CHP'li Sena Kaleli meme kanserini nasıl yendiğini anlattı: Siz onu yakalayın

CHP'li Sena Kaleli meme kanserini nasıl yendiğini anlattı: Siz onu yakalayın

HÜLYA KARABAĞLI / Ankara

CHP Bursa Milletvekili Sena Kaleli, kanser mücadelesinden başarıyla çıkmanın formülünü anlattı. “Korkulacak kanser değil, geç teşhistir. Kanser sizi yakalamadan, siz kanseri yakalamalısınız” diyen Kaleli, TBMM Başkanlığı’na, meme kanseri geçirmiş kadınların malulen emekli sayılmalarını öngören yasa teklifi sundu. Kaleli teklifin gerekçesinde, “Meme kanseri geçirmiş kadınlar cinsel bir organını değil, yaşamsal etkisi olan bir organını kaybediyor” diyor.

 

'Kanser olduğumu ben de rüyamda gördüm'

 

CHP’li Sena Kaleli, dünyadaki ve Türkiye’deki meme kanserindeki rakamsal verilere dikkat çekti. Kaleli, “Kadınların korkulu rüyası, hatta ben de kanser olduğumu rüyamda gördüm” dedi.

 

İkiz kardeşiyle 33 seans ışın tedavisi

 

Erken teşhisin önemini ‘şanslı hastalardan biriyim’ diye vurgulayan Kaleli’nin kanser fotoğrafında ikiz kardeşi de var. Kontrole gittikleri doktor ikiz olduklarına dikkat çekince birlikte MR’e giriyorlar. 30 gün aralıkla ameliyat oluyorlar. Birlikte 33 seanslık ışın tedavisi görüyorlar. Tedavi boyunca çocukları yanlarından ayrılmıyor.

 

Nazım'ın, 'neyi bildirir sayılar' şiiri

 

Kaleli, tedavisi boyunca ona büyük güç veren Nazım Hikmet’in ‘Neyi Bildirir Sayılar” adlı şiirini aklından çıkaramadığını söylüyor. Kanseri yendikten sonra kurulmasında önemli katkısı olan Memeder’in temelini atıyor. Farkındalık ölçümleme anket çalışması yapıyorlar. Taraması gerçekleştirilen yaklaşık 5 bin 35 kişinin erken teşhisi sağlanıyor.

Kaleli'nin T24'ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

 

Kansere yakalandığınızı öğrenince ne yaptınız?

 
Ben kanseri erken dönemde teşhis edilmiş şanslı hastalardan biriyim. Erken tanının ne kadar önemli olduğunu bizzat yaşayarak öğrenenlerdenim. Öğrenmekle kalmayıp “korkunun ecele faydası yok” diyerek üzerine gidenlerdenim. 47 yaşımdan itibaren mamografi kontrollerine başlamıştım. Fibro kistler, kalsifikasyon saptandığı için, rutin kontrollerimi yaptırıyordum.2004 Nisan ayında farklı bir radyologa gittiğimde hiçbir şüpheli durum görülmeyince, ben de 2007 Ocak ayına kadar mamografi çektirme gereği duymadım. Burada şunu vurgulamak isterim.
 

'Doktorunuzdan memnunsanız değiştirmeyin'

 
Sizi takip eden doktorunuzdan memnunsanız bir arkadaşınızın peşine takılıp doktor değiştirmeyin. Yılbaşında birlikte olduğumuz birisi 'survivor' olan arkadaşlarım ve çok sevdiğim biri kadın doğum uzmanı iki arkadaşım ısrarla mamografiyi ihmal etmemem gerektiğini söylediler. Bu defa tekrar eskiden takip eden radyologa gittim. Kendi raporlarında olan, son raporda olmayan kalsifikasyonla ilgili şüpheye düştüğünü, emin olamadığını, değişimi anlayamadığını, hastanede kalan filmlere bakıp, karşılaştırma yapılmasını, yoksa biyopsi gerektiğini söyledi.
 
Önce anlayamadım, sonra meraklanıp, çok yakın arkadaşım olan kadın doğum uzmanı arkadaşımın muayenehanesine uğradım. Doktor hem bir tanıdık, hem de bir profesyonel olarak panik yapmadan, heyecanlandırmadan, sakince, soğukkanlı bir şekilde film ve raporu inceledi. Açıklamasını yaptı. Biyopsi yaptırmamın beni rahatlatacağını söyledi. Radyolog arkadaşım ben çıktıktan sonra hemen doktor olan eşimi aramış. Eşim de, bir önce mamografiyi çeken radyologla görüşmüş. Ertesi gün radyolog filmleri inceledi, 6 ay izleyelim dedi, eşim de tamam dedi. Ancak, kadın doğum uzmanı arkadaşım, İstanbul’da 'survivor' olan diğer doktor arkadaşı aratarak, kendi doktorundan randevu almamı istedi.
 

'Ben kaç kişiden biriyim?'

 
Sonuç, 2mm. olan kalsifikasyon odağı için; biyopsi, lumbektomi arasında karar vermemdi. Teşhisten 15 gün sonra ameliyat oldum, kanserli bölge temizlendi. Kanser olduğumu öğrendiğimde ilk aklıma gelen, 'Ben kaç kişiden biriyim? Ne gibi alışkanlıklarım ve yanlışlarım nedeniyle kanser oldum? Herkes kontrol oluyor mu? Kaç kadın erken teşhisle kurtuluyor? Herkesin şartları iyi mi?' gibi sorular üşüştü beynime.
 
Mücadeleyi nasıl yürüttünüz?
 
Doktora kontrole gittiğimde yanımda ikiz kardeşim vardı. Ben de ameliyat sonrası MR’a gidecektim. Doktor kardeşime ‘siz ikizsiniz, sizde de olma ihtimali çok yüksek, siz de MR’a girin’ dedi. İkiz kardeşim 4 ay önce mamografi çektirmiş, bir şey görülmemişti. Çok ufak odakların atlanabilmesine karşın benimkinin görülebilmesinin bir şans olduğu, bunda da doktor dikkatinin ve hassasiyetinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. İkiz kardeşimle birlikte MR’a girdik, kardeşimde 8 mm.lik bir odak saptandı. Tam bir ay arayla o da ameliyat oldu. Birlikte 33 seanslık ışın tedavisi gördük. Tüm tedavim boyunca çalışmamı sürdürdüm. Kardeşimle çok güzel günleri, yanımızda kızlarımızla birlikte paylaştık.
 
Bu hastalığa yakalananları dinlediğimizde ilk söyledikleri 'adı çok kötü' diyorlar. Yani, kadınlar önce kanserin adından olumsuz etkileniyor.
 
Ben kanseri telâffuz ettim ama hastalığımın korkunç bir hastalık olduğunu reddettim. Çevremin de ne hiçbir şeyim yokmuş gibi, ne de çok kötüymüş gibi davranmasını da istemedim. Bu herkesin başına gelebilecek bir hastalık. Her konuda, her durumda olduğu gibi yeterince insanî davranış ve tutum bekliyorsunuz.
 
Hastalığın en başında olan ya da mücadele edenlere neler önerirsiniz? 
 
'Neyi bildirir sayılar, Neyi bildirmeli, Yaklaşan nedir size, Uzaklaşan nedir bizden…' Hastalıkla ilgili aklıma ilk Nazım’ın şiirinden bu dizeler aklıma geldi, ne kadar anlamlı… Sayılar, bizi yönlendiriyor, hem nicelik, hem nitelik, hem yaklaşan, hem uzaklaşanı bildiriyor ve yaşamımızı biçimlendiriyor sanki…Benim iş yaşamımda rakamlarla aram hep iyi olmuştur. Sefer, yolcu sayıları, doluluk oranı, hat analizleri, pazar analizleri, fiyat, komisyon oranları hep yönlendiricim olmuştur.
 
Bir arkadaşımın oğlu kanser olduğunda anlamıştık ki, Türkiye’de tedavi, ameliyat vs. de gösterilen başarı ne yazık ki, istatistikî veriler, dolayısıyla önlemler ve dikkat çekme konusunda elde edilemiyor. Epidemiyoloji, hasta olduğumuzda daha çok ilgimizi çekiyor ancak… 
 
Meme kanserine yakalananlar korkuyu nasıl yenebilirler? Hastalıkla mücadelede püf noktaları nelerdir?
 
Korkunun ecele faydası yok. Korkulacak kanser değil, geç teşhistir. Kanser sizi yakalamadan, siz kanseri yakalamalısınız. Aslında hepimiz hayat tarzımızı kendimiz belirliyorsak, başımıza gelenlerin sorumluluğunu da almak zorundayız, kimseyi suçlamamamız gerekiyor.
 
Hele, konu kadının memesi ise, ya küçük, ya büyük olduğu kompleksiyle, ya da iç, dış birtakım baskılarla kadınlar bu organlarını yok saymak isterler, bu da kayıba kadar gider…Yani, düşündüklerimiz kaderimiz oluverir.
 

'Buz kadınlar kendi kendimizin celladıyız'

 
Değişmek, gelişmek, dönüşmek isteyen tüm toplumların, bütün, sağlıklı, duyarlı, kararlı ve mücadeleci, üretken kadınlara ihtiyacı vardır.
 
Kadınlar, özveriyle, sosyal sorumluluklarının bilincinde olduğu ölçüde STK’lara maddi, manevi katkı sunarlarsa, ülkemizde algı değişikliği gerçekleşir ve uygar toplum olma konusunda daha hızlı yol alırız. Ben hep bu bilinçle hareket ettim. Biz kadınlar, hep iddialı bir eziklik, sorumluluk ve hatta eksik yaptıklarımızdan ötürü suçluluk duygusuyla ve kendi yarattığımız baskılarla yaşarız. Yani aslında kendi kendimizin celladıyızdır. Oysa ki, kadınlar sıradan olayları, sıradışı kavrama yeteneğine de sahiptir. Dünyada çevre, su, açlık, sağlık, özgürlük gibi sosyal projeler hep kadınlar tarafından yaratılmıştır. Bu sorunların bilincinde olan kadın, kendinin tam farkında olmak istemez. Hep kendini araya verir, unutmak ister.
 
Bu süreçte hayata bakışınız değişti mi?
 
Çevremizde samimi olmadığına inandığımız insanlardan arındık. Kendimizin farkına vardık. Kız kardeşim bireysel olma yönünde, bense daha toplumsal sorumluluklar alma yönünde karar aldık.
 

'Vazgeçmeyi ve ne kadar şanslı olduğumuzu öğrendik'

 
Vazgeçmeyi öğrendik. Ne kadar şanslı olduğumuzu anladık. Diğer kadınların da şanslı olmasını istedik.  Hepimiz için her karşılaştığımız olay bir şans aslında… Kendimi bildim bileli, her durumda topluma karşı bir sorumluluk duymuşumdur. Sorumluluklarım hiçbir zaman yakın çevremle kısıtlı kalmamıştır. Tüm kadınları farkındalığa, sorumlu ve duyarlı olmaya davet ediyorum.
 
Dünyada veTürkiye’de kadınlarda meme kanserine yakalanma oranı ve riski nedir?
 
Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kadınlarda en sık görülen kanser türü yüzde 24.1'le meme kanseri. Yani, kadınların korkulu rüyası, hatta ben de kanser olduğumu rüyamda gördüm. Bir de bir düzeltme yapayım. Ülkemizde çoğu zaman meme kanseri ile göğüs kanseri aynı zannedilmektedir. Oysa meme kanseri başka, göğüs kanseri başkadır. Göğüs ciğerlerle ilgili bir bölge, meme ise başka bir işlevsel organımızdır.
 
Kanserin toplumsal ve ekonomik maliyeti nedir? Bir siyasetçi olarak kanser ya da diğer hastalıklar gündeminizde mi?
 
2011 rakamlarına göre “Kanserin devlete maliyeti ise 2.3 milyar Euro” civarındadır.Öncelikle, koruyucu sağlık hizmetleri artmadıkça ülkemizde kanser, korkulacak bir hastalık olmaya ve hızla ölümcül olmaya devam edecektir. Kamunun sağlıkta harcama önceliği, tedavi edici sağlık hizmetleri yerine, koruyucu sağlık hizmetleri olduğunda, bütçede üçte bir  oranında ekonomi sağlanacak. Böylece kaynak kullanımında ekonomik etkinlik ve maliyet etkinliği sağlanmış olacak. Böylece, eğitim, güvenlik, adalet hizmetlerinin üretiminde mali baskı azalacak. Ölüm oranının azalması, yaşam kalitesinin yükselmesi ile sosyal fayda da sağlanacak.
 

'Malulen emekli olmalılar'

 
Ben de özellikle kadınların, çocuğun sağlıklı olmasını sağlayan ilk gıdasını aldığı organının kaybı halinde kadınların yaşama ikinci kez bağlanabilmesini, daha verimli olabilmesini sağlayacak meme kanseri geçirmiş kadınların cinsel bir organını değil, yaşamsal etkisi olan bir organını kaybettiği gerekçesiyle hastalığa ileri evrede yakalananların ve ileri evre tedavilerine maruz kalanların  malulen emekli sayılması için yasa teklifi verdim. Öyle erken yaşta meme kanseri olan kadınlar var ki, onların anne olabilseler de, çocuklarını emzirme şansı olamayabilir, bazen aldıkları hormon baskılayıcılar nedeniyle, rahim ve yumurtalıklarının alınma sorunuyla da karşılaşabiliyor, erken menopozla karşı karşıya kalabiliyorlar.
 

'Estetik değil'

 
Türkiye’de artık kadınların memelerinin içi boşaltılıp, protez konulan onko plâstik cerrahi çok ileri düzeyde, ancak ne yazık ki devlet bu yöntemlerle tedavinin bedelinin tamamını karşılamıyor. Bunlar kadının sadece estetik problemi olarak görülmemeli. Örneğin ben kanser olduğumu ilk öğrendiğimde 'sağlığım daha önemli kesin, atın' demiştim. Şimdi sonradan çıkabilecek sorunu kavrayabiliyorum.