CHP'li Çıray: Darbe Komisyonu'nun AKP'li üyeleri, Gül gibi daha çok kendi içlerinde kızdıklarına soru gönderdi

CHP'li Çıray: Darbe Komisyonu'nun AKP'li üyeleri, Gül gibi daha çok kendi içlerinde kızdıklarına soru gönderdi

Çalışmaları sona erdirilen 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nun CHP'li üyesi Aytun Çıray, komisyonun AKP'li üyelerinin asıl dinlenmesi gereken darbenin şahit ve aktörlerinin dinlenmesini engelledikleri görüşünü savundu. "Komisyon’u sabote edilip etkisizleştirildik. Sonra da mektupla soru sorulacakları da kategorize ettiler" diyen Çıray, "Genelkurmay Başkanı, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi daha çok kendi içlerinde kızdıklarına sorular gönderdiler. Yazılı soru gönderilenlerin isimlerinin altını çiziyorum çünkü; ben bu ayrımın gelecekte bazı siyasi gelişmelerin işareti olarak görüyorum. Bu isimlerin Erdoğan’ın kendi yol haritası açısından stratejik olarak seçilmiş isimler olduğunu düşünüyorum" ifadesini kullandı. 

BirGün gazetesinden Yaşar Aydın'ın sorularını yanıtlayan (4 Ocak 2016) Aytun Çıray'ın açıklamaları şöyle:

Komisyon darbe girişimini aydınlatacak bilgilere ulaşacağı umuduyla kuruldu. Bu önemin atfedilmesini doğru buluyor musunuz?

15 Temmuz’daki hıyanet teşebbüsünün 93 yıllık tarihimizin en travmatik olayı olduğuna inanıyorum. Önceki hiçbir darbe ağır silâhıyla, uçağıyla, tankıyla vatandaşları ve TBMM’yi hedef almadı. Nihayet onun rejim değişikliğine varacak ilk yıkıcı etkilerini de görmeye ve yaşamaya başladık. 15 Temmuz Darbe Komisyonu’nu Meclis tarihinin belki de en hayati araştırma komisyonu kılan faktör de buydu. Neden önemli olduğunu son anayasa değişiklik teşebbüsü ortaya koyuyor. Komisyon, 15 Temmuz’un arka planını, kurgusunu, hakiki siyasi aktörlerini ve bunların odaklandığı hedefi bir ölçüde de açığa çıkarabilirdi. Bu da mevcut anayasayı adeta sahte anayasaya dönüştürecek teşebbüsün başlatılmasını engelleyebilir, en azından toplumun vakit kazanmasını sağlayacak şekilde geciktirebilirdi. Böylece Erdoğan tarafından 15 Temmuz’un neden ‘Allah’ın lutfu’ olarak değerlendirildiği yerli yerine oturtulabilirdi. Bu konuda hemen harekete geçmeseydik, komisyon AKP tarafından asla kurdurulmazdı. Zaman haklı olduğumuzu gösterdi.

Komisyon’a atfedilen öneme rağmen, çalışmaların sınırlı kalmasını nasıl açıklıyorsunuz?

Komisyona ilk darbe, en ses getirdiği dönemde Devlet Bahçeli tarafından “başkanlık anayasası”nın gündeme getirilmesi ile vuruldu. Bundan cesaretlenen AKP’li Başkanlık Divanı ve üyeleri önce toplantı gün sayısını düşürdü, sonra da asıl dinlenmesi gereken darbenin şahit ve aktörlerinin dinlenmesini engellediler. Komisyon’u “Mektupla Soruşturma Komisyonu”na dönüştürdüler. Bir bakıma sabote edilip etkisizleştirildik. Sonra da mektupla soru sorulacakları da kategorize ettiler. Genelkurmay Başkanı, 11. Cumhurbaşkanı Gül gibi daha çok kendi içlerinde kızdıklarına sorular gönderdiler. Yazılı soru gönderilenlerin isimlerinin altını çiziyorum çünkü; ben bu ayrımın gelecekte bazı siyasi gelişmelerin işareti olarak görüyorum. Bu isimlerin Erdoğan’ın kendi yol haritası açısından stratejik olarak seçilmiş isimler olduğunu düşünüyorum. Komisyon Başkanı Reşat Petek vasıtasıyla komisyonun çalışmalarını yavaşlatıldı. Aralık ayının başından itibaren de neredeyse tamamen durduruldu. Bunda Komisyon’un ilk toplantılarında fonksiyonlarını icra etmiş olmasının büyük etkisi vardı.

 

"Orduya nasıl sızdıkları yanıtsız"

 

Komisyon’un başlangıçta fonksiyonunu yerine getirdiğini ileri sürüyorsunuz! 

Kesinlikle! Komisyonumuz 15 Temmuz’un arka planını temel aktörleri ve kurgu ile ortaya koymayı planlamıştı. Burada kritik nokta, TSK’nın özellikle üst komuta seviyesinde adeta FETÖ Silalı Kuvvetleri olacak şekilde nasıl içerden ele geçirildiğinin ortaya konulmasıydı. Bu da önü yine Bahçeli tarafından açılan AKP’nin 14 yıllık YAŞ kararlarına etkisinin ortaya konulmasıyla olabilirdi. Bu Hilmi Özkök’ten itibaren Genelkurmay Başkanlarının ve YAŞ kararlarında etkili olan üst komuta kademesine mensup isimlerin Komisyon’a davet edilmesini gerektiriyordu. Biz bu isimlerin tamamını komisyona davet ettik. Bunları Komisyon tutanaklarında görebilirsiniz. Ama Hilmi Özkök, İlker Başbuğ ve Işık Koşaner dışındakiler ya komisyonun davetine icabet etmediler veya zaten komisyonun huzuruna gelmeleri bizzat AKP’li başkanlık Divanı tarafından çeşitli bahanelerle sağlanamadı. Oysa bu zincir hiç olmazsa Genelkurmay Başkanları seviyesinde tamamlanabilseydi, FETÖ kadrolarının 15 Temmuz kalkışmasını, TSK üst komuta kademesinin basiretsizliği ve 14 yıllık AKP iktidarının YAŞ kararlarıyla başardıklarını en çıplak haliyle görebilecektik. Yargılamalardan kurtulsalar bile tarih bunları affetmeyecek.

Cemaat-AKP ilişkisinden bahsediyorsunuz ama komisyon üyelerinin hazırladığı raporda isimleri dahi yok. AKP yine mağdur!

Onların mağduriyeti bir sözde mağduriyet! Asıl mağdur olan Türk milleti, Türk Silahlı Kuvvetleri, adeta sarayın istihbarat servisi konumuna düşürüldüğü görüntüsü veren MİT! Rus Büyükelçi Karlov suikastıyla bir kere daha yaralanan polis! Bakın biz şimdi bu kurumların dinbazlar tarafından içten içe çürütülmüş olmasının bedelini terör saldırıları ile ödüyoruz ve başarılırsa eğer totaliter bir rejimle ödeyeceğiz.

Erdoğan Komisyon çalışmalarının yeterli olduğuna dair açıklama yaptı. Bunun Komisyon üzerindeki etkisi nasıl oldu?

Bu konuda kendisi net fikrini ortaya koydu aslında. Komisyon daha çalışmalarına başlamadan “Bu Komisyon’dan bir şey çıkmaz” dedi. Sonra da “Bu Komisyon’un işi bitmiştir” dedi. Bu durumda insanların ağzı torba değil ki büzesin, sorular soruyorlar: Bir insan kendisini en büyük mağduru ilan ettiği bir olayın araştırılmasını neden istemez? Neden 248 şehit verdiğimiz bir olayı alacakaranlıkta kalmasını tercih eder? Neden 15 Temmuz’un aslında haberi alınmış, bu sayede de “Allah’ın lutfu” olarak değerlendirebileceği bir mahiyete büründürülmüş bir teşebbüs olduğu kuşkusuna kapı aralar? Yoksa akıllarda “Allah’ın lütfu” değil Bahçeli’nin hizmeti olarak sunulan Türkiye’nin bir tek adam devletine dönüştürülmesi projesi mi vardı?