CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'na çağrılmayan MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın gelmesi halinde yönelteceği dört soruyu açıkladı. Sözcü yazarı Emin Çölaşan'a bir mektup yazan Aytun Çıray, dört soruyu şöyle sıraladı:
- İstihbaratı saat 16.00'da Genelkurmay'a bildiren MİT, doğrudan Başbakanlığa bağlıdır. Devletin hiyerarşik yapısı gereği, darbe istihbaratının saat 16.00'da Genelkurmay Başkanlığı'na bildirilmesinin ardından, kısa bir durum değerlendirmesinden hemen sonra, acilen önce Başbakan'ı sonra da Cumhurbaşkanı'nı arayarak bilgi vermeniz gerekmez miydi? Kurumsal kimliğe sahip bir devlette, devletin güvenliğini ilgilendiren böyle bir istihbaratın, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'na bildirilmemesi eşyanın tabiatına aykırı değil mi?
- Böyle bir olayda, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın can güvenliği önem kazanır. MİT Müsteşarının, Başbakan ve Cumhurbaşkanını arayarak emniyetlerinin sağlanması konusunda hangi önlemleri aldığını hemen bildirmesi gerekmez miydi? Önlem almadınız mı yoksa önlem almaya gerek mi görmediniz?
- 15 Temmuz saat 18.00'de, Genelkurmay'a geldiniz. Yaklaşık iki saat kaldınız. Bir MİT Müsteşarının ve Genelkurmay Başkanının Başbakan veya Cumhurbaşkanı'na ulaşamaması mümkün olmadığına göre, bu kadar önemli bir olayı Genelkurmay Başkanı ile birlikte ya da değerlendirme sonrası neden Başbakan ve Cumhurbaşkanı'na bildirmediniz?
- Başbakan'ın deyimi ile TSK'da subayların %70'i, astsubayların %80'inin FETÖ'cü olduğu söylendi. General ve amirallerin %70'inin FETÖ'cü olduğu iddia edildi. Devletin bekasının istihbaratından sorumlu bir makam olarak, bu durumun farkına varamadınız mı? Farkına vardıysanız, Genelkurmay'a bu bilgileri verdiniz mi? Verdinizse Genelkurmay Başkanı bu konuda ne yaptı?
Emin Çölaşan'ın Sözcü'de yayımlanan yazısı şöyle:
Sevgili okuyucularım, CHP İzmir Milletvekili, TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu üyesi Aytun Çıray'dan dün gelen mektup çok önemli. İktidar partisi bu komisyonun çalışmalarını engelliyor. İfade vermesi gereken üst düzey kamu görevlilerinin komisyona çağrılıp bazı şeyleri anlatmasına izin vermiyor. Darbe gerçeklerinin ortaya çıkmasından korkuyor. O nedenle, mektubu sizlere aynen ve üzerinde hiçbir yorum yapmadan iletiyorum.
* * *
“Sayın Emin Çölaşan, değerli ağabey, eğer sizin gibi kellesini koltuğuna alarak mesleğini namusu bilmiş yazarlar, Sözcü ve onun gibi birkaç yayın organı olmasaydı zifiri karanlıkta yaşayan bir millet olacaktık. “Bildiklerini söyleyemeyen Cumhurbaşkanı” başlıklı bugünkü (dünkü) yazınız bu anlayışla yazılmış ön açıcı bir makaledir ve ben de bu makaleniz üzerine size yazmaya karar verdim. Mektubuma daha önce yazdığım şu satırları hatırlatarak başlamak isterim: “FETÖ bir darbe, bir işgal organize edebilecek kadar devletin içinde nasıl görev almıştır? Bu kadar büyük bir sızma olabilir mi? Yoksa bu örgüt devletin içine iktidar tarafından siyasi bir tercih olarak mı yerleştirildi? Darbenin başarılı olması halinde siyasi kadroları kimlerden oluşacaktı? Hangi belediyeler bu terör örgütüne ne kadar yardımda bulundu? Cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları kimler olacaktı? Bu soruların cevabını benim de üyesi olduğum Komisyon aydınlatmak zorundadır. Şimdiden söylüyorum, bu Komisyonun çalışmalarını engelleyen kim olursa olsun darbenin suç ortağıdır.” Ne yazık ki AKP yönetimi Komisyonun ortaya çıkarmaya başladığı gerçeklerden ve Türk milletinin aydınlanmasından rahatsız olmuştur. Özellikle Genelkurmay eski Başkanı Necdet Özel'in Komisyona davetinden bu yana çalışmaları sulandırmaya başlamışlardır. Üç Genelkurmay Başkanı'nın gelip konuştuğu Komisyonumuza gelip konuşmak yerine basına açıklamalar yapmayı tercih eden Sayın Özel'in tutumu ise ayrı bir değerlendirme konusudur. Diğer yandan Komisyon Başkanı -kumpas davalarının savunucusu- Sayın Reşat Petek, sadece Özel'e değil birçok önemli makam sahibi ve siyasetçiye sorularımızı yazılı olarak sormamız gerektiğinin karara bağlandığını ifade etmektedir. Böyle bir karar muhalefetin gıyabında alınmıştır ve kabul edilemez. Bu tutum AKP yönetiminin Komisyonun muhalefet partisine bağlı üyelerinden ve gerçeklerden korktuklarının açık delilidir. Nitekim darbe kalkışması gecesinin en önemli tanıkları olan ve kalkışmanın yöneticileri konumunda olduğu iddia edilen başta Akın Öztürk, Mehmet Dişli, Mehmet Partigöç olmak üzere tutuklu subayları dinlememiz için CHP'li üyeler olarak verdiğimiz önergenin AKP oyları ile reddedilmesi bu korkunun açık delilidir. Ancak şahsen hiç kimsenin o gece demokrasiyi korumak için 247 şehit vermiş olan Türk milletinin Meclisinden ve vicdanından kaçıp saklanmasına izin vermeyeceğim.
* * *
Örneğin MİT Müsteşarı (Hakan Fidan) gelirse soracağım sorulardan bir kaçını aracılığınızla Türk milletinin bilgisine sunayım: SORU 1: İstihbaratı saat 16.00'da Genelkurmay'a bildiren MİT, doğrudan Başbakanlığa bağlıdır. Devletin hiyerarşik yapısı gereği, darbe istihbaratının saat 16.00'da Genelkurmay Başkanlığı'na bildirilmesinin ardından, kısa bir durum değerlendirmesinden hemen sonra, acilen önce Başbakan'ı sonra da Cumhurbaşkanı'nı arayarak bilgi vermeniz gerekmez miydi? Kurumsal kimliğe sahip bir devlette, devletin güvenliğini ilgilendiren böyle bir istihbaratın, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'na bildirilmemesi eşyanın tabiatına aykırı değil mi? SORU 2: Böyle bir olayda, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın can güvenliği önem kazanır. MİT Müsteşarının, Başbakan ve Cumhurbaşkanını arayarak emniyetlerinin sağlanması konusunda hangi önlemleri aldığını hemen bildirmesi gerekmez miydi? Önlem almadınız mı yoksa önlem almaya gerek mi görmediniz? SORU 3: 15 Temmuz saat 18.00'de, Genelkurmay'a geldiniz. Yaklaşık iki saat kaldınız. Bir MİT Müsteşarının ve Genelkurmay Başkanının Başbakan veya Cumhurbaşkanı'na ulaşamaması mümkün olmadığına göre, bu kadar önemli bir olayı Genelkurmay Başkanı ile birlikte ya da değerlendirme sonrası neden Başbakan ve Cumhurbaşkanı'na bildirmediniz? SORU 4: Başbakan'ın deyimi ile TSK'da subayların %70'i, astsubayların %80'inin FETÖ'cü olduğu söylendi. General ve amirallerin %70'inin FETÖ'cü olduğu iddia edildi. Devletin bekasının istihbaratından sorumlu bir makam olarak, bu durumun farkına varamadınız mı? Farkına vardıysanız, Genelkurmay'a bu bilgileri verdiniz mi? Verdinizse Genelkurmay Başkanı bu konuda ne yaptı?
* * *
Sayın Çölaşan bunlar sormamız gereken soruların en başta gelenleri. Daha bir çok soru var. Verilecek cevaplar da yeni soruların sorulmasına neden olacak. İşte bu yüzden daha gelmesi gereken hayati birçok tanık gibi MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı Komisyonumuza gelmeliler ve her biri için birer gün ayrılmalı. Gelmezlerse bunun sorumlusu bağlı oldukları Başbakandır. Bizim muhatabımız odur! Eğer bu Komisyon AKP tarafından böyle sabote edilmeye devam edilirse başta kahraman şehidimiz Astsubay Ömer Halisdemir olmak üzere şehitlerimizin ve milletimizin elleri yakalarında olur. Nasıl olsa keser döner sap döner, gün gelir hesap döner… Saygılarımla.”