CHP Genel Başkan Yardımcısı, parti sözcüsü Selin Sayek Böke, başkanlık sistemi ile ülkede tam bir "faşist düzen" hedeflendiğini belirterek, buna karşı mücadele hattının oluşturulması gerektiğini söyledi. Böke, "Başkanlıkla bir tek adam rejimi, tam bir faşist düzen hedefleniyor. Planlanan anayasa değişikliği metninde ne yazarsa yazsın sonuçta tek adam rejimini inşa edecek bir yol haritası çıkacak karşımıza. Türk tipi diye tarif ettikleri başkanlık bir tek adam rejimi, bir faşist düzen. Aylardır Türkiye bir faşizmi yaşıyor" dedi.
Böke, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin başkanlık sistemine tekrardan gündeme taşmasını da değerlendirirken "Türkiye'de milliyetçilik üzerinden siyaset yaptığını idda eden bir partinin, ülkenin birlik beraberliğini zedeleyecek bir sürece destek veriyor olması çok şaşırtıcı. 7 Hazian'da seçmenine 'birlik beraberlik istiyorum, başkanlık istemiyorum' diyen bir parti şimdi nasıl birden 'fiili durum var, hukuku buna uyduralım' diyecek kadar hukuksuz davranabilir" ifadesini kullandı.
Diyarbakır Belediye eş başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı'nın gözaltına alınmasını eleştiren CHP Sözcüsü Böke, "Belediyelere kayyım ataması tartışması gündeme geldiğinde 'seçilmiş olanlar ancak seçimle gidebilirler' dedik. Seçilmişler bir hata yapmışlarsa zaten bir hukuki süreç başlatılabilir. Bu adımın atılış biçimi ve zamanlaması dikkate alınmalı" iddialarında bulundu.
Selin Sayek Böke'nin BirGün gazetesinden Sebahat Karakoyun'a verdiği yazılı söyleşi şöyle:
Başkanlık sistemi için TBMM’de düğmeye basılacak. Öngörünüz ne sürece ilişkin?
Türkiye siyaseti son dönemde Erdoğan’ın kafasının içindeki planı anlamaya kilitlendi. Başkanlıkla bir tek adam rejimi, tam bir faşist düzen hedefleniyor. Planlanan anayasa değişikliği metninde ne yazarsa yazsın sonuçta tek adam rejimini inşa edecek bir yol haritası çıkacak karşımıza. Fiilen bir başkanlık inşa edildiğini kendileri de itiraf ediyorlar. Türk tipi diye tarif ettikleri başkanlık bir tek adam rejimi, bir faşist düzen. Aylardır Türkiye bir faşizmi yaşıyor. Aydın hapse atılıyor, öğretmen meslekten çkarılıyor, akademisyen imzası nedeniyle hedef oluyor, esnaf açlığa mahkum ediliyor, KOBİ borç alamaz hale getiriliyor, vatandaş işsiz kalıyor... Hedefledikleri, günlük hayatımızda yaşadıklarımızın daha derinleşmesine neden olacak bir süreç.
Bahçeli neden durup dururken başkanlık sistemini gündeme getirdi sizce?
Türkiye'de milliyetçilik üzerinden siyaset yaptığını idda eden bir partinin, ülkenin birlik beraberliğini zedeleyecek bir sürece destek veriyor olması çok şaşırtıcı. Büyük bir soru işareti. 7 Hazian'da seçmenine "birlik beraberlik istiyorum, başkanlık istemiyorum" diyen bir parti şimdi nasıl birden "fiili durum var, hukuku buna uyduralım"diyecek kadar hukuksuz davranabilir.
CHP'nin 15 Temmuz’un hemen ardından "Yenikapı mitingine, Erdoğan'ın Saray davetine, sonuçsuz kalacağı belli mini anayasa paketi görüşmelerine" katılarak toplumsal muhalefeti zayıflattığı eleştirileri var. Neler söylemek istersiniz?
15 Temmuz'da Türkiye bir felaket yaşadı . Ama maalesef o günden sonra yeni bir felaket yaratacak bir düzenin inşası başladı. Biz buna engel olmak, fırsatçılığa engel olmak adına darbe girişiminin hemen ardından açılan o kısa pencereyi kullanmak istedik. Biz Yenikapı'da toplumsal muhalefeti temsil eden görüşleri dile getirdik. Laiklik, demokrasi, özgür basın dedik. Mesele oraya gitmek değil oraya hangi fikrin mücadelesini vermek üzere gitmiş olmanız. Bunun daha sonra suistimal edilmiş olmasından dolayı bugün sıkışmış bir yere geliyoruz zaten. Bir eleştiri yapılacaksa darbeyi fırsata çeviren iktidara yapılmalı. CHP toplumsal muhalefetin geliştirilmesi için bir öncü rol oynamak zorunda. Biz zaten bunun bilincindeyiz. Fakat nasıl bir korku düzeninin içinde olduğumuzu unutmadan bir değerlendirme yapılması gerekir.
Bu derece korku olan bir ortamda toplumsal muhalefeti toparlayabilmek çok kolay değil.
Bu durumdan çıkış için önerileriniz neler?
Türkiye'nin yeni bir siyaset yapma biçimine ihtiyaç var. Faşizmin, korkunun bu kadar çok günlük hayata yayıldığı bir dönemde birey üzerinden siyasetin inşa edilmesi gerekliliği ortaya çıkıyor. Bireylerin bir araya geleceği zeminleri yok sayan bir ortam varsa her birey kendi günlük hayatında verdiği özgürlük mücadelesiyle gücünü hissetmeli. Bize düşen o cesareti tetiklemek. Bir kadın giyimi nedeniyle otobüste dayak yedikten sonra toplumsal baskıyı bilmesine rağmen ayağa kalkıp "ben bu konuyu Türkiye'nin meselesi haline getireceğim'' diyorsa o siyaseti inşa ediyor demektir. Bize düşen onu desteklemek "yanındayız, gerektiğinde önündeyiz" demek. Toplumsal muhalefetin öncülüğü bir siyasi partiden beklenilmeli elbette ancak o siyasi parti ya da partilerin anında ve arkasında varlık gösterme cesaretini de herkesin ortaya koyması gereken bir dönemden geçiyoruz. Aksi takdirde mücadele kazanılamaz. Bir olma zamanı kısacası.
Kürt sorunu, dokunulmazlıklar, mini anayasa paketi görüşmeleri gibi konularda karşı propaganda endişesiyle politika belirlediğiniz eleştirilerine yanıtınız nedir?
Türkiye'de faşist rejimin inşa edilmesini kendine hedef edinmiş olan bir tek adam var. O tek adam mümkün olan her şeyi araçsallaştırıyor. Biz bunun panzehirinin daha çok demokrasi olduğu bilinciyle hareket ediyoruz. Türkiye'de demokrasi inşa edilecekse bunun ilk adımı mutlaka yargı bağımsızlığı olmalı. Kürt sorunun çözümünün terör ve şiddetle beslenen bir yöne sapması demokratikleşme derinleştirilebilirse engellenebilir.
Diyarbakır Eş Belediye Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı'nın gözaltına alınmasına ilişkin neler söylemek istersiniz?
Sorulacak çok soru var. Gültan Kışanak TBMM'de Darbe Komisyonu'nda ifade verip geri döndükten sonra gözaltına alınıyor. Başkanlık sistemine giden bir yol haritasını inşa aracı olarak mı bu adım atılıyor? CHP başından beri Türkiye'de bu sorunun çözümü ancak ve ancak parlamentoda gerçekleşebilir, demokrasi varsa gerçekleşebilir, seçilmişler yetkilerini kulanarak işlerini yapabilirlerse gerçekleşebilir diyor. Belediyelere kayyım ataması tartışması gündeme geldiğinde "seçilmiş olanlar ancak seçimle gidebilirler" dedik. Seçilmişler bir hata yapmışlarsa zaten bir hukuki süreç başlatılabilir. Bu adımın atılış biçimi ve zamanlaması dikkate alınmalı.
Giderek tırmanan gerilim, iktidar çevrelerinden yapılan silahlanma açıklamaları... Nereye varır sonu?
Faşist düzenler kendilerini ancak korkuyla, savaşla, terörle sürdürebilir. Türkiye'de bunu her boyutuyla yaşıyoruz. İçeride de dışarıda da sürekli bir terör, korku, savaş endişesi ve maalesef o endişeyi gerçeğe çevirebilecek, fütursuzca hedefi için ülkeyi yok etmeyi göze almış bir iktidarla karşı karşıyayız. İnfaz yetkisini doğrudan vatandaşa teslim etme çabası içindeki bir iktidarla karşı karşıyayız. İktidarın attığı her adım tek adam rejiminin inşası için bir araç.
Çıkış yolu?
Türkiye'nin şu anda demokrasi için birlikte mücadele etmeye ihtiyacı var. Aksi takdirde tekil siyasi partilerin, STK'ların, bireylerin tek tek çabasıyla sonuç alınamaz. Bir araya gelmemiz lazım. Proje okullarında velilerin, öğrencilerin verdiği mücadele çok önemli.
Erdoğan'ın sık sık idam tartışmalarını gündeme getirmesi Gülen'in iade sürecini nasıl etkiler?
AKP, Gülen'in iadesini gerçekten istiyor olsa 84 klasörü Türkçe gönderir mi? Bu darbe girişimiyle ilgili batıyı ikna etmek istiyorsa bunu bir sivil darbeye dönüştürür mü? TBMM'deki Darbe Araştırma Komisyonu'nda yaşananlar ortada. İktidar bu konunun üzerine gitmek istese anlatılanları dinler, dinlediğine sinirlenip cevap yetiştirmez. Eski Genelkurmay Başkanları, bürokratlar konuşuyor Başbakan rahatsız olup cevap yetiştiriyor. Bu tavır bir suç ortaklığının somut göstergesi. Bu soruşturmalar yapılır, o iade gerçekleşirse AKP kendi sorumlululuğunun ortaya çıkacağını bildiğinden suç ortaklığını gizlemek için, durumu idare etmeyi tercih ediyor. Bu korkarım ki ortaklığın bozulmadığı anlamına da geliyor. Zaten Cumhurbaşkanı Gülen ile "aynı menzile yürüdüklerini" itiraf etmemiş miydi? TBMM'deki Darbe Komisyonu'nda yaşananlar, Gülen ile ilgili iade süreci, soruşturmalar AKP'nin gerçeklerin ortaya çıkmasını istemediğini, suç ortaklığına devam ettiğini gösteriyor. Bu komisyonu da AKP'nin Gülen ile ortaklığının üstünü örtmek için kullanmaya çalışıyorlar.
Erdoğan 2010 yılından itibaren Gülen yapılanmasına karşı mücadeleyi sürdürürken yakınındaki isimlerden bile destek alamadığını söyledi...
Ülke açısından çok tehkileli bir şey söylüyor. Açıkça "kimseye güvenmediğim için bütün gücü kendimde toplamak istiyorum" diyor. Bu derece güvensiz bir adama ülke teslim edilirse bugünkünden çok daha derin sıkıntılar yaşar Türkiye. Bu kadar güvensizlik üzerine inşa edilmiş bir tek adam rejimi ancak ve ancak çöküşü getirebilir.
CHP içinde bir yönetim değişikliği beklentisiyle farklı gruplaşmalar olduğu konuşuluyor. Olası adaylardan söz ediliyor, sizin isminizi de gündeme getirenler var. Neler söylemek istersiniz?
Türkiye'de siyasetteki sıkışıklığın en temel sebebi ülkeyi tek adam rejimine iten, tek lider algısı üzerinden siyaset okuması. Bunun CHP içinde yapılmasını da çok yanlış bulanlardanım. Biz tek adam rejimine karşı bir siyaset inşa edeceksek o zaman partimizde de tartışmayı liderlik üzerinden değil daha demokratik bir siyasi yapı üzerinden tarif etmek zorundayız. Bizim daha çok birbirimizle konuşmaya, dinlemeye, çare üretmeye ihtiyacımız var. CHP'de lider üzerinden, alternatif lider adayları üzerinden bir tartışma yapmak, siyasi gündem yaratmak çok yanlış. Bu açıdan kendimle ilgili soruya yanıt vermeyi doğru bulmuyorum. Bize düşen ve bence daha iyi yapmamız gereken farklı görüşleri demokratik araçlarla biraraya getirme becerisini ortaya koymamız. Bu anlamda biraz yol almamız gerekiyor. Türkiye demokrasisi için ne hayal ediyorsak kendi içimizde de o şekilde işletmemiz gerekiyor. Şu anda tam olarak işlettiğimizi söylersem doğru söylememiş olurum.
Ekonomik duruma ilişkin neler söylenebilir?
Tek adam iddiası aslında ekonomideki sıkıntıların üstünü örtmek için, buradan bir çıkış yaratma vizyonu olmadığı için öne çıkıyor. Reel sektörde alarm zilleri çalıyor. İktidar hızla kendine gelip üstüne düşeni yapmazsa işler çok daha kötüye gidebilir. AKP'nin ekonomiden anladığı rant. Siyaseti değiştirirsek ekonomik düzeni de değiştirebiliriz. Bu ekonomik düzeni tartışmaya açarsak siyasetin değişim ihtiyacını da topluma hatırlatabiliriz.