CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Türkiye salgında, okullarını en uzun süre kapalı tutan ülkelerden biri. Saray yönetimi, turizmden ve sanayiden gelecek dövize verdiği önemi, çocuklarımızın geleceğine, eğitimine vermedi. Salgında pek çok öğrenci uzaktan eğitime ulaşamadı, ulaşanlar da bir şey anlamadı. Bir nesil göz göre göre heba olma noktasına geldi” dedi. Öztrak, adli yıl açılış töreninde dua eden Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ile ilgili ise de "Bu ülkede yolsuzluklarla ilgili ağzından bir kelime çıkmayan Diyanet’in başka her konuda fikri olduğunu görüyoruz. Siyaset yapmak istiyorsa cüppesini çıkaracak siyasete gelecek." açıklamasını yaptı.
CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı ardından CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyen Faik Öztrak’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“Okullar, salgın gibi olağanüstü durumlarda en son kapanıp, en önce açılması gereken kurumlardır. Çocuklarımız ülkemizin geleceği, yarınları… Onların okullarından, eğitimlerinden uzak kaldıkları her gün, ülkemiz için telafisi zor bir faturanın daha da kabarması demektir. Türkiye salgında, okullarını en uzun süre kapalı tutan ülkelerden biri. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na üye ülkeler arasında, Meksika’nın ardından okulları en uzun süre kapatan ülke, Türkiye oldu. Saray yönetimi, turizmden ve sanayiden gelecek dövize verdiği önemi, çocuklarımızın geleceğine, eğitimine vermedi. Salgında pek çok öğrenci uzaktan eğitime ulaşamadı, ulaşanlar da bir şey anlamadı. Bir nesil, göz göre göre heba olma noktasına geldi. Şimdi bu açığı kapatmak için hükümete, eğitimcilere, velilere ve öğrencilere, büyük görev ve sorumluklar düşüyor. Salgın nedeniyle vefat eden vatandaşlarımızın sayısı geçen yıl bu zamanlar 50 civarındaydı. Üst üste yapılan hatalar sonucunda şimdi bu sayı 300’e dayandı. Bu ortamda okulları açıyoruz ve hala sınıf mevcutları kalabalık olan okullarımız var. Bu okullarda öğrenci yoğunluğunu azaltmak için ikili eğitime geçmek bir seçenek olabilir. Yine öğretmen ve okul personelinde aşısını olmayanlar var. Sağlık Bakanı’nın açıklamasına göre; öğretmenlerde iki doz aşı oranı yüzde 70’lerde… Genel aşılanma oranında da ise henüz yüzde 50’yi yakalayamadık. Aşılamadaki gecikmeler yavrularımızın da sağlığını tehdit ediyor. Aşılamayı hızlandırmak için gerekiyorsa bir takım ödül ve teşvik programları uygulanmalı. Bunu yapan çok sayıda ülke var. Sınıfların havalandırılması bir başka sorun. ‘Kapılar, camlar açılacak’ deniyor. Deniyor da kış geliyor. Adana’nın, Antalya’nın kışı ile Kars’ın, Erzurum’un kışı bir değil. Bu önlem her yerde ne kadar süre işe yarayacak? Yine bazı okullarımızda doğru dürüst hizmetli personel yok. Bize bu konuda şikâyetler geliyor. Böyle bir durumda okullarda hijyen nasıl sağlanacak? Yine kronik hastalığı olan çocuklarımız var. Bu evlatlarımız, olası bir bulaş durumunda ciddi risklerle karşılaşabilir. Bu çocuklarımızın eğitimi için mutlaka alternatif bir plan gerekiyor.
19 yıldır iş başında olan Erdoğan hükümetleri, dış politika, ekonomi gibi pek çok alanda devletin kurumlarını ve kapasitesini taammüden çökertti. En çok zarar verdiği alanlardan biri de milli vasfını bitirip, kendi siyasetine meze ettiği, vesayet altına aldığı eğitim sistemimiz oldu. Bu kafanın iş başında olduğu ülkemizde, 19 yılda 8 kez, yani neredeyse her iki buçuk yılda bir Milli Eğitim Bakanı değişti. Küçücük çocuklarımızın kafasına kapı vurur gibi vurmaya cüret eden bir anlayış, onları bilimle, ilimle, irfanla donatamaz. Çocuklarımızı saç tıraşı nedeniyle, herkesin içinde azarlayan bu kafa, sorgulamayı, analitik düşünceyi, bırakın öğretmeyi, kendisi bunlardan bir şey anlamaz. Erdoğan hükümetlerinin elinde, denetimsiz yurtlarda çocuklarımız yanarak can verdi. Sarayın himayesine mazhar vakıflardan birinin yurtlarında, onlarca çocuğumuz cinsel istismara uğradı. Bir de üstüne Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı çıktı, ‘Bir kereden bir şey olmaz’ dedi. O bakan hakkında verilen gensoru da AK Parti oylarıyla reddedildi. AK Partili vekiller, o bakanı tebrik etmek için Meclis’te sıraya girdi. Bunları milletimiz unutmadı.
Bugün ülkemiz, insafını kaybetmiş bir yönetimin elinde oradan oraya savruluyor. Erdoğan ve onun şahsım hükümeti, freni patlamış kamyon gibi vefayı, insafı, edebi, adabı eze eze geçip gidiyor. En son Rize’de, insafsızlığın, vefasızlığın zirvesine çıktı. Rize İkizdere’de köyünü, dağını, taşını, ormanını koruyan köylülerimiz de dâhil, herkesi hedef aldı. Ankara’dan köylülere destek olmaya giden başta arkadaşlarımız olmak üzere herkese yine etmedik laf bırakmadı. ‘Bir dikili taşınız olsun, var mı bunların bir dikili taşı’ diyerek, kendince bizi eleştirmeye kalktı, Beyefendi. Rize demek çay demek. Çay demek CHP demektir. Çayı Karadeniz ile tanıştıran kim? Çayın kanununu çıkaran kim? İlk çay fabrikalarını Rize’de kuran kim? Hadi Türkiye’nin tarihini bilmiyorsun, kendi memleketinin tarihini de mi bilmiyorsun? Bize ayıp etmekten sıkılmıyorsan bari ‘çayın babası’ tarımcı Zihni Derin’in aziz hatırasına ayıp etmekten utan. Cumhuriyetin tüm yaptıklarını satıp savdın. Bari bu eserlerin sahibini bir hayırla yâd et. Hazine ve Maliye Bakanı’nız, 2017-2021 döneminde, devlete ait hisseleri, HES’leri, şeker fabrikalarını, taşınmazları 9,5 milyar lira karşılığında sattığınızı açıkladı. 19 yılda satıp savdıklarınız ise 62 milyar 348 milyon doları buldu. Yine başına geçtiğiniz Varlık Fonu’na sermaye ettiğiniz gümüşler kimden kaldı? İnsafsızlığın bile bir sınırı olur ama ne yazık ki Erdoğan’da onun da sınırı yok.
Dün gece yarısı, 2022-2024 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program Resmi Gazete’de yayınlandı. Damat gidince kerameti kendinden menkul ‘Yeni Ekonomi Programı’ adı da gitmiş. Programın ismi ‘Orta Vadeli Program’ olmuş. Doğrusu da budur. 5018 Sayılı Kanun'a göre bu programın adı, 'Orta Vadeli Program’dır. Yine OVP, ilk defa kanunen yayımlanması gereken tarihte yayımlandı. Yeni Bakan, yasal sorumluluğunu yerine getirdi. Böylece bütçe süreci de resmen başlamıştır. Bu arada Orta Vadeli Program’ın, seçim sürecini de başlattığını görüyoruz. Gelecek yıllara ait büyüme, ortalama döviz kuru, enflasyon, istihdam artışı hedefleri ve işsizlik tahminleri, çok iyimser belirlenmiş. Bu yönetimin ekonomideki son üç yıllık performansına bakıldığında, Orta Vadeli Program sanki Alis Harikalar Diyarında kitabı gibi geliyor. Buna rağmen 2011’de Erdoğan’ın, 2023 için taahhüt ettiği hedeflerin artık yalan olduğu, bu Orta Vadeli Program’la bir kez daha tescillendi. 2 trilyon dolar olması gereken milli gelir, OVP’ye göre 2023’te güya 925 milyar dolar olacakmış. İlk 10 ekonomi arasına girme hedefi gerçekleşmeyecek. Türkiye ekonomisi, 2023’te 18. sırada olacakmış. ‘2023’te 25 bin dolar olacak’ denen kişi başı gelir, OVP’ye göre -o da olursa- 10 bin 703 dolar olacakmış. Erdoğan’ın vaatlerine göre, 2023’te 500 milyar dolar olması gereken ihracat, OVP’ye göre 242 milyar dolarda kalacak. 2023’te yüzde 5 olması gereken işsizlik ise OVP’ye göre yüzde 11,4 olacakmış. Bu verilere göre; 2023’ün gelir ve ihracat hedefleri, iki kattan fazla iskontoya uğramış. İşsizlik hedefi ise iki kattan fazla artmış. Bu tablonun sorumlusu elbette Erdoğan’dır. Erdoğan, sözünü tutmadığı için ve bu konuda defaten yalan söylediği için milletimizden derhal özür dilemelidir.
Yine 2022-2024 döneminde, yılda ortalama 1 milyon 170 bin istihdam artışı öngörülmüş. Üç yıl üst üste 1 milyonun üzerinde ilave istihdam artışı, daha önce görülmüş bir durum değil. 2015-2017 döneminde, ekonomi ortalama yüzde 5,6 büyürken, yaratılan ilave istihdam yılda ortalama 752 bin civarındaydı. Erdoğan şahsım hükümetinin iş baş yaptığı son üç yılda ise ortalama büyüme yüzde 1,9 iken, bıraktık ilave istihdamı, yılda ortalama 459 bin yurttaşımız işini kaybetti. Son üç yıldır oldukça hırpalanmış, bu yıl ise baz etkisinin ve kredi genişlemesinin yardımıyla büyümüş bir ekonomi, ne olacak da birdenbire yüzde 5’in üzerinde büyüyecek? Ne olacak da birdenbire 1 milyonun üzerinde istihdam yaratacak? Bunun gerçekçi bir izahını OVP’de görmek mümkün değil. 2022’de FED başta olmak üzere, gelişmiş ülke merkez bankaları parasal sıkılaştırmaya başlarken biz yapacağımız hangi doğrularla sermayeyi kesintisiz çekeceğiz? Bunun da cevabı ortada yok. Tahminlerde, olası küresel finansal dalgalanmalar hiç dikkate alınmamış. Özellikle 2023 ve 2024 yıllarında, dolarla milli geliri makyajlamak adına, kurdaki artış enflasyonun ve deflatörün altında tutulmuş. Dışarıda doların daha da güçleneceği bir dönem başlarken Türk lirası dolara karşı nasıl değerlenecek? Neden değerlenecek? Değerlenen Türk lirası ve bozulan dış ticaret hadleriyle net ihracat nasıl olacak da büyümeye pozitif katkı verecek? OVP’nin 2021 enflasyon tahmini yüzde 16,2. Bu, Merkez Bankası’nın temmuz sonunda yaptığı yüzde 14,1’lik tahmininin üzerinde. OVP’nin 2023 enflasyon tahmini yüzde 8. Merkez Bankası ise hala 2023’te enflasyonun yüzde 5 olacağını öngörüyor. Yine Merkez Bankası, daha bir buçuk ay önce, cari işlemler açığının 2021’de 11 milyar dolar olacağını söyledi. OVP ise cari açığın bu yıl 21 milyar dolar olacağını söylüyor. Bu farklı tahminleri görenler, ‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ demekte son derece haklı. Para politikası ve bu politikayı uygulayanların güvenilirliği bu OVP ile ister istemez yeniden sorgulanır hale gelmiş. OVP’nin bütçe tahminlerine bakıldığında ise 2022-2024 döneminde bütçe açığı milli gelire oranla, ortalama yüzde 3,2 olacak. Bir defalık gelir ve giderlerin ayıklandığı, program tanımlı denge ise önümüzdeki üç yıl boyunca açık vermeye devam edecek. Bütçenin harcama tarafına bakıldığında ise en çok faiz lobilerinin sevindirileceği anlaşılıyor. Faiz harcamalarının bütçe harcamaları içindeki payı, önümüzdeki üç yılda da artmaya devam ediyor. Dolara vurursak 2022-2024 döneminde, 87 milyar dolar faiz lobilerinin cebine gidecek. Yani önümüzdeki üç yıl boyunca her gün 79 milyon 354 bin dolar milletin cebinden alınıp faiz lobilerinin cebine konacak. Biz boşuna demiyoruz. ‘Bunlar faizi de faizciyi de sever’ diye. Erdoğan ne zaman faize laf eder görünse abat olan hep faiz lobileri oldu. Milletimizin karartılan bahtını aydınlatmanın tek yolu, sandığın bir an evvel milletimizin önüne getirilmesidir.”
Faik Öztrak, basın mensuplarının sorularına da yanıt verdi.
Tanju Özcan ile ilgili bir karar alınıp alınmadığı sorusunu Öztrak, “Bolu Belediye Başkanı’nın, bir kadın hemşerisi hakkında yaptığı yakışıksız açıklamayı kabul edebilmemiz, sindirebilmemiz mümkün değil. Kendisi hatasını anlayarak kamuoyu önünde özür diledi. Bu özrü de dikkate alarak Bolu Belediye Başkanı’nın, bir kadın hemşerisi hakkında yapmış olduğu yakışıksız açıklamalar nedeniyle Yüksek Disiplin Kurulu'na uyarılması talebiyle sevkine MYK’da oy birliği ile karar verdik” diye yanıtladı.
Erzurum’daki taciz iddialarına ilişkin il başkanı ile ilgili bir süreç başlatılıp başlatılmayacağı sorusuna Öztrak, “Taciz asla kabul edilemez. Erzurum İl Başkanı’nın istifası alınmıştır. Süreç yargıda işleyecektir” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çerkez Ethem’e iadeyi itibar verilmesi gerektiğini söylediği iddiası ve tepkiler hakkında Öztrak, “Doğru olmayan bir haber üzerinden açıklama yapmamızı istiyorsunuz. Genel Başkanı’mız tarihçi değildir ama Kurtuluş Savaşı’nı ve kimin ne yapıp yapmadığını iyi bilir. Asparagas haberler yüzünden gündemi işgal etmenin hiçbir anlamı yok” dedi.
CHP’nin Erbil’de yaptığı temaslar hakkında Öztrak, “CHP kimlerle görüşeceğini zaten açıkladı. CHP, devlet protokolünü bilen bir partidir. Dışişleri Bakanlığı’na da ziyaret hakkında bilgi verdi. Şu an görüşmeleri sürdürüyor. Bu ziyaret, partimizin iktidara geldiğinde hayata geçireceği en önemli projelerden biri olan Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı Projesi için görüş alışverişi çerçevesinde yapılmıştır. Amacımız bölge barışını, ekonomik gelişmesini, terörün önlenmesini ve bölge ülkelerinin kendi göbeklerini kesmesini sağlayacak ortamın sağlanmasıdır. Emperyal güçlerin müdahale etmesini istemiyoruz” dedi.
ABD’nin, bedeli karşılığında 3 bin Afgan’ın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapılmasını istediği iddialarına, “Rezalet bir iddia. 250 bin dolarlık konut alana vatandaşlık satarsanız el oğlu da bu teklifi yapmaya cesaret eder. Bu iddia vahimdir. Bu işin altı, üstü, önü, arkası ortaya çıkarılmalıdır” diye konuştu.
Diyaret İşleri Başkanlığı’nın sosyal medya düzenlemesi hakkındaki açıklamasına Öztrak, “Türkiye Cumhuriyeti devletinde herkesin görevi belirlenmiştir. Benim bildiğim bu görevler arasında sosyal medyanın denetlenmesi yoktur. Bu ülkede yolsuzluklarla ilgili ağzından bir kelime çıkmayan Diyanet’in başka her konuda fikri olduğunu görüyoruz. Siyaset yapmak istiyorsa cüppesini çıkaracak siyasete gelecek. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı AK Parti siyasetinin aparatı haline getirmeye kimsenin hakkı yoktur” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Taliban yönetimini ikna ederse Afgan sığınmacıları iade edebileceği iddiası için Öztrak, “Genel Başkanı’mız böyle hareket edilmesi gerektiğini yıllardır söylüyor. Onlar da olmadık suçlamalarda bulunuyor. Aklın yoluna gelmek zorunda kalmışlar. Akli selimin gösterdiği noktaya gelene kadar bu milletin sırtına en az 40 milyar dolarlık fatura yüklendi” dedi.