CHP Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin genel merkezindeki toplantıda, “Koltuktan kalkmamak için mizah yapan gençlerimize bile zulmetmektedirler. Erdoğan ve Bahçeli’nin fotoğraflarıyla ‘Bu ürün bizim yüzümüzden pahalı!’ yapıştırması hazırlayan bir gencimiz, Mahir Akkoyun gözaltına alındı. Bu, zulmün daniskasıdır. Enflasyonu arşa çıkaracaksınız, ondan sonra enflasyonu düşürmekle uğraşacağınıza gençlerimizle uğraşacaksınız. Enflasyonu düşüremeyeceksiniz, gençlerimizi susturacaksınız. Buradan söylüyorum. Mahir Akkoyun’u derhal serbest bırakın. Milletimize zulmeden, bir de üstüne saçma sapan laf edenlerin, gençlerimizi gözaltına aldıranların sandıkta zevali yakındır” ifadelerini kullandı.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği toplantıda gündemi değerlendirdi. Öztrak, şunları kaydetti:
"Bu mübarek ayda, Filistinli kardeşlerimize yapılan zulüm, yüreğimizi parçaladı. Kudüs ve Gazze’de Filistinli kardeşlerimize yapılan saldırıları lanetliyoruz. Filistinli kardeşlerimize yapılan bu zulmün artık son bulmasını diliyoruz. İnsanlık bu zulme sessiz kalmamalıdır.
Devletin direği adalettir. Ülkeyi yönetenlerin en öncelikli görevi adaleti korumaktır. Adaleti korumanın dışında her eylem, görevi kötüye kullanmaktır. Adaleti korumak, hakkı korumaktır. Hakkı korumak, halkı korumaktır. Ama zorba yönetimlerin böyle dertleri hiç yoktur. Zorba yönetimler için; hak, hukuk, adalet ve milletin ne istediği önemsizdir. Zorba yönetimler, boyun eğdirdikleri insanların korkularından güç alır. Bunlar; korkak toplumun, haksızlığa ses çıkarmayan toplumun kendisine yönelmiş her zulmü de kabulleneceğine inanır. Zorba yönetimleri en çok korkutan da sindirdiği toplumun kendisidir. Koltuğunu yitireceğini anlayan idareler, şiddetini artırır. Bu kısır döngü, zorba idareyi içine çeker, tüketir. Tıpkı bugün ülkemizde olduğu gibi.
Sandığa sayılı günler kaldı. Erdoğan şahsım rejiminin koltuğu kaybetme korkusu rejimin çirkin yüzünü daha da çirkinleştirmeye başladı. Şantaj, şiddet ve tehdit giderek ağırlaştı. Sinan Ateş cinayeti, ilahiyatçı yazar Cemil Kılıç’ın evinin önünde darp edilmesi. İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Akşener’in Erdoğan tarafından tehdit edilmesi hemen ardından İYİ Parti İstanbul İl Binasının kurşunlanması, dün İstanbul İl Başkanlığımızın önünde silahların patlaması. Bunlar öyle sıradan adli olaylar değildir. Bunlar, demokrasimize verilmek istenen gözdağlarıdır. Bunlar bizi korkutmaz. Bunlar bizi yıldırmaz. Bunlar bizim mücadele azmimizi daha da artırır. Ama deli bir değil ki bağlayasın. Ölü bir değil ki, ağlayasın.
İstanbul İl Başkanlığımız önünde silahların patladığı gün bir başka gözdağı da yargı cephesinden geldi. Yargıtay, İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu ve Adalar Belediye Başkanımız Erdem Gül için seçimlere 36 gün kalmışken ceza verilmemesine yönelik yargı kararını bozdu. Üç yıldır uyutulan bir davanın seçimlere 36 gün kalmışken uyandırılması sıradan bir tesadüf mü? Elbette hayır! Yargı, yargı değil adeta Beştepe hukuk bürosu.
MİT TIR’larını durduran kenara çeken içindekileri fotoğraflayan ne milletvekilimiz Enis Berberoğlu’dur. Ne de Belediye Başkanımız Erdem Gül’dür. Tüm bunları yapan Erdoğan’ın yargıya, polise, Jandarmaya elleriyle yerleştirdiği, yağan yağmurlarda beraber ıslandığı, yol arkadaşlarıdır. Burada bir suçlu varsa o da Erdoğan’dır. Erdoğan yola çıktığı yol arkadaşlarını yolda bulduklarıyla sürekli değiştirdiği için bunları unutabilir. Ama biz bunları unutmadık. Unutmayacağız…
Tüm tuşlara aynı anda basıyorlar. Herkesi kullanıyorlar. Denize düşmüşler yılana sarılıyorlar. 10 parmaklarında 10 kara, Millet İttifakı’na sürmeye kalkıyorlar… Biz tüm vatandaşlarımızın oyuna talip olurken; teröriste ‘terörist’, katile ‘katil’ deriz. Bizim öyle kapalı laflar arkasında söylediğimiz laflar falan yoktur. İçeride ne söylersek, çıkarız dışarıda da aynısını söyleriz.
Tabi körle yatan, şaşı kalkar. Ön teker nereye giderse, arka teker de oraya gider. Erdoğan’ın zehirli dilini yeni yol arkadaşları da benimsemiş olacak ki HÜDAPAR Genel İdare Kurulu Üyesi, partimizin Grup Başkanvekiline Özgür Özel’e kendince tehditler savurmuş. Bu zata söylenecek tek söz var: Hadi oradan. Burası Cumhuriyet Halk Partisi. Bu partinin genlerinde Kuvayı Milliye var. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti var. Biz, yedi düvele pabuç bırakmamışız. Böyle tehditlere zinhar pabuç bırakmayız. Ama Emniyet Müdürümüz Gaffar Okan’ı şehit eden, Konca Kuriş’i domuz bağıyla öldüren o hain elleri kınayamayanlarla yol arkadaşlığı yapanları, demokrasimizi domuz bağıyla boğmak isteyenleri şimdiden uyarıyoruz.
Ne yaparsanız yapın. 14 Mayıs’ta atı çalan, Üsküdar’ı geçemeyecek. Tıpkı 31 Mart Mahalli İdare seçimlerinde olduğu gibi milletimiz sandıklara sahip çıkacak. Kendine zulmedenleri sandığa gömecek. Artık tek korkulacak, korkunun kendisidir. Bu ülkede korku duvarları çoktan yıkıldı. Sayın Genel Başkanımız, ‘hak, hukuk, adalet’ diyerek Ankara’dan İstanbul’a yürüdüğü gün, korku duvarları parçalandı. Asıl korkanın kim olduğunu biz gayet iyi biliyoruz. Çünkü hiçbir şeye benzemez, halkını satanın korkusu… Bunların tehditleri, kirli dilleri, iftiraları, şantajları; korkudan mezarlıkta ıslık çalmalarından ibarettir.
Sarayın kibirlisi bu ülkeyi 21 yıl yönetti. 21 yılda şehirleri, evleri depreme dayanıklı hale getirmedi. Onun yerine 9 kere İmar Affı çıkardı. Deprem oldu milletimiz enkaz altında kaldı. Doğru dürüst bir planı olmadığı için enkaz başına askerimizi göndermedi. AFAD’ı arpalığa çevirdiği için arama kurtarma ekipleriyle vinçleri, vinçlerle operatörlerini buluşturamadı. Toplanma alanları rantçılara peşkeş çekildiği için depremzedeler ne yapacağını bilemedi. 50 bin 399 yurttaşımız enkaz altında, ‘Devlet nerede’ diye bağıra bağıra donarak can verdi. Yüzbinlerce konut ve iş yeri yıkıldı. Bugün depremin üzerinden tam 60 gün geçti.
Deprem bölgesinde geçici barınma sorunu hala çözülemedi. Artık havalar ısınıyor. Ama hala bölgedeki insanlarımız sera muşambalarından yaptıkları derme çatma çadırlarda yaşıyor. Bu iptidai çadırlar havalar iyice ısındığında sıcakta cehenneme dönecek. Hijyen ve temizlik sorunu daha da ağırlaşacak. Deprem bölgesinde tam teşekküllü geçici barınma yerleri hala yapılmadı. Beylerin tek derdi, deprem acılarının üzerine biran evvel rant betonu dökmek. Müteharrik temellerle seçim propagandası yapmak. Rant telaşı o kadar yüksek ki, para eder diyerek enkaz demirlerini alıyorlar, asbesti, kurşunu ve bilumum toksik maddeyi hiç ayrıştırmadan depremzedelere bırakıyorlar. Bu toksik atıkları vahşice dere yataklarına, tarım arazilerine döküyorlar.
Hatay Samandağ’da dere yatağına dökülen enkaza tepki gösteren depremzedelere jandarma müdahale ediyor. Yazıktır, günahtır. Depremin yaraladığı insanlarımızın canını bir de siz Jandarma copuyla yakmayın. Ağlamaktan kurumuş gözlerini bir de siz, biber gazıyla yaşartmayın. Hiçbir şey yapamıyorsanız en azından 14 Mayıs’a kadar bunu yapın. İnsanlarımızın acısına acı katmayın. Halkımızın kendini unutanlara, sesini duymayanlara, halini görmeyenlere artık güveni kalmamıştır. Ve güven ruh gibidir. Terk ettiği bedene bir daha asla dönmez.
Ülkemiz Erdoğan şahsım rejimi idaresinde pek çok açıkla tanıştı. Cari açık, dış açık, bütçe açığı, nakit açığı, döviz açığı... Say say bitmez. Ama, ‘Sebep oldukları en önemli açık nedir’ derseniz. Bunun cevabı devlet yönetiminde sebep oldukları ‘itibar açığıdır’. Kendi hovardalıkları söz konusu olduğunda ‘İtibardan tasarruf olmaz’ derler. Ama kurumlarımızın itibarını, üç paralık ederler. İşte, ucube şahsım rejiminin içinde, Kızılay’ın içine düştüğü durum.
Dün öğrendik ki, Kızılay’daki ulusal kan stoklarımız asgari seviyenin bile altına düşmüş. Yani durum feci… Daha önce depremde çadır kuran Kızılay, bu depremde çadır sattı. Milletin bağışları, huzur hakkı diyerek Kızılay yöneticilerinin ceplerine indirildi. Koskoca Kızılay’ı şaibeli para transferlerine aracı yaptılar. Vergiden kaçınmak için Kızılay’ı kullandılar. Ellerini deyip de kirletmedikleri hiçbir değerimiz, kurumumuz ne yazık ki kalmadı… Sonuç; Millet Kızılay’a güvenmez hale geldi. Kan bağışları bile durdu. Milletimiz, ‘Bunlara bağışlasam, kanımı da satarlar’ diye şüpheye düştü. Milletimize söz! Kızılay 14 Mayıs’tan sonra eski itibarına kavuşacak. İstifa etmeyi bile düşünmeyen bu liyakatsiz kadroların hepsi tasfiye edilecek.
Onun için… Aziz milletimiz kızgınlığınızı lütfen sandığa saklayın. Bu liyakatsizlere cevabını lütfen sandıkta verin. Ama ne yaşamış olursak olalım, milletimizin kan ihtiyacını karşılayalım. Kan bağışlayalım. Bunların kansızlığına öfkelenip milletimizi kansız bırakmayalım. İnsanlarımızın hayatı bu kifayetsizler yüzünden ellerinden alınmasın.
Erdoğan şahsım rejiminin elinde bu ülkede çalınmayan şey kalmadı. Milletin 418 milyar doları çalındı. Önce damadın yönetiminde 128 milyar dolar ardından bu yöneticilerin döneminde en az bir o kadar daha Merkez Bankası kasasından buharlaştırıldı. Ama çalınan en değerli varlığımız, nedir derseniz; o da, gençlerimizin umutlarıdır. Hep söylüyoruz: Gençlerine umut veremeyen bir ülke geleceğe güvenle bakamaz. Geleceğini kaybeder. Bu ülkede umudunu kaybeden gençlerimiz, daha insanca bir yaşam için başka ülkelere gidiyorlar. Sadece 2019-2021 döneminde, 20-34 yaş arasındaki 417 bin 624 gencimiz yurtdışına göç etmiş. Bunların çoğu ülkemizde birinci sınıf eğitim almış, meslek sahibi gençlerimiz. Türkiye en değerli varlığını, beşeri sermayesini yurtdışına kaptırıyor. Bunların içlerinde, Erdoğan’ın giderlerse gitsinler dediği ve bin bir emekle yetiştirilen doktorlarımız da var. Peki, Türkiye’den göç eden bu nitelikli genç nüfusumuzun yerini kim alıyor? Doğru dürüst eğitimi olmayan Irak, Suriye, İran ve Afgan uyruklu göçmenler alıyor. Sadece 2021 yılında Irak, İran, Özbekistan, Suriye, Afganistan’dan gelen göçmen sayısı 252 bin 432…
Erdoğan’ın ‘faiz sebep, enflasyon netice’ safsatası Cumhuriyet tarihimizde görülmemiş bir yıkıma imza attı. Ülkemizin 12 aylık dış ticaret açığı 1,5 yılda üçe katlandı. Dış açık, Cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırdı. 1 Dolar, 8 lira 40 kuruştan, 19 lira 27 kuruşa çıktı. Paramız pul oldu… Sarayın kibirlisi ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ dediğinde Merkez Bankası’nın piyasaları fonlama faizi yüzde 19’du. Şimdi fonlama faizi yüzde 8,5. Ama o gün yüzde 19 olan 3 aylık mevduat faizi bugün yüzde 30’a dayandı. Ne dedilerse, ne söyledilerse tersi oldu.
Bugün irice bir soğanın tanesi, 11 lira 33 kuruş. Orta boy soğanın bir tanesi, 7 lira 14 kuruş. Soğan artık doğrandığında değil tezgâhtan alınırken milletin gözünden yaş getiriyor… Market fiyatlarından bihaber hükümetin Nebati Bakanı çıkmış; et fiyatlarındaki artışı toplumun damak tadında meydana gelen değişime bağlamış. Koyun eti kokuyormuş, onun için milletimiz dana eti yiyormuş. Aslında koyun eti, dana etine göre çok ucuzmuş. Koyun etini çocuklarımız yemiyormuş. Çünkü kokusu rahatsız ediyormuş… Bugün Ankara’da markette, dana kuşbaşının kilosu 310 lira. Koyun etinin kilosu, 330 lira. Bu 200 lira 2009’da tedavüle ilk çıktığında 12,5 kilo dana kuşbaşı, 14 kilo koyun kuşbaşı alıyordu. Şimdi aynı 200 lira bir kilo dana kuşbaşı, bir kilo koyun eti almaya bile yetmiyor.
Bunun adı taammüden ekonomik şiddettir. Bunun adı taammüden ekonomik terördür. Bunun adı taammüden ekonomik zulümdür. İşte ekonomimizi bu kafalar yönetiyor. Esasen Nebati Bakan ucube Erdoğan Şahsım rejiminin tam bir özetidir. Bilgisi yok, fikri çok. Liyakati yok, yetkisi çok. Bunlar saraylarında milletimizi unutanlardır. Halini görmeyenlerdir. Sesini duymayanlardır.
Koltuktan kalkmamak için mizah yapan gençlerimize bile zulmetmektedirler. Erdoğan ve Bahçeli’nin fotoğraflarıyla ‘Bu ürün bizim yüzümüzden pahalı!’ yapıştırması hazırlayan bir gencimiz, Mahir Akkoyun gözaltına alındı. Bu, zulmün daniskasıdır. Enflasyonu arşa çıkaracaksınız, ondan sonra enflasyonu düşürmekle uğraşacağınıza gençlerimizle uğraşacaksınız. Enflasyonu düşüremeyeceksiniz, gençlerimizi susturacaksınız. Buradan söylüyorum. Mahir Akkoyun’u derhal serbest bırakın. Milletimize zulmeden, bir de üstüne saçma sapan laf edenlerin, gençlerimizi gözaltına aldıranların sandıkta zevali yakındır.
Önümüzdeki seçim sıradan bir seçim değil. Bu seçimde tüm farklılıkları, tüm ideolojileri, tüm inançları bir kenara bırakıp, şu soruları lütfen kendinize sorun. Zalimden mi yanasınız, mazlumdan mı? Çalandan mı yanasınız, çalışandan mı? Ezenden mi yanasınız, ezilenden mi? Ayrıştırmadan mı yanasınız, yoksa birleştirip kucaklayandan mı? Yandaşın cebini taş atıp yorulmadan doldurandan yana mısınız, yoksa seni refaha kavuşturandan yana mı? Milletimiz, vicdanını dinleyecektir. Tarafını seçecektir. Mazlumdan yana, çalışandan yana, ezilenden yana, birleştirip kucaklayandan yana, kendisini refaha kavuşturacak olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun hanesine mührünü vuracaktır.”
Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Öztrak, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun depremin ilk günlerindeki bant daraltma uygulaması ile ilgili sözlerinin anımsatılması üzerine şu şekilde konuştu:
“Deprem bölgesinde insanlar enkazın altında soğukta bir başına ancak sosyal medyayı kullanarak dışardakilere haber ulaştırabiliyorlar. Ama siz eleştirileri susturmak için sosyal medyada bant daraltıyorsunuz. Yaptığınız iş bant daraltarak, enkazın altında sesini duyurmaya çalışan, yardım isteyen insanlarımızın sesini kısmak, onları donarak ölüme terk etmektir. Bir de bununla övünüyorsunuz. Gereği varmış, bu ayıp ve günah sizin dünyalığınıza da ahiretinize de yeter.” (ANKA)