Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın erken seçimi işaret eden açıklamalarının gölgesinde devam eden AKP-CHP koalisyon görüşmelerinin son turu bugün gerçekleşiyor. CHP adına görüşmeleri yürüten heyetin başındaki isim Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, CHP’nin neden ısrarlı bir şekilde koalisyon görüşmelerini yürüttüğünü “Türkiye’ye maliyeti 2 milyar 300 milyon lira. Kimsenin de halkımıza böyle bir fatura dayatmaya hakkı yok. Bakın şu anda sürdürülen müzakereler belki 6 ay sonra ‘nerede kalmıştık’ tarzında tekrar gelecek gündeme. Bu Türkiye’nin zaman kaybı, zamanı israf edişi” sözleriyle açıkladı.
AKP ile güvensizlik sorunu yaşandığı dönemde Başbakan’ın Ahmet Davutoğlu olmadığını söyleyen Koç, “Sayın Davutoğlu’nun samimi olarak bir hükümet kurmayı istediğini, Türkiye’ye bir erken seçim maliyeti ödetmek istemediğini düşünüyoruz. Burada bir anlayış farklılığı olduğu görünüyor. Bizim bu konuda yapabileceğimiz tek şey samimiyetle müzakereleri devam ettirmek” diye konuştu.
Haluk Koç’un Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- AK Parti ile 13 senedir yaşadığınız tecrübelere rağmen bugün bir koalisyon çatısı altında güven sorununu hakikaten aşabileceğinize inanıyor musunuz?
Aşarız. Bizim yaşadığımız güven sorununa bazı örnekler var. 2011 parlamentosu toplandığında biliyorsunuz, tutuklu milletvekillerini özgürlüklerine kavuşmadan yemin etmeyeceğimizi ifade etmiştik. Bir protokolle bu aşılmaya çalışılmıştı, o protokole daha sonradan bağlı kalmadıklarını gördük. Bu durum bizde ciddi bir güvensizlik yarattı. Meclis içinde çeşitli güvensizlikler yaşadık. Bunlardan en önemlisi Sayıştay Kanunu çıkarken yaşadığımız süreç. Sayıştay raporlarının Meclis denetiminden geçmeden Bütçe Kanunu’nun çıkarılması gibi şeyler. Bütün bunları ifade ettik. Tabii o zamanlar Sayın Davutoğlu başbakanlık görevinde bulunmuyordu. Bunun da altını özellikle çizmek istiyoruz. Sayın Davutoğlu geçen ağustos ayından itibaren AKP Genel Başkanlığı ve başbakanlık görevini yürütüyor. Eğer bir hükümet kurulacaksa da eski hükümet algısı ve uygulamalarının devamı olan değil, reformcu, yeni bir iddiayla ortaya çıkan ve bütün ciddi sorunları göğüsleme iradesini ortaya koyan bir hükümet oluşmasının önemli olduğunu söyledik.
İki siyasi parti farklı geleneklerden geliyor, farklı siyasi mahalleleri temsil ediyor. Yakın siyasi tarihimize baktığınızda farklı siyasi akımların zaman zaman birlikte hareket etmeleri gereğinin ortaya çıktığına tanık oluyoruz. Kamplaşmanın bir tek yaşam tarzları, inançlar ve etnisiteler bakımından değil, bir siyaset yapış farkı bakımından Türkiye üzerinde son derece olumsuz etkileri oldu. Bu şimdi bizi sıkıntılı bir güvenlik sorunuyla da karşı karşıya bırakıyor.
- Siyasi üslubun da kutuplaşması ve bunun toplumdaki yansımalarını bir sorun olarak kabul ediyor mu AK Parti heyeti?
Bu tespitleri bizim yapmamız önemli. Bu tespitleri yaparak, bugün geldiğimiz noktayı tarif ederek yola çıkmamız gerekiyor. Bunu CHP heyeti olarak ifade ettik. Eğer bu kamplaşmayı ortadan kaldıracak, topluma güven verecek, ekonomi açısından karşı karşıya kaldığımız riskleri aşabilecek bir hükümet yapısı ortaya çıkacak ise biz bu işe varız dedik. Neticede biz bir ortak parti inşaatı yapmıyoruz. Biz bir koalisyon oluşturmaya çalıştırıyoruz. Bu arada her iki parti de kendi iddiasını koruyacak, kendi siyasi çizgisini savunacak. Biz yeni bir parti inşası yapmıyoruz, bir koalisyon çerçevesi oluşturmaya çalışıyoruz.
- Terazinin iki kefesine yan yana koysanız, uzlaşabileceğinizi düşündüğünüz ve uzlaşmanın çok zor olduğu alanları nasıl sıralarsınız?
Bazı konularda iki siyasi partinin aynı söyleme gelmesi mümkün değil. Bunu herkes kabul ediyor. Ama 5 temel konu var ki bu konularda asgari düzeyde uzlaşma sağlamamız şart. Biz bir 14 madde deklarasyonunda bulunmuştuk biliyorsunuz. Bu bütün kamuoyunda ve basında CHP’nin 14 şartı diye geçti. Bunlar CHP’nin koalisyon şartları değil, bir demokrasinin olmazsa olmaz kuralları.
- O 14 madde koalisyon çerçevesi değilse bugün CHP için çerçeve nedir?
Beş temel madde var. Bir tanesi Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlar yumağı ve güvenlik tehdidi. Biz buna sebep olduğunu düşündüğümüz dış politika tercihlerinin temelden ele alınıp, Türkiye’nin komşularında savaşı kolaylaştıran uygulamalardan çıkıp barışı inşa etmeye dönük politikaların sahibi olmalı diyoruz.
İkincisi, ekonomi. Üçüncüsü, eğitim. Bana bugün Türkiye’de bir veli gösterin ki eğitim sisteminden mutlu olsun. Türkiye basit siyasi heveslerden, saplantılardan çıkıp ciddi bir eğitim politikası oluşturmak zorunda. Dördüncü konu, yeni anayasa. Tabii ki AKP’nin kafasında bir model var, bizim de var. Geçen parlamento döneminde sıkışık takvimlere karşın 4 siyasi parti grubunun katıldığı, STK’ların da sürece zaman zaman katılabildikleri bir çalışma yürütülmüştü. Sonuçta 59 madde üzerinde 4 siyasi parti bir uzlaşma sağlamıştı. Yasama ve yürütmeyle ilgili çok önemli bölümler kabul edilebilecekken masaya bir başkanlık sistemi teklifi sürülmüştü AKP tarafından. Orada masa devrilmişti. 7 haziran seçimleri öncesinde belki yetki aşımı yaparak ‘Bana şu kadar sayıda milletvekili verin, başkanlık sistemi gelsin’ diye söylendi. Ama seçimde bu söyleme yeterli bir oy desteği çıkmadı. Sonuç; 59 madde hazır. Parlamenter sisteme dayalı, güçler ayrılığı ilkesinin tahkim edildiği bir anayasa yapma süreci başlayabilir. Özgürlükçü, demokrat ve her türlü vesayet gölgesinden arındırılmış, şimdiye kadar yaşanan vesayetlerin dışlandığı ama bundan sonra da bir siyasi çatı ya da kişi vesayetinin olmadığı bir anayasa yapma hedefi var.
- Bu bahsettiğiniz AK Parti ile CHP’nin ortak hedefi mi?
Şimdi onların da iddiaları var.
- Ama güçler ayrılığının tahkim edildiği ve parlamenter sisteme dayalı model CHP’nin çerçevesi. Karşı taraf adına şu anda başkanlık sistemi demese de daha esnek bir parlamenter model olduğunu biliyoruz. Bu kadar detaya girerek konuştunuz mu bu konuyu?
Tabii tabii.
- 7 Haziran seçiminin sonuçlarını AK Partili isimlerden de ‘Başkanlık sistemini halk istemiyor’ şeklinde değerlendirenler olduğunu gördük. Bunu AK Parti heyeti koalisyon müzakeresinde de kabul ediyor mu?
Seçim sonucunda AKP parti yetkilileri tarafından bu konunun halk tarafından reddedildiğine yönelik ifadelere hepimiz şahit olduk.
- Bugün bu başkanlık meselesine rağmen AK Parti ile uzlaşabileceğinize inanıyor musunuz?
Biz irademizi koyuyoruz ortaya. Reel politik ortamın gereği onların iddialarını gerçekleştirebilmekten kendilerini uzak tutuyor. Biz ne yapabiliriz? Anayasa bir toplumsal sözleşmedir, en geniş toplumsal zemin ve en geniş sivil toplum mutabakat çerçevesinde ele alınmalı. Böyle bir anayasa yapma daveti Meclis’e iletilir. Ama şunu şunu yapacağız diye ortaya çıkarsanız bunun zaten uygulanabilirliği yok.
- CHP’nin koalisyon için öngördüğü 5 maddelik olmazsa olmazın son maddesine dönersek...
Beşinci konu, Kürt sorunu. Demokratikleşememeden kaynaklanan bu temel sorunun çözümü için çözüm yeri Meclis olmalıdır. Burada muhataplar meşru siyasi temsilciler olmalıdır. Şimdi sorunu tarif ediyoruz, zeminini tarif ediyoruz, çözmesi gerekenleri tarif ediyoruz. Meclis dışındaki süreçler işletildi şu ana kadar. Meclis’e bilgi verildi mi? Üstünkörü. AKP içinde bile çok sınırlı sayıda kişinin arasında kalan bir süreç yönetimi oldu. Siyasi meşru aktörler konunun tarafı olabildiler mi? Olamadılar. Şu anda maalesef olamıyorlar.
- HDP’yi kastediyorsunuz.
Şu anda olamıyor evet. HDP’ye etnik oy aidiyeti dışında da verilen çok oy var. Bu oyların bir kısmı yüzde 10 barajının geriletilmesine dönük olabilir ama önemli bir kısmı ‘gel, Meclis’te demokratik süreçler içinde taleplerini tartış, bunların meşru siyasi takipçisi ol’ mesajı içindi. HDP’nin bir an önce meşru siyasi muhatap pozisyonunu alması gerekiyor.
- Öcalan sizin önerdiğiniz denklemin neresinde olacak?
Onu bilemem, ben meşru aktörlerden bahsediyorum.
- Kati suretle denklem dışı mı kalmalı size göre?
Suruç sonrası terör olayları kapsamında HDP’nin ciddi bir inisiyatif alması gerekiyordu. Ama daha farklı bir konumda duruyor. Bunu Meclis’in tam işlemediğine vermek istiyorum. HDP artık inisiyatif almak zorunda. Artık 80 milletvekiliniz var.
- AK Parti’nin seçim öncesinde direndiği seçim barajının düşürülmesi/kaldırılması meselesinde şu anda daha esnek görünüyor. Bu tutumunu ‘Erken seçim olursa baraj psikolojisi nedeniyle HDP’ye çok oy gitmesin’ şeklinde bir hesaba bağlayanlar var.
Yine aynı ajandaya döndük. Günlük kişi ya da kurum ihtiyaçlarına göre yasal düzenleme yapmak sıkıntılı. Ama seçimden önceki beklentileri daha farklıydı; yüzde 10 barajının kendilerine bir avantaj sağlayacağını düşünüyorlardı. Oysa CHP 2015 seçimlerine uygulanması da sağlanabilecek değişik teklifleri verdi. Bunların hiçbirisi kabul görmedi AKP tarafından. Seçim sonuçlarından sonra karşılaştıkları siyasi harita üzerine şimdi ‘Bunu kaldıralım’ diyorlar. Şu anda yüzde 5 seçim barajı en uygun tekliftir. CHP olarak biz bunu ifade ettik, kanun teklifini de verdik. Bu müzakerelerde de bunları öneri olarak ilgili bölümde karşı tarafa sunduk. AKP bu önerilerimizi kabul ederse memnun oluruz.
- Koalisyon protokolüne ‘Hükümet en az şu kadar sürmeli’ gibi bir takvim koydurma hedefiniz var mı?
Yok, daha o aşamada değiliz. Öte yandan diyelim süreç tıkandı. Başka bir koalisyon kurmak mümkün olmadı, azınlık hükümeti de olmadı, bir erken seçime Türkiye gitti. İki olasılık çıkabilir. Birincisi, ki bir çok araştırma şirketi ortaya koyuyor; bir aşağı bir yukarı 7 Haziran’dan farklı bir sonuç çıkmayabilir.
- Sizdeki değerlendirme de bu yönde mi?
Aşağı yukarı. Bizim oy oranımızın arttığını görüyoruz. AKP’ninki bazı araştırmalarda artıyor, bazılarında düşüyor. Bu süreçten sonra bazı zıtlıklar da eklenebilir. O zaman Nasrettin Hoca’nın fıkrasına dönüyoruz. Biz bu haltı niye karıştırdık? Her seçimin Türkiye’ye maliyeti 2 milyar 300 milyon lira. Bu faturayı kimse cebinden ödemiyor, bu faturayı millet ödüyor. Kimsenin de halkımıza böyle bir fatura dayatmaya hakkı yok. Bakın şu anda sürdürülen müzakereler belki 6 ay sonra ‘nerede kalmıştık’ tarzında tekrar gelecek gündeme. Bu Türkiye’nin zaman kaybı, zamanı israf edişi. Koskoca bir ülke bütün dinamikleri ve sorunlarıyla yaklaşık 8 ay, bir yıl kaybetmiş olacak. Bu çok önemli bir fatura.
- AK Parti heyetinden benzer şekilde ifade eden kimse oldu mu?
Tabii onlar görüşmelerin masada kalan özel kısmı. Ben bunları söylemek durumundayım. Tabii ikinci olasılık şu; içte ve dışta sorunlarla boğuşan Türkiye bu yöntemle küçük bir çoğunluğu elde etmiş gibi görünen bir siyasi parti tarafından hiçbir şey olmamış gibi yönetilebilir bir ülke midir, değil midir? Bir siyasi parti kendi anlayışını bu şekilde bütün ülkeye dayatabilir mi, dayatamaz mı? Ben ikinci taraftayım. Yani bu ülke beklentilerini o yönde yoğunlaştırır ve sonuç alırlarsa yönetilemez bir ülke haline gelir. Bu durum Türkiye’yi yönetilemez hale getirebilir.
- Diyorsunuz ki ‘Biz koalisyon görüşmelerinden sonuç alamazsak ve erken seçime gidersek ve AK Parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde ederse...’
İşte o zaman yönetilemez bir ülke bulurlar karşılarında. Bunda ısrar ‘ben kaosu faiziyle yaşarım’ demektir.
- Hükümet IŞİD’le mücadele kapsamında bir takım önlemler almaya başladı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamalardan bu tedbirleri partinizin geç kalınmış ama alınması gereken tedbirler olarak gördüğünü anlıyoruz. Bugün AK Parti’nin izlemeye başladığı politika sizin yakın zaman öncesine kadar ‘IŞİD’e kucak açtılar’ diye tanımladığınız geçmişi unutturacak bir politika mıdır? Şüpheler giderildi mi?
Beş temel sorun derken birincisinin iç ve dış güvenlik eksenli dış politika hatalarının ve saplantılarının giderilmesi demiştik. Türkiye’nin hemen yanı başında bir Peşaver yaratılmasının tolere edilemeyecek bir durum olduğunu yaşayarak gördük. Değişik iddialar oldu biliyorsunuz bu radikal gruplarla ilişkilere dair. Hem Türkiye’deki demokrasi algısının meşruiyeti sorgulanır oldu hem de dış politika bakımından sıkıntılı ülkeler arasına girdik. Bilhassa bu radikal örgütlere karşı oluşan koalisyonun talepleri doğrultusunda bir çizgiye geldiği görülüyor Türkiye’nin. Ama içeride kamu güvenliğinin sağlanamaması boyutunda yapılan hatalar, bırakılan alan boşlukları Meclis denetiminden uzak ve kapalı kapılar ardında meşruiyetten uzak görüşmeler, hukuk devleti çerçevesini aşan bir takım ilişkiler... Bir altyapısı olmadığı zaman kurulduğu ifade edilen masanın taraflardan birinin çıkarı zedelendiği zaman devrilmesi kabul edilemez. Birininki zedelendi ve milliyetçilik rüzgârının yükselmesiyle tavır değişikliği oldu. Daha önce ‘Var’ dediği masa için ‘Yok’ deyiverdi birdenbire.
- Siz masayı yeniden Meclis’te kuralım mı diyorsunuz hâlâ?
Meclis’te kuralım demek şu; bütün bu sorunun tarifi yapılır, birlikte yaşama iradesi korunarak demokratikleşmede yaşadığımız sıkıntılar öncelenir. Eşit haklara sahip, eşit hukuku kullanan, eşit birer yurttaş olma yönünde ne eksikliğimiz varsa açıkça net, şeffaf görüşülür. Sürecin başından beri son derece kapsamlı ve tutarlı bir şekilde, bu sürecin nasıl yürütülmesi gerektiğini, hangi ilkeler çerçevesinde müzakerelerin yürüyeceğini ifade ettik. Hangi kanunlarda nasıl değişiklikler yapılması gerektiğini da söyledik. Bu konudaki önerilerimizi yasa teklifi haline getirdik ve TBMM’ye sunduk. Birinci sınıf bir demokrasi standartları Türkiye’de hâkim olursa bu sorun çözülür.
- TSK, PKK hedeflerine yönelik operasyonları devam ettirirken, HDP siyaset içinde tek başına mücadele ederek elinde silah olanlara ‘Ben Meclis’i arkama aldım’ diyebilir mi? Böyle bir formülün arkasında durur musunuz?
Hiç kimse kan akmasını istemiyor. Hiç kimse tek bir ölüm haberi bile duymak istemiyor. Bugün demokrasinin olgunlaşmasıyla demin söylediğim süreç yaşanabilir. Eşzamanlı olarak da bu dışarıda sağladıklarını ifade ettikleri ama çıkarı bozulanın masayı devirmesiyle Türkiye’nin tekrar bir ateş çemberine sürüklenmesini şu anda yaşıyoruz. O sürece girmeden birlikte eşzamanlı yürütülebilir. Burada HDP ana faktör olmalıdır. HDP bunu siyaseten sahiplenmelidir.
- Siz CHP olarak PKK’ya yönelik askeri operasyonların devamından yana mısınız?
Eşzamanlı olarak bütün bu önlemler, tekrar bir sürecin Meclis zemininde makul, mantıklı, açık ve şeffaf, AB standartları dikkate alınarak hukuksal bir çerçevede demokratikleşme ayağını Meclis’te HDP’nin muhataplığında yürüterek bu süreç yürütülmeli. Hiç kimse savaş çağrısı yapmaz. Ama bir devlet de kendi güvenliğini sağlamak zorundadır. Bu bomba atılsın, operasyon yapılsın daveti değildir. Ama devlet kendi polisini, askerini evinde uyurken koruma gücüne sahip olmalıdır.
- Bakan sayıları ve bakanlık dağılımları üzerinde konuşma noktasına geldiniz mi?
Biz masada hangi koltuklara oturacağımız üzerine tartışmıyoruz, hangi ilkelerde buluşabileceğimizi konuşuyoruz. Makam, mevki, koltuk pazarlığı asla yapmadık, yapmıyoruz.
- Liderler görüşmesi olursa, orada konuşulacak konu mudur bu?
O zaman da uzlaşılan ilkeler çerçevesinde bu durum belirlenir. Zaten Türkiye’de yeni bir hükümet algısını güçlendirecek ‘7 Haziran öncesi öncede kaldı’ diye düşündürtecek bir yapı ortaya çıksa hangi taleplerimizin hangi bakanlıklarla hayata geçirileceğinin adresi de çıkacak.
- Saydığınız 5 maddeye bakarak adalet, içişleri, dışişleri, milli eğitim, ekonomi gibi bakanlıkları düşünebiliriz demek ki...
İzdüşümle isimlendirme yapmayalım. Tabii ki CHP’nin belli noktalarda talepleri olur. O daha çok sayın genel başkanlar boyutunda ele alınır.
- Sayın Kılıçdaroğlu seçim öncesinde Kemal Derviş’le görüşmüştü. Derviş olası bir CHP iktidarında ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı gibi bir sıfatla siyasete dönebileceğini açıklamıştı. Şu an heyetinizde ekonomi alanında öne çıkan iki isim var. Kemal Derviş’in bir noktada sürece katılımı gündemde mi?
Perşembe günkü toplantıda ekonomik temelli ve sosyal destek ağlarını da ilgilendiren geniş bir müzakeremiz oldu. İnanın siyasetin şu aşamasında hiçbir yerde, hiçbir alanla ilgili hiçbir isim üzerinde durulmadı. Kendi içimizdeki değerlendirmelerde de isim temelinde –ki buna bizler de dahiliz- hiçbir adres çıkarma, yön tarif etme gibi bir tavır takınılmadı. Ülke için kişisel çıkarların ötelenmesi ve bir sorumluluk arayışı var. Onun için büyük koalisyon diyoruz. Geniş tabanlı siyasi partilerin sorumlulukları da o çerçevede geniş olmalı.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan 2 gün önce Çin ziyareti sırasında daha önce dolaylı olarak ifade ettiği erken seçim tercihini açıkladı. Erdoğan’ın AK Parti üzerinde bir seçim hükümeti dayattığı, bu nedenle de sizinle devam eden koalisyon müzakeresinin boşa düştüğü konuşuluyor. Tam müzakerelerin ortasında böyle bir hamle sizi rahatsız etmedi mi? Bu konuyu masada muhataplarınızın gündemine getirdiniz mi?
Türkiye’de hükümetin nasıl ve kim tarafından kurulacağı belirsiz değildir. Bu işin kuralları Anayasa’nın 109 ve devamı maddelerinde açık seçik ifade ediliyor. Cumhurbaşkanı bir milletvekiline bu görevi verir. Teamülen bu milletvekili seçimde en fazla oy alan partinin genel başkanıdır. Görevlendirilen kişi kendi bakanlar kurulu listesini ve hükümet programını oluşturur. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı kendi görüşlerini ifade etmiştir ama biz Anayasa’ya göre hareket ederiz. Bir buçuk ay önce Türkiye’de bir seçim yapıldı. Milli iradeyi yok mu sayalım? Seçim çarkıfelek değil ki, kazanana kadar bir tur daha döndürelim. Neticede halkımız konuştu. Usulüne uygun olarak bu seçim yapıldı ve 550 milletvekili seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde hükümet kurmaya yeter sayı var. O zaman hepimizin üstüne düşen sorumluluk da çerçevede hareket etmektir. Sayın Davutoğlu’nun samimi olarak bir hükümet kurmayı istediğini, Türkiye’ye bir erken seçim maliyeti ödetmek istemediğini düşünüyoruz. Burada bir anlayış farklılığı olduğu görünüyor. Bizim bu konuda yapabileceğimiz tek şey samimiyetle müzakereleri devam ettirmek. Şahsi ikbali veya kısa vadeli hesapları nedeniyle hükümet kurma becerisini gösteremeyen, ortaya çıkan maliyetin hesabını halkımıza verir.
- Siz görüşmelere devam ederken bir başka dikkat çekici açıklama da Başbakan Davutoğlu’ndan geldi. MHP ile de temasların sürdüğünü söyledi. Bundan haberiniz var mıydı?
Sayın Davutoğlu elbette diğer partilerle de görüşebilir. Bu siyasetin doğasında vardır. Eğer onlarla daha fazla anlaşabildiğini düşünürse o yönde de adım atabilir. Bizim açımızdan bugün müzakere ettiğimiz koalisyon, Türkiye’nin temel dertlerine köklü bir cevap olabilecek, Türkiye’ye çok farklı bir perspektif sunabilecek, dünyada da örnekleri olan büyük bir koalisyondur. Milletimizin yüzde 70’ini temsil eden böyle bir koalisyon, samimiyet içerisinde Türkiye için çalışmaya başlarsa, çok farklı sonuçlar alabiliriz.
- CHP şu noktada AKP’nin MHP ile kısa dönemli ya da erken seçim hükümeti için pazarlıklarda elini güçlendirmek için kendisini kullandığını düşünüyor mu?
Biz bir müzakere masasındayız. Bir görüşme sürdürüyoruz. Önerilerimizi ortaya koyuyoruz. Karşı taraf da bize neyi kabul ettiğini, neyi etmediğini bildiriyor. Farklılıkları tespit komisyonunda değiliz, 7 Haziran’da milletimiz bize uzlaşmayı, görüşmeyi, ortak aklı oluşturmayı emretti milletin emrinin gereğini yerine getiriyoruz. Hangi noktada anlayış birliğine varıldığının, hangi noktada uzlaşmanın hangi sebeple kurulamadığının da elbette millete hesabını veririz.
- Eğer her ne olursa olsun müzakereyi tamamlamakta ısrarlı iseniz bunun olası bir sonbahar seçiminde CHP’ye oy kaybettireceği yönünde kaygılarınız yok mu?
7 Haziran’da milletimiz hiçbir partiye tek başına iktidar kurabilecek çoğunluğu vermedi. Milletimiz bütün partilere dedi ki, ‘Ben kavgadan dövüşten sıkıldım. Kendi için kavga eden, bu ülkeyi geren, kutuplaştıran bir siyaset istemiyorum, ben Türkiye için fedakârlık yapan, uzlaşan, arayan, sorun çıkaran değil, çözüm bulan bir siyaset istiyorum’. Biz de bu mesaj çerçevesinde hareket ediyoruz. Türkiye bir ateş çemberinden geçiyor. Dar hesaplarla hareket edemeyiz. Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır deriz, o şekilde yolumuza devam ederiz. Her kesimden vatandaşımız bize yola devam edin, sorumluluk alın, taşın altına elinizi koyun diyor. Biz de bu beklentiye uygun hareket ediyoruz. Halkımız ‘Gidin aranızda kavga edin ya da beceriksizlik yapın, bana da 2 milyar 300 milyon lira erken seçim faturası gönderin’ demiyor. Maliyeti kim çıkarıyorsa o kaybeder, bu millet maliyet ödemesin diye çalışanlar kazanır.
- Son haftalarda yaşanan gerilim ardından HDP diyor ki ‘Gelin, dokunulmazlıklarımızı kaldırın’.
Siyasi dokunulmazlıklar zaten tümüyle kaldırılsın, HDP kapsamında değil.
- Bu konu şu anda koalisyon görüşmesinin bir parçası mı?
Zaten bu siyasi ahlak yasası çerçevesinde gelecek. Bizim 2002 seçim bildirgemizden itibaren bütün belgelerimizde var. Dokunulmazlıklar tasnif edilerek kaldırılmaz. Dokunulmazlıklar tümden kaldırılsın, sadece kürsü dokunulmazlığıyla sınırlı kalsın. CHP’nin tutumu başından itibaren o zaten.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan dokunulmazlıkların kişi bazında kaldırabileceğine dair bir yol gösterdi. HDP Eş genel başkanı Selahattin Demirtaş hakkında fezleke hazırlandı bile.
Herhangi bir kişinin kişisel ajandasına göre dokunulmazlık kaldırılması ya da kaldırılmaması gibi bir tasnif olayı olmamalı. Bir genel kapsam konur, o da söylediğimiz kapsamdır. Bu da siyasi etik yasası çerçevesinde değerlendirilmesi gereken hususlardan biridir.