CHP Milletvekili İlhan Cihaner, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı 'Adalet Yürüyüşü' ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Yürüyüşün ilk günlerinden beri içinde yer alan Cihaner, "geç kalındığını" ima ederek "Referandumda daha yerinde bir zamanlama olacaktı, o dönem yapılan bir eylem daha güçlü ve siyasete daha müdahale edici olurdu. Bu yürüyüş referandum gecesi olsaydı muhtemeldir ki bambaşka bir Türkiye olurdu" görüşünü dile getirdi. Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) 16 Nisan'da "mühürsüz zarf ve pusulalardaki oyların geçerli sayılmasına" karar vermesinin ardından CHP içinde "sine-i millet" tartışması başlamıştı. Cihaner, "sine-i millet" fikrine karşı çıkan Kılıçdaroğlu'nu eleştirdiği açıklamasında "O gece (16 Nisan) insanlar barışçıl taleplerle yani referandum üzerindeki şaibelerin giderilmesi için sokağa çıkmış olsaydı muhtemeldir ki YSK bu kadar pervasız bu kadar hukuksuz bir karar veremeyecekti. Sonrasındaki karar ne olursa olsun AKP bu kadar pervasız davranamayacaktı" diye konuştu.
BirGün gazetesi'nden Meltem Yılmaz'ın Cihaner ile yaptığı söyleşi şöyle:
-İlk günden beri Adalet Yürüyüşü’ndesiniz. Eylemin yürüyüş şeklinde yapılması, eylemin amacı ve kitle ile ne kadar örtüşüyor, burada ne gözlemlediniz?
Bugüne kadar hukuki aktivizmden tutun da, parlamentoda değişik boyutlardaki direnişlere, muhalefet olanaklarının araştırılmasına kadar birçok şey yapıldı, ama nihayetinde gelinen noktada toplumda, özellikle CHP tabanında biriken bir enerji de vardı. Şimdi Adalet Yürüyüşü eylemi, rutin koşullar içinde, gelen tepkilerden de hareketle en uygun eylem biçimi gibi görünüyor. Tüm yurttaşların katılabileceği, barışçıl, hatta belki kolay bir eylem. Ayrıca, iktidarın toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kriminalize ettiği bir ortamda, onlara koz vermeme açısından da çok elverişli.
-CHP tabanında biriken enerjiye dikkat çektiniz, ne zamandan bu yana biriken bir enerjiden söz ediyorsunuz?
Gezi’den bugüne ortaya çıkan yeni bir genç siyasallaşması, kendisini örgütlü ve politik yapılara çok sıkı bağlarla bağlı hissetmeyip, tek tek politik düşüncelere sahip kişilerin oluşturduğu enerji.
-Peki o kişileri, yani Gezi’den bu yana biriken enerjinin açığa çıkışını, Adalet Yürüyüşü’nde görüyor musunuz?
Bir kere, sol sosyalist yapıların neredeyse tamamı Adalet Yürüyüşü’ne tereddütsüz, hemen desteklerini açıkladı. Bu çok önemli. Bunun dışında iktidarın sadece ceza adaleti anlamında değil ekonomik adaletsizliklerinden, özellikle emek politikalarından rahatsız olan sendikaların katılımı oldu. Ancak gençlerin katılımının düşüklüğünü biraz takvimle ve etabın çok zorlu olmasıyla bağlantılı buluyorum. Bir insan eğer çalışıyorsa, öğrenciyse hatta gündelik hayatını sürdürme mecburiyeti olan herhangi bir insansa 20-25 günü bu işe ayırması gerekir. İstanbul’a yaklaştıkça sayının çok daha net bir şekilde artacağını düşünüyorum.
-İstanbul’a yaklaştıkça bu yürüyüşün şeklinin, boyutunun değişeceğine, bir şeye evrilip evrilmeyeceğine dair de soru işaretleri var. Yürüyüş nereye evrilecek?
Buna katılımın ve yürüyüşün kendisi karar verecek. Eğer katılım çok fazla olur, insanlar buradaki talebi, özellikle şu anda AKP medyasının yoğun bombardımanı karşısında bağlamından koparıp farklı bir yerlere koyarlarsa, eleştiriler başlarsa, eylem tabii ki sönümlenir. Ama ben öyle olacağını zannetmiyorum.
-Nasıl ki bu eylem kendiliğinden ortaya çıktıysa, aynı şekilde devam edecek diyorsunuz.
Evet. Genel Başkan o gün “Ben saat 11.00’de Güvenpark’ta elimde ‘Adalet’ pankartıyla yürüyüşe çıkıyorum’’ dedi. Aslında bu yürüyüşe başlamakla yürüyüşteki taleplerin ve hedeflerin önemli kısmı gerçekleşmiş oluyor. Bir kere böyle bir kitle olduğu ortaya çıktı, yani insanlar sanıldığı kadar yalnız değil. Bunca baskının olduğu bir ortamda teslim olmayan, yabana atılmayacak bir kitle var ve bunlar bir araya gelebiliyor. Bu anlamda eylemin amacı önemli ölçüde gerçekleşti. Bu yürüyüşü sürekli karalamaya çalışanların da, bu gerçeği gördüklerini anlıyoruz.
-Yani şunu mu demek istiyorsunuz: CHP seçmeni dahi
sokaktaysa, Türkiye artık korku eşiğini aşmıştır? Evet. Bu yürüyüş, başta CHP olmak üzere, bugüne kadar toplumu belli rahatsızlıklarla, belli kavşaklarla örgütleyip kitlesel olarak ortaya çıkaramayan yapıların yapmaları gereken bir şeydi. Evet bunların bir kısmında hükümetin baskıcı politikalarının yarattığı korku ikliminin, insanları işiyle, aşıyla tehdit etmelerinin, eleştirel bir şeyler söyleyenin parmaklıklar ardına gönderilmesinin etkisi vardı, ama yabana atılmayacak da bir direniş ve karşı çıkış potansiyeli vardı. Bugüne kadar örgütlü yapılar bunu hayata geçiremediler. Bu nedenle bu yürüyüş bize çok önemli sonuçlar veriyor.
-Bu yürüyüşten başka ne gibi sonuçlar çıkarıyorsunuz?
Herkesin başka gerekçelerle buraya gelmesinin nedeni aslında son zamanlarda Türkiye’de, Ortadoğu’da ve dünyada yaşanan birçok adaletsizliğin birikimi. Bunu belki 4+4+4’e indirgiyorlar, belki bir bildiriye imza attıkları için işlerinden edilen akademisyenlerin rahatsızlığına, belki de milletvekillerinin ve parti genel başkanlarının tutuklanmalarına indirgiyorlar. Ama işin kökeninde emeğin güvencesizleştirilmesinden tutun da eğitim politikalarına kadar, gericileştirmenin yarattığı yıkım var. Bizim de özeleştiri yapmamız gereken nokta tam da bu. Bütün bu rahatsızlıkları örgütleyip politik harekete dönüştürecek bir siyasal önderliği, Türkiye’de kitlesel olarak politikaya müdahale edebilecek etkinlikte kullandığımız söylenemez. Bu yürüyüş en çok onu öğretiyor.
-Yürüyüş sadece muhaliflerde mi karşılık buluyor yoksa adaletsizlik AKP seçmenini de rahatsız ediyor mu?
Bu soruyu çok önemli buluyorum. AKP’ye oy veren orta-alt gelir guruba dahil yurttaşın düşünmesi gereken şu: Türkiye, yüzde 5, yüzde 10, totalde yüzde 20’ler boyutunda büyümüşken AKP elitlerinin çocukları neden bunun milyon katı büyüyor? Hiçbir AKP elitinin çocuğu izbe bir yurtta yanarak can vermiş midir? Orada can veren çocukların kimliklerine ekonomik sosyolojik durumuna bir baksınlar. Ya da Soma’da açıkça katledilen kişilerin önemli bir kısmı muhafazakâr. Muhtemelen AKP’ye oy veren vatandaşlar; onların çocukları ya da eşleri orada can verirken, AKP hükümetini biraz eleştirdiler diye onları tekmelemeleri adil midir? İstedikleri adil düzen bu mudur?
-Yürüyüşün böyle bir sorgulamaya etkisi olur mu sizce?
Özellikle muhafazakâr kesimin beslenme kaynakları buna engel oluşturuyor. Cumhurbaşkanı sanki seçim varmış gibi sürekli yürüyüşü karalıyor. Oysa bu yürüyüş, her ne kadar Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının sonrasına denk gelmiş olsa da yalnızca bu değil; tüm haksızlıklara, özgürlüklerinden mahrum bırakılanlara, hatta onu da aşan ekonomik adaletsizliklere de; yani her türlü adaletsizliğe tepki olarak yürünüyor.
-Referanduma YSK müdahalesi anlaşıldığında sokağa çıkılmış olunsaydı, eylem bugüne kıyasla daha mı yerinde olurdu? Ne anlamda daha farklı bir tablo ortaya çıkardı?
Referandumda daha yerinde bir zamanlama olacaktı, o dönem yapılan bir eylem daha güçlü ve siyasete daha müdahale edici olurdu. Bu yürüyüş referandum gecesi olsaydı muhtemeldir ki bambaşka bir Türkiye olurdu. O gece insanlar barışçıl taleplerle yani referandum üzerindeki şaibelerin giderilmesi için sokağa çıkmış olsaydı muhtemeldir ki YSK bu kadar pervasız bu kadar hukuksuz bir karar veremeyecekti. Sonrasındaki karar ne olursa olsun AKP bu kadar pervasız davranamayacaktı. Referandum gecesi silahlı kişiler varsa bile çıkılmalıydı, çünkü eğer siz bundan sonra Türkiye’nin bir diktatörlüğe gittiğini iddia ediyorsanız, bu kadar ağır bir teşhis karşısında geliştireceğiniz eylemlerin de vereceğiniz reaksiyonların da bununla uyumlu ve eş değer ağırlıklı olması lazım. Sokakta silahlı kişiler var deyip, evinizden dışarı çıkmazsanız bu korku sizi esir alır. Ayrıca CHP’nin siyasal geleneği ile de, geçmişiyle de uyuşmaz; CHP kuruluşun, kurtuluşun partisi diyoruz biz. Kuruluşta da birçok silahlı unsurlar vardı karşısında, 12 Eylül öncesinde de sosyalistler karşısında silahlı birileri vardı diye korkup geri çekilmediler. Bakın, konuşmamın başında da söylediğim gibi, hem solda, hem CHP’de o kadar büyük bir birikim var ki bir eylem çağrısı hemen karşılık buluyor. Ama elbette, muhalefetin, mücadelenin tek yöntemi de bu değil. -Yürüyüşün neye evrileceğini kitlenin kendisi belirleyecek dediniz. Peki bu eylem, CHP’nin bundan sonrasında nasıl bir işlev görür/görmeli?
Bu yürüyüş eğer bundan sonraki politik kavşaklarda oluşacak politik ayrışmalarda bir enerjiye dönüşürse faydası olacaktır. Aksi takdirde daha önceden bazı olumsuz kavşaklarda gördüğümüz bir sönümlenme gibi, enerjiyi boşaltma gibi bir işlev üstlenmiş olur. Bunun yerine enerjiyi artıracak ve süreklileştirecek bir şeye dönüşmesi gerekir. CHP’nin de, diğer yapıların da liberal kirlenmeden, siyasal İslam’dan uzak durması lazım. Dünyada çökmüş olan ve hatta Türkiye’deki taşıyıcılarının artık vazgeçtiği bu yaklaşımlardan, figürlerden uzak durup, bütünlüklü politik bir tutumun parçası olması lazım.
-İlk kez sokağa inen CHP’nin bundan sonra alacağı tutumun her zamankinden daha fazla önem kazandığını söyleyebilir miyiz?
Tabii ki. Artık CHP’nin ve Türkiye’de barışın, eşitliğin, özgürlüğün, adaletin olmasını isteyen herkesin çok dikkatli olması gerekiyor. Çünkü; artık Türkiye’de siyaseti belirleyen yeni bir durum da var, meşruiyeti önemli ölçüde sakatlanmış olsa da, artık kurallar bu durumun üzerinde oynanacak. Şimdiden yerel yönetimlerde alınacak tutuma göre parti örgütleri kendilerini konumlandırırsa; bu hem partinin hem bu enerjinin ve yürüyenlerin, ülkenin, Ortadoğu’nun felaketi olur.
-Yürüyüş CHP’de nasıl bir etkileşime yol açar?
Önümüzde bir kurultay var. Bu kurultayda CHP’lilerin çok dikkatli olmaları gerekir. Bu süreç sadece CHP’ye değil, toplumun tamamına sahte kahramanlar enjekte etti. Bir sürü pragmatik, güncel, popülist siyasetin ve belli medya kesimlerinin dayattığı yanlış figürler oldu. Bu kurultay süreci, bu yapıları ayıklamazsa ideolojik ve parti olarak programı bu enerjiyle birleştirmezse başarıya ulaşmak mümkün olmaz. Bir yandan da şu var, dünyaya paralel olarak Türkiye’de de biraz önce bahsettiğim çöküş projeleri ve yükselen değerler var. Yükselen değerler; eşitlikçi, yurttaş eksenli, emek eksenli politikalar yükseliyor ve bunun dışında kalan siyasi partiler ve hareketler yok olup gidiyor. Türkiye üzerinde - muhafazakar yurttaşları ayrı tutarak söylüyorum ki - Siyasal İslamcıların projesi de çöktü. Dış politika olarak, eğitim olarak, yargı olarak çöktü. Çökmüş bir ülke var ellerinde.