CHP Sözcüsü Faik Öztrak, İzmir'de HDP il binasına yapılan ve Deniz Poyraz'ın yaşamını yitirmesine yol açan saldırıya ilişkin olarak "Gazetecilere ve siyasetçilere yönelik daha önceki saldırılarda görevini savsaklayan hükümet artık bu sorumluluktan kaçamaz. Görevinizi yapın. Yapamıyorsanız milletten özür dileyip emaneti sahibine derhal teslim edin" dedi.
Partisinin Gaziantep'te düzenlediği Belediye Başkanları Çalıştayı'nda konuşan Öztrak, gündeme ilişkin açıklamalar yaptı. Öztrak şunları söyledi:
HDP İl Başkanlığı’na İzmir’de yapılan menfur saldırıyı ve işlenen alçakça cinayeti lanetliyorum. Meclis’te grubu bulunan bir siyasi partinin il başkanlığında gencecik masum bir insan yaşamını yitirdi. Son 3 yıldır siyasi yaşamımızda kutuplaşma ve gerginlik artıyor. Tehdit dili toplumsal barışa ve özgürlüklerimize kastediyor. Devlet krizi ağırlaşıyor. Karanlık eller bir süredir gazetecilere, siyasetçilere, siyasi odaklara fiili saldırılarını artırdılar. Defalarca söyledim demokrasilerde özgürlüğün bedeli sürekli ihtiyatlı olmaktır. Biz bu kirli senaryoları daha önce de gördük. Milletimiz aynı kirli suda bir kez daha yıkanmayacak kadar tecrübeli. Milletimizin güvenlik kaygılarını artırarak, korkuyu maniple ederek, demokrasi taleplerini askıya almaya kalkanlara bu millet artık geçit vermeyecek. Biz bu ülkenin demokratları olarak demokrasimize, özgürlüğümüze sıkı sıkıya sarılacağız. Sandığın milletimizin önünden kaçırılmasına, iradesinin gasp edilmesine asla izin vermeyeceğiz.
Ülkeyi yöneten ittifakın başındakiler muhalefeti ‘bunlar iyi günleriniz’ diyerek tehdit ediyorlar. ‘Ya bizimlesiniz ya bu günleri ararsınız’ diyerek şantaj yapmaya kalkıyorlar. Biz bunlara asla pabuç bırakmayız. Milletin can güvenliğini sağlamak bu ülkeyi yönettiğini iddia edenlerin görevidir. Bu saldırı tüm yönleriyle aydınlatılmalıdır. Bu ‘Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin namus borcudur. Hükümet saldırganı, bu eylemin planlayıcılarını, gerçek failleri hızla yargının önüne çıkarmalıdır. Gazetecilere ve siyasetçilere yönelik daha önceki saldırılarda görevini savsaklayan hükümet artık bu sorumluluktan kaçamaz. Görevinizi yapın. Yapamıyorsanız milletten özür dileyip emaneti sahibine derhal teslim edin.
19 yılda ülkemizde kirlenmeyen çürümeyen, çökertilmeyen hiçbir şey kalmadı. Özdemir Asaf’ın dizelerindeki gibi ‘Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin ellerinde ‘bütün renkler aynı hızda kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler’. Bunlar iş başına gelirken kendilerine ‘ak’ dediler ama 19 yılın sonunda mafya babalarını ev halkına katıp akbaba oldular. Ülkemizin kaynaklarına, geleceğine, umutlarına akbaba gibi çöktüler. Akbabaların dostluğu leş bitene kadarmış. Leş bitti, evde kavga başladı. AK Parti içinde kavga aldı yürüdü. Taht kavgaları, saray entrikaları, kumpas ve şantajlar, 10 bin dolarlar 10 milyon avrolar havalarda uçmaya başladı. İçişleri Bakanı kavga sırasında mafya elebaşından 10 bin dolar alan siyasetçi olduğunu söyledi. Erdoğan sustu. AK Partililer sustu. Medyanın büyük bölümü sustu, savcılar ise seyretti.
TBMM Başkanı'na ‘milletvekilleri şaibe altında bakana bu ismi sor’ dedik. Nihayet bu atama bakan 3 hafta sonra TBMM Başkanı’na gitti. İçişleri Bakanı mafya elebaşının maaşa bağladığı siyasetçinin halen vekil olmadığını söyledi, oradan çıktı. Bu bakan mafyadan rüşvet alan siyasetçi hakkında savcılara tam 1 ay sonra bilgi verdi. Savcılar ise o gelmeden kendisini davet edip doğrudan soruşturmaya geçemedi. Bu arada bakanın rüşvet verdiğini söylediği elebaşı çıktı, bir AK Parti MKYK üyesine çantalar dolusu para verdiğini söyledi. Yine Erdoğan’ın da partisinin MKYK’sının da gıkı çıkmadı. Savcıların da resen harekete geçtiğini görmedik. Parayı aldığı söylenen AK Parti MKYK üyesi ‘ben elçiyim elçiye zeval olmaz’ diyerek mesajını verdi.
Skandallar bir değil, on değil. Ruhsar Pekcan kendi bakanlığına mal satıyor, hakkında açılan bir soruşturma yok. Yine bir siyasetçi mafyadan maaşa bağlanmış, bunu İçişleri Bakanı söylüyor ama ismini vermiyor. Burada da ne bu İçişleri Bakanı’na ne bu siyasetçiye açılan bir dava yok. Bugün Adalet Bakan Yardımcısı, dönemin İstanbul Başsavcı Vekili iken kara para aklamakla suçlanan Sezgin Baran Korkmaz’ın malvarlığı üzerine konmuş tedbirin ivedilikle kaldırılmasını istiyor. Mahkeme de olmayan MASAK raporuna istinaden kaldırıyor. Soruşturmada bu şahsın ifadesi bile alınmıyor. Sezgin Baran Korkmaz önce İçişleri Bakanlığı’na çağırılıyor sonra da apar topar yurt dışına kaçıyor. Sonunda MASAK bir rapor hazırlıyor. Milyonlarca dolar kara para aklandığını tespit ediyor. Mahkeme bu sefer tutuklama kararı veriyor ama artık kuş uçmuş. Bu rezalete de açılan soruşturma yok.
Bir sözde gazeteci Sezgin Baran Korkmaz’dan 10 milyon euro istiyor. Yetmiyor havuz medyasının birçok kalemşörünün Korkmaz’ın Bodrum’daki otelindeki fotoğrafları ortalığa saçılıyor. Savcılar ne hikmetse bunu da merak etmiyorlar. Savcılar ne ses kaydına tanıklık eden gazetecilerin tanıklıklarına başvuruyor ne bu sözde gazeteciyi çağırıp bu Ankara’daki klik kim, bu kliğin içinde hangi siyasetçi, savcı, hakimler var diye sormuyor. Bunlar ortadayken HSK üyeleri ne yapıyor? Bu olanların bir tanesi için bile soruşturma başlatıldı mı? Bunları öğrenmek istiyoruz.
Erdoğan ABD Başkanı ile o çok istediği yüz yüze görüşmeyi sonunda yaptı. Peki bu görüşmeden biz ne aldık? Kim karlı çıktı? F-35’ten çıkarmışlardı geri alamadık. Peki F-35 uçakları için verdiğimiz 1,5 milyar doları geri alabildik mi? ABD Kongresi yaptırımlarını kaldırabildik mi? S-400 meselesi çözüldü mü? O da hayır. Bu füzeleri kullanabiliyor muyuz? Hayır. Tüm bu sorunlar masada duruyor. Peki, Erdoğan Brüksel’de ne yaptı? Mehmetçiğimize Afganistan’da nöbet yazdırdı. Bunu ABD Ulusal Güvenlik Danışman’ından öğrendik.
Türk askerlerinin canı, Amerikan senaryolarında rol kapmak için ileri sürülecek kadar ucuz mu? İçimizi acıtan olaylar bununla sınırlı değil. Erdoğan her seferinde içeride atar yapıp dışarıda ayar yiyor. Aynı şey Brüksel’de de oldu. Brüksel’e giderken, ‘24 Nisan’ı gündeme getirmeden geçmek mümkün değil’ dedi. Brüksel’de gazeteciler ecdadımıza “soykırımcı” diyen ABD başkanıyla görüşmede “bundan duyulan rahatsızlık anlatıldı mı?” diye sorduğunda, bir de gülerek, “hamdolsun 24 Nisan hiç gündeme gelmedi” deyiverdi. Bir yandaş yazar da toplantıda Biden’ın bizim heyeti mest ettiğini o nedenle bu konunun gündeme gelmediğini söylüyor. Anlaşılan Biden, Erdoğan’ın mal varlığını gündeme getirmedi. Bu nedenle de toplantı bu kadar iyi geçti. Erdoğan şahsım hükümeti Türkiye’nin en haklı, en meşru davalarını bile savunamıyor.
Ülkede yaratılan toplam gelirin yarısını nüfusun yüzde 80’i paylaşıyor. Toplam gelirin diğer yarısını ise nüfusun yüzde 20’si pay ediyor. En zengin yüzde 5 ise tüm gelirin neredeyse dörtte birini gövdeye indiriyor. En acısı, nüfusun yüzde 37’si yani 30 milyon 538 bin yurttaşımız sofrasına iki günde bir içinde et, tavuk veya balık olan bir kap yemek koyamıyor. Ve bu ülkede 19 yıl iktidar olanlar yarattıkları bu tablodan utanmayıp, muhalefete ‘açları buyurun siz doyurun’ diyecek kadar yüzsüzleşebiliyor. Milletimiz bunların ne yaptığını görüyor, notlarını veriyor, bunlara yerlerini göstermek, evlerine yollamak için sabırsızlıkla sandığı bekliyor. ‘Artık vakit tamam sandıktan kaçma yakamızdan düş Erdoğan’ diye feryat ediyor.”