CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, orman yangınlarına ilişkin olarak düzenlenen çalıştayda yaptığı konuşmada, "Normalde bu çalıştayı yapması gerekenler devleti yönetenlerdir" dedi. CHP lideri "Ormanın, denizdeki balığın, akar suyun partisi olur mu? Varsa bir yanlışlık hep beraber gitmeliyiz üzerine, beraber düzeltmeliyiz. Orman bizim ormanımız, su bizim suyumuz, ormanda yaşayan canlılar bizim canlılarımız" ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, iklim değişikliğinin yarattığı sorunlar konusunda uluslararası bir iş birliğine ihtiyaç olduğunu belirterek, "Türkiye’yi yönetenlerin böyle bir hedefi, amacı yok; emin olun akıllarına gelmez" ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, Muğla Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen 2. Orman Çalıştayı'nda yaptığı konuşmada, yangınları söndürmek için herkesin mücadele etmek istediğini ancak koordinasyonun gerektiği gibi yapılamadığını belirtti.
CHP Genel Başkanı olarak gerek Muğla'da gerekse Antalya'da yangınları söndürmek için katkı veren, parti ayrımı gözetmeksizin destek veren bütün belediye başkanlarına teşekkür mektubu yazdığını belirten Kılıçdaroğlu, ormanların ortak varlıklar olduğunu dile getirdi.
"Ormanın, denizdeki balığın, akar suyun partisi olur mu?" diyen Kılıçdaroğlu, "Varsa bir yanlışlık hep beraber gitmeliyiz üzerine, beraber düzeltmeliyiz. Orman bizim ormanımız, su bizim suyumuz, ormanda yaşayan canlılar bizim canlılarımız. Kısır çekişmelerin ve tartışmaların hiç kimseye fayda getirmediğini hepimizin bilmesi lazım. Biz büyük bir sorumluluk içinde hareket ediyoruz. Ama bunlar yapılırken bir koordinasyonun olması lazım, birisinin koordine etmesi lazım" dedi.
Orman çalışanları, orman köylüleri, polisler, askerler, muhtarlar, herkese teşekkür eden Kılıçdaroğlu, kim orman yangınlarının bir an önce sonlandırılması için çaba harcamışsa, emek harcamışsa alın teri dökmüşse hepsine şükran borçlu olduklarını vurguladı.
Bir felaket karşısında, nasıl önlem alınacağının önceden düşünülmesi gerektiğini savunan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Eğer bir sel her yıl oluyorsa bu yıl da olacak, 'O selden en az zararla nasıl çıkabilirim?' diye hepimiz çalışırız, kafa yorarız. İklim değişikliği konusu yıllardır tartışılır. Sadece Türkiye'de değil bütün dünyada, bütün uluslararası kurumlarda, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere. Bir iklim değişikliği olacak Akdeniz havzasında büyük orman yangınları olacak, bunlar yazıldı çizildi. Bizim Türkiye'de görev yapan akademik dünyada bu konuda yazılar yazdı. Gazetelere makaleler yazıldı, iklim değişikliğinin hangi sonuçları doğuracağı ifade edildi. Önlem alınması gerektiği söylendi. Peki bunlar yazılır çizilirken, önlem alması gereken kim? Bu da bir soru olarak hafızanızın bir yerinde dursun. Önlem alması gereken devleti yönetenlerdir. Onlar görecekler bir felaket geliyor, iklim değişikliği... Nitekim orman yangınları nereden başladı, sadece Türkiye'de mi? Hayır. Akdeniz havzasında İspanya’dan Türkiye’ye kadar her yerde orman yangınları oldu. Büyük kayıplar Türkiye'ye özgü mü olmalı, biz mi büyük kayıplar vermeliyiz? Bizde mi çok fazla sayıda orman yanmalı, diğerlerinde daha az yanmalı? Böyle bir amaca mı kilitlendik, hayır. Gönül ister ki hiçbir ağaç yanmasın, nerede olursa olsun dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun bu mücadelenin yapılması lazım. Bu uyarılar yapılmasına karşın bu uyarıların hiçbirisi dinlenmedi. Bugün bizler çocuklarımıza, evlatlarımıza, torunlarımıza, gelecek kuşaklara güzel bir Türkiye bırakmak zorundayız."
3 Ağustos 2021'de bir basın toplantı yaptığını ve toplantıda "Bilim insanlarımızı dinlemeye başlamanın tam zamanıdır." dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Konunun uzmanları, bilim insanlarımızdan hemen destek isteyeceğiz, bunun içinde bir birim çalıştayının yapılması şarttır demiştim. Daha önce 2019'da Muğla Büyükşehir Belediyesinin öncülüğünde, orman yangınları ile ilgili bir çalıştay yapılmıştı. Şimdi ikinci çalıştayı yapıyoruz. Normalde bu çalıştayı yapması gerekenler devleti yönetenler. Ya iklim değişikliği oluyor, ne yapmamız gerekir diye bir çalıştay gerekir, yapmıyorlar. Bizler bu sorumluluğumuzun gereği olarak yapıyoruz" dedi.
Çıkış nedeni bilinmeyen bir yangının söndürülemeyeceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "1. çalıştayda çıkan sonuca göre, 2007 ile 2018 arasında orman yangınlarının yüzde 34'ünün ihmal ve dikkatsizlikten, yüzde 7'si kasıtlı, yüzde 5'i kaza sonucu, yüzde 12'si yıldırım nedeniyle, yüzde 42'sinin nedeni ise belli değil." diye konuştu.
Orman yangınlarıyla ilgili nitelikli personelin yetiştirilemediğini söyleyen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
Eğer orman yangınlarının yüzde 42'si bilinemiyorsa siz sorunu çözemezsiniz. Çünkü bir sorunu çözmeniz için o sorunun nereden kaynaklandığını bilmeniz lazım. Tıpkı bir doktorun insanı muayene etmesi gibi. Önce sorunu tespit edeceksin. Sağlıklı bir yangın söndürme filosu oluşturmazsanız yangını söndürebilir misiniz? Yangını söndürmek için hazır mısınız? Yeterli uçağınız, helikopteriniz var mı? Eğer yangın filonuz yoksa siz yangını söndüremezsiniz. Son olaylar bize bunu çok net gösterdi. Geçmişte yangın filomuz vardı, Türk Hava Kurumu ile protokol vardı. Uçaklar ve helikopterler yangına anında müdahale ederdi ve söndürürdü. Çoğu zaman yangın olduğundan haberimiz bile olmazdı, çünkü büyümeden söndürülürdü. Muğla- Denizli, Balıkesir- Çanakkale, Adana- Mersin-Kahramanmaraş’ta bir filonun ve keşif yapan uçakların olması gerekiyor. Bu olmadığı takdirde yangın çıktığında ülkemize maliyeti çok ağır oluyor.
Ayrıca Türk Hava Kurumu ile Orman Genel Müdürlüğü’nün kesinlikle, hiçbir koşula bağlı olmaksızın, protokol yapmalı ve birlikte orman yangınlarını söndürme konusunda çalışacaklar. Bu olmadığı taktirde orman yangınlarını söndürme konusunda uzman bir kuruluşu devre dışı bırakıyorsunuz. Niye devre dışı bırakıyorsunuz? Hep beraber ağlaşıyoruz. Türk Hava Kurumu’nun kamu ihale yasasının dışına çıkarılması lazım. Bir kamu kuruluşu. Bir Cumhuriyet kurumu. Bir kişi, devletin cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişi, kendisinin Türk Hava Kurumu’nun onursal başkanı olduğunu bilmiyorsa, o kurum hakkında bilgisi yok demektir.
Üçüncüsü personel ve yetenek açısından yeterli olmayan bir kurum orman yangınlarını söndürebilir mi? Söndüremez, herkes orman yangınlarını söndüremez. Bilgi, birikim, eğitim, tecrübe lazım. Hangi ağaçların nerede kesilmesi gerektiğini bilecek. Karşı ateşin nereden yakılması gerektiğini bilecek, alanı daraltacak ve olabildiğince kısa sürede orman yangınlarını kontrol altına alacak. Bunu yapabilecek olan eğitimli personeldir, yoksa geçtiğimiz ay yaşadığımız sorunları yaşarız. Yangın eğitim ve uygulama merkezlerinin oluşması lazım. Yangın söndürme filolarının konuşlanacağı bu üç merkezde, yangın eğitim ve uygulama merkezlerinin de olması lazım.
Yangın olsun olmasın, belediyelerin itfaiyeleri var mı, var? Personel yangın konusunda eğitim alıyor mu, alıyor? Yangın çıkmasa orayı kapatalım, diyor muyuz? Demiyoruz. Orman yangınları konusunda Türk Hava Kurumu’nu yok sayarsanız, yetişmiş bir kurumu devre dışı bırakırsanız, bu tablo ile karşılaşırsınız. İzmir’de orman yangıları işçi eğitim merkezi kapatıldı, geçen yıl. Sanki hiç orman yangını olmayacak, bunun garantisi alınmış. Buranın açılması ve köylü ile işbirliği yapılması lazım. Alanı en iyi bilen orman köylüsü. Vadiyi, yamacı en iyi bilen orman köylüsü.
Yanan orman alanlarının yapılaşmaya açılması orman yangılarını nasıl etkiler? Garip bir soru. Orman yangıları oluyor, burayı yapılaşmaya açarsanız, orman yangınlarını lehe mi aleyhe mi büyütür. Yapılaşmaya açarsanız, orman yangınları artar. Akıl var, mantık var. Yanan yerlerin yapılaşmaya açılmayacağı net şekilde Anayasa’da yer almış. Peki hayatın gerçeği böyle mi, değil. Ormanlar yakılır kıyıda, yerine 5 yıldızlı oteller yapılır. Kim izin verir, iktidarda oturanlar. Orman yangınları hemen öncesinde düzenleme yapıldı, orman vasıflı yapıların turizme açılması konusunda Turizm Bakanı’na yetki verildi. Bu Anayasayı takmıyorum, demektir. Bu burayı yakacağım ve turizme açacağım demektir. Buradan Anayasa Mahkemesi’nde görev yapan yargıçlara da sesleniyorum. Bu düzenlemenin iptal edilmesi lazım. Biz götüreceğiz ve hep beraber izleyeceğiz.
Ve bir Türkiye gerçeği, 2019 tarihli Sayıştay raporundan bir bölüm. Sayıştay, TBMM adına denetim yapan bir kurum. 2019 tarihli raporun bir bölümünü okuyorum: ‘Mevcut sistem ile orman örtüsünde meydana gelen değişikliklerin sayısal olarak tespit edilmesi oldukça zordur.’ Hangi yıldan bahsediyor? Teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde, hala biz ormandaki değişiklikleri izleyemiyorsak, sorun varsa; orman yangınlarını, fırsatçıları, alan açıp otel yapmak isteyenleri önleyemezsiniz.
Aklıma takılan beşinci soru, iklim değişikliğinin yarattığı sorunlar konusunda uluslararası iş birliğine gerek var mı? Dünyanın ortak sorunu, en çok etkilenen bölge Akdeniz havzası. Bizim bir uluslararası iş birliği yapmamız lazım. Havzanın iş birliği yapması lazım. Bunun için çağrı yapmamız lazım. Bu çağrıyı yapmak en çok Türkiye’ye yakışır.
Türkiye’yi yönetenlerin böyle bir hedefi, amacı yok; emin olun akıllarına gelmez. Ama biz sorumlu bir siyasi parti olarak bu çağrıyı yapmasını istiyoruz. Orman Genel Müdürlüğü bu çağrıyı yapmalı. Orman alanlarına karşı Türkiye’nin bir iş birliği konferansı düzenlemesi lazım. Bütün ülkeler gelmeli. Orman yangınları Akdeniz havzasını etkileyecektir, iklim açısından, çevre kirliliği açısından etkileyecektir.”
(AA-ANKA)