CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, geçen hafta 170 aydının, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye'nin kuzeybatısında bulunan Afrin'e yönelik başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı'nın durdurulması, sorunun barışçıl politikalarla çözülmesi talebiyle imza attığı 'Afrin mektubu'nu değerlendirdi.
Türkiye'nin bir Kürt sorunu olduğunu ve bunun barışçıl yollarla çözüleceğini ifade eden CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, "Masayı ne kadar yıkarsanız yıkın bir gün masa kurulacak" derken, konuşmasının devamında, Afrin'de yürütülen operasyonlara ilişkin olarak, "Tekrarlıyorum, terör var, saldırı var, tehdit var, bombalar patlıyor. Nasıl önlenecek" diyerek tepki göterdi. Bekaroğlu, “Patlayacak elbette, diyalog olursa silahlar susar' demiyor kimse herhalde?" diye konuştu.
Evrensel'den Serpil İlgün'ün sorularını yanıtlayan CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu'nun açıklaması şöyle:
geçtiğimiz hafta 170 aydının, operasyonun durdurulması, sorunun barışçıl politikalarla çözümünde ısrar edilmesi talebiyle Hükümete seslendikleri Afrin mektubunu
Ama ben böyle bir ortamda böyle bir çağrının altına imza atmam. Bu bildiriye imza atan arkadaşlara soruyorum; “Tamam barış olsun, silahlar sussun, tamam da terör var, oradan Türkiye’ye tehdit var, bunu nasıl önleyeceğiz?” Bir şey söylesinler, Türkiye’ye bir şey önersinler.
Afrin harekatının meşru olduğunu söyleyen Bekaroğlu’na göre Kürt sorunu sadece güvenlik tedbirleriyle halledilemez. Bu tespitin Afrin operasyonuyla çelişmediğini belirten Bekaroğlu, “CHP olarak biz oradaki çatışmaların içine girilmesine, çatışmalara müdahil olmasına kesinlikle karşıyız” diyor. Bekaroğlu, “barış” demenin adeta suç haline getirilmesini eleştirirken, bu tutumun harekatın meşruluğuna gölge düşürdüğü görüşünde.
CHP tam destek sunduğunu açıkladı ama Afrin harekatına sizin yaklaşımınızı alarak başlayalım...
Bu işin birkaç boyutu var. Türkiye, başka bir ülkeye, Suriye’nin kuzeyindeki bir bölgeye müdahale noktasına nasıl geldi, buna bakmak gerekir. Bir defa Türkiye’nin Suriye’de izlediği politikalar son derece yanlıştı ve şu anda bu politikalar sonucunda savaşa kadar gelindi. Bu sonuçtur ama önemlidir.
Peki, Türkiye Afrin’e niçin müdahale ediyor? Çok açık ki Türkiye 30 yıldır terör eylemleriyle karşı karşıya. Bahanesi, amacı, talebi ne olursa olsun bir silahlı grup var ve bu örgüt Suriye ve Irak sınırından geliyor Türkiye’de hem askeri, hem sivil hedeflere karşı eylem yapıyor. Bu açık ve net. Türkiye’nin bu terör eylemlerine karşı tedbir alması kaçınılmaz bir şey. Türkiye bir savunma yapıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin bu müdahalesi meşru bir müdahaledir. Dünyanın hangi egemen ülkesi böyle bir şeyle karşı karşıya kalırsa bunu yapar.
Ne var ki bunları söylediğimizde şu anda Afrin müdahalesi dahil Kürt sorunu çerçevesinde yaşadıklarımızı bütünüyle açıklamış ve işin içinden çıkmış olmuyoruz. Türkiye Afrin’e de müdahale etse, Kandil’e de müdahale etse, başka bir şeyler de yapsa, “Burayı temizledik” vs ne derse desin Türkiye’nin bir Kürt sorunu var ve bu sorun sadece terörle mücadele ederek, güvenlik tedbirleriyle halledilecek bir sorun değildir; bunu herkes söyledi, herkes biliyor.
Bu söylediğiniz çelişkili olmuyor mu? Madem güvenlik tedbirleriyle bir sonuç elde edilmiyor o halde neden aynı yöntemde ısrar ediliyor?
Hayır, hiçbir çelişki olmuyor. Amacı ne olursa olsun bir örgütün silah kullanması, terör eylemleri yapması olgusu var. PKK diye bir örgüt var, bu örgüt silah kullanıyor, terör eylemleri yapıyor. Üstelik de 2013’te bu örgütü kuran kişi “Silahla elde edilecek bir şey kalmadı” demesine rağmen silah kullanıyor, insanları öldürüyor. Bomba patlatıyor. Böyle bir gerçekle karşı karşıyayız.
Zaten TSK’nin Kandil’i bombalaması artık bir rutin ancak Afrin harekatına karşı çıkanların tezi özetle şu: ‘Suriye toprağı olan Afrin’e silahlı müdahale bölgemize ve ülkemize barış ve güvenlik değil, daha büyük sorunlar, yıkım ve acı getirecek.’ Ek olarak PYD’de de, ‘Biz, Türkiye’ye hiçbir şekilde tehdit değiliz, hedefimiz Suriye’de haklarımızı kazanmak’ açıklamasını yapıyor.
Valla kimse başını kuma sokmasın, Kandil başka bir ülke değil mi? PKK oradan gelip, örgütlendiği Kuzey Suriye’den Türkiye’ye vuruyor, bu kadar açık. PYD’nin iddiasına gelince, iddia budur ama herkes PYD ile PKK’nın ilişkisini; PKK militanlarının orada olduğunu, oradan Türkiye’ye geldiğini biliyor. Partimin görüşü olduğu için söylemiyorum, ben bir insan hakları savunucuyum, bütün insanların, farklılıkların kendilerini ifade etme hakları olduğunu bilirim. Kişi her şeyi savunabilir, dinlerim ama silah elinde olan kimseyi dinlemem ben. Silah elinde olan bir grupla karşı karşıyayız, egemen bir ülkenin güvenlik güçleri bu gruba karşı tedbir alır ve bu tedbirin içinde sınırın dışında müdahale etme de vardır. Ama tekrar edeyim, Türkiye’nin 100 seneden beri Kürt meselesi diye bir problemi var, bu mesele çözülmediği müddetçe yapılacak bir şey yok. Biz bu problemin demokratik, barışçıl yollarla çözülebileceğini inanan insanlarız. Ne olursa olsun bu mümkündür. Bunun için gayret edilmesi gerekiyor. Türkiye bunları yapmadığı sürece bu işin temelden halledilmesinin mümkün olmadığına inanıyoruz ve bu doğrultuda yapılacak çalışmalara da destek veriyoruz.
Siyasetçi kimliğinizden çok insan hakları savunucusu kimliğiniz öne çıktığı için, ‘Mehmet Bekaroğlu madem güvenlikçi politikaların sorunu çözmeyeceğini düşünüyor o halde neden barışçıl, demokratik çabaları operasyon/ güvenlik seçeneğinin önüne koymuyor’ diye soracaklara ne söylersiniz?
Doğru. Ama belirttiğim gibi bu operasyonun gerekçesi çok açık. Ha, şöyle bir durum var; Türkiye’nin refleksi denilebilir buna. “Kürt bir yerde başını çıkardı mı ezeceksin.” Hani şu meşhur “Kürt annesini görmesin” meselesi.
İktidar baştan beri Suriye’de Kürt oluşumuna izin vermeyeceğinin altını çizdiği için, söyleniyor da...
Evet, ama bunlardan bağımsız bir şey söylüyorum. Söylediğim şu; Türkiye egemen bir devlettir ve bir grup silah kullanıyor, terör yapıyor. Gerekçesi şudur, budur, haksızlıklar var, onları konuşmuyorum. Oradan geliyor terör eylemi yapıyor, Türkiye de buna cevap veriyor. Bakın, “Başımızı kuma sokmayalım”ı onun için söylüyorum. Biz tabii ki savaşa karşıyız, kim savaş ister. Savaş elbette yoksulluktur, ölümdür, felakettir... Hiçbir şekilde savaştan yana olamayız ama terör karşısında susamayız da. Bakınız Kızılay’da bomba patlıyor, insanlar ölüyor. “Ama Kürtlerin de dili yasaklandı, ne yapalım, olur bunlar” mı diyeceğiz? Hayır efendim, ölümün gerekçesi yoktur. Siyasetçi olarak da, insan hakları savunucusu olarak da bunu söylüyorum.
Şimdi terör devam ederken terörle mücadele amaçlı yapılan operasyonlar için “Bu savaşı durdurun” şeklindeki taleplere doğrusu sıcak bakmam. Bu, gerçekçi değil de. Ha şöyle diyorsak, “Bütünüyle çatışmaları durduralım, tekrar masaları kuralım, tekrar konuşmaya başlayalım”, hatta ve hatta Türkiye otursun önce demokrasi, hak ve özgürlükler konusunda bir çoğulcu demokrasi inşa etsin. Elbette buna katılırız. Bunlar ayrı, şu anda Afrin’de yaşananlar ayrı konulardır.
Masanın ivedilikle yeniden kurulması çağrı ve talepleri toplumun birçok kesiminden gelmişti biliyorsunuz. Bu bağlamda geçtiğimiz hafta 170 aydının, operasyonun durdurulması, sorunun barışçıl politikalarla çözümünde ısrar edilmesi talebiyle Hükümete seslendikleri Afrin mektubunu nasıl değerlendirirsiniz?
Tabii ki düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde barışçıl olarak yapılan bir şeyi takdir ederim. Ama ben böyle bir ortamda böyle bir çağrının altına imza atmam. Bu bildiriye imza atan arkadaşlara soruyorum; “Tamam barış olsun, silahlar sussun, tamam da terör var, oradan Türkiye’ye tehdit var, bunu nasıl önleyeceğiz?” Bir şey söylesinler, Türkiye’ye bir şey önersinler.
Diyalog öneriliyor...
Diyalog tamam, diyalog çağrısına kim karşı çıkabilir. İfade ettim, Türkiye’nin bir Kürt sorunu var, bu barışçıl yollarla çözülecek başka çaresi yok. Masayı ne kadar yıkarsanız yıkın bir gün masa kurulacak. Tekrarlıyorum, terör var, saldırı var, tehdit var, bombalar patlıyor. Nasıl önlenecek. “Patlayacak elbette, diyalog olursa silahlar susar” demiyor kimse herhalde?
Ama güvenlikçi siyaset, masanın yeniden kurulma ihtimalini azaltıp, makasın daha da açılmasını sağlamaz mı?
Güzel de, o zaman “Oradan sürekli gelsinler, vursunlar” böyle mi diyeceğiz? Ayrıca çözüm masasını sadece AKP mi yıktı? Terör örgütü de yıktı. Yönelimini Kuzey Suriye’ye endeksledi, öyle olunca da masa dağıldı. İşin bu kısmını, yani kim hatalıydı, en çok yanlışı kim yaptı. Bunları tartışmak istemiyorum ama bugün insanlar ölüyor, terör devam ediyor, dolayısıyla kimse “Terörle mücadele etmeyin” diyemez. Terörle mücadeleyi hukuk içinde yapmak zorundasınız diyoruz. Bunu söylemeye de devam edeceğiz.
CHP 36. Olağan Kurultayı’nı milletvekilinin hapiste olduğu, belediye başkanlarına yönelik operasyonların sürdüğü ve etkisiz bir muhalefet yürüttüğü eleştirileri altında karşılıyor. Ümit Kocasakal, Muharrem İnce dışında Ömer Faruk Eminağaoğlu da adaylığını açıkladı. Adaylığını açıklayan isimlerin ulusalcı damara seslenen adaylar olması CHP’deki iç tartışmaların yeniden yükseleceğine mi işaret ediyor?
CHP eleştirilir, şöyle denir böyle denir filan ama netice itibariyle demokratik ülkelerdeki siyasi partiler gibi davranan bir partidir. Organlarını, milletvekili adaylarını bütünüyle olmasa da seçimle tespit ediyor. Olağan kurultayda da parti genel başkanı dahil yine organlar seçecek. CHP’nin bütün kongre ve kurultaylarında çok aday olmuştur, bunlar birleşir birleşmez, biliyorsunuz CHP tüzüğüne göre “bir kişinin ben adayım” demesi yeterli olmuyor. En az 130 delegenin sizi aday göstermesi gerekiyor. Bunlar normal şeyler ama şunu söyleyelim, evet adaylar ulusalcı damara hitap ediyorlar fakat Türkiye’nin ve dünyanın meseleleriyle ilgili -belki söyleyeceklerdir- ne dediklerini ben duymadım şu ana kadar. Umarım gerekli delege desteğini alırlar ve gelir orada söylerler. “Fabrika ayarlarına dönelim” filan, tamam böyle düşünebilirsiniz ama Türkiye’nin dünya kadar problemleri var, örneğin yoksulluk, ne diyorsunuz bunun için, ya da savaş, Ortadoğu filan, bu konularda bir şey duymadık. Benim kanaatim CHP’nin problemleri şu aday bu aday değil, politikalardır, umarım bu kurultay politikaların daha çok konuşulacağı bir kurultay olur.
“Problem politikalardır” dediniz. Zaten CHP’ye yöneltilen eleştirilerin ortak noktalarından biri de politika üretme kadar, örneğin adalet yürüyüşünden bu yana açıklanan çeşitli demokrasi manifestoları, demokrasi bildirgeleri vs.lerin pratiğe geçirilmemesi, güçlü, etkili bir muhalefet sergileyememesi, tersine AKP ile millilik, yerlilik, dolayısıyla milliyetçilik yarışına girmesi üzerine yoğunlaşıyor. Katılır mısınız?
CHP’nin milliyetçilik yarışına girmesine ihtiyacı yok. Fakat Türkiye’de köşeli siyasetler var, ideolojiktir, kendi gerekçeleriyle siyaset yapıyorlar bir şey demiyorum ama bu çevrelerin başka siyasi yapıları kendileri gibi siyaset yapmıyor ve düşünmüyorlar diye hemen kategorize edip öbür tarafa yazmaları bir alışkanlık haline gelmiş durumda. Bu doğru değil, CHP Türkiye’nin kurucu partisidir. Geldiği aşamalar biliniyor, 2011’de Sayın Kılıçdaroğlu genel başkan olmuş ondan sonra sosyal demokrat, ki sosyal demokrasi de dünyada bir kriz yaşıyor, böyle bir ortamda çağdaş, Anadolu topraklarına uygun bir sosyal demokrat dil, bir bütüncül politika geliştirmek için gayret ediyor. Sağ popülizmin yükseldiği böyle bir dünyada, CHP’ye, Kılıçdaroğlu’na haksızlık yapılmasın. Her şeyi doğru yapıyoruz iddiasında değiliz ama samimi şekilde arayışlarla Türkiye’ye uygun bir sosyal demokrat program çıkarmak için gayret ediyor, uğraşıyor. Umarım daha güzel işler yapacağız ileriye doğru. Bir şey daha var elbette; herkesin kendisine bakması gerekir, başkasını eleştirirken biraz da kendimize bakmalıyız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Canan Kaftancıoğlu’nun twitleri nedeniyle CHP’ye yüklendiği bir konuşmasında, “CHP içindeki milli yerli unsurlara milli ittifaka katılma” çağrısı yapmıştı. Çağrının maksadı, yansıması için ne söylersiniz?
Bir kere “milli ittifak” bölücü bir kavram. İki siyasi parti bir araya geliyor, oylarının toplamı yüzde 50 civarı oluyor, bunun yasal ittifak haline gelmesi için bir çalışma yapıyorlar, bu anlaşılır bir şey, ama “milli ittifak kuruyoruz, bizim yanımızda olanlar milli ve yerli, diğerleri hain” filan... Bu bölücü, kutuplaştırıcı bir şey ve kabul edilemez. Cumhurbaşkanı kutuplaştırma, kimlik siyasetini seçim kazanmak için kullanıyor ama bu son derece tehlikelidir. 2019 seçimleri sıradan seçimleri değil, her iki taraf da bunu hayat memat olarak görüyor. Seçim güvenliği olmadığına kadar dünya kadar bulgu var, böyle bir ortamda bir ittifakı milli, diğerlerini gayri milli olarak nitelemek ahlaken yanlıştır, siyaseten de yanlıştır. Sayın Erdoğan bunu yapmasın. Bundan kimseye bir fayda gelmez, kendisine de gelmez.
Size göre de Afrin operasyonu erken seçim olasılığını güçlendirdi mi?
Benim görebildiğim Sayın Erdoğan MHP ile birlikte yüzde 50+1’i gördüğünde erken seçim kararını alır. Ancak şu an bakıyor araştırmalara ve bunu görmüyor. AKP, MHP yetmiyor, garanti sağlamıyor. Gördüğü an erken seçim yapabilir. Her şeyi 2019 ya da önce yapılacak seçim için malzeme yapıyor. Afrin operasyonun da malzeme yapıyor, daha da yapacak. Hamaseti derinleştirerek, şehitleri vs. kullanarak yapacak. Hayat nemat meselesi görüyor, “ne olursa olsun, Türkiye de yansa bu seçimi alacağız” diye kafaya koymuş bir liderle karşı karşıyayız.
Bu tespitiniz şu soruyu doğuruyor; Kullandığını düşünüyorsanız neden destek veriyorsunuz?
Hükümetin bunu kullanması, operasyonun gerekliliğini bozan bir şey değil. AKP’nin Afrin’i iç siyaset malzemesi olarak kullanmak istemesine sonuna kadar karşıyız. Biz CHP olarak, ben de Mehmet Bekaroğlu olarak can kayıpları en az olarak bir an evvel, açıklanan amacın yani terörist sızıntılarını engelleyici tedbirleri sağlandıktan sonra operasyonu bitirmek gerektiğini söylüyoruz. İç politikayı başka alanlardan yapmak, insan canı üzerinden iç politika yapmamak gerekir diye düşünenlerdeniz.
Afrin harekatının, içinde cihatçı yapıların da olduğu ÖSO’yla yapılmasına sizin değerlendirmeniz ne?
Bu ÖSO tuhaf bir şey, siz de ifade ettiniz, karmakarışık bir yapı. Suriye’de devam eden savaşta çok farklı gruplar türedi, terör yapanlar var, haraç toplayanlar var, çeteler var… ÖSO da bir şekilde bunlardan devşiriliyor ama netice itibariyle Türkiye, yaptığı işi meşrulaştırma gayretine giriyor. Dolayısıyla bu harekatta ÖSO ile birlikte hareket edilmesini, uluslararası diplomasi açısından uygun görüldüğünü düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı, parti sözcülerinizin ÖSO eleştirileri nedeniyle kullandığı sert sözler için ne söylersiniz?
“Ulan ahlaksız…” diye başlıyor. Hani daha evvel demişti ya “Benim kalibrem…” Ne yapalım bu da Sayın Cumhurbaşkanı’nın kalibresi. Şimdi ben de şöyle mi başlasam: “Ulan ayıptır, siz cumhurbaşkanısınız, böyle mi konuşulur…” Tabii bu bana yakışmaz. ÖSO’ye gelince, bakınız ben çok iyi biliyorum. Bu yapı sürekli bozulup kurulan bir yapı. Suriye’deki bütün örgütler hemen hemen böyle. Bir gün ÖSO’da olan bir militan başka bir gün El Nusra’da, ya da başka bir örgütte olabiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrin operasyonunu değerlendirirken, “diyorlar ki nereye gidiyorsunuz? Kızılelmaya gidiyoruz” diye konuştu. Daha sonra benzer ifadeler cepheye giden askerler tarafından da kullanıldı. Bu kullanımın “Terörist unsurları engelleme” dışında, Suriye ve Ortadoğu’da yayılmacı bir plana işaret ettiği yönündeki değerlendirmelere katılır mısınız?
Nedir kızılelma, anlamış değilim. Ben belirttiğim gibi bu harekatı Afrin’den dolayısıyla Suriye’den Türkiye’ye gelen terör unsurlarına karşı operasyon olarak görüyorum. Burada kızılelma ne? Suriye’yi işgal edeceğiz, birleşik bir şey kuracağız mı diyorlar? Bu hamasettir, saçma sapan bir şeydir. Yapılan iş gayet net. Böyle hamasetlere ihtiyaç yok. Cumhurbaşkanı cumhurbaşkanlığını yapsın, cenazelerde konuşma yapmasın, kızılelma, yeşil elma filan, bunlara gerek yok, bunlar rasyonel şeyler değildir.
Malumunuz, harekat başladığı günden bu yana demokratik haklar daha da daraltıldı. Harekata karşı çıkan, eleştirenler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Muhalefete karşı yürütülen baskı ve gözaltıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii bu kabul edilemez bir şey, hangi konuda olursa olsun insanların düşüncelerine açıklama hakkını teslim etmek gerekiyor. Bir defa insanların düşüncelerini açıklamasına karşı baskı uygulanması anlaşılır olamaz. Bazı dosyalara bakıyorum, deniyor ki “Sen savaşa karşı çıkmışsın!” Bu saçma sapan bir mantıktır, kabul edilemez. Şiddet kullanmadan, suç işlemeden insanlar düşüncelerini açıklayacak, kimse bunu engelleyemez. Eğer engelliyorsanız yaptığınız meşru işe de gölge düşürürsünüz.
CHP’nin ‘Bizim çocuklarımız neden ölsün’ ya da ‘Suriye bataklığında ne işimiz var’ tutumundan, ‘operasyona desteğimiz tam’ noktasına hızla gelmesi eleştiri konusu. Ek olarak savaşa karşı çıkanlar üzerinde yoğunlaştırılan baskının karşısında hissedilir bir tutum almamasının AKP’nin işini kolaylaştırdığı eleştirileri için ne söylersiniz?
CHP’yi eleştirmenin bir maliyeti yok, herkes eleştiriyor CHP’yi, eleştirsin de ben bir şey demiyorum. Ama bakın CHP tutarlı gidiyor. Bu tezkereler geldiği zaman CHP, “Türkiye’ye yönelik terörün önlenmesi çerçevesinde sınırlı kalarak bu tezkereye destek veriyoruz” demiştir. CHP’nin sınır ötesinde karşı çıktığı Suriye’de çatışmalara dahil olmak, bilmem nereye kadar inmek, orada rejimle şunu yapmak, onu desteklemek, bunu desteklememektir. CHP’nin karşı çıktığı budur, şu anda yaşadığımız olay Afrin’le sınırlı, desteklediğimiz şey, terörle mücadeledir.
Ancak Cumhurbaşkanı Afrin’le sınırlı olmayacağını, Menbiç, hatta Irak sınırlarına da yönelineceğini söylüyor. Ek olarak harekatı eleştirenler, Suriye’nin hiçbir şeyin önünün ardının kestirilmediği bir saha olduğu, emperyal aktörlerle hareket etmenin Suriye’nin istikrarı çabalarına da olumsuz yansıyacağı uyarısında bulunuyorlar.
Doğru ama biz oradaki çatışmaların içine girilmesine, Türkiye’nin oradaki çatışmalara müdahil olmasına vs bunlara kesinlikle karşıyız. Hükümet, Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanması, Türkiye’ye yönelik saldırıları önlemek için diyor. CHP bunu destekliyor.
HDP çevresi de bizi eleştiriyor. Ancak CHP’nin HDP gibi bakmaması normal. Hükümet, “Ya benden yanasınız, ya da hainsiniz” demesini nasıl eleştiriyorsak başkaları da böyle demesin. Kendisi gibi düşünmediği için CHP’nin hükümetin yanına yazılması yanlıştır. CHP, Hükümet gibi düşünmüyor. Hükümetin bu operasyonu bir iç politika malzemesi olarak kullanacağını biliyoruz. Bunun için uyarılarımızı en sert şekilde yapıyoruz, buna izin vermeyeceğimizi belirtiyoruz. Hükümetin milletvekili çıkıyor “Genel başkanımıza gazi unvanı verelim” filan diyor, eleştiriyoruz. Biz hâlâ, “Suriye ayrı bir ülkedir, Suriye’nin geleceğine Suriye halkı karar verecek” diyoruz. Ama başka bir şey de var, bu görülsün. Aydınlar, Türkiye’nin birliğini, barışını, birlikte yaşamayı savunan insanlar, bunu görsünler; silahlar patladığı müddetçe Türkiye’de hak hukuk, demokrasi çok zorlaşır. Biz Türkiye’nin birliğinden yanayız. Bu birliğin Türklerin, Kürtlerin herkesin eşit vatandaşlık hakkı teslim edilerek, anayasal garanti altına alınarak yapılmasından yanayız. Halkların birlikte yaşaması için formüller arayan, mevcut formüller bize uygun mu değil mi çalışmalar yapan bir siyasi partiyiz. Bu, Afrin’e verilen destekle ters düşmüyor, Hükümetin de ekmeğine yağ sürmüyor.