CHP, TÜİK verilerinin TBMM'de araştırılmasını istedi

CHP, TÜİK verilerinin TBMM'de araştırılmasını istedi

CHP Grup Başkanvekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç; TÜİK’in enflasyonu düşük hesaplamasının ücretli kesimin gelirlerinde yol açtığı erimenin tespit edilmesi, enflasyon altında ezilmeye mahkûm edilen memur ve emeklilerin ekonomik koşullarının iyileştirilmesini sağlayacak önlemlerin belirlenmesi için TBMM’de araştırma komisyonu kurulmasını istedi.CHP; TÜİK’in enflasyonu düşük hesaplamasının ücretli kesimin gelirlerinde yol açtığı erimenin tespit edilmesi, enflasyon altında ezilmeye mahkûm edilen memur ve emeklilerin ekonomik koşullarının iyileştirilmesini sağlayacak önlemlerin belirlenmesi için TBMM’de araştırma komisyonu kurulmasını istedi. 

CHP Grup Başkanvekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç; komisyonun “Tek adam rejiminin TÜİK’in istatistiklerine yaptığı müdahalelerin, başta çalışma barışı olmak üzere toplumsal yapıda yol açtığı tahribatın, ücret, maaş ve gelirlerde yarattığı adaletsizliğin etkilerinin araştırılması, bu sakıncaların giderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” kurulması istendi.

Araştırma önergesinin gerekçesi şöyle:

“Dünyanın diğer ülkeleri, Türkiye’deki yıllık enflasyonun onda biri kadar bile olmayan enflasyon oranlarıyla mücadele ederek, vatandaşlarının refahını, paralarının satınalma gücünü korumaya çalışırken, Türkiye’yi yönetenler ise TÜİK’e enflasyonu olduğundan çok düşük hesaplatmak dışında bir politika geliştirememişlerdir.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 55’inci maddesi, emekli, dul, yetim ve malullere bağlanan gelir ve aylıklara yapılacak zam oranlarını, her altı ayda bir önceki altı aylık döneme ilişkin olarak TÜİK tarafından açıklanan enflasyon (TÜFE) oranıyla sınırlandırmıştır. Yine aynı kanuna göre ilk kez bağlanan aylık ve gelirlerin hesaplanmasında da TÜİK tarafından önceki yıllara ilişkin olarak açıklanan enflasyon oranları esas alınmaktadır.

Kamu çalışanları ve bunların emekli dul ve yetimlerinin maaş ve aylıkları ise 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu gereğince yetkili kamu görevlileri sendikaları ile kamu işveren heyeti arasında imzalanan, görüşmelerde anlaşma sağlanamaz ise de Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararıyla belirlenen toplu sözleşme ile belirlenmektedir. Hem yürürlükteki toplu sözleşmede hem de önceki toplu sözleşmelerde yapılacak zam oranlarının belirlenmesinde TÜİK tarafından açıklanan enflasyon oranlarının esas alınması benimsenmektedir.

İşçilerle ilgili olarak sendikaların gerek kamu işyerlerinde gerekse de özel sektörde imzaladıkları toplu sözleşmelerde ve toplu sözleşme yapılmayan işyerlerinde çalışan mavi ve beyaz yakalıların ücret zamları da enflasyon oranları ölçü alınarak yapılmaktadır.

Tek adam rejiminin ekonomide yol açtığı çöküşü gizleyebilmek için başta enflasyon olmak üzere üretilen istatistiklere yalan söyletme konusunda TÜİK’e baskı yaptığı bilinmektedir. Bu baskının nesnel delillerinden birini son dört yılda beş TÜİK başkanı değişikliği yapılması oluşturmaktadır.

TÜİK’in yüzde 64,27 olarak açıkladığı 2022 yılı enflasyonunu İstanbul Ticaret Odası yüzde 92,97 ile yaklaşık 29 puan, bağımsız iktisatçılar yüzde 137,55’le TÜİK’e göre 73,3 puan daha yüksek hesaplamaktadır. Halkın hissettiği enflasyon ise bu üç hesaplamadan da oldukça yüksektir. Türk-İş’e göre açlık sınırı son bir yılda yüzde 103 oranında artmıştır. Yapılan anketler halkın üçte ikisinin, TÜİK’in yüzde 64,3 olarak açıkladığı yıllık enflasyonun aslında yüzde 170 ve üzerinde olduğuna inandığını göstermektedir. TÜİK’e inanların oranı yüzde 25’i bile bulmamaktadır.

TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarının inandırıcılıktan uzak olmasının bir başka göstergesi ise son iki yıldır iktidarın doğrudan müdahalesiyle belirlenen asgari ücretin TÜİK’in açıkladığı enflasyonun üzerinde artırılması, kamu çalışanları ve emeklilerine toplu sözleşmede öngörülen enflasyon farkının, işçi ve bağımsız çalışan emeklilerine de son altı ay için açıklanan enflasyonun oldukça üzerinde zam verilmek zorunda kalınması oluşturmaktadır. TÜİK’in hesapladığı enflasyonu artık iktidar bile referans olarak kabul etmemektedir.

En düşük işçi ücreti olarak da tanımlayabileceğimiz asgari ücret Temmuz 2022’de 5 bin 500 lira olarak belirlenmiş Ocak 2023’ten geçerli olmak üzere Aralık 2022’de yüzde 54,6 oranında artırılmıştır. TÜİK ise yılın son altı aylık döneminde enflasyonun sadece yüzde 15,40 olduğu iddiasındadır.

Eğer son altı aylık enflasyon TÜİK’in iddia ettiği gibi yüzde 15,40 ise GSYİH büyümesinden verilecek yüzde 5’lik refah payıyla birlikte yüzde 20-21 civarındaki bir artışın tüm kesimleri memnun etmesi beklenirdi. Oysa Asgari Ücret Komisyonu toplantılarında işçileri temsil eden konfederasyon yüzde 54,6 oranındaki artışı bile yeterli bulmayıp son toplantıya katılmamış, en az yüzde 64 oranında bir artış yapılması gerektiğini savunmuştur. İktidar da TÜİK’in yüzde 15,40 oranındaki enflasyon hesabının gerçek olmadığını, istatistiklere yalan söyletildiğini bildiği için yüzde 54,6 oranında bir asgari ücret artışının altına imza atmıştır.

Asgari ücret bile halkın hissettiği ve yaşadığı enflasyon oranı kadar bile artırılmamışken, iktidar yandaş kamu çalışanları konfederasyonu ile imzaladığı toplu sözleşme gereğince yapılması gereken yüzde 16,48 düzeyindeki zam oranını yüzde 25 olarak uygulayacağını açıklamıştır. Oysa, yaşanan gerçek enflasyonun asgari ücrete yüzde 54,6 oranında zam yapılmasını zorunlu kıldığı bir dönemde, kamu çalışanları tüm emekli, malul, dul ve yetimlerin maaş ve aylıklarına yüzde 25 oranında zam yapılması çok büyük adaletsizlik, haksızlık, insafsızlık ve ayrımcılıktır. Bu tutum eşitlik ve sosyal devlet ilkelerinin ayaklar altında çiğnenmesidir.

Kamuda çalışan 3 milyon 650 bin kadrolu ve sözleşmeli memur ve SGK’dan aylık ve gelir alan 13 milyon 870 bin emekli, dul ve yetimin maaş, aylık ve gelirlerine yapılacak zam oranının, tek adam tarafından yüzde 25 olarak belirlenmesinin gerekçesi bilinmemektedir. Açlık sınırının Aralık 2022 için 8 bin 130 lira, yoksulluk sınırının da 26 bin 485 lira olarak hesaplandığı, bir dönemde, yapılacak yüzde 25 zamla (Strateji ve Bütçe Başkanlığının verilerine göre) en düşük memur maaşı 10 bin 41 lira, ortalama memur maaşı 11 bin 730 liraya çıkmaktadır. Yani, devlet memurunu açlık sınırının biraz üzerinde, yoksulluk sınırının ise üçte biri kadar bir maaşla çalıştırmaktadır. 5510 sayılı kanunun ek 19’uncu maddesiyle 3 bin 500 lira olarak belirlenen en düşük emekli aylığının artırılıp artırılmayacağı belirsizliğini korurken, 2002 yılından önce bağlanmış olan en düşük SSK emekli aylığı bu zamla birlikte en fazla 5 bin 633 liraya, ortalama SSK emekli aylığı 5 bin 804 liraya, ortalama memur emekli aylığı 8 bin 278 liraya, en düşük Bağ-Kur emekli aylığı 5 bin 9 liraya, ortalama Bağ-Kur emekli aylığı 5 bin 914 liraya çıkacak ve açlık sınırının oldukça altında kalacaktır.

Tek adam rejimi, ülke yönetimdeki başarısızlığını ve ekonomide yol açtığı çöküşün ve yaşanan yoksulluğun boyutlarını gizlemek için TÜİK’e yaptığı baskıyla enflasyonu eksik hesaplatarak çalışanların ve emeklilerin hakkını gasp etmektedir. Çalışanların, emeklilerin, dul ve yetimlerin ücret, maaş, aylık ve gelirlerinde yapılacak artışlar tek adamın insafına bırakılmaktadır. Tek adam da bu yolla gasp ettiği hakkın çok-çok az bir kısmını düşük yüzdelik oranlarla “sadaka gibi” geri vermektedir.

Tek adam rejiminin, istatistiklere işkence yaparak, başarısızlığını örtmek ve kendisine propaganda malzemesi çıkarmak için başvurduğu bu yöntem, Türkiye’nin başta çalışma barışı olmak üzere toplumsal barışını bozacak çok tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır. Bilindiği gibi asgari ücret, aynı zamanda asgari geçim ücretidir. Diğer bir ifadeyle Ocak 2023’ten itibaren 8 bin 506 lira olarak belirlenen asgari ücret, teorik olarak bir kişinin asgari geçimini sağlayacak bir rakamdır.

Yürürlükteki asgari ücretin bile asgari geçimi sağlayacak ücret olmadığı bir dönemde, asgari ücretten yüzde 60 daha az bir en düşük emekli aylığı, asgari ücretten yüzde 32 daha az ortalama işçi emekli aylığı, asgari ücretten yüzde 21 dana az memur emekli aylığı ödenin bir ülkede toplumsal barışın tehlikeye gireceği aşikardır. Doktor, mühendis, öğretmen, avukat, uzman ve benzeri kamu görevlilerinin asgari ücrete yakın bir maaş ve ücretle çalıştırıldığı bir ülkede çalışma barışından söz etmenin anlamsızlığı ortadadır. Asgari ücretin açlık sınırı seviyesinde, emekli aylıklarının neredeyse tamamının açlık sınırının altında, çalışanların ücret ve aylıklarının da açlık sınırının çok az üzerinde olduğu bir ülkende kalkınma ve refahtan söz edilemeyeceği açıktır.

Tek adam rejiminin gerçek enflasyonu gizleyerek toplumsal ve ekonomik sistemde yol açtığı yıkım sadece maaş, ücret, aylık ve gelirlerle sınırlı kalmamaktadır. Rejim bu yolla, enflasyondan kendisini koruma olanağı bulunmayan dar ve sabit gelirlilerle, hiçbir geliri bulunmayan dezavantajlı kesimlerden, sermaye sınıfına çok büyük bir gelir ve servet transfer edilmesine de yol açmaktadır. Son yıllarda GSYİH istatistiklerine de yansıyan ücret gelirlerinin milli gelirden aldığı payda yaşanan dramatik düşüş ve sermayenin elde ettiği kazancın payındaki yüksek oranlı artışın arkasında bu politika bulunmaktadır. İktidar uyguladığı bu politikalarla, yoksulların sermaye tarafından sömürülmesine alt yapı hazırlamaktadır. 

Bu kapsamda; bağımsız olması gereken kurum ve kuruluşlara yapılan müdahalelerin ekonomik hayat ve ücretli kesimin yaşamında yol açtığı sorunların belirlenmesi, ilgili kuruluşların bağımsız ve bilimsel ölçütlerle çalışmasını, vatandaşlarımızın hak ettiği yaşam standartlarına kavuşmalarını sağlayacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılması gerekli görülmektedir.” (ANKA)