CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, PKK şehirleri silah deposuna çevirirken valilere 'dokunmayın' talimatını verenler için suç duyurusunda bulunduklarını belirterek savcının kendisini ifadeye çağırırsa Demirtaş'ın aksine gideceğini söyledi. Dokunulmazlıkların kalkmasının gerilimi daha da artıracağını belirten Kılıçdaroğlu, " Anayasa değişikliğiyle CHP üzerinden bir operasyon yapmaya çalıştılar ama biz buna izin vermeyeceğiz. Savcı çağırırsa gideceğim, mahkemeye de gideceğim. Allah’a çok şükür bizim dosyalarımız yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma, torpil değil, düşünce özgürlüğü konuları" ifadelerini kullandı.
Yarına Bakış'tan Habib Güler ve İsa Sezen'in sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu'nun cevapları şöyle:
Ülkede her gün yeni bir gerilim yaşanıyor. Son olarak yeniden Gezi planı gündeme geldi. Bu gidiş nereye?
Cumhurbaşkanı’nın Gezi olaylarını yeniden gündeme getirmek istemesi konusuna girmek istemiyorum. Çünkü onun amacı dikkatleri başka yere çekmek. Yargı üzerine yaptıkları operasyonlar fazla tartışılmasın diye dikkatler başka yerlere özel olarak çekiliyor. Ortada bir gerçek var, Türkiye iyi yönetilmiyor. 6 ay önce ‘Cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birini yaşıyor’ demiştim. Şimdi krizin derinleşerek devam ettiğini görüyoruz. AKP devlet partisi olma yolunda hızla ilerliyor. Karşımızda bir Türkiye Cumhuriyeti devleti yok, bir AKP devleti var. Tüm kurumları, ki en son yargıyı da ele geçirerek kendi iktidarını güçlendirmek istiyor. Ama bu model, bu kafa Ortaçağ kafası.
1940’ların tek parti dönemi de böyle değil miydi? Oraya mı dönüyoruz?
1940’ların CHP’sinde farklı dünya görüşleri vardı; Adnan Menderes de vardı, Celal Bayar da vardı, Necip Fazıl da vardı. Bakıldığı zaman tek parti bir koalisyon partisidir. AKP ise tek başına bir siyasal düşünceyi toplumun her kesimine dayatmaya çalışıyor. AKP’nin içinde farklı düşünenler sindiriliyor ve zaman içinde partinin dışına itiliyor. Vicdanı olan kişiler susturuluyor. Bülent Arınç, Hüseyin Çelik gibi pek çok insan var. Bu modeli Hitler denedi, Mussolini denedi. Ama bunu deneyenler yok olup gitti. Bu durumu önce biz söylüyorduk, şimdi dünya da Türkiye’nin bir dikta ile yönetildiğini söylüyor. Yargı bağımsızlığı yok, medya özgürlüğü yok, insan hakları ihlalleri var. Siyasi iktidara koşulsuz teslim olmuşsanız baskı yok ama siyasal iktidarı eleştirdiyseniz ya gazeteniz kapanıyor, ya televizyonunuz susturuluyor ya da haber veya yorum yazan insanlar kendileri sistemin dışına çıkarılıyor. Böyle bir ortamda Türkiye nefes almakta zorlanıyor. Aydınlar, sanatçılar, entelektüel kesimler nefes almakta zorlanıyor.
Peki bir çıkış görüyor musunuz?
Bu süreçten mücadele ederek çıkacağız. En karanlık günlerde bu ülke aydınlığa çıkmayı başarmıştır. Yapılacak mücadele hak ve adalet mücadelesidir. Hangi düşünceden olursa olsun, insanlar düşüncelerini özgürce dile getirebilmeliler. Bu yapılamadığı için bugün Türkiye bu durumda. Bir cumhurbaşkanı düşünün, onunla aynı karede yer almamak için dünya liderleri özen gösteriyor. Bu başlı başına bir felakettir ve Cumhuriyet tarihinde bir ilktir.
Hem endişeli hem de umutlu gibisiniz? Nasıl oluyor?
Endişe kısa süreli ama umut kesinlikle var. Bu baskılar, toplumun geniş kitlelerini uyandıracaktır. Baskı önce aydınlara, gazetecilere başladı. Anadolu’da yayılmaya başladı ve herkes “Neler oluyor?” diye sormaya başladı. Toplum bir süre sonra vicdan muhasebesi yapacaktır, yapmak zorundadır. Çocuklarını düşünen anne-babalar vicdan muhasebesini yapacaktır.
Yaşananları gördükçe rahat uyuyabiliyor musunuz?
Ağır sorumluluk alan birisinin çok rahat uyuma şansı bugünkü Türkiye’de yoktur. Bu ülkenin aydını da, işadamı da, geleceğini düşünen insanı da rahat uyumuyorlar. Korkunun egemen olduğu bir yerde insanlar nasıl rahat uyuyacaklar, nasıl huzur içinde uyuyacaklar? Bu ülkenin barışa, huzura, birlikte yaşamaya ihtiyacı var. Bizim asıl bunu çok sık dillendirmemiz ve ülkenin tüm insanlarını bu dileğin içine katmamız lazım. Bunu yapabilirsek barışı ve umudu yeşertmek konusunda büyük mesafe almış oluruz. Asla umutsuz değilim. Kesinlikle Türkiye düzelecek. Bunların baskıları artırmalarının temel nedeni de zaten bunun işaretidir.
Son dönemde CHP’nin terörü desteklediği konusunda hükümet kanadında iddialar var. Cenaze namazlarında ortaya çıkan provokasyonları da göz önünde bulundurduğunuzda bu iddiaları neye bağlıyorsunuz?
Evet, CHP’yi terörle özdeşleştirme yönünde bir çabaları var. Çözüm sürecinde o kadar büyük yanlışlar yaptılar ki; terör örgütü şehirlerde konuşlandı, buraları silah deposuna çevirdi, kamyonların üzerinden Kalaşnikoflar dağıtıldı, valilere talimatlar verildi ‘bunlara dokunmayın’ diye. Bunun bir sorumlusu lazım. Sorumlu kim, CHP! Terör örgütüne yardım ve yataklık yapanlar AKP’nin yöneticileridir. Biz cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunduk ama bir cumhuriyet savcısı dava açamıyor. Bu, çok ağır bir suçlama. Çıkıp ‘CHP terör örgütüne yardım ve yataklık yapıyor’ deseler, dava açarız, ‘gel ispatla’ deriz. Ama onlar açmaya korkuyor, çünkü açsalar bütün belgeleri mahkeme isteyecek. Bugün hükümete yakın bir gazetede manşet; 14 ilde silah depolanmış. Yeni mi fark ettiniz? Bu ülkeyi kim yönetiyordu, CHP mi yönetiyordu? Bunlar yönetiyordu. MİT, CHP’ye mi bağlıydı? Güvenlik güçleri bunları tespit edip hükümete bildirdi, bir şey yaptılar mı, hayır. Talimat verdiler, ‘dokunmayacaksınız’ diye. Cenazelerdeki provokasyonlar bilinçli olarak CHP’yi terör örgütünün yanında gösterme çabasının ürünüydü ama başarıya ulaşma şansı yok.
Yeni başbakan Binali Yıldırım’ın performansını nasıl buluyorsunuz?
Binali Bey’in performansını cilalamaya çalışan bir grup medya var, merkez medyası da dahil. Performansını takdir etmemiz lazım havuz medyası oluşturmak konusunda! Binali Bey, kendisinin düşük profilli bir başbakan olduğunu kabul etti. Arınç’ın dediği gibi abisine danışmadan asla adım atamaz, öyle bir kişiliğe sahip. Dolayısıyla bu ülkede başbakanlık yapma şansı yok. Mal varlığını açıkla dedik, öyle bir gelenek olsun. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışırken kayığın bile yoktu. Şimdi gemilerin var. Bu nasıl oluyor?
Dokunulmazlıkların kalkması gerilimi daha da artıracağa benziyor. CHP, bu süreçte nasıl bir politika izleyecek? Dokunulmazlık düzenlemesi kamuoyuna ‘HDP’ye dönük’ diye satıldı ama tamamen CHP’ye dönük. Çünkü dokunulmazlığı kaldırmak için anayasa değiştirmeye gerek yok. Salt çoğunlukla dokunulmazlık kalkar.
Anayasa değişikliğiyle CHP üzerinden bir operasyon yapmaya çalıştılar ama biz buna izin vermeyeceğiz. Savcı çağırırsa gideceğim, mahkemeye de gideceğim. Allah’a çok şükür bizim dosyalarımız yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma, torpil değil, düşünce özgürlüğü konuları. Belki bunu fırsat bilip demokrasinin nasıl olması gerektiğini yargıya da anlatırız. Bu fırsat elimize geçti.
Bu yıl bir seçim öngörüyor musunuz?
Biz parti olarak seçime hazırız. Tüm milletvekillerimiz alanda çalışıyor. Bence seçim olsa 1 Kasım’a göre tablo değişir. Bakın, izlenen yanlış dış politikanın faturası bile üç sektörü ciddi şekilde olumsuz etkiledi. Turizm, tarım ve lojistik sektörü. Sadece turizmde 500 bin kişinin işsiz kalacağı söyleniyor. Bu tabloyu kim yarattı, AKP. Bu tablonun ortaya çıkardığı bir seçim AKP’nin lehine olmaz. Reform paketleri açıklanıyor ama hiçbir şey yok. Sadece asgari ücret artırıldı, o da bizim projemiz. Lafa gelince laf çok ama ihracat düşüyor, işsizlik artıyor. Sokaktaki vatandaş “Ben akşam evime nasıl gideceğim?” diyor. Vatandaş, borç batağında. Karşılıksız çekler patladı. 1 Kasım’da istikrar dediler ama Türkiye sadece kendi içinde değil, uluslararası alanda da en istikrarsız dönemi yaşıyor.