CHP'li Dursun Çiçek: Hâkim ve savcılar baskıdan bıktı, AKP Genel Başkanı yargılanmaktan korkuyor

CHP'li Dursun Çiçek: Hâkim ve savcılar baskıdan bıktı, AKP Genel Başkanı yargılanmaktan korkuyor

Ergenekon Davası sürecinde 4.5 yıl cezaevinde kalan CHP İstanbul milletvekili emekli Albay Dursun Çiçek,  FETÖ yapılanması, Sözcü gazetesine yapılan soruşturma ve Adalet Yürüyüşü’ne ilişkin olarak konuştu. Çiçek, Adalet Yürüyüşü’ne adliyede de destek olduğunu belirterek, “Oradaki tüm hakim ve savcılar da bıkmışlar artık. İliklerine kadar bu baskıyı hissediyorlar ve bundan kurtulmak istiyorlar” dedi. Ayrıca, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 1 Kasım 2016 seçimlerine ilişkin olarak "400'ü bulun" sözünü hatırlatan Çiçek, "AKP Genel Başkanı yargılanmaktan korkuyor" dedi. 

Sözcü gazetesinin bugünkü (29 Haziran 2017) nüsahasında Nil Soysal’ın Dursun Çiçek ile gerçekleştirdiği söyleşi şöyle:

– Silivri'nden çıkışınızın üçüncü yılında Türkiye adaleti arıyor. Büyük Adalet Yürüyüşü'nü nasıl yorumluyorsunuz?

2007'den ve sonra kumpas davalarını takip eden 2009'dan itibaren mağdur olan bir cumhuriyet aydını olarak hukuk ve adaletin ekmek, su kadar önemli olduğunu yaşayarak gördük. Vatandaşlarımızın çoğu bunu yaşamadığı için ne demek olduğunu pek anlamıyor ama başına gelenler, geçmişte bizi hedef alıp siyasi iktidarla ve FETÖ'yle beraber hakkımızda karalama yapanlar bugün “Siz haklıymışsınız” diyor. Biz de şimdi bir yandan yürüyoruz, bir yandan da milletimize diyoruz ki; adalet olmadan devlet olmaz. Adalet yoksa eğer o devlet baskıcıdır. O nedenle devlet adil olmalı. Yargı, yürütme ve yasama bağımsız olmalı. Yasama ve yargı üzerinde sarayın baskısı sıfırlanmalı. Türk Milleti, temeli adalet ve hukuk olan bir Türkiye Cumhuriyeti devleti istiyorsa geçmişteki gibi eksikleri giderilmiş bir anayasayla bu iktidardan kurtulunmalı. Çünkü bu iktidarın hukuk ve adalet diye bir niyeti yok. İşte bu Adalet Yürüyüşü'nün esas maksadı da 2019 seçimlerine kadar sarayın yargı üzerindeki baskısını en azından hafifletmek ve savcıların hukuka göre karar vermesi için gerekli olan siyasi ortamı yaratmaktır.

“Beraat istiyoruz”

– Adliyeyi de sıklıkla ziyaret ediyorsunuz. Orada yürüyüşe nasıl bakılıyor?

Adliyede de inanılmaz bir destek var. Çünkü oradaki tüm hakim ve savcılar da bıkmışlar artık. İliklerine kadar bu baskıyı hissediyorlar ve bundan kurtulmak istiyorlar.

– 21 Haziran'da yeniden başlayan Ergenekon Davası'nda dosyaların ayrılması ve İlker Başbuğ'a Yüce Divan yolunun açılmasını nasıl yorumladınız?

Mahkemenin ayırma kararı ilk adım olarak doğru kabul edilebilir. Çünkü Danıştay ve Cumhuriyet saldırısı gibi ağır suç içeren dosyalar var. Mahkemenin hakkımızdaki ikinci kararı mutlaka beraat olmalıdır. Başbakanlık'tan izin şartı yalnızca Genelkurmay Başkanı için geçerli ve izin için bir süre kısıtlaması yok. Başbakan isterse bu izni uzun süre bekletebilir. Bu durumda masumiyetimizin iadesi ve beraatimiz gecikir.

– İzin çıkmazsa ne olur? 

İzin verilmemesi halinde davada hakkımızda beraat değil düşme kararı verilmiş olur. Bu kadar yıl yapılan haksızlığın karşılığı düşme değil mutlaka beraatle sonuçlanan bir yargı kararı olmalıdır. Beklentimiz İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dosyanın görülerek sürecin daha fazla uzamasının önüne geçilmesi ve hakkımızda en kısa sürede beraat kararı vermesidir. 8 yıldır devam eden mağduriyetimizi siyasilerin eline ve inisiyatifine bırakan ve Başbakan'dan izne bağlayan bir kararı Türk Milleti ve vicdanlar da asla kabul edemez. Böyle bir karar FETÖ militanlarının kurguladığı insanlık dışı kumpasın devam etmesi demektir.

“Korkuyorlar…”

– 15 Temmuz'un yıldönümüne sayılı günler var. Bu bir yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?

15 Temmuz'un arkasından 20 Temmuz, OHAL ve bu anayasa değişikliğiyle birlikte iktidar işlettikleri suçları bildiği için kendisini yargılanmaktan korumakla meşgul. En somut göstergesi de şu: 550 milletvekilinin yarısı olan 276'yı bulduğumuz zaman biz bakanları ve başbakanı yargılıyorduk suçlarından dolayı. Şimdi 50 vekil artırarak kafaları karıştırdı. 600 vekile çıktı. 600'ün yarısı 300 ama AKP Genel Başkanı “400'ü bulun” diyor. Niye? Çünkü yargılanmaktan korkuyor. Yani gece başlarını yastığa koyduklarında yargılandıklarını, Silivri ve Sincan'da cezaevine atıldıklarını görüyorlar. OHAL'i uzatmalarının nedeni de bu. Tek dertleri kendilerini korumak ve işledikleri suçlardan dolayı hesap vermemek.

Sözcü ve yazarlarının hakkını ödeyemeyiz

– Kumpasları sürekli yazan SÖZCÜ Gazetesi'ne FETÖ operasyonu yapılacağı hiç aklınıza gelir miydi?

SÖZCÜ gerçekten de bu hukuksuzluk sürecinde hep mağdurların sözcüsü oldu, hak ve hukukunu korudu. Ben hatırlıyorum da, ilivri'de yattığım dönemde açıklamalarımı en az 5-6 kez manşetine taşıdı. Benim açımdan çok daha özel bir durumu var SÖZCÜ'nün. Eşim bankacı… O dönemde Ankara'da çalışıyordu. Silivri'ye gidip gelmek kolay olsun diye İstanbul'a tayinini istemişti ama Ardahan'a sürüldü. SÖZCÜ bunu manşetten duyurunca, on binlerce kişi bankadaki hesabını kapattı. Baktılar ki bu iş pahalıya patlayacak, özür dileyip, eşimin tayinini düzelttiler. SÖZCÜ'nün ve yazarlarının hakkını ödemek mümkün değil. Yandaş medyanın FETÖ'yü övdüğü dönemde bu örgütün kirli çamaşırlarını manşetlerine taşıyan, hukuk ve adalet mücadelesi veren, bizlerin sesi olan SÖZCÜ Gazetesi'ne yönelik bu kumpası yakından takip ediyoruz. Her zaman yanınızdayız. Sonunda bugün nasıl FETÖ'nün medya ayağı yargılanıyorsa, bu 20 Temmuz darbesinin siyasi ayağı ve medya ayağı da yargılanacak. Bunun içinde SÖZCÜ'nün sahibine çamur atmak isteyen havuz medyasının şu anki mensupları da olacak.

"Sıkıştıkça baskı arttı"

– Gökmen ve Mediha bir ayı aşkın süredir içeride… Cezaevi koşullarını iyi bilen bir isim olarak, bize o koşullardan söz eder misiniz? 

Cezaevi koşulları kumpas davalarında eğitimli ve devlet süreçlerine hakim insanların girmesiyle iki-üç kat iyileşti. Mesela Silivri'ye gittiğimizde sular akmıyordu. Sıcak su haftada bir gündü. Yemekler perişandı. Bilgisayar yoktu. Bunların hepsini mevzuata dahil ettirerek bir hayli iyileştirdik ama dört duvar arasına entelektüel bir insanı hapsetmek kabul edilebilir bir şey değil. Önümüzdeki hafta Enis Berberoğlu'nu ziyaret edeceğim. Cezaevi deneyimlerimi kendisine aktarıp, tavsiyelerde bulunacağım. Biz tutuklama beklemiyorduk. Anlaşılıyor ki iktidar sıkıştı ve sıkıştıkça da baskıyı artırıyor. Baskı arttıkça, hukuksuzluk artıyor. Bu da aslında kendi sonlarını hızlandırıyor. Çünkü seçimler yaklaşıyor. Adalet Yürüyüşü özellikle anayasa oylamasında parlamenter demokrasiye sahip çıkan “Hayır” grubunun iyice kilitlenmesine neden oldu. Saadet Partisi'nden MHP'li muhaliflere, HDP'den CHP'ye ve STK'lara kadar adalet yolunda Türkiye Cumhuriyeti'ni kurucu ilkeler ışığında ihya etmeyi hep birlikte başaracağız.