Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki Adalet Komisyonu'nun CHP'li üyeleri, 19 ve 20 Temmuz 2018 tarihlerinde görüşülerek AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla kabul edilen OHAL sonrası dönemi düzenleyen yasa teklifine 26 sayfalık muhalefet şerhi düştü.
Anayasa’ya aykırılıkların madde madde sıralandığı şerhte, Türkiye’nin temel konu başlıklarından biri olan güvenlik meselesinin ‘torbalanarak’ önlerine getirildiği belirtildi. Metinde, “15 Temmuz 2016 tarihindeki Darbe Girişimi’ne karşı hep birlikte savunduğumuz demokrasimiz, parlamenter rejimimiz 20 Temmuz 2016 tarihinde yürürlüğe giren OHAL ile sarsılsa da düşe kalka yol almaya çalışırken, bugün tekrardan yere serilerek, bu kez sivil ayakkabılar tarafından ezilmektedir” dendi.
MHP’nin OHAL teklifine karşı izlediği tutumu da değerlendirme konusu yapan CHP, teklife düştüğü şerhte, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin birinci partisi konumundaki AKP grubu ile onları bir süreden beri sürekli destekleyen Meclis’in dördüncü partisi MHP’nin, yeni dönemde uygulayacağı yasama metodunun, bu teklif üzerinden değerlendirilme ihtiyacı söz konusudur. Teklif, MHP destekli AKP iktidarının yeni dönemde Anayasa ve TBMM İçtüzüğü’nü dikkate almaksızın yasama faaliyetini sürdürmeyi planladığını net olarak göstermektedir” ifadelerine yer verdi.
Adalet Komsiyonu’nun CHP’li üyeleri, Zeynel Emre, Tufan Köse, Rafet Zeybek, Turan Aydoğan, Alpay Antmen, Süleyman Bülbül’ün imzalarıyla OHAL teklifine düşülen şerhten bazı bölümler şöyle:
-MGK karar mercii değil: “Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı” (md.23) deniyor. Oysa MGK, icrai karar verme yetkisi olan bir organ değil, sadece tavsiye kurulu (Any., m.118). Bu nedenle, ifade yanlış, yetki Anayasa dışı.
- “Savunma hakkı”: “savunma hakkı tanınmadıkça” kendilerine hiçbir disiplin cezası verilemeyen memurlar ve kamu görevlileri (md.129), Teklif md.23 gereğince keyfi olarak görevlerinden çıkarılabilecek.
-Göreve iade: “kamu görevinden çıkarılanların itirazları üzerine yapılacak değerlendirme sonucunda görevlerine iadesine ilişkin işlemler aynı usulle yapılır”.
-Tazminat yok: İade durumunda bile tazminat isteyemezler.
-Görev güvencesi yok: iade durumunda görev yerlerine dönme güvencesi yok.
-Sorumluluk yok: Göreve dönme durumunda, yaptırım uygulayan kişilerin sorumluluğu yok.
Böylece, hukuk devletinin temel ilkesi olan “görev+yetki+sorumluluk” halkası ortadan kaldırılıyor.
Kamu görevlilerine ilişkin hükümler, Cumhurbaşkanı’nın başkanı olduğu parti yanlısı olmayan bütün kamu görevlilerinin tasfiyesine kadar sürebilir. Özetle, Anayasa’nın “kamu hizmeti görevlileri ile ilgili hükümler” (md.128-129)ile hak ve özgürlükler güvencesine ilişkin birçok hükmü askıya alınacak demektir.
Seyahat özgürlüğü (md.23): Madde 1 ile valilere kişilerin 15 gün süre ile belirli yerlere giriş ve çıkışını kamu düzenini bozabileceği şüphesi ile sınırlama getirebilir. Bu noktada valilere verilen bu yetkinin sınırları mevcut değildir. Belli yer ve saatlerde kişilerin dolaşmalarını ve toplanmalarını düzenleyebilir veya kısıtlayabilir. Oysa, Anayasa md.23, seyahat özgürlüğü sınırlamasını, suç işlenmesini önleme, suç soruşturma ve kovuşturma nedenleri ile kayıtlıyor.
Toplanma özgürlüğü (md. 34): Madde 8 ile “genel asayişi bozmayacak” ifadesinin devamına “vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmayacak” ibaresi eklenmiştir. Eklenen ifade 27/12/2017 tarihli ve 30283 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 28/9/2017 tarihli ve E.: 2014/101, K.: 2017/142 sayılı Kararı sonucu yapılmıştır. Söz konusu ifade her ne kadar belirsizlik yaratsa da Mahkeme aynı maddede daha önce yer alan “vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak” ifadesini iptal ederek “aşırı ve katlanılmaz” düzeyde bir zorlaştırmanın ancak demokratik bir toplumda meşru görülebileceği ve ölçülü olacağı belirtilmektedir. Fakat bu ifade de hukuki belirliliğe sahip bir ölçüt değildir. Anayasa madde 13’e aykırı olan bu düzenleme hakkın özüne dokunmaktadır. Değişiklik konusu hakkın hangi amaçlarla kısıtlanabileceği de Anayasamızda düzenlenmiştir. Anayasa’da sayılan nedenlerden başkaca bir sebebin sayılması ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanımını imkansız hale getirmesi açıkça Anayasa’ya ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) içtihadına aykırıdır.
Anayasa md. 13 gereği, yasal düzenleme, Anayasa madde 34/2’de yer alan dışında herhangi bir sınırlama nedenine yer veremez:. “Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veyabaşkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.”
MİT’e ayrıcalık: Madde 9 ile MİT’in taraf olduğu hukuk uyuşmazlıklarında, dava şartı olarak öngörülen arabuluculuk dahil, arabuluculuk usulü kaldırıldı. Ayrıca MİT Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamı dışına alınmıştır.
Kişi özgürlüğü ve güvenliği (md.19): Madde 11 ile TMK’ya geçici madde ekleyerek gözaltı süresi en yakın hakim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren 48 saati toplu olarak işlenen suçlarda 4 günü geçemez şeklindedir. Bu sürelere bağlı kalmak koşuluyla gözaltı sürelerinin en fazla iki kez delil toplanmasında güçlük ve dosyanın kapsamının geniş olması gerekçeleriyle uzatılabileceği öngörülmüştür. Böylece, söz konusu süreler, 144 saate ve 12 güne uzayabilecektir. Uzatma kararı, cumhuriyet savcısının istemi üzerine yakalanan kişi dinlenilmek suretiyle hakim tarafından verilir şeklinde düzenlenmiştir. Böylelikle, Anayasa madde 19 hükmünde yer alan gözaltı süreleri ve bu süreler dolduktan sonra kimsenin hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamayacağı kuralı dolanılmak istenmektedir.
Aynı değişiklikte şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıkarsa Cumhuriyet Savcısı veya Cumhuriyet savcısının yazılı emri üzerine kolluk tarafından yapılabilir. Bu durum şüphelinin üzerinde bir baskı aracına dönebilme ihtimaline sahiptir. CMK madde 91/6 düzenlemesinde aynı olayla ilgili yeniden ifade alınabilmesi yalnızca yeni ve yeterli delilin olması durumunda ve Cumhuriyet Savcısı kararı ile mümkündür. TMK’ da yapılan bu ekleme meşru bir amaca hizmet etmemektedir. Zira CMK düzenlemesinde Cumhuriyet Savcısı kararı ile yapılabilecek ve yeni ve yeterli delil koşulu aranan durumun bu koşullar aranmadan Savcının yazılı emri ile kolluk tarafından yapılabilmesi sürekli olarak şüphelinin bu sebeple yakalanma tehdidi altında yaşamasına sebep olacaktır.(Ayrıca, TMK’nın ne denli keyfi olarak uygulandığı da bilinmektedir).
Adil yargılanma hakkı bakımından: Tutukluluğa itiraz ve tahliye taleplerine ilişkin dosya üzerinden karara bağlanabilmesi hususu, mahkeme önünde dinlenilme hakkının ihlali anlamına gelmekle birlikte CMK düzenlemesine aykırıdır. Her ne kadar söz konusu değişiklikte tahliye taleplerinin otuzar günlük sürelerle dosya üzerinden, tutukluluğa itirazların ise otuzar günlük sürelerle dosya üzerinden ve doksanar günlük sürelerle kişi ve müdafi dinlenilmek suretiyle resen yapılır denilerek adil yargılanma hakkını zedeleyen bir düzenlemedir. (“tutukluluk istisna”dır hükmüne de aykırı)
Arama ve el koyma işlemleri: Madde 14 ile CMK madde 134 hükmü değiştirilerek; bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerine savcı kararı ile arama yapılmasına, kayıtlardan kopya çıkarılmasına ve bilgisayar kayıtlarının çözümlenerek metin haline getirilmesi mümkün kılınmaktadır. Savcılık kararı ise 24 saat içinde mahkeme onayına sunulacaktır. Mahkeme kararı olmadan bilgisayar ve eklerinde arama yapmak ve kopyalarını almak mümkün hale getirilmektedir.
134/2’de yer alan bilgisayardaki bilgilere ulaşılamaması durumunda gerekli çözümlerin yapılabilmesi için cihazlara el konulabilmesine ilişkin hükme, el konulabilme koşulu olarak işlemin uzun sürecek olması da eklenmiştir. Bu durum işlemin uzun süreceği gibi belirsiz bir durum iddiasıyla cihazlara el konularak işlem güvenliğini ortadan kaldırmaktadır.
Bu nedenle, elkoyma ve kopyala işlemleri birbirinden ayırdedilerek, kopyalama, acil olmadığı için, yargıç kararı gereği yapılmalıdır.
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle; terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” (…) kişiler meslekten çıkarılır (md.23). Dört sayfayı aşkın bir düzenlemeyi kapsamına alan bu madde, hemen hemen bütün kamu kurumları yelpazesini yansıtmakta olup, adeta iki yıl süre ile çıkarılan OHAL/KHK demetinin bir özeti niteliğindedir. Benzer hukuki yanlışlıklar ve Anayasa’ya aykırı tanım ve kayıtlar devam etmektedir.
Bu madde ile 3 yıl boyunca haklarında işlem yapılan kamu görevlilerin sadece kendilerini değil, eşlerinin de pasaportları iptal edilebiliyor. Soruşturma açılan kamu görevlilerin sadece kendileri değil hem eşlerinin hem de çocuklarının telefonlarının dinlenmesine izin veriliyor. (madde 23)
Kuşkusuz, aykırılıklar bunlarla sınırlı olmayıp, daha genel olarak, md. 2 (insan haklarına saygılı demokratik hukuk devleti) ve md.11 (Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı), açıkça ihlal edilmekte. (Avrupa Sözleşmesi açısından da aykırılıklar zincirini beraberinde getiriyor).