CHP'de ikinci kez seçildiği Parti Meclisi'nde bu kez en yüksek oy alan CHP İstanbul Milletvekili eski emekli müftü İhsan Özkes, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası tutumunu eleştirerek, "Görmez Allah'a ve peygambere karşı haddi aşıyor. Çünkü Allah'ın dinini, kitabını AKP'ye göre uyarlıyor" dedi.
Özkes, Diyanet İşleri Başkanı Görmez'in isim vermeden Gülen cemaatini hedef gösterdiği "Elbette hırsızlık kötü bir şeydir. Ancak milletin maneviyatını çalmak çok daha kötü bir şeydir" sözlerine ise, "Asıl maneviyatı çalma insanların dine diyanete karşı olan samimi düşüncesini yanıltma, hırsızlığı yolsuzluğu rüşveti meşru göstermek maneviyatı çalmaktır. AKP'nin 17-25 Aralık operasyonlarından sonra yaptıkları maneviyatı çalmaktır. Hırsızlığı yapan onlar, maneviyatı çalan da. Hırsız kim ortada. Bu açıklamalar AKP'yi aklama çabasından başka bir şey değil" ifadelerini kullandı.
Uzun yıllar Diyanet'in içinde çalışan bir isim olan Özkes, Zaman'dan Tuğba Kaplan'a Diyanet İşleri Başkanlığı hakkındaki düşüncelerini, dinin siyasallaştırılmasını, AYM'den cevap bekleyen Üsküdar belediye başkanı adaylığını anlattı.
Özkes'in açıklamalarından satırbaşları şöyle:
2010'da ilk 10'dan girmiştiniz CHP Parti Meclisi'ne. Bu kez en yüksek oyla PM üyesi seçildiniz. Nasıl tepkiler geliyor?
18. kurultayda emekli bir müftü olan şahsıma 665 gibi en yüksek oy verildi. Bu CHP'nin dinle bir sorunu olmadığını gösteriyor. Bilakis dine saygılı olduğunu dindarı da baş üstü yaptığını tescillemiş oldu. Beni birçok imam, hoca ve muhafazakâr insanlar arayıp tebrik etti. CHP'nin bu yaklaşımını takdir ettiler. Kendi adıma, dini yaşamaya çalışanlar ve partim adıma gurur duyuyorum.
Geçen hafta bir TV programında kızınızın idari personel olarak Medeniyet Üniversitesi'ne başvurduğunu ama CHP'li bir vekilin kızı olduğu için işe alınmadığını söylediniz…
2011 seçimlerinden bir hafta önceydi. Kızım aradı, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Biraz zorlayınca anlatmaya başladı. Medeniyet Üniversitesi'ne personel olarak başvurduğunu, rektörle görüştüğünü, hatta ‘Tam aradığımız elemansın' bile dediklerini söyledi, ta ki İhsan Özkes'in kızı olduğumu öğrenene kadar. O zaman ‘Hadi tamamdır, kalk mülakat bitti' diyerek resmen kovmuşlar. Kızımdan o an sadece özür dileyebildim, benim yüzümden böyle bir şey yaşadığı için. Oysa ben hep yaşıyordum.
Bu konuyu neden daha önce değil de şimdi dile getirdiniz?
İslam ülkeleri parlamenterler birliği üyesi olarak bazı uluslararası toplantılara beraber katıldığım bazı AK Partili vekillere anlattım bu durumu aslında. Ama basın önünde hiç dile getirmedim. Çünkü dile getirsem de değişen bir şey olmayacağını biliyordum. Çıktığım TV programında da ‘başörtüye zulüm' söz konusu olunca o an aklıma geldi. Ve AKP'nin de başörtülüler kendinden olmadığında nasıl da zulüm yaptığını anlatmak istedim. Ben CHP'li değil, MHP'li olsaydım AKP'nin iktidar olduğu bu dönemde benim kızım yine iş bulamazdı. AKP'ye oy vermediğini anladığı anda bir başörtülüye iş vermezdi. Kendinden olmayana ellerinden gelse nefes bile aldırmayacaklar. Gerek açık gerek kapalı olsun önce partiye gidip üye olacaksın, sonra iş başvurusunda bulunacaksın. Muhataplarının dindar olup olmaması değil mesele, kendilerinden olup olmaması. 12 yıldır bu böyle.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın (DİB), 17 Aralık'tan beri rüşvet ve yolsuzlukla ilgili ayet ve hadisleri sansürlendiğine dair bir soru önergesi sunmuştunuz. Bir cevap geldi mi?
17 Aralık'la birlikte Türkiye'de her şey dizayn edilmeye başlandı. Bu dizaynın içine Diyanet'in de girmiş olması üzücü. 17 Aralık Salı gününe denk geliyordu. Tam üç gün sonra 20 Aralık Cuma bir hutbe okunacak İstanbul'da ve konu rüşvet. Bu hutbe İstanbul Müftülüğü'nün internet sitesinde yayınlanıyor. Ama operasyon yapıldığı için, imamlara mesaj atılıyor ‘Yolsuzluk konulu hutbe yerine Kur'an'ı anlamak konulu hutbe okunacak.' diye. Ben bunu soru önergesi olarak ve birçok basın açıklamasında dile getirdim. Daha sonra bizim soru önergemize verilen cevap inkâr oldu. Bunu hep yapıyorlar. Çıkış yolunu inkârda buluyorlar. Ama bu apaçık bir gerçekti. Hocalarla imamlarla görüşüp bu konuyu doğrulattıktan sonra dile getirdim. Hatta Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile baş başa yaptığım görüşmede o da kabul etti. “Biz bu hutbe konusunu değiştirdik ama rüşvet –yolsuzluk operasyonundan dolayı değil, seçim atmosferine giriyoruz diye değiştirdik.” dedi. Görmez'in kabul ettiği şeyi bakanlık bana verdiği cevapta inkâr etti. 25 Aralık'tan sonra ise İstanbul'da DİB bir toplantı organize etti. İslam Ansiklopedisi'nin son cildi tamamlandığı için toplanılmıştı. Asgari 2 bin 5 yüz din görevlisi toplanmıştı. Rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının yapıldığı haftada, DİB o toplantıda Tayyip Erdoğan'ı hocalara, imamlara alkışlattı. Bu Erdoğan'ın hocaları akladığı algısını oluşturmaya yönelikti
Daha sonra da DİB'in bu şekilde hutbelere müdahalesi oldu mu?
Olmaz olur mu? 30 Mart yerel seçimlerinden önceki cuma 28 Mart'ta bir hutbe okundu İstanbul'da. ‘Bilal'in gemiciğini deldirmeyin' hutbesi gibiydi. Ben hadise üzerine ihtisas yaptım. Bahsi geçen hadiste Efendimiz “Allah'ın hududunu aşmayınız. (Yani haram kıldığı yasakladığı şeyleri) Aşarsanız, bu gemiyi delen insanları Allah'ın haramlarını delen insanlara benzetiyor. Rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk haramdır delmeyin gibi örnekleri genel olarak vurguluyor. Bu hududu delen gemiyi delen gibidir diyor. Şimdi böyle bir hutbe okunuyor, Türkçesi verilmiyor. Zorlama bir yorumla ‘Yolsuzluk, hırsızlık da yapılsa, hile de olsa, siz buna ses çıkarmayın, destek olun, istikrar bozulmasın gemi yürüsün, delinmesine dönüştürülüyor.
Bu tevile bir açıklama yapıldı mı?
Ben bunu da sordum Mehmet Görmez'e. “Bu hutbeyi kim hazırladı bu hutbeyi?” dedim. “İşin garibi kendisi hazırlamış. Nasıl hazırlarsınız?” dediğimde “Hutbeyi daha önceden hazırlamıştım. Arkadaşlar da, ‘tam zamanı bu hutbeyi kullanalım mı?' dediler. Ben de kullanın dedim.” şeklinde açıkladı. Anlamını neden koymadınız, anlamı olsa vatandaş zaten hadisin ne demek istediğini anlardı, hadisi iktidara göre uyarlamak için zorlanmamış olurdunuz dedim. Sadece ‘Oldu bu iş napalım' dedi. Bunlar kabul edilebilecek şeyler değil. AKP gelir gider, fanidir. Baki olan Allah'tır, Allah'ın dinidir. Siz bu dini AKP'ye göre uyarlarsanız, bu dine ihanet etmiş olursunuz. Görmez Allah'a ve peygambere karşı haddi aşıyor. Çünkü Allah'ın dinini, kitabını AKP'ye göre uyarlıyor. Dini bakımdan kabul edilemez vahim bir tablo.
Bu tarz uygulamalar dine bakışı nasıl etkiler?
AKP iktidarı boyunca dinden çıkanların sayısını merak ettim, soru önergesi sundum. Cevap alamadım. AKP'nin din iman adına yaptığı ama din imana uymayan uygulamaları, DİB'in de bu uygulamalara çanak tutması, AKP'ye taşeron olma yoluna girmesi, koltuk değneği olması gibi durumlar dini imanı kitaplardan değil de, insanların davranışlarında görenler dinden soğuyor. Hatta 17 Aralık'tan sonra bir kişinin ‘Din buysa, ben bu dini kabul etmiyorum' dediği basına da yansımıştı. Bugün IŞİD'in El Nusra'nın Müslümanlık adı altında yaptıkları ortada. Bunun üstüne AKP'nin dini kendine araç olarak kullanması, kuralsız bir şekilde istismar etmesi insanlar da hayal kırıklığına, dinden soğuma ve uzaklaşmaya sebep oluyor.
“Elbette hırsızlık kötü bir şeydir. Ancak milletin maneviyatını çalmak çok daha kötü bir şeydir." ifadelerini kullandı DİB başkanı Mehmet Görmez…
Bu sipariş bir fetvadır. Bu açıklama dinin AKP siyasetinin vesayetine girdiğinin delilidir. Sıradan, sokaktaki bir insan söylemiyor bu cümleyi. Cenab-ı Allah diyor ki; “Hırsızın elini kesin.” Hz. Muhammed diyor ki; “Kızım Fatıma da olsa hırsızlık yaptıysa elini keserim.” Diyanet İşleri Başkanı ise ‘Hırsızlık kötüdür ama..' diye başlayan bir cümle kuruyor. Bu dinle örtüşmeyen, dinin hükümlerini, ayetleri hadisleri hafife alan çok talihsiz bir açıklama. Milletin maneviyatını çalmak daha kötüdür diyor. Maneviyat nedir diye bir sözlüğe bakın. Maneviyat kişinin iç dünyasıyla alakalı şeyler. Buna din, ahlak, moral, vicdan girer. Hırsızlık hakkında Allah'ın hüküm koyduğu tartışılmaz bir hüküm.
Hadis-i Şerif’e yeni bir içtihad mi getirmiş oluyor?
Böyle bir hükmü alanı daha geniş ve hüküm olarak da hırsızlıkla kıyas edilemeyecek noktada olan hafif hükümlerle karşılaştırması o makamda oturacak bir kişinin söyleyeceği bir cümle değildir. Bu Gayretullah'a dokunacak bir sözdür. Hakikaten Görmez, hakikatleri görmüyor. Kendince içtihad yapıyor ama dinle ters düşen bir içtihad bu. Hakikatleri çarpıtarak içtihad yapıyor. Hırsızlığı meşru ve hafif, mubah gösterme gibi bir gayret var burada. Asıl maneviyatı çalma budur. İnsanların dine diyanete karşı olan samimi düşüncesini yanıltma, hırsızlığı yolsuzluğu rüşveti meşru göstermek maneviyatı çalmaktır. AKP'nin 17-25 Aralık operasyonlarından sonra yaptıkları maneviyatı çalmaktır. Hırsızlığı yapan onlar, maneviyatı çalan da. Hırsız kim ortada. Bu açıklamalar AKP'yi aklama çabasından başka bir şey değil. DİB başkanı dinen ve ahlaken o makamı işgal etmesi doğru değil. Hani Başbakan hakimlere, yargıçlara ‘cübbeni çıkar da siyaset yap' diyor ya, Görmez de tam olarak aynısını yapmalı. Sarığını cübbesini çıkarıp, AKP'de siyaset yapsın. İl başkanı mı olacak milletvekili mi olacak ne olacaksa olsun. Sarığın altında cübbenin içinde siyaset sırıtıyor.
Emevi Siyaseti Dinin Saltanata Dönüştürülmesi isimli bir kitabınız var. Geçmişten bugüne dinin saltanata dönüştürüldüğüne dair ne gibi örnekler var?
Emeviler üzerine uzun süre çalışmalar yaptım. Keşke bu çalışmayı 20'li yaşlarda yapsaydım. Hem hayatı, hem siyaseti daha iyi anlar, İslam dünyasını değerlendirirken daha isabetli olurdum diye hayıflanıyorum zaman zaman. 1400 yıl öncesinde yaşanan o olaylar, 2014 yılında yaşadıklarımızla örtüşüyor. Sadece zamanla versiyon farklılıkları ortaya çıkıyor. İslam tarihinde ilk defa Muaviye Şam'da 'Yeşil Saray' yaptırmıştı. Dönemin sahabesi Ebu Zer el Gıfari, Muaviye'ye "Şayet bu sarayı milletin parasıyla yaptıysan mücrimsin (hırsız), kendi paranla yaptıysan müsrifsin" diyor. Kur'an'da Firavun'un vasıflarından birini müsrif olarak belirliyor. Hocaların bir kısmı bunu ‘dinde haddi aşmakta ısrar etti' diye yorumlar. Oysa gerçekten de Firavun müsriftir. Müsriflik deyince akla ilk gelen ekonomi ve maddi şeylerdir. Milletin malını çarçur etme, istediği gibi harcamak müsrifliktir. Bugün yapılan şeylere baktığınızda bunların 77 milyonun vergileriyle yapıldığını görürüz. Oysa bu 77 milyon içinde bir simit alacak, minibüse binecek parası olmayanlar var. Bu yetimin hakkını, kulun hakkını saraylara, uçaklara harcama yolunda ciddi şekilde israfa girilmesi doğru değil.
AKP iktidarı dini söylemlerle iktidar olmuştur ve aynı söylemlerle iktidarını pekiştirip ömrünü uzatmaya çalışıyor. Bunu da acımasız bir şekilde kullanıyor. Dini saltanat ve iktidar aracı olarak kullanıyor. Emevi siyaseti dini saltanata dönüştürmüştü, AKP iktidarı da o yolda.
Yerel seçimlerde Üsküdar belediye başkan adayıydınız. Üsküdar'da oylar sayıldıkça gitti geldi AKP-CHP arasında. Tek başınıza mücadele ettiniz neredeyse…
Yaramı hiç deşmeyin desem. Anayasa Mahkemesi'ne başvurduk. Kararı bekliyoruz. Gerçi Ankara için mahkemeden olumlu bir karar çıkmadı. Ama Üsküdar bizim hakkımızdı. Ülkede hâlâ küçük bir hukuk kırıntısı varsa, benim de küçük bir umut kırıntım var. Yaşananlar ortada, Allah'a havale.
CHP sol çizgisinden kaymakla eleştiriliyor…
Cumhuriyet Halk Partisi'ne Türkiye'de biçilen bir kılıf var. Bu biraz da AKP'nin çizdiği bir kılıf. AKP diyor ki; CHP dinden uzak, dinle lakası olmayan bir parti. Biz kazanamazsak CHP gelir ve size zulmeder korkusu yayıyor. AKP'yi dinin temsilcisi gibi gösteriyor ve başarılı da oluyor. Din kaymağı üzerinden kendi iktidarını yürütmek istiyor.
Gerçekten de dinle bir sorunu yok mu CHP’nin?
CHP'nin dinle ne gibi bir sorunu olabilir. Geçmişine baktığınızda DİB'i kurmuş, Elmalılı Hamdi Yazır'a Kur'an tefsirini Atatürk yaptırmış. 1924'te imam hatip okulunu ve ilahiyat fakültesini CHP açmış. Atatürk döneminde ilk defa mevlit radyodan canlı olarak okutulmuş. Kocatepe Camii'nin yapılmasını sağlayan CHP'li dernek üyeleridir. CHP-Ecevit koalisyon hükümeti zamanında hac organizasyonu Diyanet'e verilmiştir. CHP-Erbakan koalisyon hükümeti zamanında vekil imamlar kadroya geçirilmiştir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Verdiğiniz örnekler hep Tek Parti iktidarı dışındaki tarihlere denk geliyor. CHP'nin talihsizliği İnönü dönemindeki uygulamalar olabilir mi? Camilerin ahırlara çevrilmesi gibi mesela…
Camileri ahıra çevirme olayı külliyen iftiradır. Erdoğan başbakan iken, hangi cami, hangi tarihte ahıra çevrilmiştir belgesi ile gösterilsin diye sordum, cevap verilmedi. Ellerinde belgesi olsa, Tayyip Erdoğan o belgeyi çerçeveletir, boynuna asar, meydan meydan, miting miting dolaşır, avazı çıktığı kadar bağırır ve o belgeyi gösterirdi. Camilerin ahır yapılması mevzuunu ‘Dünden Bugüne Cami Yalanları' isimli kitabımda da detaylı bir şekilde anlatıyorum. İstiklal Harbi'nde Yunanlılar ülkemizi işgal ettiğinde özellikle Yunan işgali altında kalan bölgelerde camileri ahıra çevirmiş, giderken çoğu yeri talan edip yakıp yıkarak gitmiştir. Atatürk Yunanlılar tarafından ahıra çevrilen yerlerin ihya edilip tekrar ibadete açılmasını sağlamış. Bunu da propaganda malzemesi yapılmasına ve din istismarına dönüştürülmesine izin vermemiştir.
Peki, CHP'nin muhafazakâr kesime yaklaşmasında ne gibi bir sakınca olabilir?
Bu CHP'nin dindarlara saygısından sevgisinden duruşundan başka bir şey değil. Yani sol çizgiden kayıldığı falan yok. CHP dine, dindarlara ne zaman yakınlaşsa AKP bundan rahatsız oluyor. Geçmişteki hadiseleri temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp sunuyor. Elinden oyuncağı alınan çocuğun hırçınlığıyla AKP hırçınlaşıyor CHP'nin bu girişimleri karşısında. Çünkü kendi iktidarını dinle daha çok güçlendireceğine inanıyor ve o alana başkası girmiş ve alanı daralmış gibi hissediyor.
Parti içinde sosyal demokrat-ulusalcı çatışması yüzünden parti içinde her kafadan bir ses çıkıyor imajı verildiği söyleniyor. Parti içinde çatlak olduğunu düşünüyor musunuz?
AKP kaynayan bir kazan. Kaynayan AKP kazananı örtbas ederek hissettirilmiyor. CHP'de parti içinde de dışında da demokrasi var. Siz grup başkan vekilinin AKP genel başkanını eleştirdiğini göremezsiniz. AKP genel başkanının kendisine rakip olan bir kişiyi yanına çağırıp beraber el kaldırdığını göremezsiniz. CHP insanca ve hakça yaşamaya çalışan bir parti. İnsanlar orada özgür. İstedikleri gibi düşünür, düşündükleri gibi de konuşurlar. Dolayısıyla bu bir çatlak olarak değil, parti içi demokrasinin çalıştığının göstergesidir. Diğer partilerin de örnek alması gereken bir durum.
AKP'nin 12 yıldır en büyük şansı CHP gibi bir muhalefetin olması deniyor. CHP bu anlamda muhalefet tarzında yeni dönemde bir değişikliğe gidecek mi?
AKP bugün benim valim, savcım rektörüm memurum diyor. Ciddi şekilde baskıcı sindirici horlayıcı ayrıştırıcı ötekileştirici kutuplaştırıcı bir siyaset izliyor. Kendisinden olmayanı yok etme, terbiye etme, hizaya çekme gibi bir amacı var. Muhalefetin alanını daraltmaya ve bunu halka yansıtmamaya çalışıyor. En basitinden Meclis TV'ye sadece belli saatler içerisinde yayın yapma yetkisi vererek meclisteki bizim yürüttüğümüz çalışmaları halkın görmesine engel oluyor. Biz CHP olarak elbette sürekli muhalefet olmaktan mutlu değiliz. Biz iktidar olma çabasına girince eksen kayıyor eleştirilerine maruz kalıyoruz. Biz Allah'ın izniyle iktidar olacağız ve AKP'nin zulmüne ‘dur' diyeceğiz.
17 Aralık'tan sonra ‘paralel, haşhaşi, virüs' gibi söylemlerle Hizmet Hareketi’ni terör örgütü gibi lanse etme çabası var. Dini bir grubu tehdit ya da terör örgütü gibi gösterme girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP, paralel diyor ya kendisi ‘paralel' bir din oluşturuyor. Ülke farkında değil. Rüşveti, hırsızlığı, yolsuzluğu meşru gören yeni bir din oluşturuyor. Bir milletvekili çıkıp, Allah'ın bütün vasıfları üzerinde dedi, diğeri ikinci peygamber dedi. Bir başkası Tayyip'e dokunmak ibadettir dedi. Bakara'yı makara yaptılar. Mekke'nin fethinde Peygamber gurura kapıldı biz kapılmadık dediler. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. AKP'nin Gerçek Yüzü isimli kitabımda da dine diyanete uymayan uygulamalarını yazdım. Bu ve benzeri söylemlerle baktığımızda dinle doğrudan doğruya ters düşen, söyleyeni dinen küfre götüren söz ve eylemler bu ülkede meşru normal algısı oluşturdular. Bu İslam'a ters, taban tabana zıt, dinde varmış gibi gösterilmeye çalışılan ve dinin dibine dinamit koyan söz ve eylemleri var. Bu bir paralel din kurma çabasıdır. Bu sebeple asıl paralel AKP'nin ta kendisidir. Bir mitinginde AKP gençlik teşkilatında gençler kefenle karşıladı. Bu ‘Ölümüne tabiyiz. Sana karşı kusursuz itaat içindeyiz” demekti. Oysa kusursuz itaat ancak Allah'a olur. Bağlılıkları kefenle gösterdiler. İşte o görüntüler tam bir haşhaşi zihniyeti ürünü. Haşhaşi arıyorlarsa o mitingdeki kefenlilere baksınlar.
Bir gününüz nasıl geçiyor?
Benim kendime ait bir günüm yok desem abartmış olmam herhalde. Bir üniversite öğrencisinden daha çok çalışıyorum. Bir ameleden daha fazla yoruluyorum. Ameleyi küçümsemiyorum yanlış anlaşılmasın, ben de bir amele çocuğuyum ve gurur duyuyorum. Yoğun çalışıyorum. Türkiye'nin sorunları çok. Milletvekili olmadan önce “Allah'ım Sana ve kullarına hizmet edebileceksem bana milletvekilliğini nasip et.” diye dua ettim. Duam kabul oldu şimdi sadece Allah'a ve kullarına nasıl hizmet ederim düşüncesi ile çalışmakla geçiyor günlerim. Tatil yapmam. Anadolu insanı gibi yaşıyorum. Sıradan bir insanım. Hâlâ eski mahallemde oturuyorum. Allah'ın sıradan bir kulu olmaktan mutluyum.
Takım tutuyor musunuz?
Müftü takım tutuyormuş diyecekler ama Fenerbahçeliyim.
Hangi tür kitaplar okursunuz?
Edebiyatı kitap okumayı severim. Mısır'da iki sene kalmıştım. 500 kilo kitap getirmiştim. Parasını ödediğim için kilosunu da biliyorum. Arapça kitaplarım çok fazla. Hadis alanında uzman olduğum için hadis okumaları çok yapıyorum.