan emekli, kendi aylığı 1.500 TL seviyesine gelene kadar emekli maaş zamlarından yararlanamıyor. Yarın hazine desteğini kestiği anda milyonlarca emekli 800-900 TL’lik aylıklarla yaşamaya mecbur kalacak. Hayatı boyunca çalışmayan ve sigorta primi ödemeyen bir kişi 65 yaşına geldiğinde kendisine otomatik olarak 865 TL 65 yaş yaşlılık aylığı bağlanıyor. Şayet eşi de aynı konumdaysa aynı tutarda eşine de aylık bağlanıyor. İkisinin yaşlılık aylığı toplamı yıllarca çalışıp SGK’ya prim ödeyen ancak 800-900 TL emekli maaşı bağlanarak hazine desteğiyle 1.500 TL’ye tamamlanan SGK emeklisinden daha fazla.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu kasımda da faizi indirerek kur ve enflasyon artışına adeta benzin döktü. Yüzde 15’e düşürülen politika faizi resmi enflasyonun yaklaşık 5 puan altına indi. Geçen hafta hazine borçlanma ihalesinde oluşan faiz ise yüzde 19,44. Merkez Bankası Başkanı görevdeki 8 ayında kuru yüzde 50 artırırken Merkez Bankası tarihinde ilk kez kritik faiz kararı 5 dakika gecikmeli açıklandı. Bu 5 dakika, MB’nin iyice tükenen itibarına ağır hasar verdi.
Faiz indirerek insanları TL’den ve TL tasarrufundan kaçıran, kurları serbest uçuşa geçiren bunun sonucunda her şeyin zamlanmasının yolunu açan Merkez Bankası değil mi? Merkez Bankası kararı öncesinde 10,20 dolayında olan dolar/TL kuru kararın ardından 11,50-11,60’a kadar çıkarak geçen haftayı 11,04 TL’den kapattı. Euro 12, sterlin 15 TL’nin üzerine çıktı. Ertesi gün de hemen benzine, motorine, LPG’ye yüklü zamlar yapıldı. Akaryakıt istasyonlarında zam gelmeden deposunu doldurmak isteyenler araçlarıyla yüzlerce metrelik kuyruklar oluşturdu. Bu tabloda Merkez Bankası kararının etkisinin olmadığı söylenebilir mi? Mart ayında göreve geldiğinde 7,28 TL’den aldığı Dolar/TL kurunu 18 Kasım’da 11 TL’nin üzerine çıkartarak sekiz ayda doların TL karşısında yüzde 50 dolayında değer kazanmasına ve TL’nin de değer kaybetmesine zemin hazırlayan Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu, Merkez Bankası yasası ve unvanının gerektirdiği idari yükümlülüklerine aykırı şekilde, ‘ağır görev ihmali ve yetkisini kötüye kullanma’ tavrı içindedir. Merkez Bankası Yönetim Kurulu ve Merkez Bankası İdare Meclisi süratle bunu gündemine alarak idari inceleme başlatmalıdır.
Aynı zamanda 18 Kasım’daki PPK toplantısında Merkez Bankası tarihinde bir ilk yaşandı. PPK kararı rutin olarak saat 14.00’da açıklanırken bu kez 5 dakika gecikmeyle açıklandı. 5 dakikalık sürede dövizde, olağanüstü iniş-çıkışlar yaşandı. Artık online işlem yapma olanaklarının yaygınlığı ve saniyeler içinde alım-satım-transfer yapma kolaylığı dikkate alındığında 5 dakika oldukça uzun bir süre ve milyar dolarların alınıp-satılmasına, transfer edilmesine yeter de artar bile. MB, her ne kadar gecikmenin ‘teknik nedenlerden’ kaynaklandığını açıklasa da iç ve dış piyasalarda, zihinlerde soru işaretlerinin oluşmasına zemin hazırladı. MB’nin kurumsal itibarı ağır hasar aldı. Kararın açıklanmasındaki bu gecikmenin nedeni ve bu sürede yapılan döviz işlemlerinin tutarı kamuoyuna şeffaf bir şekilde açıklanmalıdır.
Ekim ayı bütçe açığı 17,5 milyar olurken Ocak-Ekim dönemi açığı 78,5 milyar TL oldu. 2021 bütçesinde 225 milyar olarak öngörülen açık hedefinin oldukça gerisinde kalınması son iki ayda harcamalara hız verileceğinin işareti. Faizde ‘Nas’ uyarısıyla din-inanç istismarı yapan iktidar, bütçede faize ayırdığı payı katlayıp nas yerine faiz lobisini ihya ediyor. Bütçe rakamlarındaki bazı gelişmeler iktidarın seçim hesabını saklı tuttuğunu gösteriyor.
Bütçeyle faiz lobisini MB’nin zoraki faiz indirimi kararlarıyla döviz lobisini besleyip ihya eden Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimi, halkın sırtından çevresindeki bir avuç kişinin servetlerini katlayıp, daha da zenginleşmesine zemin hazırlayan bir ekonomik senaryoyu ‘dinin emri’ kisvesiyle uyguluyor. 2021 bütçesinde yılsonu açık hedefi 245 milyar TL olmasına karşılık ekim sonunda 10 aylık açık toplamı 78,5 milyar TL ve öngörülen açık hedefinin üçte biri düzeyinde. Perde gerisindeki gerçek, yılın kalan son iki ayında harcamalara hız verileceğini, kamu harcamalarının, ödeneklerin seferber edileceğini gösteriyor. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan’ın bütçe açığının GSYH’nın yüzde 3,5’unun altında kalması yönündeki mali çıpa hedefinin sağladığı bu sonucun ve mali disiplin çabalarının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı fazla memnun etmediği, harcamalarının engellenmesinden hoşlanmaması yanında, Elvan’ın ilkeli duruşunun kabinede rahatsızlık yarattığı ve bu yüzden görevden ayrılması ya da ‘affedilmesinin’ sürpriz olmayacağı söylenebilir.
MB’nin Eylül 2021 konut fiyat artışı ve metrekare başına konut birim maliyet endeksleri geniş kitlelerin konut sahibi olmasının olanaksız hale geldiğini gösteriyor. Yakın gelecekte ‘evsizler ordusunun’ hızla büyüyeceği ve sosyal yaraların artacağı gözleniyor. Konut metrekare birim maliyeti 5 bin TL’ye yükselirken, konut fiyat endeksindeki artış bazı bölgelerde 2 kata, kıyı illerinde 3 kata yaklaşmış bulunuyor.
Konut sahibi olmak yüzde 15’e düşürülen faizler karşısında bankalarda TL mevduat sahibi olarak elde edilecek getirinin iki katından fazla kazanç sağlayan bir yatırıma dönüştü. Covid-19 döneminde özellikle kıyı şehirlerinde artan konut talebi fiyatların bu bölgelerde hızla yükselmesini tetiklemiş görünüyor. 2021’de salgın etkisine yükselen enflasyon da eklenince kıyı kentlerdeki il ve ilçelerde konut fiyat artışları Ankara-İstanbul gibi büyük şehirleri yakaladı ve bazı bölgelerde geçti. Merkez Bankası konut fiyat endeksinin baz yılının 2017 olduğu, diğer deyişle bu yıla ait fiyatların 100 kabul edildiği düşünüldüğünde Eylül 2021 itibarıyla 4 yılda ülke genelinde ortalama konut fiyat endeks artışı yüzde 198,8 oldu. Bu oran dört yılda konut fiyatlarının iki kata yakın arttığını gösteriyor. Diğer deyişle bugün bir ev almak isteyen kişi aynı konuta 2017’dekinin iki misli fiyat ödemek zorunda.
Öyle ki Türk vatandaşları için artık hayale ve imkânsıza dönüşen konut sahibi olmak, yabancılar içinse bir yıl öncesine kıyasla aynı parayla iki konut alabilme gücüne dönüştü. Kiralardaki hızlı yükseliş dikkate alındığında yakın gelecekte ülkemizde bir evsizler ordusunun oluşması, ciddi sosyal yaralar açılması göz ardı edilmemeli." (ANKA)