Cemal Kaşıkçı, evlilik belgelerini almak için İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girdiğinde takvimler 2 Ekim’i gösteriyordu ve o günden sonra kendisinden bir daha haber alınamadı.
Riyad yönetiminin Kaşıkçı’nın öldürüldüğünü itiraf etmesi 17 gün sürdü. Ankara ise Körfez’deki Katar krizi sırasında karşı cephelerde yer aldığı, ABD ile yaşanan ‘Brunson gerilimi’ döneminde Washington’a yakınlığı nedeniyle dünya siyasetinin ‘birbirinden çok da hoşlanmayan’ uçlarında konumlandığı Riyad’ı ‘zor durumda bırakacak’ açıklamalar yapma konusunda çok daha hızlı davrandı.
Kaşıkçı cinayetine dair detaylar, ‘ismini vermek istemeyen’ kaynaklardan gelen bilgiler ya da hükümete yakın gazetelerde yayınlanan ‘çok çok gizli görüntüler’, ‘şok gelişmeler’ şeklinde servis edildi.
Sürece dair en önemli detaylardan bir tanesi, Kaşıkçı’nın öldürülmesini içerdiği belirtilen ses kayıtları oldu. CIA Başkanı Gina Haspel kayıtları dinlemek için Ankara’ya geldi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz tapeleri Suudi Arabistan’a da verdik, Amerika’ya da verdik, Almanlara, Fransızlara, İngilizlere, hepsine verdik. Buradaki konuşmaları filan onlar da dinlediler, biliyorlar” şeklindeki sözleri ise Paris ile Ankara arasında kısa süreli bir ‘yalanlama’ krizine sebep oldu.
Gündeme ilk geldiğinde Kaşıkçı tarafından AppleWatch’la kaydedildiği haberleştirilen kayıtların Türkiye’nin Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda yapılan ortam dinlemesi sırasında elde edildiği ‘ihtimali’, konuya dair tartışmalarda başından bu yana dillendirildi ama bir şekilde ‘hep üzerinde durulan ancak hiçbir zaman tam olarak mesnetlendirilemeyen iddialar’dan biri olarak güncel tarihteki yerini aldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise 13 Kasım’da TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmada ‘hep üzerinde durulan ancak hiçbir şekilde muhatabına yöneltilmeyen’ soruyu gündemine aldı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben “Şunu düşünemiyor. Konsolosluğun ses kaydını aldım, benim istihbarat örgütüm aldı. Dünyaya ‘Biz sizi de dinliyoruz’ diyor. Devletin itibarı, devletin saygınlığı bu kadar yerlerde sürünemez arkadaşlar” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere iktidarın cinayetin detaylarına dair bilgileri içeren ses kayıtları konusunda yaptığı açıklamaları değerlendiren CHP’nin Dışilişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, “AKP Genel Başkanı kayıtların istihbarat birimlerimizin elinde olduğunu, ayrıca aynı birimlerin elinde dinletilenlerden de fazlasının mevcut bulunduğunu söyleyerek, Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nun Türkiye istihbarat birimleri tarafından dinlendiğini itiraf etmektedir” ifadesini kullandı.
2001-2006 yılları arasında Azerbaycan ve Irak’ta büyükelçi düzeyinde Türkiye’yi temsil de eden deneyimli diplomat, Türkiye tarafından ses kaydı alınmasının ’Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nun dinlenmesi’ dışında bir açıklaması olamayacağını savunarak, “Türkiye bu olaydan sonra ülkemizdeki tüm yabancı misyonların, diplomatik veya Konsolosluk olsun, tümünün dinlenmekte olduğu zannını yaratmıştır. Bu elbette çok ciddi bir durumdur. Böyle bir itiraf bir bakıma devlet sırrının da ifşa edilmesi anlamına gelmektedir” diye konuştu.
Ünal Çeviköz'ün, Kaşıkçı cinayetine dair kamuoyuyla paylaşılan detayların büyük bir kısmı için kaynak olarak gösterilen ve yer yer ikili diplomatik ilişkilerde Türkiye'ye yeni bir alan açan ses kayıtlarının nasıl elde edildiğine ve bunun uluslararası hukuktaki yerine dair T24'ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle...
Kaşıkçı'nın öldürülmesine dair detayları da içeren ses kayıtları olduğu ve Türkiye'nin bunu aralarında ABD, S. Arabistan, Fransa, Kanada, Birleşik Krallık ve Almanya'yla paylaştığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından birçok kez gündeme getirildi. Ana muhalefet partisi olarak CHP, bu kayıtların nasıl elde edildiğine dair bir bilgiye sahip mi?
CHP, yabancı ülke liderleriyle paylaşıldığı ve Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesine ait detayları içerdiği ileri sürülen ses kayıtlarının nasıl elde edildiğine dair bir bilgiye sahip değil. Ancak, AKP Genel Başkanı (Cumhurbaşkanı Erdoğan*) söz konusu kayıtların istihbarat birimlerimizin elinde olduğunu, ayrıca aynı birimlerin elinde dinletilenlerden de fazlasının mevcut bulunduğunu söyleyerek, Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nun Türkiye istihbarat birimleri tarafından dinlendiğini itiraf etmektedir. Bu kayıtların elde edilebilmesinin başka bir izahının da mümkün olmadığını düşünüyoruz.
NBC'ye konuşan 3 farklı Türk kaynak, Türkiye'nin konsolosluk binasında 'olayın nasıl yaşandığını anlamasını sağlayacak' dinleme cihazları olduğunu söylemişti. Sizce bu ses kayıtları nasıl elde edildi?
Ses kayıtlarının Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nun dinlenmesi suretiyle alınmış olduğu ihtimali dışında hiçbir ihtimal olamaz. Eğer bu dinleme cihazları Cemal Kaşıkçı'nın başkonsolosluğa girmesi halinde ne gibi bir durumla karşılaşacağını anlamak maksadıyla yerleştirilmişlerse, o zaman başkonsoloslukta beklenmeyen ve istenmeyen bazı olayların yaşanabileceği varsayımı üzerinden hareket edilmiş olur ki, böyle bir tertibin, sonuçlara bakıldığında, savunulacak hiçbir yanı olamaz. Dolayısıyla, başkonsolosluğun bu olaydan bağımsız bir şekilde sürekli olarak dinlendiği ihtimali dışında bir olasılık bulunmamaktadır.
Kılıçdaroğlu, salı günkü grup toplantısında kayıtlara dair, "Şunu düşünemiyor. Konsolosluğun ses kaydını aldım, benim istihbarat örgütüm aldı. Dünyaya diyor ki, biz sizi de dinliyoruz diyor" ifadelerini kullandı. Türkiye, Viyana Sözleşmesi'nde düzenlenen 'konut dokunulmazlığı'nı ihlal etti ve yapılan açıklamalar, paylaşımlarla da bunun duyurusunu mu gerçeklelştirdi?
Bildiğiniz gibi Viyana Sözleşmeleri konsolosluk ilişkileri için ayrı, diplomatik ilişkiler için ayrıdır. Tabii burada söz konusu olan İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu olduğu için dikkate almamız gereken sözleşme de 1963 yılında imzalanan 'Konsolosluk İlişkilerinin düzenlenmesine dair Viyana Sözleşmesi'dir.
Bu sözleşmede ihlal edilen bazı maddeler olabilir, ancak Türkiye'nin asıl işletmesi gereken ve işletmediği için ciddi bir ihmal ve ihlal gösterdiği madde 41. Madde'dir. Bu maddeye göre, adli makamlarımızın emniyet makamlarımızla birlikte hareket ederek başkonsoloslukta ciddi ve vahim bir suç işlendiği kuşkusundan hareketle başkonsolosu ve konsolosluk çalışanlarını derhal sorgulamaya tabi tutması, gerekirse gözaltına alması, bu maddenin bize verdiği hak ve yükümlülükler arasında yer alıyordu.
Bunun yapılmadığı açık bir şekilde görülüyor. Başkonsolos bu durumda hiçbir dokunulmazlığa sahip olamazdı. Türkiye tarafından böyle bir gerekçe ileri sürülmesi de yanlıştır ve sözleşmenin gereklerinin yerine getirilmemesi sonucunu doğurmaktadır.
Dinleme konusuna gelince, Türkiye bu olaydan sonra ülkemizdeki tüm yabancı misyonların, diplomatik veya Konsolosluk olsun, tümünün dinlenmekte olduğu zannını yaratmıştır. Bu elbette çok ciddi bir durumdur. Böyle bir itiraf bir bakıma devlet sırrının da ifşa edilmesi anlamına gelmektedir.
Kılıçdaroğlu, ses kayıtlarının TBMM'ye de sunulmasını talep edeceklerini belirtti. Bu konuda hükümetle bir görüşmeniz oldu mu?
Bildiğim kadarıyla olmadı. Esasen TBMM'ye bu kayıtların sunulmasını talep etmek için hükümetle görüşmeye de gerek olduğunu düşünmüyorum. Yasama organına neyin sunulmasını talep edeceğimize yasama organına seçilmiş milletvekilleri karar verir.
ABD, Kanada ve Suudi Arabistan'dan yetkililer bu kayıtları kısmen de olsa dinlediklerini açıkladılar. Bu kayıtlar, sizinle ya da herhangi bir muhalefet milletvekiliyle de paylaşıldı mı?
Hayır paylaşılmadı.
Suudi Başkonsolos'un yaşananların ardından ülkeyi terk etmesine izin verilmesi, CHP tarafından da birçok kez gündeme getirildi. Antonio A. Cassese, Guido G. Acquaviva, Mary Fan ve Alex A. Whiting, 'Uluslararası Ceza Hukuku' kitabında, "Uluslararası hukukun dokunulmazlık ve ayrıcalıklara ilişkin asgari (zorunlu) kurallarına ek olarak, her devlet yabancı diplomasi görevlilerine, devlet başkanları ve diğer kamu görevlilerine daha geniş dokunulmazlık ve ayrıcalık tanımakta serbesttir. Bu devletler bakımından siyasi bir tercih konusudur. Bir antlaşma veya uluslararası örf ve âdet hukuku kuralı kovuşturmayı gerektirmedikçe her devlet zorunlu olandan daha geniş dokunulmazlık ve ayrıcalık tanımak için kendi yargı yetkisini sınırlama konusunda serbesttir" yorumunda bulunuyor. Suudi Arabistan ve Türkiye arasında, diplomatik dokunulmazlıklar ve ayrıcalıkları belirleyen, Viyana Sözleşmesi dışında bir ikili anlaşma var mı?
Böyle bir anlaşma yok, zaten olamaz. konsolosluk ilişkilerini düzenleyen Viyana Sözleşmesi taraf olan tüm ülkeleri bağlar ve bunun üzerinde bir ikili düzenlemeye de gerek duyulmaz.
Diplomasi deneyiminizle süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'nin konsolosluk ilişkilerini düzenleyen Viyana Sözleşmesi'nin kendisine tanıdığı hakları kullanmadığı düşüncesindeyim. Ses kayıtlarını önde gelen yabancı devlet adamlarıyla paylaşmak Türkiye'nin bu ihmalden kaynaklanan ve görevini yerine getirmediği sonucu doğuran durumu düzeltmemekte, Türkiye'yi haklı bir duruma sokmamaktadır. Aksine, Türkiye bu ses kayıtlarını paylaşmakla ihmalini itiraf etmekte ve Kaşıkçı cinayetinin sorumlularını adli takibata almak yerine onları teşhir etmek suretiyle bir tür siyasi kazanç sağlamaya çalıştığı algısına yol açmaktadır.
Daha da vahimi, bu ses kayıtlarının paylaşılması Türkiye'de yabancı misyonların dinlendiğinin de itirafı anlamına gelmektedir ki, bu durum Türkiye'deki yabancı misyonların kendi güvenlikleri bakımından çok ciddi bir endişe içine girmelerine yol açar. Böyle bir kanaatin yaratılmasına yol açan davranış aslında bir bakıma yabancı misyonların güvenliği ve dokunulmazlığı ile ilgili olan tüm Viyana sözleşmelerinin de ihlali olarak yorumlanabilir.
Türkiye bunu neden yapmaktadır? Eğer Cemal Kaşıkçı'nın cinayeti ile ilgili olarak delil sunmak adına yapılıyorsa, Suudi Arabistan üzerinde ya da yönetimin herhangi bir mensubu hakkında bir suç isnadı kanaati uyandırılmaya çalışılıyorsa, bu da Kaşıkçı cinayetinin bir suç olarak algılanıp gereğinin yapılması yerine, olayın siyasi bir maksatla kullanılması için istismar edildiği gibi bir düşüncenin ve algının oluşmasına yol açar.
Her hal ve karda, Türkiye Kaşıkçı cinayeti sonrasında kendi itibarını zedeleyen bir davranış içine girmiştir. Bir insanın hayatını kaybettiği hunharca bir cinayetin bu şekilde istismar edilmesi korkarım Türkiye'yi küçük düşüren bir davranış olarak görülebilecektir.
Ünal Çeviköz kimdir?**
Ahmet Ünal Çeviköz, 1952 yılında İstanbul’da doğdu. Lise eğitimini Kadıköy Maarif Koleji’nde tamamladıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü’nden (1974) ve Siyaset Bilimi bölümü’nden mezun oldu (1978). Aynı yıl Dışişleri Bakanlığı’nda göreve başladı ve merkez görevini müteakip Moskova Büyükelçiliği’nde ikinci katip, Bregenz Başkonsolosluğu’nda Konsolos olarak görev yaptı. Ankara’da Doğu Dairesi’nde şube müdürlüğü yaptıktan sonra Sofya Büyükelçiliği Müsteşarlığı’na atandı. 1989’da Dışişleri Bakanlığı’ndan izinli olarak ayrılarak NATO Uluslararası Yazmanlığı’nda göreve başladı ve önce Ekonomi Direktörlüğü’nde sonra Siyasi Direktörlük’te çalıştı. 1993’te Brüksel Üniversitesi’nden Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans derecesini aldı. NATO’nun Moskova’daki Enformasyon Bürosu’nu açmakla görevlendirildi (1994). Bunu müteakip NATO-Rusya Kurucu Senedi’ni hazırladı ve yeniden Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevine döndü (1997). Balkan Dairesi Başkanı ve Kafkasya-Orta Asya Genel Müdür Yardımcısı olarak merkez görevlerini tamamladıktan sonra Türkiye’nin Azerbaycan (2001-2004), Irak Büyükelçisi olarak görev yaptı (2004-2006). Dışişleri Bakanlığı Müsteşar İkili Siyasi İşler Yardımcısı olarak Ankara’da bulundu (2007-2010) . Bu sırada Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokolleri hazırladı (2009). Londra’ya Büyükelçi olarak atandı (2010). 2014 yazında bu görevini tamamlayarak Türkiye’ye döndükten sonra kendi isteği ile emekliye ayrıldı.
Ünal Çeviköz Uluslararası Denizcilik Örgütü 28. Dönem Genel Kurul Başkanlığı’na seçilmiştir. (2013-2015). APM (Ankara Politikalar Merkezi) Başkanlığını da yürütmüş, Kadir Has Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi olarakta görev yapmıştır. Bilge Adamlar Kurulu (BİLGESAM) ve British Chamber of Commerce in Turkey (BCCT)’de yer alan Çeviköz şu an, Global İlişkiler Forumu ve European Leadership Network (ELN) üyesidir.
TBMM’nin 27. döneminde CHP 2. Bölge İstanbul Milletvekili olarak seçilen Çeviköz, CHP’de Kamu Diplomasisi’nden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığını yürütmektedir. TBMM’de Dış İlişkiler Komisyonu üyesi olan Çeviköz, aynı zamanda AKPM Türkiye Heyeti’nin CHP temsilcileri arasında yer almaktadır.
*T24'ün notu **CHP'nin internet sitesinde yer alan biyografisine göre. ***T24'ün (editör ve yazarın) bir başka notu: Habere katkılarından dolayı Murat Sabuncu ve Metin Kaan Kurtuluş'a teşekkürler.