Olağanüstü Hâl (OHAL) dönemindeki hak ihlallerini raporlaştıran CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, raporlarını derleyerek "OHAL’de ne haldeyiz?" kitabını hazırladı. Sarıhan, alınan OHAL kararını eleştirerek, 18 aylık OHAL dönemi ile on yılları aşan 12 Eylül dönemi karşılaştırdı. Hakların korunması noktasında bugün için daha titiz bir tutum olması gerektiğini söyleyen CHP'li milletvekili, "Ama bugün gördüğümüz olaylar 12 Eylül’ü katbekat aşmıştır" dedi.
Evrensel'den Birkan Bulut'un sorularını yanıtlayan Şenal Sarıhan'ın açıklaması şöyle:
Kitabınızda paylaşılan bir yıllık OHAL süreci oldukça çarpıcı bir tablo ortaya koyuyor. Kitap çalışması nasıl doğdu? Bir buçuk yıldır OHAL ile yönetilen Türkiye bugün hangi noktada?
İstedik ki yaşanılanlar görülsün. Bir ülkede insan hakları anıtına insanların yaklaşmasının engellenmesi, o anıtın “cezaevine alınması” gibi bir durum varsa bütün bir insanlık cezaevine kapatılmış demektir. OHAL, Fethullahçı darbe girişimi nedeniyle ilan edildi. Bizce Fethullahçı darbe girişiminin engellenmesi için o dönem OHAL ilan edilmesi gerekli değildi. Çünkü bir devletin olağanüstü rejimi tercih etmesinin ana koşulu bir kriz durumunun, önlenemeyen yaygın şiddet ortamının olmasıdır. Ancak Fethullahçı darbe girişimi zaten adı üstünde bir girişimdir. En fazla 12 saat sürmüştür. Ayrıca OHAL nedeni arasında ciddi biçimde değiştirilmesini önerdiğimiz, muhalifler için adeta cadı avının bir aracı olan Terörle Mücadele Yasası da gösterilmektedir. OHAL bir hukuk rejimidir ama ne yapılmıştır? Çok sayıda insan gözaltına alınmış ve kötü muamele yapılmıştır. Oysa işkence hiçbir şekilde yapılamaz. Bütün kamuoyu o fotoğraflara -biliyorsunuz Anadolu Ajansı rütbeli askerlerin darbedildiğini gösteren fotoğraflar servis etmişti- tanık olmuştur. Darbe girişimi ordu kaynaklıdır ama ordudaki emir-kumanda zinciri içerisinde, hiçbir bilgisi olmayan, komutanların emirleriyle hareket etmek zorunda kalan askeri öğrenciler ve erler de büyük bir mağduriyetle karşı karşıyalar. OHAL’in getirdiği imkanlarla doğrudan doğruya halkın temsilcisi olan, bir temsil niteliği sebebiyle herhangi bir tutuklamayla karşılaşmaması gereken, dokunulmazlığı esas olan milletvekilleri tutuklanmış durumda. Yine bu dönemde OHAL’in en can yakıcı ve hukuksuz sorunu ihraçlar sorunudur. Eğer kamu çalışanları yönünden bir kuşku varsa, darbeye bağlı olarak yapılması gereken soruşturma açmak, belki açığa almaktır. Ancak insanlar kulaklarından tutulup sokağa atılmışlardır. Bunların sayısı 200 bine yakındır. İhraç edilmiş olan iki genç insan, Semih ve Nuriye, kendilerine yapılan bu işleme ilişkin olarak hak arama yolunu İnsan Hakları Anıtı önünde oturma eylemi yaparak ifade etmek istediler. Ancak orada oturmalarına dahi izin verilmemiştir, gazla, suyla engellenmeye çalışılmıştır. Ardından insanlar kendilerinin hiçbir koruma altında olmadıklarını görünce yeni bir yola, açlık grevine gittiler.
12 Mart, 12 Eylül, 15 Temmuz gibi birçok olağanüstü dönemi yaşadınız. Aradaki en büyük fark sizce nedir?
12 Eylül başarılmış bir darbenin sonrasında darbeci komutanların emriyle yürüyen bir süreci işaret ediyor. Bu sebeple kendi içinde bir mantığı varsa da asker, darbe mantığıdır. Ancak bugün bir hükümet var ortada. Alınan OHAL kararı geçmişteki sıkıyönetim döneminden çok daha ağır bir sürece işaret ediyor. Bugünü 18 aylık OHAL dönemi ile on yılları aşan 12 Eylül dönemini karşılaştırdığımızda hakların korunması noktasında bugün için daha titiz bir tutum olması gerekir. Ama bugün gördüğümüz olaylar 12 Eylül’ü katbekat aşmıştır.
Her iktidar ülkeyi yönetmek için meşruiyet üretmenin yollarını arar. Bugün gelinen noktada, iktidar OHAL için bir meşruiyet üretebiliyor mu?
Bence OHAL’in ilanı meşru değildir. Hukuki değildir bırakınız meşruluğu. Bugün vardığımız noktada 5 kararname dışında hiçbir kararnamenin Meclis önüne gelmediğini biliyoruz. Ayrıca iktidar sadece kararnameler yoluyla yapmıyor. İktidarın başındaki hem parti başkanı, hem cumhurbaşkanı olan “tek adam”ın, halkın ihtiyaçlarını yanıtlamak yerine halka göz dağı veren, korku iklimini besleyen tutum ve davranışları, bir siyaset dili var. Bu siyaset dilinin kendisi bile bir meşruluk aranmadığı, bir hukuka uygunluk aranmadığını, “Ben böyle düşünürüm ve böyle yaparım” dendiğini, bütün bunları yaparken bir kaba güç gösterisinde bulunulduğunu, adeta totaliter bir rejime doğru gidişin adımlarının atıldığını gösteriyor. Ancak ben şuna inanıyorum ki; bütün bu korku iklimine rağmen, 12 Martlar, 12 Eylüller, biz o günleri aştık. Bakın 12 Eylül kendi içinden İnsan Hakları Derneğini (İHD) yarattı. 12 Eylül kendi içinden bugün kapatılmış olan Çağdaş Hukukçular Derneğini (ÇHD) çıkardı. Bu ne demek? İnsanlar cezaevlerinde ağır işkence ve baskılarla karşılaşırken dışarıda önce aileler, en yakınları sonra duyarlı insanlar bundan rahatsız oldular ve örgütlenme ihtiyacı hissettiler. İHD, 12 Eylül baskı rejimine karşı, bir karşı duruş olarak örgütlendi. İnsan Hakları Vakfı öyle. Yani ’90’lı yıllar, yeni örgütlenmelerin ortaya çıktığı bir dönem. Baskılardan doğrudan veya dolaylı etkilenen insanlar ancak bir arada durarak, demokratik kanallar açmaya çalışarak başarabileceklerini düşündüler. Şimdi o dönemde kazandıklarımızı kaybetmiş durumdayız tabii, böyle bir gerçeklik var. Biz onu yeniden yapabiliriz... Yani CHP’nin “OHAL’de Yeter” forumu, İstanbul’da KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin etkinlikleri, 91 kadın örgütünün OHAL yeter açıklamaları... Bütün bunlar şunu gösteriyor ki; insanlar OHAL’den kurtulmak istiyorlar. Bunun kurtuluş yolunun, demokratik direnme noktaları olduğunun bilincindeler. Geçmişten kötü örnekleri ve acıları da anımsıyorum ama o acılardan kurtulma yolunun örgütlü mücadeleyle ve demokrasi kanallarını zorlayarak olduğunu da biliyorum.
OHAL bir kez daha uzatıldı. İktidar daha da uzatmaya niyetli görünüyor. Çalışmanız devam edecek mi?
İsteriz ki bundan sonra bu sürmesin. Yani hak ihlalleri bitsin. Bir an önce aydınlığa varalım, bir an önce OHAL’den kurtulalım. OHAL’den kurtulmak da tabii ki yetmeyecek. Çünkü Türkiye’de zaten dünya kadar sorun vardı ama birinci adım OHAL’in kaldırılması. OHAL kalkarsa insanlar nefes alabilecekler ve daha çok birlikte mücadele edebilecekler.