Resmi rakamlara göre,17 bin 480 kişinin hayatını kaybettiği 17 Ağustos 1999 deprem felaketinin 19. Yıldönümü yaklaşırken İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin ne kadar hazırlıklı olduğu konusu merak ediliyor. CHP’nin, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisi, Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı, 1999 felaketinden sonra İstanbul’da toplanma yeri olarak belirlenen 493 boş alanın çoğunun imara açılmasıyla 70’lere kadar düştüğünü söyledi. AKP’nin park alanlarını toplanma alanı göstererek bu yöndeki eleştirileri geçiştirme gayretinde olduğuna dikkat çeken Baltacı, park alanlarının mevcut yapısıyla toplanma alanı özelliği taşımadığını belirtti.
24 Haziran seçimlerinden hemen önce AKP tarafından sonuçları düşünülmeden alelacele yapılan imar barışı çalışmasının tüm kaçak yapılara yapı kayıt belgesi alma hakkı tanındığına dikkat çeken Baltacı, “Yapılara hayat veren mühendisler bu süreçten dışlandı. Depremlere dayanıksız, plansız, projesiz ve mühendislik hizmeti alınmamış yapılar yasal hale getirildi. Ayrıca imar barışı başladıktan sonra bazı kişilerin kaçak kat çıkmaya başladığı yönünde birçok duyumla karşılaşıyoruz” açıklamasını yaptı.
CHP Kastamonu Milletvekili, TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Üyesi Hasan Baltacı T24’ün felaketin 19. Yılında konuya ilişkin T24’ün sorularını yanıtladı.
-Türkiye 17 Ağustos’un 19. yılında deprem gerçeğiyle yüz yüze. Dünyada ise ölümlerin yaşandığı çok sayıda deprem görülüyor. Manzara böyleyken herkesin aklına “Bu büyüklükte yeni bir deprem yaşanır mı?” sorusu geliyor. Türkiye fay hatları açısından hangi durumdadır acaba?
Depremi belki biz, belki de çocuklarımız yaşayacak. Türkiye bilindiği gibi bir deprem ülkesidir. Kastamonu’da 1.Derece Deprem Bölgesi’nde yer almaktadır. 1943’te en büyük ilçemiz Tosya’da meydana gelen ve 2 bin 824 yurttaşımızın hayatını kaybettiği depremi unutamayan Kastamonu’da 2008 yılından bu yana 3’ü 4.0 şiddeti ve üzeri toplam 88 deprem meydana gelmiştir. Dünyanın ve Türkiye’nin en aktif faylarından biri olan Kuzey Anadolu Fay zonu şehir merkezinin 35 kilometre güneyinden geçmekte ve Kastamonu için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Kastamonu’nun da üzerinde bulunduğu bu fay hattındaki enerji ise İstanbul'a dayanmaktadır.
İstanbul’un büyük bölümü 1.Derece, bir kısmı ise 2.Derece Deprem Bölgesi’nde yer alıyor. Yapılan araştırmalar olası büyük İstanbul depreminde 100 bini aşkın binanın kullanılamaz hale gelebileceğini gösteriyor. Böyle bir durumda beklenen ekonomik kaybın ise 100 milyar doları bulacağı tahmin ediliyor. TMMOB tarafından hazırlanan raporlar; İstanbul’da 7.7 büyüklüğündeki bir depremde en az 625 bin insanın hayatını kaybedeceğini öngörüyor. Aynı rapor mevcut yapıların yüzde 50'sinin kaçak, yüzde 40'ının deprem ömrünü tamamlamış olduğunu söylüyor.
Ulaşım yapılarının, barajların, tarihi eserlerin depremde nasıl tepki vereceği, kentsel dönüşüm projelerindeki belirsizlikler, şu taşkınlarında bile ortaya çıkan altyapı sorunları, dere yataklarını bile yerleşime açan imar uygulamaları, afet sonrası çalışmaların taşıdığı soru işaretleri İstanbul'un tahmin edilenden daha yıkıcı bir etki alanı altında olacağına işaret ediyor.”
-AKP hükümetleri döneminde deprem alanları konusu çok tartışıldı. İstanbul başta olmak üzere bu deprem alanlarına ilişkin size gelen son bilgiler nedir?
1999’da yaşanan felaketten sonra İstanbul’da 493 boş alan toplanma yeri olarak belirlenirken bugün bu sayı söz konusu alanların çoğunun imara açılmasıyla 70’lere kadar düşmüştür. Ancak AKP park alanlarını toplanma alanı göstererek bu yöndeki eleştirileri geçiştirme gayretindedir. Park alanları mevcut yapısıyla toplanma alanı özelliği taşımamaktadır.
Toplanma alanı olabilmesi için o alanın çevresindeki yoğun ve yüksek yapı stoku dikkate alınmalı, yangın potansiyeli olan alanların kapsam dışı tutulması, bu alanlara ulaşım yollarının yönlendirmelerle belirtilmiş olması, muhtarlıklar vasıtasıyla veya e-devlet sistemi üzerinden olası bir afet durumunda kimin hangi alana gideceği bildirilmiş olmalıdır. Bu durum deprem bilincinin maalesef İstanbul'da yeterince oturtulmadığının en açık ispatıdır.
Ayrıca bilindiği gibi 24 Haziran seçimlerinden hemen önce AKP tarafından sonuçları düşünülmeden imar barışı çalışması alelacele yapıldı ve tüm kaçak yapılara yapı kayıt belgesi alma hakkı tanındı. Yapılara hayat veren mühendisler bu süreçten dışlandı. Depremlere dayanıksız, plansız, projesiz ve mühendislik hizmeti alınmamış yapılar yasal hale getirildi. Bir yurttaşın yaşama hakkını elinden alan kişiyle devletin para karşılığı barış yapmasıyla bu çalışma arasında ben bir fark göremiyorum.
Ayrıca imar barışı başladıktan sonra bazı kişilerin kaçak kat çıkmaya başladığı yönünde birçok duyumla karşılaşıyoruz. Doğa ile inatlaşmaktan vazgeçip ona ayak uydurmalı ve olası afetlere hazırlıklı olmalıyız. Buna hazırlıklı olmanın tek yolu kentsel dönüşümdür. Ancak İstanbul’da ve seçim bölgemizde deprem riski gerekçe gösterilerek kentsel dönüşüme sokulan alanların çoğunda çok katlı yapılar yükseliyor.
Tarihe karşı yapılan bu hatayı savunanlar ise gerekçe olarak kentsel dönüşüme kaynak sağlamayı gösteriyor. Yer seçim kararlarının, rantsal kaygılara yenik düşmesi, düşük standartlarda sağlıksız ve yasadışı bir yapılaşma ve ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme gibi nedenlerle depremler afete dönüşmektedir. Bilimsel veriler diyor ki; doğa kaynaklı bir olay olan depremin olmasını önlememiz mümkün değildir, ancak, depremlerin birer afete dönüşmesini engellemek bizim elimizdedir. Kastamonu başta olmak üzere İstanbul yüksek deprem tehlikesi altındadır. Yapılan hesaplamalar bu bölgelerde hasara neden olabilecek depremlerin meydana gelme olasılıklarının çok yüksek olduğunu göstermektedir.
Bölgelerin tektonik özelliklerini, aktif faylarını, deprem tehlikesi ve riskini belirlemeye yönelik çalışmalar sürekli yapılmalı ve elde edilen sonuçlar zaman geçirmeden uygulamaya aktarılmalıdır. Özellikle bölgelerin jeolojik özellikleri, zemin büyütmesi faktörleri ve bölgenin deprem tehlikesi zemin etütlerinde ve planlamaya esas çalışmalarda dikkate alınmalıdır.