CHP Sözcüsü Faik Öztrak, TÜİK Başkanı’nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na randevu vermemesine ilişkin; “Sarayın kibirlisi Erdoğan, 'Devlet kurumlarının milletvekillerine, ana muhalefet partisi liderine, hesap verme sorumluluğu yok' dedi. 'O kurumlar sadece bana hesap verir' dedi. Beyefendi, milletvekilleri her yere girer ve millet adına hesap sorar. Gerekirse gelir sarayda sana da hesap sorar. Milletvekiline, ana muhalefet partisi genel başkanına, bürokrasinin kapılarını kapatmak, milletin hakkını, hukukunu inkâr etmektir. Milli iradeyi yok saymaktır. TBMM’nin yetkilerini gasp etmektir" diye eleştirdi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı, Parti Sözcüsü ve Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sonrası partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin açıklamalar yaptı.
Öztrak, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçtiğimiz hafta Türkiye İstatistik Kurumu'nu (TÜİK) gitmesi ve TÜİK'in demir kapılarının açılmaması ile ilgili olarak; “Asgari ücretlinin, emeklinin, memurun, işçinin yani en az 40 milyon insanımızın geçiminde, en temel belirleyici olan enflasyon hesaplarındaki, bariz makyajları sorgulamak için gidildi. O gün demokrasi tarihimize, kapkara bir leke olarak geçti. Sarayın kibirlisinin talimatıyla, TÜİK Başkanı, kurumun kapılarını, ana muhalefet partisinin genel başkanına ve milletvekillerine kapattı" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, konuya ilişkin; “Devlet kurumlarının milletvekillerine, ana muhalefet partisi liderine, hesap verme sorumluluğu yok. O kurumlar sadece bana hesap verir" sözlerine ise Öztrak, "Beyefendi, milletvekilleri her yere girer ve millet adına hesap sorar. Gerekirse gelir sarayda sana da hesap sorar. Milletvekiline, ana muhalefet partisi genel başkanına, bürokrasinin kapılarını kapatmak, milletin hakkını, hukukunu inkâr etmektir. Milli iradeyi yok saymaktır" karşılığını verdi.
Öztrak'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Devlette yönetim krizi ülkemizi buhrana sürükledi. Tek adam vesayet rejimi milli paramızı pul etti. Erdoğan şahsım hükümeti, milletimizi pahalılığa, işsizliğe ezdirdi. Liyakatsizlik ve kibir, cüzdanlarımızı da tencerelerimizi de boşalttı. Milletimizi perişan etti. Şimdi tüm bunların müsebbipleri sebep oldukları buhrana kılıf bulmaya uğraşıyorlar. 'Faiz yerine yatırım temelli ekonomi modeli' getireceklermiş. 20 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor? Bu ülkeyi 20 yılda kim bu hale getirdi? Ülkemizi faizcilere, manipülatörlere, spekülatörlere, kara paracılara 20 yıldır kim teslim etti? Açıkça ifade edeyim Bu defa ülkeyi yönetenler, 'Kandırıldık, Allah bizi affetsin' diyerek bu işten sıyrılamazlar. Beceriksizliklerine, akılsızlıklarına 'Yeni Model' kılıfı geçirip, milleti kandıramazlar.
Allah aşkına bu hükümet kim, yeni kim? Bu hükümet 20 yıllık metal yorgunu bir hüjümet, eski, çürümüş, paslanmış. Adım atacak takati kalmamış. Bunların 'yeni' dediği, ülkenin, milletin servetini ucuza dış güçlere peşkeş çekmek. Milleti fukaralığa mahkûm etmek. Bunun adına 'yeni' denmez. Dense, dense 'iflasın ilamı' denir.
MYK toplantımızda, tüm bu konuları ve devletteki yönetim krizinin, her gün biraz daha harladığı buhranı değerlendirdik. Yönetimin beceriksizliği ve liyakatsizliği ülkede ağır bir güven krizine ve buhrana yol açmıştır. Şimdi artık yapılması gereken bellidir, seçim, seçim, seçim.
Hafta sonu, 'Milletin Sesi' Mersin’den yükseldi. Hemen seçim talebi, Türkiye’nin dört bir yanından duyuldu. Erdoğan elbette bunu duymazdan gelmeye kalktı ama bu ses o kadar güçlüydü ki, gözü, kalbi mühürlenmişler dışında herkes gördü, duydu. Milletimiz Mersin’den, 'Patates, soğan güle güle Erdoğan' diyerek mesajını çok net verdi. Biz diyoruz ki, artık geliyor, gelmekte olan. O sandık bugün yarın gelecek ve milletimiz kendi kararıyla, bu zulümden kurtulacak.
TBMM, Gazi Meclis, sıradan bir meclis değildir. Bizim Meclisimiz, emperyalizme karşı dünyanın en şerefli savaşını vermiş, gazi bir meclistir. Dünya parlamentoları arasında da müstesna bir yere sahiptir. Gazi Meclisimiz, bir yandan Kurtuluş Savaşı’nı yaparken, bir yandan da milletimizin iradesine, hakkına, hukukuna, şan ve şerefine sonuna kadar sahip çıkmıştır. Devletimizin kurucusu, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le, başkomutanlık yetkilerini savaş sırasında paylaşırken bile son derece kıskanç davranmıştır. Bu nedenle TBMM'nin üyesi olmak, Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren o saygın heyetin, şerefine mirasçı olmak demektir. TBMM ve onun şerefli üyeleri, kendilerini seçen milletimizin hakkına, hukukuna, hep titizlikle sahip çıkmıştır bundan sonra da çıkacaktır. Ama ucube şahsım yönetimi, işbaşına geldiğinden bu yana Meclisi, milletvekillerinin iradesini, her gün biraz daha kuşatmaya çalışmaktadır. Milli iradeyi, Meclis binasına hapsetmeye çalışmaktadır. Milletvekillerinin yürütmeyi denetlemesini, kamu kurumlarından bilgi almasını, milletin hakkını sormasını, engellemeye cüret etmektedir. Sarayın ağır vesayet gömleğini, TBMM'ne giydirmeye çabalamaktadır.
Son genel seçimlerde, 11 milyon 354 bin 190 yurttaşımızın oyunu almış, ana muhalefet partisinin Genel Başkanı (Kemal Kılıçdaroğlu) yanında milletvekillerinden oluşan bir heyetle, 3 Aralık 2021 tarihinde TÜİK’e gittiğinde yaşananlar bunun en son örneğidir. Herhalde bu heyet oraya çay, kahve içmek için gitmedi. Asgari ücretlinin, emeklinin, memurun, işçinin yani en az 40 milyon insanımızın geçiminde, en temel belirleyici olan enflasyon hesaplarındaki, bariz makyajları sorgulamak için gidildi. O gün demokrasi tarihimize, kapkara bir leke olarak geçti. Sarayın kibirlisinin talimatıyla, TÜİK Başkanı, kurumun kapılarını, ana muhalefet partisinin genel başkanına ve milletvekillerine kapattı.
Sarayın kibirlisi Erdoğan, 'Devlet kurumlarının milletvekillerine, ana muhalefet partisi liderine, hesap verme sorumluluğu yok' dedi. 'O kurumlar sadece bana hesap verir' dedi. Beyefendi, milletvekilleri her yere girer ve millet adına hesap sorar. Gerekirse gelir sarayda sana da hesap sorar. Milletvekiline, ana muhalefet partisi genel başkanına, bürokrasinin kapılarını kapatmak, milletin hakkını, hukukunu inkâr etmektir. Milli iradeyi yok saymaktır. TBMM’nin yetkilerini gasp etmektir. Demokratik kural ve teamülleri yok saymaktır. Bu vesayetçi kafanın daniskasıdır, dik alasıdır.
Bağımsız iktisatçılardan oluşan, Enflasyon Araştırma Grubu’na göre, ülkemizde enflasyon yüzde 60’a dayanmış. Yine İstanbul Büyükşehir Belediyemize bağlı, İstanbul Kalkınma Ajansı, İstanbul’da yaşam maliyetlerindeki artışın, yüzde 50’yi aştığını söylüyor. Milletten yükselen feryada baktığınızda zaten hayat pahalılığının ne olduğunu gösteriyor. Ama TÜİK, 'enflasyon yüzde 21' diyor. Gerçek enflasyon ile TÜİK’in enflasyonu arasında iki, üç kat fark var.
Erdoğan çıraklık döneminde ağzından Mehmet Akif’in şu dizelerini düşürmüyordu; 'Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu, gelir de adli ilahi sorar Ömer’den onu.' Şimdi Erdoğan emekliliğe adım adım yaklaşırken, Akif’in bu dizelerini ağzına almaz oldu. Erdoğan şahsım yönetimi, milletin emanetini, kurtlara bırakmadan, kendisi hiç etmeye başladı. Şimdi aynı Erdoğan sıkılmadan, 'İnsan utanır, insan davet edilmediği yere gitmez' diyor. Biz kenar-ı Dicle’de, kurtların kaptığı koyunun hesabını sormaktan asla utanmayız. Asıl utanmazlık, öz evladına paraları sıfırla talimatı vermektir. Asıl utanmazlık, 30 yaşındaki bir İranlı sahtekârdan alınan rüşveti ayakkabı kutularında evlerdeki çelik kasalarda saklamak, bir de üstüne 'Önüne yatarım' demektir. Asıl utanmazlık, 'Mafyanın ayda 10 bin dolar maaşa bağladığı siyasetçi var' deyip, sonra bunun adını açıklamamaktır. Asıl utanmazlık, dünyada aranan bir dolandırıcıyı uyararak, ülkeden kaçırmak amacıyla tertip düzenlemektir. Bu tertip ortaya çıkınca da, 'Yukardan aşağıya bir karar aldık' diyerek pişkince sırıtmaktır.
Asıl utanmazlık, bu pişkinliği yapan atama bakan hakkında hiçbir işlem yapmamaktır. Asıl utanmazlık, ülkemizin atadan deden kalan tüm varlıklarını, limanlarını, çimento fabrikalarını, yem fabrikalarını, ve pek çok tesisini yandaşlarına ve yabancılara peşkeş çekip, sonra da 'Bu ülkede bir tek biz, taş taş üstüne koyduk' demektir. Bu ülkede asıl utanmazlık, Türk bankalarının verdiği krediyle, Türk Telekom’u Lübnanlı Hariri ailesine peşkeş çekmektir. Sonra da Telekom’un kârını Haririlere gönderip, kredi borcunu da milletimizin sırtına yıkmaktır. Asıl utanmazlık, bu ülkenin en stratejik savunma tesislerinden Sakarya’daki Tank Palet Fabrikasını, Katar ordusuna, beş kuruş almadan peşkeş çekmektir. Asıl utanmazlık, faiz lobilerini ağzından düşürmeyip, iktidarları döneminde 193 milyar dolar faizi, Londra’daki, New York’taki tefecilere ödemektir. Bu ülkede asıl utanmazlık, emekliyi çalışmadan geçinemez hale getirmektir. Fabrikaya iş bakmaya giden emekliyi, kapıya asılı ekmeği almak için 'Tavuklarıma götüreceğim' yalanını söylemek zorunda bırakmaktır. O emekli vatandaşımıza gözyaşı döktürmektir.
Asıl utanmazlık, milletin gencecik evlatları çalışacak tek iş bulamazken, sarayın beslemelerine üç-beş ayrı yerden, üç-beş maaş bağlamaktır. Asıl utanmazlık, pandemide vatandaşına bütçeden doğru dürüst destek vermeyip, 101 müzisyenimizin, sanatçımızın yaşamına son vermesine seyirci kalmaktır. Asıl utanmazlık, 'Eve ekmek götüremiyoruz' diyen esnafa, 'Abartma' demektir. Öğrencilerin yurtlarda yediği yemeğin porsiyonları küçülürken, onlara, 'Peygamber efendimiz de mideyi boş bırakırdı' diye, akıl vermeye kalkmaktır. Enerji faturalarından şikâyet eden vatandaşa, 'Siz de kombileri kısın' diyebilmektir. Dolar, avro garantili otoyollardan geçemeyen yurttaşlarımıza, 'Paran yoksa da, yolların güzelliğini izleyin' diyerek milletle dalga geçmektir.
Asıl utanmazlık, paramızı pul ederek, milletimizi fakrı zarurete sürükleyerek, atadan dededen kalan son gümüşleri de Körfez şeyhlerine, yok pahasına pazarlamaya kalkmaktır. Bu ülkede asıl utanmazlık, dün 15 Temmuz’un finansörü olmakla suçladıkları yandaş gazetelerde olmadık hakaretler ettikleri Birleşik Arap Emirlikleri’nin Veliaht Prensinin ayağına bu gün 10 milyar dolar getirecek diye, turkuaz halı sermektir. Bu ülkede asıl utanmazlık, Katarlı Bakanın yanında 'Türkiye ekonomisinin hali kâbus, Katar’dan mali yardım istemeye mi geldiniz?' diye sorulduğunda, TRT yayınını kestirmektir. Bu ülkede asıl utanmazlık, Katar Dışişleri Bakanını, 'Türkiye ekonomisindeki gidişattan, çıkacak fırsatlara bakıyoruz' diye konuşturarak, ülkemizi istiskal etmesine göz yummaktır. 'Utancı giden kimsenin kalbi ölmüş demektir.' İşte utancını kaybedenler, şimdi hiç sıkılmadan, yüzleri hiç kızarmadan beceriksizliklerine, kifayetsizliklerine, ekonomik bağımsızlık savaşı adı takıyorlar. İsmet Paşa’nın dediği gibi, 'Hadi canım sen de…' Siz kim? Ekonomik bağımsızlık kim?
Erdoğan hatalarından ders almıyor. İkide bir Merkez Bankası Başkanı değiştirmekte bir mahsur görmüyor. Paramız pul olmaya devam ediyor. Çok değil son Merkez Bankası başkanının 'ben enflasyona değil, çekirdeğine bakarım' dediği günden bu yana, Türk lirası üç ayda dolar karşısında yüzde 39, Bulgar levası karşısında yüzde 36, Pakistan rupisi karşısında yüzde 36 ve hatta Taliban yönetimindeki Afganistan’ın para birimi, Afgani karşısında bile yüzde 29 değer kaybetti. Maşallah Taliban’ın ekonomi bilgisi, 'Ekonominin kitabını yazdım' diyen Erdoğan’a taş çıkartır oldu. Şimdi dışarıdan para bulmak için yok pahasına neyimiz var neyimiz yok satacaklar. Buna da 'Yeni Ekonomi Modeli' diyecekler. 'Çin işi, Japon işi' deyip milletin gözünü boyamaya kalkacaklar.
26 Kasım itibariyle net rezervlerimiz, 34,5 milyar dolar eksi bakiye veriyor. Merkez Bankası’nın kasası 34,5 milyar dolar açık veriyor. Tek bir sente muhtaç. Ama Merkez Bankası, dolar kurunu 13 lira 80 kuruşta tutmak için döviz sattı. En büyük yanlışlardan birini yaptı, kur için seviye işaret ediyor. Şimdi soruyoruz, Merkez Bankası kimin dövizini satıyor? Yabancı ülkelerden SWAP’la emanet alınan dövizleri mi? Ticari bankaların kendisine emanet ettiği, dövizleri mi satıyor? Yoksa milletin mevduatlarından kesilen, Emanet döviz munzam karşılıklarını mı satıyor? Merkez bankası olmayan rezervlerinden, iki ihalede 1,5 milyar dolar sattı. Sattı da ne oldu? Hiçbir şey. Dolar hala 14 lira sınırında.
Erdoğan’ın üstünde diktirdiği bu ucube rejim gömleği, artık yama tutmaz. Bu çirkin elbisenin ilk sandıkta topyekûn çöpe atılması gerekir. Yepyeni, birinci kalite kumaştan güçlendirilmiş parlamenter rejim elbisesini, milletimizle istişare ederek dikmeye ihtiyacımız var. Bu yeni elbisenin terzisi de tabi ki bizzat milletimiz olacak. Biz hazırız. Milletimiz de hazır. Milletimiz şahsım hükümetinin ne yaptığını görmüştür. Bu buhranın müsebbibi olan kifayetsiz şahsım yönetimini evine göndermek için hemen sandığı bekliyor.”
TIKLAYIN | Erdoğan’dan TÜİK’e giden Kılıçdaroğlu’na: İnsan utanır, devletin kurumları senin şamar oğlanın değil