CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Erdoğan Şahsım Hükümeti artık yolun sonunda. Yani artık topal ördek. Şimdi siyasi ömrünü uzatmak için, Moskova ve Washington arasında, tahterevalli misali gidip geliyor. Bir gün Biden dostu oluyor, ertesi gün Putin’in… İşin kötüsü muhatapları Erdoğan’ın zaafının farkında. Bu zaafı Türkiye aleyhine kullanmaktan da hiç çekinmiyorlar” dedi. Öztrak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın faiz- enflasyon açıklamasına gönderme yaparak, "Erdoğan şahsım hükümeti sebeptir, hayat pahalılığı ise sonuçtur. Sorunları çözmeye de işte buradan başlamamız gerekiyor. Erdoğan’ı evvela acilen sandıkta evine göndermek, ondan sonra da, tarladan sofraya kadar, zincirdeki tüm sorunları, birer birer çözmek." açıklamasını yaptı.
CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısının ardından basın toplantısı düzenleyen Faik Öztrak’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
19 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor? Erdoğan şahsım hükümetleri. Vatandaş pahalılık altında eziliyor ama fahiş fiyat etiketlerinin sorumlusu bir türlü bulunamıyor. Geçtiğimiz yıllarda suçlu, soğan ve patates depolarıydı, hal esnafıydı. Bu yılki suçlu ise ilkin zincir marketler oldu. Zincir marketlerden tepkiler yükselince, bir kısmının sahibi de yandaş olunca, kuraklık suça ortak edildi. Ayıptır. Suçluyu başka yerde aramayın. Bu pahalılığın tek sorumlusu, 19 yıldır hükümet koltuğunda oturan, Erdoğan şahsım hükümetleridir. Bugün bu ülkede marketler, 18 ay vadeli market kredisi dağıtmaya başladıysa, millet etini, sütünü, meyvesini, sebzesini, ununu, şekerini market kredisiyle alma noktasına geldiyse, marketler mal satabilmek için modern veresiyeye başladıysa, bu beceriksizliğin, iş bilmezliğin tek sorumlusu, ülkeyi 19 yıldır yöneten Erdoğan şahsım hükümetleridir. 24 Haziran 2018 seçimlerine 5 gün kala, Erdoğan bu millete ne söz verdi? ‘Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şununla, bununla nasıl uğraşılır göreceksiniz’ dedi mi? Dedi. Bu yetmedi, mahalli idare seçimlerine üç gün kala, 28 Mart 2019’da, ‘ekonominin sorumlusu benim, ben’ dedi mi? Dedi. Gerçi, daha birkaç gün önce; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında, sorumluluk dağıtımında ‘ben’den, ‘biz’e geçti, ama olsun. Peki, bunları söyledi de ne oldu? Cumhuriyetin 100. yılında ulaşmayı taahhüt ettiği, gelir hedeflerinin yarısına bile ulaşamayacağını, işsizlik hedefinin ise ikiye katlanacağını, daha 2023 yılına gelmeden, devletin belgelerinde itiraf etmek zorunda kaldı. Erdoğan verdiği hedeflerin altında ezim, ezim ezildi.
Dün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 90. yaş günüydü. 90 yılda 25 başkan gören bu kurum, son üç yılda, dört başkan gördü. Bankanın 90 yıllık tarihinde böyle bir dönem yok. Yine bugün fahiş fiyat artışları oluyorsa, sebebi tarladan sofraya kadar gıda güvencesini sağlayacak, bir gıda ve tarım politikasının olmamasıdır. Bugün çiftçi tarlasına küstüyse sorumlusu kim? Ülkeyi 19 yıldır kim yönetiyor? Elbette Erdoğan ve Erdoğan’ın şahsım hükümetleri. Daha yeni beceriksiz Tarım Bakanı çıktı, ‘çiftçi kardeşlerim maliyetlerdeki artıştan endişe etmeyin, gönüllerinizi ferah tutun, tohumu toprakla buluşturmaya devam edin’ dedi. Lafla peynir gemisi yürümez. Bugün, 120 litrelik bir traktör deposu, geçen yıla göre, 164 lira daha pahalıya doluyor. Son bir yılda; Dap gübre yüzde 142, Üre gübre yüzde 120 zam gördü. Azotlu gübreleri hiç konuşmuyorum bile. Bu maliyetlerle çiftçi tarlası ile tohumu nasıl buluşturacak Sayın Bakan? Ülkede gübre bulunmuyor. Kısa vadede, ürünü değil, girdiyi ithal et. Çiftçiye tarlasına atacak gübre bul. Şimdi döviz kurları şahlanınca, girdi fiyatları da şaha kalkıyor. Ürün fiyatları ise, girdi fiyatlarına yetişemiyor. 2002’de 1 ton buğday satan çiftçi, 923 kilo gübre alıyordu. Bugün ancak 438 kilo gübre alabiliyor. Ekim öncesi gübre atmak, çiftçilerimiz için artık küçük bir servet… Çiftçi gübre atsa maliyeti artacak, fiyatlar yukarı gidecek. Gübre atmazsa verim düşecek, fiyatlar yine yukarı gidecek. Tüm bunların sorumlusu, o, bu, şu değildir. Hep diyoruz; Erdoğan şahsım hükümeti sebeptir, hayat pahalılığı ise sonuçtur. Sorunları çözmeye de işte buradan başlamamız gerekiyor. Erdoğan’ı evvela acilen sandıkta evine göndermek, ondan sonra da, tarladan sofraya kadar, zincirdeki tüm sorunları, birer birer çözmek.
Döviz kurlarındaki artış, sadece fiyat etiketlerini şişirmiyor. Bir zaman Erdoğan’ın, ‘milletin cebinden tek kuruş çıkmayacak’ diyerek pazarladığı, döviz garantili kamu-özel iş birliği projelerinin, millete yüklediği yükü de şişiriyor. Erdoğan’ın, ‘verin kardeşinize yetkiyi’, şunla bunla nasıl uğraşılır dediği gün, dolar kuru 4 lira 65 kuruştu. Bugün 8 lira 85 kuruş. Üç yılda dolar kurundaki artış, milletimizin sırtına sadece yol köprü ve tüneller için yandaş müteahhitlere dolarla avroyla verilen, gelir garantisi nedeniyle, ilave 101 milyar lira yük yükledi. O da şimdilik… Dolar uçtukça, bu yük de katlanacak.
Dün gece dünyada büyük bir skandal patladı. 117 ülkeden, 600’den fazla gazeteciden oluşan, Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu, yine büyük bir başarıya imza attı. Yaklaşık 12 milyon belgeyi inceleyerek, vergi cennetlerine aktarılan trilyonlarca doları, gözler önüne serdiler. Pandora belgeleriyle, Pandoranın kutusunu açtılar. Erdoğan’ın sarayını yapan, şehir hastanelerini işleten müteahhitlik firmasının, Türkiye’de kazandığı paraları, yurtdışındaki vergi cennetlerine kaçırdığı iddia ediliyor. Bu şirketin tek bir yılda, vergi cennetlerine kaçırdığı paranın, 211 milyon dolar olduğu söyleniyor. Bir de bu off-shore hesaplardan, adresi şimdilik belirsiz, 105 milyon dolarlık bir bağış yapıldığı söyleniyor. Devletten devlete yapılabilecek büyüklükteki bir bağışı, bu şirket acaba kime, kimlere ne için yaptı? Bu ülkede asgari ücretten, milletin yediği ekmekten bile vergi alınırken, Türkiye’deki tüm ihaleleri toplayan bu kişilerin, Türkiye’de kazandığı parayı, vergi cennetlerine kaçırması hangi vicdana, Hangi izana sığar. Ama hırsız evden olursa, mandayı bacadan aşırırmış. Tabi manda demişken, Man Adası skandalını unutmak da olmaz. Bu ülkeyi yönetenlerin akrabayı taallukatının vergi cennetlerinde yaptığı işleri elbette unutmadık. 15 yıl önce vergi cennetlerine aktarılan paralar için, yüzde 30 vergi kesintisi yapılacağı, Kurumlar Vergisi Kanunu ile hükme bağlandı. Ama Erdoğan Şahsım Hükümetleri, 15 yıldır hangi ülkelerin vergi cenneti olduğuna dair listeyi bilerek yayımlamadı. Yüzde 30 vergi kesintisi yapma hükmü işletilmedi. Erdoğan şahsım hükümetleri bunun yerine, çıkardığı mali aflarla, yurt dışına vergi ödememek için kaçırılan milyarları, yine sıfır vergiyle Türkiye’ye sokulmasına izin verdi. Türkiye bu ahlaksız uygulamalarla dünyanın en büyük, kara para aklama makinesine çevrildi. Bakalım ilerleyen günlerde pandoranın kutusundan, başka kimlerin adı ortaya çıkacak. Daha kimler vergi cennetlerine paraları kaçırmış göreceğiz. Ama ne yaparlarsa yapsınlar. Hak yerde kalmaz. Haramın temeli olmaz. Bu yapılanlar burunlardan fitil fitil gelir.
Erdoğan Şahsım Hükümeti artık yolun sonunda. Yani artık topal ördek. Şimdi siyasi ömrünü uzatmak için, Moskova ve Washington arasında, tahterevalli misali gidip geliyor. Bir gün Biden dostu oluyor, ertesi gün Putin’in… İşin kötüsü muhatapları Erdoğan’ın zaafının farkında. Bu zaafı Türkiye aleyhine kullanmaktan da hiç çekinmiyorlar. Erdoğan ve avenesi bir gün çıkıyor, ‘S-400’lerde ikinci paket görüşmeleri sürüyor’ diyor. Ertesi gün çıkıyor; ‘pahalı olmasına rağmen Patriot alabiliriz’ diyor. Amerika’dan yüz bulamayınca, Rusya’nın gönlünü yapmak için, yeni nükleer santrallere göz kırpılıyor. Milletin kesesinden sağda, solda caka satıyor. Mersin’de nükleer santral yapıldı da ne oldu? Yapılan santralin de burada üretilecek elektriğin de sahibi Rusya. Türkiye sadece üretilen elektriğe müşteri. Ama ne biçim müşteri… Buradaki elektriğe 15 yıl boyunca kilovat saati, 12,35 sentten alım garantisi verdik. Dünyanın en pahalı elektrik enerjisini kullanacağız. Şimdi bundan iki tane daha yapalım, diyorlar. Bu Türkiye’nin boynuna vurulacak, büyük bir ekonomik kapitülasyondur. Erdoğan için artık yapılacak en iyi şey bellidir. Milletin sırtına, daha fazla ekonomik kapitülasyon yüklemeden, ‘çekildik izzet-ü ikbal ile bab-ı hükümetten’ demenin zamanıdır. Son sözümüz milletimize… Umutsuzluğa yer yok. Ülkemiz büyük bir ülke. Milletimiz büyük bir millet. Ülke iyi yönetilirse her sorunun çözümü var. Biz ilk seçimde iş başına geleceğiz.”
Öztrak, açıklamalarının ardından soruları yanıtladı.
CHP’den aday olan Salim Diken’in partilileri dolandırdığı yönündeki iddianın anımsatılması üzerine Öztrak, “Kendisi bu görevlere aday gösterilmemiş, kendisi aday adayı olmuş. Partimiz aday yapmamış. Ulaşan bir şikayet de yok. 1 milyar lira bir paradan bahsediyoruz. Bunu sorana, siz sayı saymayı biliyor musunuz, derler” değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Başkanvekili eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “dindar bir anayasa” açıklaması için Öztrak, “Yeni anayasa meselesini sürekli gündemde tutan Tayyip Erdoğan ve küçük onun ortağı. Cumhur İttifakı’nın yaptığı bu yeni anayasa ile herhangi bir ilgimiz yok. Ama ilk 4 madde kırmızı çizgimizdir. Ortaklarından biri olan Bahçeli’ye sorulması lazım” dedi.
Osmangazi Köprüsü’ne verilen garanti iddialarına Öztrak, “Bizim zaten bu köprülerin maliyetlerinin çok üstünde bedelle yapılmasına ciddi bir karşı çıkışımız vardır. Bunasoygun düzeni diyoruz. Sağlam yapılan köprülere, çevreyi tahrip etmeyen havaalanlarına bizim karşı çıktığımız yok. Burada önemli olan bunların makul fiyatla yapılması ve ödenen her bir bedelin hesabının milletimize verilmesidir” karşılığını verdi.
Güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmalarına Gelecek ve Deva Partisi’nin katılması ancak ittifakta olmamalarına ilişkin Öztrak, “Hep 19 yılda Erdoğan şahsım hükümetinin bereketi kaçırdığını söylüyoruz. Milletin önüne kurtlu bulgur koymuştur. Biz yeni partilerin kahir ekseriyetinin demokrasiden ve güçlendirilmiş parlamenter sistem açıklamalarını son derece değerli buluyoruz” diye konuştu.
AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un Millet İttifakı için “düşük profilli bir aday bulmak zorunda” açıklamasının anımsatılması üzerine de “Sayın Kurtulmuş, niyet okumayı bıraksın. Yapacakları iş basit. Sandığı getirsinler, görsünler” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun KHK ile ihraç edilenlerin iade edileceğini söylemesine ilişkin soruya Öztrak, “Haklarında mahkemelerce kesinleşmiş bir ceza kararı olmayan herkesi görevine iade edeceğiz” yanıtı verdi.