CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Meclis’i etkin kılmanın en önemli alanlarından birinin bütçe hakkı olduğuna dikkati çekerek, gerçek bir toplum sözleşmesine dayanan yeni bir anayasa talepleri olduğunu ifade etti.
Özel seçimlerin ardından yürürlüğe giren anayasa değişiklikleriyle rejim değişikliğinin gerçekleştiğini belirten Özel, geçen süre içinde acemilik, hazırlıksızlık, kötü niyet, bir şeyleri yıkmaya ve yerine kafasına göre bir şey yapmaya ilişkin bir kararlılık olduğunu söyledi.
Cumhuriyet'ten İklim Öngel'in haberine göre Özel, 24 Haziran genel seçimlerinden bugüne yaşananlara ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:
Cumhuriyet; demokrasi, hukukun üstünlüğü ve egemenliğin kayıtsız şartsız halkta olduğu sacayağı üzerine oturmuş ideal bir rejimken, yapılan değişikliklerle Türkiye’deki rejim, ‘Sen bir kişiyi seç, yetkiyi ver 5 yıl boyunca her şeyi, yargıyı, yürütmeyi, yasamayı o belirlesin’ diye özetlenebilecek bir biçime dönüştü. Son değişikliklerle 23 Nisan 1920’nin gerisine düşüldü. Çünkü halkın temsilcilerinin yasa yapma tekeli bir şahsa verildi.
Geçen süre içinde acemilik var, hazırlıksızlık var, kötü niyet var, bir şeyleri yıkmaya ve yerine kafasına göre bir şey yapmaya ilişkin bir kararlılık var. Kendi yaptığı anayasaya uymayacak kadar bir kötü niyetle karşı karşıyayız.
Meclis’in tekelinde olan yasa yapma yetkisinin bir kısmı, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yürütmeye verildi. Daha baştan KHK çıkarma yetkisini yürütme organına vererek, gelecekteki uygulamalar açısından istismarcı yaklaşımların önünü de açtılar. Kendi yaptığı anayasayı kendi çiğneyen, kendi koydukları kanunun etrafından kendi dolanan bir anlayışla karşı karşıyayız. Erdoğan, geçen sene tartışmalı bir yüzde 51’le geçirdiği referandumda kendi üzerine göre bir kıyafet diktirdi. Bugün öyle bir durumdayız ki, daha 1 sene önce kendi üstüne diktirdiği kıyafetin bazı yerleri dar, bazı yerleri bol geliyor. Bunu aşabilmek için anayasa ihlallerine başladılar.
Geçmiş anayasaya sadakat yeminine uymayan Cumhurbaşkanı’nın, kendi yaptığı ve arkasında durduğu anayasa maddelerine de sadakat göstermediğini görüyoruz.
İstismarcı anlayışlarıyla ilgili bir kaygımız da, Meclis’in bundan sonra yasama organı yerine, birkaç maddelik kanun teklifleriyle, mevcut yasaları ortadan kaldıran, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine uygun zemin hazırlayan, böylece Cumhurbaşkanı’na yasama alanında hakkı olmayan bir alanı açmaya çalışan bir anlayışa ilişkindir. Bu konuda hem Meclis’teki muhalefete, hem toplumsal muhalefete hem de Anayasa Mahkemesi’ne önemli görevler düşüyor. Meclis’in elinden alınan yetkilerine karşı yeni bazı ritüeller, araçlar ve enstrümanlar geliştirmek suretiyle yaratıcı bir muhalefet ortaya çıkarmak gerekiyor. Toplumda genel kabul görmüş, ortaklaşmış talepler ve kamu vicdanını yaralayan konularda muhalefetin, iktidar partisini sık sık test etmesi önemli olacaktır. TBMM ’yi etkin kılmanın en önemli mücadele alanlarından birisi bütçe hakkı meselesidir. Bütçe hakkı olmadan demokrasinin olmayacağı, parlamentoların anlamını yitireceği ve halk egemenliğinin bütçe hakkıyla başladığını görmek gerekiyor.
Bütçenin yeni yılda yürürlüğe girmesi için 75 gün önce Meclis’e sunulması gerekiyor. Bu da Ekim’in ilk haftalarında bütçenin Meclis’e yollanması demek. Burada tüm partileri ve tüm milletvekillerini ayrı ayrı bir sınav bekliyor. Biz o süreçte Meclisleri Meclis, demokrasileri demokrasi yapan halk iradesini, diktatörün iki dudağı arasından söküp alan bütçe hakkını hem savunacağız hem talep edeceğiz. Enerjik ve stratejik bir muhalefet anlayışımız olacak.
Gerçek bir toplum sözleşmesine ihtiyaç var, bunu da tüm toplum tartışarak yapabilir. Evrensel insan hakları ölçütlerini kucaklayan, dezavantajlı gruplara, farklı tercihlere, farklı renklere, engellilere pozitif ayrımcılık yaparak anayasal güvence sağlayan, kadın erkek eşitliğini geliştirerek savunan, bilimselliğin, çağdaşlığın ve aklın önünü açan gerçek bir anayasaya ihtiyaç var.