TBMM’deki tek Roman milletvekili Özcan Purçu, Romanların hakları için mücadele ediyor. Bütçe görüşmelerinde pay isteyen Purçu, “Roman gençleri üniversiteyi bitiriyorlar ama işe alınmıyorlar. AKP'liysen işe giriyorsun, değilsen giremiyorsun. Sosyal projeler Roman mahallesine hiç uğramıyor” dedi. Romanların kentin dışına itildiğine dikkat çeken Purçu, “Bizim mahallelerimizi yıkıyorlar, ‘kentsel dönüşüm' diye. Tüm çakalların gözü o mahallelerde! Güzelim alanı alıyor, Roman'ı şehir dışına atıyor. Roman da gidip yine çadır kuruyor” diye konuştu.
Resmi olmayan rakamlara göre, Romanların Türkiye'deki nüfusu 5 milyonun üzerinde. Bugüne kadar TBMM'de temsil edilme şansı bulamadılar. Bu nedenle içlerinden çıkan ilk milletvekilini gördükleri her yerde bağırlarına basıyorlar. Kaymakam olma hayalleriyle zor şartlarda okuyan ancak devletin tüm kapıları yüzüne kapanan Özcan Purçu'nun mücadelesi, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun dikkatini çekince milletvekili aday listesine kondu ve seçildi. Şimdi TBMM'de neredeyse her gün kürsüde Romanların yaşadığı sıkıntıları tüm Türkiye'ye duyurmaya çalışan Purçu, ‘TBMM Katip Üyesi' sıfatıyla kırmızı plakalı makam aracına ilk binen Roman olma şansını da yakaladı.
Hayatına ve Romanlara dair Zaman’dan Habip Güler’e konuşan Purçu’nun açıklamaları şöyle:
“Geçmişten beri ülkemizin en önemli kanayan yarası, ötekileştirme, ayrıştırma ve kutuplaştırma. Halk o kadar kutuplaştı ki, artık toplum kendi grupları içinde de kutuplaşıyor. Meclis'in içinde dahi bunu yaşıyoruz. Birbirimize selam bile vermiyoruz. Biz bu ülkede kimin için çalışıyoruz? Ayırmadan, kutuplaştırmadan herkese, hangi etnik kimlik ve mezhepten olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun hizmet etmek zorundayız.”
"AKP'nin Türkiye'ye yaptığı en büyük kötülük, toplumu çok kutuplaştırdı. Bir kahveye girdiğiniz zaman AKP'li bir tarafta, CHP'li bir tarafta, MHP'li bir tarafta. Halkın içerisinde maalesef kutuplaşma had safhaya geldi. Bunu Cumhurbaşkanı kendi yapıyor. Cumhurbaşkanı'nın bence biraz yumuşak ve eleştirilere açık olması lazım. Ben şu an Cumhurbaşkanı'nı kucaklamak istiyorum ama kucaklayamıyorum. Çünkü bana onu hissettirmiyor. Çünkü ben CHP'liyim. Cumhurbaşkanı herkesi kucakladığını hissettirsin bize. Biz onu hissedemiyoruz. Daha önce böyle bir şey yoktu ülkemizde. Geçen Roman toplantısına katıldım, CHP'den vekil olmadan önce birlikte çalıştığım dostlarımı gördüm. Salona girerken, ‘Selamün aleyküm' dedim, selamımı bile almadılar, arkalarını döndüler. Romanları bile böldüler.”
"İsterseniz Oxford'u bitirin, Romansanız size kimse iş vermez. İstersen 10 tane yabancı dil bil. Roman gençleri üniversiteyi bitiriyorlar ama işe alınmıyorlar. Ben her hafta bonzaiden ölen bir çocuğun cenazesine katılıyorum. İş Kurumu'na gittim, toplum yararına çalışma kapsamında bin 500 kişiyi işe almışlar. İçlerinde bir tane Roman yok. AKP'liysen işe giriyorsun, değilsen giremiyorsun. Sosyal projeler Roman mahallesine hiç uğramıyor. Bizim mahallelerimizi yıkıyorlar, ‘kentsel dönüşüm' diye. Tüm çakalların gözü o mahallelerde! Sürüyorlar onları. Güzelim alanı alıyor, Roman'ı şehir dışına atıyor. Roman da gidip yine çadır kuruyor. Kentsel felaket bunun adı."
"İzmir'de Roman mahallesinde Pepero adında birini gösterdiler bana. Barakada yaşayan çok çalışkan biri. Belediyede temizlik işine yerleştirdik. 4 mahalle verilmiş ama her gün o bölgeyi bitirdikten sonra başka mahalleleri de temizliyormuş. Herkes çok memnun kendisinden. Belediyeden aradılar, ‘Pepero gibisinden birkaç kişi daha gönder bize' dediler. Onun sayesinde 4 Roman daha iş buldu. Geçenlerde evine ziyarete gittim. Hanımı, ‘ben bundan şikâyetçiyim; gece gündüz çalışıyor, yatağa bile üniformayı çıkarmadan yatıyor' dedi. İlk kez iş bulmuş, onun heyecanıyla üniformayı çıkarmıyor. Herkesin kendisinden memnun olduğunu söyleyince, 'Sayın vekilim sana laf gelmesin, Romanlara laf gelmesin diye bu kadar çalışıyorum, aldığım parayı hak etmem lazım.' diyor."
"Çocukken çok zor günler yaşadık. Naylon çadırda kalırdık, kışın yağmur görüyor, yaza doğru da sıcağı görünce parça parça oluyordu, dökülüyordu. Yatağımız yorganımız, her şeyimiz yağmurun altında kalıyordu bizim. Banyo yapamazdık. Nerde yıkanacaksın? Yanımızda 5 katlı bir apartman vardı bizim. Orda da benim sınıf arkadaşlarım otururdu. Utanırdım, üzülürdüm. Banyo yapamadığım günleri hatırlıyorum. Dışarıda tenekede su ısıtırdık, öyle yıkanırdık. Anama derdim, ‘ana naylon alalım, ben utanıyorum'. Alamazdık. Eylül, ekim gibi hâlâ açık, çok yağmurlara tutulurduk. Battaniyeyi halıyı çadırın üzerine atardık, ıslanırdı. Battaniyenin halının su geçirmediği yere biz sığışırdık. Bu tablolar hâlâ yaşanıyor, ona üzülüyorum. Ben aslında çok sakin bir insanım ama konuşurken çok sinirli oluyorum. Kendime hakim olamıyorum. Şu an biz burada otururken bu sıkıntıları yaşayan Romanlar gözümün önünde."
"İlk kez bir Roman, milletvekili seçildi. Yüzde 75'lere varan bir kesim hiçbir okul bitirmemiş. Yüzde 2'si lise mezunu, binde 4'ü üniversite mezunu. Bizim mahalleye gidince yüzde 70'i madde bağımlısı. Bunun sorumlusu devlet. Vatandaşı ayrımcılığa tabi tutarsan sonuç bu olur. Açın TDK sözlüğünü, Romanlar için ‘kötü kılıklı bir tip' yazıyor. Hâlâ toplumda, ‘sus oğlum yoksa seni Çingene'ye veririm' deniyor. O çocuk büyüyünce, TDK sözlüğünü de okuyunca ne düşünür? Tabii ki ötekileştirecek, ayrıştıracak, iş vermeyecek? Madde bağımlılığı ve illegal işlere bulaşma oranımızın çok olmasının sebebi budur. Devlet eliyle ayrımcılık yapılmıştır geçmişten bu yana. Ben üniversiteyi bitirdim, beni muhasebeye alır mısın, kasayı teslim eder misin? Ben Roman'ım çünkü. Vermez, ben bunu yaşadım."