T24- Ankara
2018 yılını basının kara yılı olarak değerlendiren CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer Meclis’te düzenlediği basın toplantısında tutuklu gazetecilerden, kağıt krizine, basın ve ifade özgürlüğünden, baskı ve tehditlere Türkiye’de gazetecilerin 2018 yılını değerlendirdi.
Yerel seçimler yaklaşırken basının korkutularak, sindirilmek istendiğine dikkat çeken Çakırözer, “Bir ülkede demokrasinin en önemli göstergelerinin başında basın ve ifade özgürlüğü gelir. Türkiye’de çok sesli, her görüşün ifade edildiği basının varlığı tüm halkımızın yararınadır. Gazetecilerin dahi eleştiri hakkından yoksun olduğu bir ülkede, diğer tüm temel hak ve özgürlükler tehlikededir. Basın özgürlüğü halkın haber alma hakkının güvencesidir” dedi.
CHP’nin gazeteci kökenli Milletvekili Utku Çakırözer gazete ve gazetecilerin 2018 basın özgürlüğü raporunu hazırladı.
Bir ülkede demokrasi ve hukuk güvencesinin en önemli göstergelerinden birinin basın ve ifade özgürlüğü olduğunu vurgulayan Çakırözer, “Basın özgürlüğü halkın haber alma hakkı ile de doğrudan ilintilidir. Bu nedenle basın ve ifade özgürlüğü demokrasiler için olmazsa olmaz nitelikte bir hak olduğu gibi aynı zamanda demokrasinin, hukukun güvenliğinin de güvencesidir. Gazetecilerin dahi eleştiri hakkından yoksun olduğu bir ülkede, temel haklara da saygı gösterilmez” dedi.
2018 sonu itibariyle Türkiye’de 142 gazetecinin tutuklu bulunduğuna dikkat çeken Çakırözer, “Bunlardan biri de Parti Meclisi Üyemiz Eren Erdem. Gizli Tanık ifadesiyle tam 6 aydır tutuklu. FETÖ’cülerin gerçek yüzünü yıllar önce ortaya Erdem şimdi FETÖ’ye yardım suçundan tutuklu. OHAL ilanından bu yana 516, sadece bu yıl içinde 118 gazeteci gözaltına alındı. 2018 yılında 105 gazeteci hakim karşısına çıktı. Gazeteciler ağırlaştırılmış müebbet, müebbet, hapis cezaları ile birlikte adli para ve tazminat cezaları istemiyle yargılandı ya da yargılanmakta. Bunlardan 80’ine mahkumiyet kararı verildi. Gazetecilere toplamda 430 yıl hapis cezası ve yüzbinlerce liralık tazminat cezaları verildi” dedi.
Daha önce yazdığı çizdiği için tutuklanan ve aylarca tutuklu kalan gazetecilerin sorunlarını konuşulurken, şimdi ise tahliye olan bu gazetecilerin bir bölümü, kesinleşen kararlar üzerine ikinci kez hapse girmek zorunda kaldığını belirten Çakırözer, “Murat Aksoy bu konuda önemli bir örnek. Sözcü, Cumhuriyet davalarında haksız tutuklamalar yaşayan birçok meslektaşımız özgürlüklerinin ikinci kez kısıtlanması riski ile karşı karşıya. Son dönemde gazetecilere açılan davaların önemli bir kısmını Cumhurbaşkanına hakaret davaları oluşturmakta. Bu yüzden 53 gazeteci hakkında mahkumiyet kararı verildi. Bu dönemde her söylem, haber, düşünce
Cumhurbaşkanına hakaret olarak değerlendirilmekte ve gazetecilere ağır cezalar verilmekte. Birgün Gazetesi’nde Nurcan Gökdemir’e yaptığı haberde Berat Albayrak ile ilgili yaptığı haberde sadece bir kere ‘Erdoğan’ kelimesi geçmesine rağmen Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma açılmış, 7 gün içinde ifade vermesi istenmişti. Türkiye’de gazetecilik öğrencileri bile cezaevine kondu. Karadeniz Teknik üniversitesi öğrencisi Berivan Bile ‘Gazetecilik Suç Değildir’ yazısı nedeniyle tutuklandı” dedi.
Türkiye’nin uluslararası arenada basın ve ifade özgürlüğünün en çok kısıtlandığı ülkeler arasında sayıldığına dikkat çeken Çakırözer, “Türkiye’deki basın özgürlüğüne baskı ve kısıtlamalar daimi üyesi olduğumuz NATO’da dahi eleştirilir hale geldi. Freedom House 2018 Dünya Özgürlükler Raporuna göre Türkiye “özgür değil” kategorisinde. Türkiye tutuklu gazeteci sayısı açısından üçüncü sırada” dedi.
Tutuklu gazetecilerden, milyon liralık davalara, kağıt krizine, kapanan gazete ve televizyonlara Çakırözer’in 2018 basın ve ifade özgürlüğü raporu şöyle:
Aralarında Cumhurbaşkanı ve bakanlarının da olduğu birçok yetkili basın kuruluşları ve gazetecileri rahatlıkla tehdit edebilmekte, hatta hedef göstermekte ve yargıya ve RTÜK’e basın kuruluşları ve gazeteciler hakkında dava talimatı verebilmektedir. Türkiye’nin kritik bir yerel seçime girdiği bu dönemeçte Cumhurbaşkanlığı ve diğer iktidar yetkililerinin hedef gösterilmesi ile davalar açılmakta, cezalar verilmektedir. Halk TV ve Fox TV’ye Cumhurbaşkanlığının talebiyle RTÜK tarafından kesilen cezalar tamamen basın özgürlüğünü yok edici, halkın haber alma hakkını engelleyici niteliktedir. Fox TV’ye getirilen 3 gün ana haber yasağı ve 1 milyon liralık para cezası ile Halk TV’de Uğur Dündar’ın Halk Arenası’na getirilen yasaklar seçim öncesinde halkın gerçekleri öğrenmesinin engellenmesine yönelik adımlardır.
Cumhuriyet’e ve Atatürk ilkelerine derinden bağlı, haksızlık, hukuksuzluk ile mücadele eden Sözcü Gazetesi’ne ve Türkiye’nin en dürüst ve namuslu yazarları Emin Çölaşan ve Necati Doğru’ya FETÖ’cülük ithamı ile açılan dava da yine seçim öncesinde gazeteleri, gazetecileri korkutmaya, sindirmeye yöneliktir. Fox TV sunucusu Fatih Portakal’ın maruz kaldığı muamele de yine özgürlüğünü kısıtlayıcı ve hayatını tehlikeye atabilecek tehditler, hedef göstermelerden biridir. Sanatçılar Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in de sadece düşünceleri nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından hedef gösterilerek, ifade vermeye çağırılmaları basın özgürlüğü açısından son derece kaygı vericidir
Gazetecileri bekleyen bir başka tehlike ise haklarında açılan davalarda hüküm kesinleştiğinde mesleklerini yapmaları için gerekli sarı basın kartlarının iptal edilebilecek olması. 14 Aralık 2018 tarihinde yayımlanan Basın Kartı Yönetmeliği ile basın özgürlüğüne bir darbe daha vurulmuş oldu.
Freedom House 2018 İnternet Özgürlüğü Raporu’na göre Türkiye, Çin, Rusya, İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle birlikte “özgür olmayan” kategorisinde yer aldı. 2018 yılının ilk 11 ayında 672 içerik, dergi, gazete, haber hakkında erişim engeli kararı verilmiştir.
Bugün medyanın büyük çoğunluğu iktidarın kontrolünde. Medyada tekelleşme, el değiştirmeler ve ekonomik baskılar gazetecileri işsiz bırakıyor. Türkiye’de darbe girişiminden sonra 170’e yakın gazete, dergi, radyo, TV Kanalı kapatıldı. Kapatılan kurumlarla birlikte 3230 gazeteci işinden oldu. Anka Ajansı, Habertürk Gazetesi, Vatan Gazetesinin kapatılması, RTÜK tarafından pek çok radyo ve televizyonun lisansının iptal edilmesi ve Basın İlan Kurumu tarafından asgari kadroların düşürülmesi kararı sonrasında en az 700 gazeteci işsiz kaldı.
Basın Kuruluşları ve gazetecilere yönelik her türlü engelleme, tehdit ve saldırının cezasız, yaptırımsız kalması kaygı vericidir. FOX TV önüne çelenk bırakan gruplar şiddet ve tehdit içerikli ifadelerini rahatlıkla kullanabiliyor. Bakanlar soru soran gazetecileri tokatlayabilmekte, sözlü olarak tehdit edebilmekte ve keyfi akreditasyon uygulayabilmekte. Son olarak Tarım Bakanı 300 Tır etin Türkiye’ye ihalesiz sokulduğunu sormak isteyen muhabiri ‘maskaralık’ yapmakla suçlayarak engelledi.
Gazetecilere verilen yüksek hapis ve tazminat cezaları, uzun süreli haksız hukuksuz tutuklamalar, gazetecilik faaliyetleri hakkında açılan soruşturma ve kovuşturmalar gazetecilerde endişesi yaratmakta ve özgürce haber üretmelerini engellemekte, otosansüre neden olmakta.
Türkiye’de ekonomik baskılar da basın özgürlüğünü tehdit eden başka bir unsur. AKP hükûmetleri döneminde yapılan özelleştirmeler sonucunda Türkiye üreticisi olduğu birçok konuda ithalatçı hâle geldi. SEKA'nın özelleştirilmesinin sonucunu bugün kâğıt krizi olarak hep birlikte yaşıyoruz.
Gazetelerin yayın hayatını etkileyen bir başka konu ise ilan gelirlerindeki azalma. Kamu ve onun etkisindeki özel sektör reklamları, yayınların izlenme ve okunma oranlarına göre değil, iktidara yakınlığıyla doğru orantılı olarak vermekte.
Dağıtım işi, sadece gazetenin bayiye iletilmesini sağlayan teknik bir mesele değil doğrudan basın özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını ilgilendiren bir konu.Kasım ayı sonunda dağıtım işini on yılardır yapan iki firmadan birinin kapatılmasıyla gazete ve dergilerin dağıtım işi alternatifsiz olarak tek şirkete kaldı. YAYSAT’ta çalışan 324 kişi de işsiz kaldı.
Gazeteler ve gazeteciler için 2018 yılı işsizlik, baskı, tehdit, sansür, erişim engeli, soruşturma, tutuklama ve davalar yanında ekonomik olarak artan baskılarla geçmiştir. Tüm bunlar olurken
gazetelerin ve gazetecilerin bekleyen tüm bu sorunlarına Tek Adam Sisteminin ne ilk 100 günlük ne de ikinci 100 günlük eylem planında yer verildi. Aksine gazeteciler ve gazeteler Sözcü, FOX TV ve Halk TV örneğinde olduğu gibi bizzat devletin başı olan Cumhurbaşkanı tarafından açıkça tehdit edildi, hedef gösterildi. Gazetecilik mesleği itibarsızlaştırılırken, eleştirel gazetelerin resmi ve gayriresmi ilanlarına ambargo konuldu, satışları kamu kurumlarına alınmayarak engellendi. Bununla birlikte gazetelere ve gazetecilere yönelik tüm bu baskı ve tehditler Türkiye’de çok seslilik ve her görüşün ifade edilmesine yönelik de bir tehdit oluşturmakta.