CHP'li Keskin: Erdoğan Genelkurmay Başkanı ile Güneydoğu'yu gezecek

CHP'li Keskin: Erdoğan Genelkurmay Başkanı ile Güneydoğu'yu gezecek

CHP’nin teşkilatlardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin, Afyonkarahisar’daki patlamayla ilgili olarak Genelkurmay’ın “özeleştiri” yapmasını ve bundan sonra “Görevde kalıp kalmayacaklarına karar vermeleri gerektiğini” söyledi. Keskin, Başbakan’ın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile Doğu ve Güneydoğu’ya gideceğini söylediğini aktardı.

Vatan gazetesinden Deniz Güçer’in “Erdoğan Genelkurmay Başkanı ile Güneydoğu’yu gezecek” başlığıyla yayımlanan (8 Eylül 2012) söyleşi şöyle:

 

Erdoğan Genelkurmay Başkanı ile Güneydoğu’yu gezecek

- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ‘BDP’lilerin dokunulmazlıkların kaldırılması ekmeklerine yağ sürer’ dedi, katılıyor mısınız? Sayın Başbakan da bu konuda aynı anlayışta olduğunu söyledi. BDP milletvekillerinin PKK’nın eylemlerini ve girişimlerini meşrulaştırmaya yönelik yaklaşımlarının doğru olmadığını ifade etti. Milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılması gerektiğini bana açıkladı. Konuyu Sayın Kılıçdaroğlu ile görüşmesinde kendisine de ilettiğini söyledi. Biz geçmişten beri milletvekillerinin dokunulmazlığının kürsü özgürlüğü ile sınırlandırılmasını istiyoruz. Yolsuzluk, usulsüzlük yapan, başka kirli işlere bulaşmış tüm milletvekillerinin sade insanlar gibi yargı huzurunda hesap vermesini istiyoruz. Kürsü özgürlüğünün dışında kalan tüm dokunulmazlıklarının kaldırılmasından yana bir tavrımız var. Bazı suçlarda dokunulmazlıkların kaldırılıp bazı suçlarda örneğin yolsuzlukta dokunulmazlığın korunmasını doğru bulmuyoruz. Toplumsal vicdanda yara açacak bir yaklaşımdır. Siyasal iktidar içtense, dokunulmazlıkların kürsü özgürlüğü ile sınırlandırılmasıyla ilgili düzenlemeyi getirir, CHP buna katkı verir. Dokunulmazlığın amacı zaten milletvekilinin hiçbir baskı altında kalmadan kürsüde seçmenlerinin haklarını özgürce savunabilmesi, koruyabilmesidir. Ama maalesef Türkiye’de son yıllarda dokunulmazlık kirli işlere bulaşan insanların korunmasına yönelik bir şemsiye haline geldi.

- MHP’nin “terör suçları” önerisine sıcak bakmıyorsunuz özetle... Sınırlı getiriyorlar. Kamu kaynaklarını zimmetine geçiren, kamunun imkanlarından yararlanarak zengin olan, yolsuzluk yapan insanlarla ilgili dokunulmazlık zırhını koruyacaksınız ama öbür tarafta bir başka suçtan ötürü milletvekilinin dokunulmazlığını kaldıracaksınız. Bu anayasanın eşitlik ilkesine uygun bir yaklaşım değil. Toplumun beklentilerine de yanıt vermez. CHP, kürsü özgürlüğü dışında tüm dokunulmazlığın kalkmasını istiyor ve böyle bir düzenleme görürsek sonuna kadar destek veririz. Ama falanca suçlara dokunulmaz, başka suça dokunulur gibi bir ayrımı doğru bulmuyoruz.  

- BDP’nin kucaklaşma görüntülerinin dokunulmazlık kapsamında yer alması toplum vicdanını nasıl etkileyecek peki? Dokunulmazlık sadece kürsü özgürlüğü ile sınırlanırsa herkes yasalar çerçevesinde yaptığı yanlış işin hesabını verecek. Orada da istisnai bir işleme gerek yok. O milletvekili de herkes gibi trafik polisine tokat attıysa, komisere yumruk attıysa, yasaları çiğnediyse gidip yargı huzurunda hesabını verecek. CHP’nin önerisi bu tartışmaların tümümünün ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır. Biz kürsü özgürlüğünün dışındaki tüm suçlarla ilgili savcılar gereken işlemi yapma hakkını elde etsin, tüm tartışmalar da sona ersin diyoruz.  

İklim değişikliğinin ilk ayağı: Doğu raporu

- CHP’nin önümüzdeki günlerde bir Doğu ve Güneydoğu atağı yapacağı konuşuluyor? O bölgeye gitmekte sıkıntı çektiğimiz iddialarının ne kadar boş olduğunu önümüzdeki günlerde herkes görecek. Sayın Genel Başkanımız Kilis, Antep, Hatay’ı kapsayan bir gezi yapacak. Ben de Hakkari’den başlayarak Doğu ve Güneydoğu’daki örgütlerimizle temasta bulunmak için bir çalışma başlatıyorum. Bölgede yaygın bir coğrafyayı kapsayacak. O bölge bizim coğrafyamız, o insanlar bizim yurttaşımız. Sade yurttaşımızla da hiçbir sorunumuz yok. Dertlerini dinlemek, çözüm üretmek bizim parti olarak görevimiz. Örgütlerimizi orada daha canlı ve diri tutmak için sorunlarını yerinde tespit edeceğiz. Örgütlerimizle karşılıklı her türlü sorunu görüşeceğiz. İsteklerini yerinde tespit edeceğiz. Daha rahat çalışması için ne gibi önlemler almamız gerektiğini karşılıklı görüşerek belirleyeceğiz.

- Bir rapor hazırlanacak mı? Elbette. Orada gördüğümüz eksikliklerle ve taleplerle ilgili hazırladığımız raporu partimizin MYK’sının tartışmasına açabiliriz.  

- Daha önce “İklim değişimi yaşanacak” demiştiniz. Doğu’dan mı başlıyor? Bu iklim değiştirme projemizin bir uzantısıdır, bir ayağıdır. Yerinde gidip insanlarla görüşeceğiz, dertlerini dinleyeceğiz.  

- Orhan Miroğlu Taraf’taki son yazısında, “CHP Mahmur’a gitsin” diyor. Mümkün mü? Kişisel değerlendirmesi. CHP’nin bu konudaki görüşü de açıktır; silahlar bırakılmadan biz şiddet eylemi yapanlarla görüşülmesinin karşısındayız. Sorun, devletin itibarının ve hukuk içindeki meşru otoritesinin aşındırılması nedeniyle maalesef bu boyutlara gelmiştir. Bizim şiddet eylemcilerinin kampına gitmemiz söz konusu olamaz, düşünülemez bile. Kendi düşüncesidir, saygı duyuyorum ama bizim gündemimizde böyle bir şey olamaz.  

- “CHP bölgede yok” eleştiriliri hep yapılır. İklim değişikliğiyle çabanızın karşılığını alacağınıza inanıyor musunuz? Bize “Yok” diyorlardı ama şimdi kendileri gitmekte zorluk çekiyorlar. Gidememe sırası başkalarına geldi. Ama herkes gitmelidir. Biz her hafta Sivas’tan öteye geçiyoruz. Uludere’ye Başbakan değil, CHP Genel Başkanı gitti. Bir de eğer bir siyasi iktidarın başı, ana muhalefetin o bölgeye gidemeyişini şiddete, korkuya bağlıyorsa o zaman başarısızlığı ortaya çıkıyor.

- Hüseyin Aygün’ün kaçırılmasıyla ilgili Başbakan dahil bir çok siyasi, “şaibeli” imasında bulunuyor... Hüseyin Aygün’le ilgili olay şaibeliyse BDP milletvekilleri terör örgütü mensuplarıyla devlet karayollarının ortasında, güpegündüz yan yana geldiğinde devlet nerdeydi? Niye devletin güvenlik güçleri önlem almamıştı? Sayın Başbakan gerçekleri gizlemek için bilgi kirliliği yaratıyor. Hüseyin Aygün milletvekili seçildikten sonra Tunceli’de iki kez seçim bürosu basılmıştır. Bu bile olayın berraklığını ortaya koyar. Aygün’ün kaçırılmasını, bir CHP milletvekilinin PKK ile ilişkisi varmış gibi bir algı yaratarak CHP’yi suçlamaya kalkmak siyasi etikle bağdaşmaz. Bunu Başbakan’a yakışan bir tavır olarak görmüyorum. Hüseyin Aygün’ün kaçırılmadığını, bir senaryo gereği kendi rızasıyla götürüldüğünü iddiaya eden Sayın Başbakan neden kanıtları, delilleri ortaya koymuyor? Oslo görüşmesini, İmralı görüşmelerini CHP yapmadı. Tunceli’de Aygün için, bir tepki ortaya konulmak için miting düzenlendi. Yurtdışından, yurtiçinden gelen tepkiler PKK’yı sanırım daha realist düşünmeye zorladı ve Aygün bırakıldı. CHP, SHP döneminden bu yana şiddete karşı olduğunu, sorunun demokratik çerçeve içerisinde çözülmesi gerektiğini Türk ve dünya kamuyouna duyurmuştur. Şiddet yanlılarıyla uzaktan yakından bağlantımız yoktur.  

- Parti içinden de Aygün’e tepkiler geldi ama... Bazı açıklamaları insanlarda bir tedirginlik yaratmıştır ama onlar bireysel açıklamalarıdır. Ama kimse tedirginliğe kapılmasın. Eksen kayması söz konusu olamaz. CHP sosyal demokrat bir partidir ve o kurallar içerisinde yoluna devam etmektedir.  

- 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın en ilginç görüntüsü Başbakan Erdoğan ile sizin sohbetiniz oldu. Sohbet nasıl başladı? Ben genel sekreterken, Sayın Başbakan İstanbul’da Belediye Başkanıydı. O dönemlerde bir kaç defa karşılaştık. Bir uçak seyahatinde yan yana oturmuştuk. Birbirimizi tanıyorduk. 30 Ağustos törenlerinde otururken, kuru pasta getirildi. Benim önümdeki sehpaya konulmuştu. Başbakan’a biraz uzaktı yani. Kendisine, “Almaz mısınız?” dedim. “Yok, Melih Gökçek kahvaltı verdi. Oradan geliyorum” dedi. Konuşma öyle başladı.  

- Dokunulmazlıklar hemen sonrasında mı gündeme geldi? Evet. O konudaki taleplerini dile getirdi. BDP milletvekillerinin terör örgütü mensuplarıyla buluşmasını doğru bulmadığını vurguladı. Onların yaptığının PKK’nın propagandasına katkı yaptığını dile getirdi. Bu konuda parlamentoda bir düzenleme yapılması gerektiğini, parti olarak bu anlayışı takip ettiklerini söyledi.  

- Başbakan’ın BDP’lilere yönelik eleştirileri de oldu değil mi? Doğru. Ben kendisine alan hakimiyetiyle ilgili BDP Genel Başkanı’nın açıklamasını sordum. “Bu çok vahim bir açıklama ve arkasından bir iddiada bulunuyor. ‘İnanmayan varsa gelsin bölgede fiili olarak durumu görelim’ diyor. Sizin bir açıklama yapmanız gerekiyor. Toplum ciddi bir şekilde rahatsız” dedim. Sayın Başbakan da, “Ben bir televizyon programına katılacağım, düşüncelerimi açıklayacağım ama bu iddia doğru değil. Gerçeği yansıtmıyor” dedi. Bu kadar geniş bir alana 700 tane militanla hakim olmak mümkün olmadığını söyledi ve “Haber kendi içinde çelişkileri taşıyor. Haberi yazan arkadaşlarımız, gazetelerin yayın yönetmenleri maalesef araştırmadan bunları yayınlıyor. Bu yanlış haberler de PKK’nın da propagandasına adeta destek oluyor” dedi. Kendisi yakında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya bir gezi yapacağını da söyledi. O gezi sürecinde de bu konularda toplumun beklediği açıklamaları devreye sokacağını ifade etti. Hatta bu geziye Sayın Genelkurmay Başkanı ile çıkacağını söyledi, “Genelkurmay Başkanı ile konuyu konuştum. Birlikte bir gezi yapacağız” dedi.

- Ziyaretin tarihiyle ilgili bir konuşmanız oldu mu? Hayır. Sonra zaten merasimde geçen araçlar, silahlar, füzelerle ilgili bilgi verdi. Onların menzilinin yeterli olmadığını, daha uzun menzilli füzelerin Türk sanayiciler tarafından yapım çalışmalarının sürdüğünü söyledi. Mayına dayanıklı cipler vardı. Onların Türkiye’de üretildiğini, söyledi. Seri bir üretime geçildiğini ve yapılan bu araçların seri bir şekilde Doğu ve Güneydoğu’da hizmet yapan askerlerimize sunulacağını söyledi.

- Gülerken çekilmiş bir fotoğrafınız da gazetelere yansıdı... Sayın Başbakan, Genel Başkan’ımızın Güney Afrika’da olduğunu söyledi. Ben de doğruladım. Başbakan, “Maalesef orada da şiddet eylemleri oluyor” dedi. Ben de, “Etnik sürtüşmeyi çözdüler” dedim. Kendisi bunun üzerine, “Ama geçenlerde orada da bir saldırı oldu. İnşallah sağ salim gelir” dedi. Esprili bir konuşma oldu.  

- Aslında bir hafta önce kendisine tazminat ödediniz değil mi? Öyle oldu. Bir demecimden dolayı dava açtı, kazandı. Türkiye’deki yargı reformunun ne anlama geldiğini de ben kendi davamdan gördüm. İktidara muhalif olanlar hakkında açılan davalar çok hızlı bitiyor. İlk celsede bitirdi hakim. Mahkum etti. Temyize gitmeden icraya verdiler ve parayı da tahsil ettiler. Tabii açmadım bu konuyu. Belki kendisinin de haberi yoktur.

- İktidar ve ana muhalefet birbirini son dönem çok ağır bir dille eleştiriyor. O görüntüler için size eleştiri geldi mi? Hayır, neden gelsin? Neticede ülkenin Başbakanıdır. Siyasette kan davası olmaz. Ben duygusal yaklaşım içinde olsam bir hafta evvel binlerce lira para ödemişim. Ama Başbakandır. Geldiği zaman ayağa kalktım, saygı gösterdim. Bu insanı küçültmez. Devletin Başbakanı çünkü. Politikalarının yanlışlığını eleştiririz ama benim saygım makamadır. Ben de herkes gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’na gösterilmesi gereken saygı ve ilgiyi gösterdim. Yarın benim genel başkanım da o koltuğa geldiğinde o günkü ana muhalefet veya küçük muhalefet partisinin milletvekilleri de aynı saygıyı gösterir. Bu Türk demokrasisi açısından da güzel.  

Sınırlar kevgire döndü

- Suriye ile gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz. Putin’in, “Herkes zarar görür” açıklamasında Türkiye’ye uyarı var mı? Suriye konusunda maalesef iktidar çok yanlış bir yöntem izledi. Esad’ın gitmesini isteyen ülkelerin başında ABD, İngiltere, Fransa geliyor. Ama Türkiye’nin uyguladığı yanlış politikalar, yanlış üslup nedeniyle Esad’ın gündeminde birinci sırada Türkiye, ikinci sırada Suudi Arabistan ve Katar var. Ortada ABD yok, İngiltere sütre gerisine çekilmiş, Fransa hiç ortalıkta görünmüyor. Halbuki Esad’ın asıl değişmesini isteyenler bunlardı. Maalesef Türkiye’de Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan zatı muhterem “stratejik derinlik” anlayışıyla kendi ideolojik anlayışını Türkiye’nin dış politikasına oturtmuştur. Yanlıştan yanlışa gidilmiştir. Türkiye kendi topraklarında Suriye’den gelen sığınmacılara eğitim verecek bir konuma gelmezden önce başka yıldırıcı önlemler alamaz mıydı? Diplomatik baskı yaratılabilir, uluslar arası kuruluşlar devreye sokulabilirdi. Şu anda Türkiye’nin sınırları yol geçen hanına dönmüştür, kevgire dönmüştür. Hastanelerde Türk vatandaşlarından daha fazla Suriye vatandaşı insanlar yaralı gelip tedavi edilmektedir. Şemdinli’ye bakın. İstihbarat zafiyeti yok deniyor. Bu nasıl bir mantıktır? Zafiyet yoksa ağır silahlarla kent merkezine kadar nasıl engelsiz girip, saatlerce orada çatışma yaşanabiliyor? Yardım gelmesini engellemek için bir köprü uçuruluyor ve sonra ellerini kollarını sallayarak geri çekiliyorlar...  

- Çatışmalar artık sivillere uzanıyor. Antep örneğinde Suriye’nin parmağı olup olmadığı da hâlâ belirsiz... Şunu görmemek çok yanlış: Siz sürekli silah yardımı yapar, eğitilmiş insanları Suriye’ye gönderir, oradaki çatışmaya sokarsanız herhalde karşınızdaki insanın da armut toplamayacağı gayet açıktır. Karşı tedbir alacağını orta okul çocukları bile bilir. Nitekim Esad rejiminin görevlilerinin Türkiye’yle ilgili PKK’nın kullanılabileceğini ima eden açıklamaları olmuştur. Ancak Türkiye yalnız Esad rejimiyle karşı karşıya gelmemiştir. Suriye’deki muhalifler ele geçirdikleri Esad yanlılarını hunharca öldürüyor, işkence ediyor. Bir taraftan “Demokrasi getirecekleri için biz muhaliflere destek oluyoruz” diyoruz ama onların yaptığı insanlık dışı cinayetler nedeniyle, Türkiye’nin bunu yapan insanların arkasında olduğuna ilişkin tüm dünyada olumsuz izlenimler oluşuyor.  

Türkiye haritasında çalışıyor

Teşkilatlardan sorumlu Keskin’in Genel Merkez’deki odasında büyük bir Türkiye haritası yer alıyor. Haritanın üzerinde ise her ilin toplam milletvekili sayısı ile CHP’nin çıkardığı milletvekili sayıları yer alıyor.  

İnsaf, Kılıçdaroğlu’nun kutlanması gerekir

- Genel Başkanınızı 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda olmaması nedeniyle eleştirenlere ne diyorsunuz? İnsaf etsinler diyorum. Türkiye’yi Sosyalist Enternasyonal gibi önemli, uluslararası ağırlığı olan bir kurumun toplantısında tanıtmayacağız da hangi platformda tanıtacağız? Her uluslararası süreçte bu tür kurumların, örgütlerin çok ciddi rolleri ve etkinlikleri var. Sosyalist Enternasyonal ile CHP’nin ilişkisi bir ara askıya alınmıştı. Şimdi canlı, diri olmasını sağlayacak bir girişim sergileniyor ve 30 Ağustos Zafer Bayramı’na rastlamış. Gidildiği çok iyi olmuştur. Bir kere Türkiye, CHP orada temsil edilmiştir. Sosyalist Enternasyonal’in Türkiye’ye olan ilgisi yeniden kurulmuştur. İkincisi CHP’nin genel başkanı orada başkan yardımcıs