CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, MİT TIR'larının içinde silah ve mühimmat bulunduğunu ortaya koyan haber ve görüntüleri yayımladıkları gerekçesiyle Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün 2 haftadır tutuklu bulundukları Silivri Cezaevi için, "Burası mezarlığın hemen yanı" dedi. Balbay, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da seslenerek, “Silivri'yi Pınarhisar ile karıştırmayın. Bu cezaevinde 4 gün yatabilir misiniz?” diye sordu.
CHP genel başkanlığı için aday olduğunu açıkayan Mustafa Balbay, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde, Silivri’deki tutukluluklarının 2. haftasına giren Can Dündar ve Erdem Gül’ün cezaevinde hangi koşularda kaldıklarını anlattı.
Mustafa Balbay, Tayyip Erdoğan’ın 4 ay 10 gün kaldığı Pınarhisar Cezaevi ile Silivri Cezaevi’ni karşılaştırarak, “Pınarhisar Cezaevi'ne halılar döşeniyor, toplantı masaları düzenleniyor. Burada plastik masa ve sandalyeden başka bir şey yok. Üste para verip iki sandalye alıp üst üste koyuyorsunuz. Bu cezaevi Pınarhisar değildir, 1 gram toprak yoktur” dedi.
Balbay, Cumhurbaşkanı’na seslenerek, “Silivri'yi Pınarhisar ile karıştırmayın, bu cezaevinde 4 gün yatabilir misiniz?” diye sordu.
CHP’li Balbay, Silivri Cezaevi için “Burası mezarlığın hemen yanı” diyerek, 10 dakikalık telefon görüşmesi dışında kimseyle görüşmeye izin verilmediğini söyledi. Balbay, “Bunu bir lütuf gibi sunmayın” dedi.
Türkiye’nin bugün büyük bir cezaevine döndüğünü söyleyen Balbay, “Bu insanları, gazetecileri, gençleri, sendikacıları, bu koşullarda hapse atarsanız, bunun adı idamdan daha öte, yavaşlatılmış ölüm cezasıdır” ifadelerini kullandı.
CHP’nin geçen yasama döneminde milletvekili olan Mehmet Haberal’ın yaptırdığı Silivri maketiyle de basın mensuplarına cezaevinin her karesini tek tek anlatan Balbay’ın değerlendirmeleri şöyle:
İnsan hakları resmen insan haklamalarına dönüşmüş durumda. İnsanların yaşamına hükmedilmesine kadar çağın vebası durumuna geldi. Günlerce süren sokağa çıkma yasağının yer yer bölge halkıyla mücadeleye dönüşmesi, fiili rüşvet pazarlığının ardından 3 milyar dolar karşılığında Ege Denizi'nin kaderine terk edilmesi ve Akdeniz'in göçmen mezarlığına dönüştürülmesi, iş cinayetleri sonucunda yaşamını yitirmesi ve bunun devamında maalesef insanların özgürlüklerinden olması
31 gazeteci cezaevinde, Can Dündar ve Erdem Gül arkadaşımız ikinci haftayı doldurdular. İki yıl önce bugün özgürlüğümün ilk günüydü ama benim özgürlüğüm yarımdır. İçeride yaşayanların acısı benim acımdır. Silivri’ye güneş doğmuyor. Kasımın son haftası bu havalandırmaya son güneş iniyor. Sandalyeye çıkar son güneşi uğurlardık, şubat ayında gelirdi güneş. Her tarafı da beton olduğu için en çok tel örgülerin biraz altına iniyor. Yosun tutmuştu, bizim yeşilimiz rutubet yosunu demişti. Görüşten sonra koğuşa geldiğinde, sizi beton, demir ve cam karşılıyor. Burası mezarlığın hemen yanı. Cumhurbaşkanına sesleniyorum, Silivri'yi Pınarhisar ile karıştırmayın, bu cezaevinde 4 gün yatabilir misiniz?
Pınarhisar Cezaevi'ne halılar döşeniyor, toplantı masaları düzenleniyor. Burada plastik masa ve sandalyeden başka bir şey yok. Üste para verip iki sandalye alıp üst üste koyuyorsunuz.
100'ü aşkın gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül ile görüşmek için başvuruldu, izin verilmiyor. Ziyaretçi fazlalığından yakınmıştı. Silivri Cezaevi bir canın kalmayacağı bir cezaevi. Eğer burada direnmezse, bu cezaevi koşullarına teslim olursa ya kanserdir ya kalp krizidir. Bu insanların tutuklu, tutuksuz yargılanmak bir yana, hapse girince nasıl psikolojiye gireceklerini değerlendirin.
Bu cezaevi Pınarhisar değildir, 1 gram toprak yoktur. Eni 30, boyu 10 santimden verirler ekmeğinizi. Mehmet Haberal Hoca yaptırdı bu maketi, burası bilim adamlarının, gazetecilerin, polislerin, savcıların kaldığı yer arkadaşlar. Bu koşulların ne kadarı düzelebilir, her tarafı beton ve demir olan koşulların ne kadarı düzelebilir. Dileğim odur ki buna alışılmasın. Alışmak, onu kabullenmek anlamına gelir. Buraya zaman zaman birileri girdi, birileri çıkıyor diyorlar. Kimse girsin istemiyorum, bunu alıp şöyle atmak istiyorum. Burada insan kalıyor. 10 dakikalık telefon görüşmesi dışında kimseyle görüşmelerine izin vermiyor. Bunu bir lütuf gibi sunmayın.
Türkiye bugün büyük bir cezaevine dönmüş durumda. Bu insanları, gazetecileri, gençleri, sendikacıları, bu koşullarda hapse atarsanız, bunun adı idamdan daha öte, yavaşlatılmış ölüm cezasıdır. Oradaki arkadaşlarımız elbette direneceklerdir. Bu ceza yavaşlatılmış ölüm cezasıdır. Burada fikir suçlarından dolayı kimse kalmamalı. Burada yüz kızartıcı, suç halleri dışında kimse kalmamalı. Burası yüzlerce yıllık bir kentin en büyük yatırımı hapishane haline geldi. Bu son sözüm Erdoğan’adır. Burada 4 gün kalabilirsin. Erdoğan bu davanın müştekisin.
İçeride küçük haklar insan için çok önemlidir. Havalandırmanın 10 dakika uzaması çok önemlidir. İçerideki insanın yalnızlığa itilmesi, hapiste yalnızlık hapis içinde hapistir. Yalnızlık Allah’a mahsus. Biriyle temas bile çok önemlidir. Mevcut yasalar adam gibi uygulansın yeter, yeni yasaya gerek yok. Koğuşu ziyaretinden yararlanamıyorlar. Tecrit ve yalnızlaştırma koşulu hakim burada.
Çocuğuma elimi sürerken, Erdem'in çocukları geliyor aklıma. Başka duygularla dışarıdan gelen arkadaşları dinliyorduk. Bu böyle bir şeymiş. Bir kişiyi tutukladığınızda ailesiyle tutuklamış olursunuz.