CHP Lideri: Demokrasinin önünü açan parti olacağız

CHP Lideri: Demokrasinin önünü açan parti olacağız

T24 - CHP Lideri Kılıçdaroğlu, varolan önyargılarla birlikte partisinin çizgisinde de değişikliğin işaretlerini verdi. Kılıçdaroğlu, CHP’nin özellikle AB’deki politikacılar tarafından yanlış tanındığını ve Avrupa temasları sırasında bu CHP algısını değiştirmek için önemli adımlar atıldığını söyledi.Vatan gazetesinden Hale Gönültaş'ın "Demokrasinin önünü açan parti olacağız" başlığıyla yayımlanan (26 Eylül 2010) Kılıçdaroğlu röportajı şöyle:

‘Hedef yanlış CHP algısını değiştirmek’

“27 Mayıs 1960 darbesini yapanlar bugün utanıyor” diyerek 27 Mayıs’ı ve Menderes’in asılmasını eleştirdi. Sonra “28 Şubat’ta Erbakan direnmeliydi” dedi. “Darbecilerle hesaplaşacağız” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, “12 Eylül’e gerekçe gösterilen TSK İç Hİzmetler Kanunu’nun 35.Maddesini’ değiştirmeyi teklif etti, hemen ardından CHP’nin teklifi resmen Meclis’e sunuldu. “Asker de hesap vermeli” mesajı vererek “Hesap soracağız, yargılanacak” dedikten sonra, CHP 27 Nisan e-muhtırasını hazırlayan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın yargılanması için savcılığa suç duyurusunda bulundu. Bu hızlı gelişmeler karşısında yaklaşık 1.5 ay önce “Kılıçdaroğlu CHP’yi değiştiriyor” manşetiyle çıkan VATAN, önceki gün de Kılıçdaroğlu’ndan “yeni CHP” yi dinledi. Kılıçdaroğlu, VATAN Başyazarı Güngör Mengi, Genel Yayın Yönetmeni İsmail Yuvacan, Ankara Temsilcisi Bilal Çetin, VATAN yazarı Reha Muhtar, Ankara Haber Müdürü Semra Çetin ve parlamento muhabiri Hale Gönültaş’ın sorularını yanıtlarken, CHP’deki değişikliğin işaretlerini verdi. Ardından AB’deki CHP algısını değiştirmek için Avrupa’ya peş peşe ziyaretler düzenleyen Kılıçdaroğlu da, hem bu temaslarını, hem de bu temaslarına yansıttığı yeni CHP’yi detaylandırdı.

Referandumdan sonra Avrupa’ya yaptığı peş peşe iki ziyaretle AB’deki CHP algısını değiştirmeye çalışan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, VATAN’a hem yeni CHP’yi hem de güncel konulardaki değerlendirmelerini anlattı.

Kılıçdaroğlu sorulara şu yanıtları verdi:

Genel Başkan olduktan sonra Brüksel ve Almanya’da ilk temaslarınızı yaptınız. Avrupalı muhataplarınızda “farklı bir CHP algısı” hissettiniz mi? Size bir şekilde yansıtıldı mı?

Avrupa’daki muhataplarımız CHP’yi şöyle görüyor: “Her şeye itiraz eden, AB’ye karşı, statükocu, askerden yana tavır alan bir parti.”

Böyle bir algı yerleşmiş. Biz bu algıyı tamamen ters yüz ettik.

Hangi argümanlarla..?

Bir: Biz hiçbir zaman askerden yana tavır almadık. Asker saygın bir kurumdur ve demokratik çerçevede, yasaların verdiği görevleri yerine getirmeli. İki: ‘Darbe olacaksa da o tankın önüne önce ben çıkacağım’ diye açıklama yaptım. Darbeye kesinlikle karşıyız. Çünkü bana göre bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu açmazın temen nedeni darbelerdir. 12 Eylül’dür...

Üç: AKP darbeye karşıymış gibi bir görüntü veriyor ama öyle değil. Askerlerle iyi ilişkileri var AKP’nin. Kendisine muhtıra veren kişiye üstün hizmet madalyası verdi. Bunun örneğini de hiç bir demokratik ülke veremez. Bütün bunları Avrupa temaslarımda söyledim.

Bize “statükocu” diyorlar. Hiç de statükocu bir parti değiliz. Bunu aktardım kendilerine, “YÖK’ün kaldırılmasını isteyen biziz” dedim, ama iktidar YÖK’ü ele geçirmiş.

Kılıçdaroğlu'ndan AB aydınlarına soru

Onlara şu soruyu sordum: “Acaba siz AB aydınları, oradaki solcular, hiç şu soruyu kendinize sordunuz mu? Türkiye’de bir anayasa değişiyor ama üniversitelerden tek bir kelime bile çıkmıyor. Bana bunun mantıklı bir izahını kim yapabilir? Eğer bir ülkede anayasa değişiyor ve üniversiteler konuşmuyorsa orada bir sorun var demektir, bu soruyu kendinize niçin sormuyorsunuz? Referandum ve yapılan değişiklikleri reform olarak adlandırıyor AB. Ben de onlara şu soruyu sordum: Memur sendikaları var. Bir memur haksızlığa uğradığı zaman sendika avukat tutup o işçinin hakkını savunabiliyor. 12 Eylül anayasasının getirdiği avantajlardan birisi de bu. Şimdi bu hükümet bir reform yaptı, “yani sizin anlayışınıza göre, ‘parantez içinde ünlem’” dedim. Aynen bu ifadeyi kullandım. Haksızlığa uğrayan memurun hakkını aramak için sendikanın avukat tutmasını anayasa ile yasakladı ve siz de buna reform diyorsunuz. Çıkıp bir kişi desin ki, “evet bu reform”.

Yine yargı ile ilgili düzenlemelere ilişkin kapalı toplantılarda şunları söyledim: “Siz diyorsunuz ki bu değişiklikler önemli. Ama biz yine de yakından takip edeceğiz. Bu değişiklikler gerçekten AB standartlarına yakınsa neden bu anayasa değişikliğinde yargıyı ilgilendiren iki değişikliği, HSYK ve Anayasa Mahkemesi’ne üye seçimine ilişkin değişiklikleri kendi ülkenizde uygulamıyorsunuz? Kendi ülkenizde de uygulayın. Ama dedim ki, “ben adım gibi eminim bırakın uygulamayı bunları ağzınıza bile alamazsınız.”

Yorumları ne oldu?

“Almanya’da Anayasa Mahkemesi’ne üyeyi bir komisyon seçiyor” dediler. Ben de dedim ki, “Ama bakın bir uzlaşma kültürü. Nitelikli bir çoğunluk seçiyor üyeyi”. Bazı ayrıntılar Avrupa’da yeteri kadar bilinmiyor. Bilinmediği için de Yeşiller Partisi’ne Sol Parti’ye, SPD’ye, Avrupa Sosyalist Partisi’ne, AB yetkililerine anlattık. Bize söyledikleri şöyle bir şey oldu; sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan, onlara belli güvenceler vermiş. “Biz yapacağımız düzenlemelerde AB standartlarına uyacağız, o konuda size güvenceler veriyoruz” denmiş.

“AB’nin tavrı kaygı yaratıyor”

Çıkarılacak yasalara ilişkin mi?

Yani alt yasalarda güvence vermişler. Anayasa değiştikten sonra çıkarılacak alt yasalarda. Bu nedenle de Avrupalı’lar değişiklikleri yakından takip edeceklerini söylediler. Hatta bir toplantıda şunu da söyledim. Dedim ki, “Zaman zaman aklıma şöyle bir kaygı da gelmiyor değil: “Bunlar AB’nin uygulamalarına aykırı ne kadar düzenleme yaparlarsa bizden o kadar uzaklaşırlar, biz de her seferinde çıkıp deriz ki, ‘zaten bu düzenlemelerle sizin AB üyesi olma şansınız yok’. Acaba bunu dolaylı olarak destekleyip kendi vicdanınızı mı rahatlatıyorsunuz?”

Ben bunu bile söyledim. Çünkü gerçekten bütün AB ilerleme raporlarında bakanın ve müsteşarın olmaması gerektiği söyleniyor. Bütün raporlarda bu var. Biz de dedik ki, “Siz kendi raporlarınızı mı okumuyorsunuz; biz yazmıyoruz, siz yazıyorsunuz?”

Nasıl tepki verdiler?

Sessiz kalıyorlar. Onları yanıltan da Dışışleri Bakanlığı bürokratları. Bu bürokratlar Avrupa Birliği ülkelerine giderek anayasada nasıl reform yapıldığını anlatıyorlar. Biz de her gittiğimiz yerde CHP’nin AB’ye karşı olmadığını, rahmetli İnönü’nün ilk imzayı attığını ve AB’ye tam üyeliği çağdaşlaşma projesi olarak gördüğünü ifade ettik. Bugüne kadar parlamentoya gelmiş AB’ye uyum yasalarının hiçbirine CHP “hayır” oyu vermemiştir. CHP müzakerelerin duraksamasından son derece rahatsız. Bunu da söyledik.

Avrupalı’lalarla temasınız sırasında ve sonrasında CHP algısı değişti mi?

Özellikle Avrupa Parlamentosu’nda, Sosyalistler ve Demokratlar Grubu Başkanı Martin Schulz yaptığımız konuşmada AP Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı Hannes Swoboda da bize önce belli bir mesafe ile yaklaştı... Ama biz düşüncelerimizi aktardıkça, söyledikçe ikisi de memnun oldular. Ki Swoboda bizi eleştiriyordu. Schulz ise biraz daha mesafeli duruyordu.

Baykal Brüksel’e CHP bürosu açarak çok iyi bir iş yaptı

AB’nin CHP’ye ilişkin kuşkuları neydi?

Acaba CHP AB’ye karşı mı? CHP’ye yönelik “sosyal demokrat kimliğini büyük ölçüde kaybetmiş, aşırı milliyetçi çizgiye kaymış” diye bir algıları vardı. O algıyı tamamen değiştirdik. Bir yerde kaygı varsa, karşı tarafı suçlamak yerine o kaygıyı gidermek bize düşer. AB temaslarımızda Türkiye’deki yoksulluğu anlattık, referandum sürecindeki baskıları, medya üzerindeki baskıları anlattım. Mesela SPD’nin genel başkanına Bekir Coşkun’u anlattım. “Sizin söylediğiniz ya da Avrupalı dostların söylediği reform gerçekleşti ve bunun sonucu olarak da Türkiye’nin en çok okunan köşe yazarlarından birinin işine son verildi” dedim. Kendisi çok şaşırdı. Temaslarım sırasında Türkiye’de 48 gazetecinin hapiste oloduğunu ve AB’nin bu gerçeği görmezden geldiğini anlattım. Çoğunun bundan haberi bile yok.

CHP’nin AB’ye karşı olduğu, uzak olduğu algısı nasıl oluşmuş?

Brüksel’de CHP karşıtı çok ciddi bir çevre var. Sayın Baykal çok iyi bir şey yapmıştı ve orada bir büro açmıştı. Büro açmamızın nedeni de bizi yanlış tanıtan o çevrelere karşı en azından bizi doğru anlatacak bir büronun gerektiği..

Ama çok başarılı olamamış herhalde...

Evet kabul ediyorum... Ama o büronun Türkiye’den beslenmesi lazım. Buradaki gelişmelerin anında oraya aktarılması lazım. Son MYK’da konuştuk. Merkezden sağlıklı bilgilerle, o büronun beslenmesi lazım.

Bir ekip mi oluşturacaksınız?

Haluk Koç ve Gülsün Bilgehan başkanlığında bir ekip olacak. Sadece Brüksel’i değil ama, İngiliz İşçi Partisi ile, Sosyalist Partiler ile ABD’ye de buradaki gelişmeler anında tercüme edilecek, bütün partilere ulaştıracağız.

Temaslarınız sırasında Kürt sorunu, inanç, CHP’nin çözümdeki yeri konularında ne gibi değerlendirmeler yapıldı?

Şunu söyledim: “Türkiye’de şu anda inanca ve etnik kimliğe dayalı siyaset yapıyor. Sosyal demokratların önündeki en büyük engel de bu iki ana unsur. Biz inanç ve etnik kimliğe saygı gösteriyoruz. Biz üçüncü yol olarak etnik kimlik siyaseti yapmıyoruz. İnanca da saygılıyız. Biz onlara ‘Sizin sorunlarınızı çözmek istiyoruz. Ama sizin açlığınız var, yolunuz yok, sağlık sorunlarınız var’ diyoruz. Avrupa etnik ve dini siyaseti 19. yüzyılda yasakladı. Ama biz yasaklayamadık. Bizim işimiz zor. Din gibi çok güçlü bir argümanın siyasette kullanılması çok zor. Ama umutsuz değiliz.” Ayrıca bugüne kadar parlamentoya gelmiş AB’ye uyum yasalarının hiçbirine CHP’ye hayır oyu vermemiştir ve CHP müzakerelerin duraksamasından son derece rahatsız. Bunu da söyledik.

Erdoğan’ın sözleri rahatsızlık yarattı

Avrupa’da Türk’lerle de bir araya geldiniz. İzlenimleriniz nedir?

Almanya’da özellikle işadamları ile güzel bir toplantı yaptık. Türk işadamlarının sordukları tüm sorulara yanıtlar verdik. Salondan hem biz hem de onlar müthiş keyifle ayrıldı. Sayın Başbakan’ın 2008’de Frankfurt’da stadyumda yaptığı bir konuşma var. Asimilasyon ile ilgili. O hem iş çevrelerinde hem de almanlarda ciddi bir hayal kırıklığı yaratmış. Bir başbakan, “Siz direnin, Alman toplumu ile bir araya gelmeyin” diyor.. Bu çok rahatsızlık yaratmış. o rahatsızlık kapalı salonlarda ifade edildi. Bizim iş adamları tarafından da söylendi..

‘Parti içi demokrasi sorununu tüzükle çözeceğiz’

Son dönemlerde tüzük değişikliğine ilişkin parti içinde tartışmalar ve eleştiriler var.. Tüzük değişikliği gündeminiz de mi?

O konuda pürüzler olduğunu biliyorum. Bakın, diyelim ki ben genel başkanım, arkadaşım genel başkan adayı. Kurultay’da delegeler gelecekler bir başka genel başkan adayının adaylığı için imza verecekler. Eğer yeterli imza yoksa onları cezalandırma ve öğrenme şansımız çıkacak gibi bir tablo oluşuyor. Bunun ortadan kaldırılması lazım. Biz madem ki Türkiye’ye demokrasi getiren bir partiyiz... CHP’nin de kendi tüzüğü ile demokrat bir çizgi yakalaması lazım. Orada değişmesini istediğim bazı düzenlemeler var. Bunlar kurultayda olur. Tüzük kurultayı ile önceden bir çalışma yapılır. İl başkanları ile örgütler ile konuşulur. Ön çalışma süresi gerekir. Tüzük komisyonu oluşturulur. Ardından Tüzük Kurultayı toplanır.

Teşkilatlarda da talep bu yönde...

Evet, tüzüğün eleştirilen yönleri var. Örgütte de bu yönde genel kanı var. Belki örgüt ile beraber tüzüğü daha demokratik bir yapıya kavuşturmamız gerekiyor, çizgisinin daha demokratik bir yapıya kavuşması için...

Bir tarih belirlediniz mi?

Samimi söylüyorum. Bu yoğunluk içinde düşünme fırsatım hiç olmadı. Ama son kurultayda ben, “daha demokratik bir tüzük yapacağım” taahhütü verdim.

Genel seçimler öncesine yetiştir mi?

Seçim öncesine çok zor. Onu da samimi söylüyorum. Bir seçim komitesi kurduk zaten. Önümüzdeki günlerde seçim stratejileri belirlenecek. Bu süreçte partinin ekonomi programı nedir? İş dünyası bunu bekliyor, “var olan politikayı mı izleyeceksiniz? yoksa yeni bir politika mı?..” Merak ediyorlar. Bu konuda güzel bir hazırlığımız çıktı.

Genel sorunlardan birinin de parti içi demokrasi olduğu tespiti yapılıyor. Daha demokratik bir CHP için ne gibi adımlar atılacak?

Bizim parti programında, milletvekillerinin doğdrudan seçmen tarafından seçilmesi öngörülmüştü. Biz bunu istiyoruz ama bunun için önce Siyasi Partiler Yasası’nın değiştirilmesi lazım. AKP 12 Eylül’ün izlerini silecekse ve samimiyse biz her türlü desteği vermeye hazırız. Bu konuda da gittik kanun teklifimizi verdik. Biz kaldırılmasını istiyoruz. Üniversitelere özgürlük olmalı diyoruz. Bunu benzer çok düşüncemiz var. Bunları söyleyeceğiz... Bugünden açıklamak doğru değil. Arkadaşlar öyle diyorlar, yeri ve zamanı gelince açıklanacak... Parti içi demokratikleşme sorunumuz var, doğrudur. Ama iç tüzüğü değiştireceğiz. O konuda da Kurultay’da verdiğim tahaahüt var.. Bunu da yerine getireceğiz. Önümüzdeki kurultayda tüzük değişecek, daha sağlıklı bir yapılanma modelini ortaya çıkartacağız.