CHP'li Sağlar: "Bize İslam'ın eserleri yeter" diyen bir zihniyet, sinsice Kültür Bakanlığı'na yerleştiriliyor!

CHP'li Sağlar: "Bize İslam'ın eserleri yeter" diyen bir zihniyet, sinsice Kültür Bakanlığı'na yerleştiriliyor!

CHP Mersin Milletvekili, eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar, AKP döneminde kurumsal sansürün 'görülmemiş bir şekilde' arttığını, sahnelenecek eserlerde görev alacak sanatçıların tek elden kontrol edildiğini söyledi. Dünyaca ünlü eserlerin sözlerinin "Bize uymaz" denilerek değiştirildiğini ifade eden Sağlar, sanatçıların özlük haklarının kısıtlandığını vurguladı. "Anadolu uygarlıklarının mirası değil, bize İslam'ın eserleri yeter diyen bir zihniyetin sinsice bakanlığa yerleştirildiğini" söyleyen Sağlar, "Aspendos'un koltuklarını beyaz mermerlerle kaplayarak hamama çeviren, "ucube" diyerek heykel yıkan, sanatın içine tüküren bir zihniyete kucak açılıyor. Hatırlatalım, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi yıllardır sanata değil, güvenlik güçlerinin konuşlanmasına hizmet ediyor. Talimatla sit alanları birer birer villalara çevriliyor" ifadelerini kullandı.

CHP'li Sağlar: "Bize İslam'ın eserleri yeter diyen bir zihniyet sinsice Kültür Bakanlığı'na yerleştiriliyor

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bütçesi üzerine Genel Kurul'da konuşan Sağlar, “Çağdaşlık, "Osmanlıcılık" adı altında dinî motiflerle süslenerek köreltilmeye çalışılmaktadır. Bale, opera, tiyatro gibi sahne sanatlarının varlığına karşı duran, gençlerin ufkunu açacak, çağın gereklerini kuracak, estetik ve plastik zekâyı geliştiren bir düzen istenmemektedir” dedi.

Fikri Sağlar’ın  değerlendirmeleri şöyle:

"AKP'nin kültür konusuna yaklaşımının ana ekseni, kültürel gelişimin önünü açmak, kültürel değerleri ileri götürmek değil, "Bir kez yıkandığın nehirde bir daha yıkanamazsınız." diyen Heraklites'e inat, geçmişi yeniden yaşamaktır. Oysa aslolan, geçmişte yaşamak değil, geçmişin değerlerini çağdaş yorumlarla daha ileriye taşımaktır.

Bizim kültürümüzün temelinde Yunus Emre'nin sevgisi, Mevlânâ'nın hoş görüsü, Pir Sultan'ın mücadelesi ve Hacı Bektaş'ın akılcılığı vardır. Bugün bile, evini müze yapmamız gereken Yaşar Kemal'in halk kahramanı İnce Mehmet, Mem û Zin'le birlikte anılıyor, Aziz Nesin'in Zübükleri de aramızda dolaşıyor.

İnsana değer veren, sanata ve sanatçıya saygı duyan bu felsefe, bizi saygın ve güçlü bir ülke yapmıştı. Ama şimdi aynı şeyleri söylemek zor.

Son on üç yıla baktığımızda, acıları, sevinçleri birlikte yaşayan, dayanışmayı, paylaşmayı şiar edinen bir toplum, yanındakine güvenemeyen, değişik ırk, dil, din, mezhep, hatta farklı cinsiyetten olana düşmanca yaklaşan, giderek nefret ve kin söylemini artıran bir hâle geldi.

Sayın milletvekilleri, "kültür" kavramı, bir toplumun ürettiği etik, sosyal, siyasal, sanatsal, dinî, tüm değerlerin toplamını kapsar, insana dair niteliklerin saygınlığını sağlar ve bu yönüyle toplumu bir arada tutar. Eğer bu değerlerin bir kısmını yok sayar, tek bir boyuta indirmeye çalışırsak diğerlerini dışlamış oluruz. Bu da toplumu kutuplaştırır, ayrıştırır. Örneğin yurttaşlarımız, terör saldırılarında yitirdiğimiz şehitlerimiz, Ankara'nın kalbinde, garında, Uludere'de, Suruç'ta, Diyarbakır'da bombayla parçalanan ve de Soma'da, Ermenek madeninde rant uğruna ölen binlerce insanımız yerine neden Suudi Arabistan Kralı için yas tutulduğunu bir türlü anlamıyor. Ülkesiyle ilgili olmayan birinin kendi değerlerinin önüne geçmesini kabul etmiyor, sorumlularına kızıyor; bu ayrımcılığın hesabını sormak istiyor, soramıyor. Haklarını kullanamayan, özgürlükleri elinden alınmış toplum giderek özüne yabancılaşıyor. Bilinmeli ki, ülkenin yaşam biçimi değişiyor, gerileşiyor.

Yurttaşlarımız, şimdi, ölüm korkusu, bölünme travması ve aileden başlayarak tüm kurumsal ahlak ve değerlerin yok olmasıyla karşı karşıya.

Sayın milletvekilleri, bu nedenle, AKP tarafından uygulanan kültür politikası kültür tanımı dışındadır, insan odaklı değildir. Hükûmet sanat ve sanatçıyı yok sayan bir anlayışın kalıcı olmasını istemektedir. Çağdaşlık, "Osmanlıcılık" adı altında dinî motiflerle süslenerek köreltilmeye çalışılmaktadır. Bale, opera, tiyatro gibi sahne sanatlarının varlığına karşı duran, gençlerin ufkunu açacak, çağın gereklerini kuracak, estetik ve plastik zekâyı geliştiren bir düzen istenmemektedir. Oysa, sanat, kini ve nefreti yok eder, sevgi ve güzelliği öğretir yani hedeflenen kindar gençliğin önünü keser. Hâl böyle olunca, Devlet Tiyatroları, opera ve bale ile tüm sanat kurumları müthiş bir baskı altında.

Kurumsal sansür görülmemiş bir şekilde artmıştır. Kurumlar sahnelenecek eserlerden görev alacak sanatçılara kadar tek elden kontrol ediliyor. Öyle ki, dünyaca ünlü eserlerin sözleri bile "Bize uymaz." denilerek değiştiriliyor. Sanatçıların özlük hakları kısıtlanıyor. Sanatçılar ve sanat kurumlarında çalışanlar yarınlarından korkuyorlar. Her an bu kurumların kapatılacağı tehdidi el altından yayılıyor.

Yardım yapılırken özel sanat kurumlarının arasında siyasi ayrım yapılıyor. Sanatçılar, sanat kurumları, sanatçı sendikaları "Siz kimsiniz?" diye aşağılanıyor. TV'lerde yayınlanan dizilerde senaryolar, oyuncular değiştiriliyor. AKP döneminde sıkıyönetimi aratacak şekilde tiyatro oyunu, film, sergi, kitap ve gazete yasaklanıyor, toplatılıyor, hapse atılıyor.

 "Anadolu uygarlıklarının mirası değil, bize İslam'ın eserleri yeter." diyen bir söylem sinsice bakanlığa yerleştiriliyor. Öyle ki "Restore ediyoruz." diye antik varlığın duvarlarını sıvayan, Aspendos'un koltuklarını beyaz mermerlerle kaplayarak hamama çeviren, "ucube" diyerek heykel yıkan, sanatın içine tüküren bir zihniyete kucak açılıyor. Hatırlatalım, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi yıllardır sanata değil, güvenlik güçlerinin konuşlanmasına hizmet ediyor. Talimatla sit alanları birer birer villalara çevriliyor."