CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, çocuk hakları ihlalleri ile ilgili bir rapor hazırladı. Tanrıkulu raporunda "Eğitimden sağlığa, kişi güvenliğinden yaşam hakkına kadar, çocuk haklarının korunmadığı veya ihlal edildiği sayısız alan bulunuyor" ifadesine yer verdi.
Tanrıkulu raporunda 2014-2017 arasında 59.284 çocuğun cinsel istismara maruz kaldığını, en az 16 çocuk sığınmacının hayatını kaybettiğini ve tahminlere göre 1 milyon 185 bin çocuğun çalışma yaşamı içinde yer aldığını belirtti. Tanrıkulu hazırladığı raporda İstanbul Milletvekili Dr. Ali Şeker'in CİMER’E yaptığı bilgi edinme başvurusuna gelen yanıtlara göreyse 2017 yılı ile 2018 yılının ilk 6 ayında, 21.957 çocuğun gebe kaldığı bilgilerine de yer verdi.
Tanrıkulu raporunda ayrıca "Türkiye’nin 7 Aralık 2011 tarihinde onayladığı ve 2012 yılı Nisan ayında yürürlüğe giren “Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Lanzarote Sözleşmesi)”, devletlere, hüküm giymiş cinsel suç faillerinin bilgilerini kayıt ve muhafaza etme sorumluluğu yüklüyor. Ancak bu yönde bir çalışma olduğuna dair hiç bir emare bulunmuyor" ifadelerine de yer verdi.
Tanrıkulu'nun raporunun tamamı şöyle:
“Uyurken elinde balonu olan çocukları ve hayallerini öldürdünüz! İhmalleriniz onları ebedi uykuya gönderdi! Sorumlu hisseden var mı!?”- (Çorlu'da meydana gelen tren kazasında oğlu Arda Sel’i kaybeden Mısra Öz)
“Çocuk Hakları Sözleşmesi”, 1989 yılında BM Genel Kurulu’nda oybirliği ile kabul edildi. Bu nedenle 20 Kasım günü “Çocuk Hakları Günü” olarak kutlanmaktadır. Türkiye ise bu sözleşmeyi 1995 yılında çekince koyarak imzaladı.
Türkiye, anadilde eğitim yönündeki taleplerle muhatap olmamak için çocukların “eğitim”, “ifade özgürlüğü”, “kendi kültürünü yaşatma” ve “kendi dilini özgürce kullanma” haklarını içeren 17., 29. ve 30. maddelerine çekince koydu.
Türkiye’nin çekince koymadan altına imza attığı Sözleşme’nin diğer maddelerinin de gereklerini yerine getirmediği maalesef ayan beyan ortadadır.
Eğitimden sağlığa, kişi güvenliğinden yaşam hakkına kadar, çocuk haklarının korunmadığı veya ihlal edildiği sayısız alan bulunuyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre bu yılın ilk on ayında en az 1.014 çocuk cinsel istismara maruz kaldı.
Ancak, çocuk hakları savunucularının sürekli vurguladığı gibi “çocuk koruma odaklı istatistik toplama ve analiz bilgi paylaşım sistemi” oluşturulmadığı; bu istatistiklere göre somut adımlar atılmadığı için gerçek sayının bunun çok ama çok üzerinde olduğu unutulmamalıdır.
TÜİK verileri ise çok vahim bir tablo ortaya koyuyor. TÜİK’e göre, 2014-2017 yılları arasında 7.466’sı erkek 51.818’i kız olmak üzere toplam 59.284 çocuk cinsel istismara maruz kaldı.
Türkiye’nin 7 Aralık 2011 tarihinde onayladığı ve 2012 yılı Nisan ayında yürürlüğe giren “Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Lanzarote Sözleşmesi)”, devletlere, hüküm giymiş cinsel suç faillerinin bilgilerini kayıt ve muhafaza etme sorumluluğu yüklüyor. Ancak bu yönde bir çalışma olduğuna dair hiç bir emare bulunmuyor.
İstanbul Milletvekili Sayın Dr. Ali Şeker’in CİMER’E yaptığı bilgi edinme başvurusuna gelen yanıtlara göreyse 2017 yılı ile 2018 yılının ilk 6 ayında, 21.957 çocuk gebe kayıtlara geçirildi.
Öte yandan çocuk istismarının araştırılması amacıyla özel bir komisyon kurulmasına ilişkin önergemiz Mart ayında TBMM Başkanlığı tarafından reddedildi.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın imzasıyla gönderilen yanıtta, “Yazınızda örnek olarak kurulduğunu belirttiğiniz komisyon, bilinen anlamda bir Meclis araştırması komisyonu değildir ve komisyonun kuruluşunda Meclis Başkanlığının bir rolü bulunmamıştır. Başkanlığımıza yaptığınız başvurunuz bir Meclis araştırması önergesi niteliğinde olmadığından talebinizin karşılanması ilgili mevzuat gereğince mümkün değildir. Bu sebeple Başkanlığımızın bu hususta yapabileceği bir işlem bulunmamaktadır” denildi.
Basından derlenen bilgilere göre bu yıl en az 16 çocuk mülteci denizlerde ya da kara sınırlarında yaşamını yitirdi.
İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de toplam 1 milyon 703 bin 665 mülteci çocuk bulunuyor. Bunların 568.527’si 0-4, 477.960’ı 5-9, 657.178’i 10-18 yaş aralığında...
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre bu yılın ilk 10 ayında (18’i 15 yaş altında) 61 çocuk işçi yaşamını yitirdi.
2017 yılında ise iş kazası/iş cinayeti sonucu yaşamını yitiren çocuk işçi sayısının en az (18’i 15 yaş altında) 60 olduğunu açıklanmıştı.
Bu arada OHAL’in ilan edildiği 20 Temmuz 2016 ile kaldırıldığı 18 Temmuz 2018 tarihleri arasında, iş cinayetlerinin %14 arttığını ve 124 çocuk işçinin öldüğünü eklemek gerekiyor.
TÜİK verilerine göre, Türkiye’de yüzde 44’ü mevsimlik işçi olmak üzere 893 bin tarım işçisi çocuk bulunuyor.
Çocuk işçiliği konusunda Türkiye’ye dair erişilebilen verilere göre, 6-14 yaş grubunda 292 bin olmak üzere 18 yaşın altında 1 milyon 185 bin çocuğun çalışma yaşamında yer aldığı tahmin ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nda bilgi veren Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Şaban Yılmaz, cezaevlerinde 743'u annesiyle kalan bebekler olmak üzere 3.000 çocuk olduğunu açıkladı.
Türkiye’de halen 7 adet “Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu” (Ankara, Diyarbakır, Hatay, İstanbul, İzmir Kayseri, Tarsus) Ayrıca 4 adet Çocuk Eğitim Evi bulunmaktadır (Ankara, Elazığ, İstanbul, İzmir Urla). Çocuklar bu kurumlar dışında yetişkinler için düzenlenen kurumlara da yerleştirilmektedir.
İHD’nin Çocuk Hakları Günü nedeniyle yaptığı açıklamada da belirtildiği gibi çocuklarla ilgili davalarda kolayca tutuklama kararları verilmektedir. Tutuklu çocukların büyük çoğunluğu yetişkinlerin tutulduğu cezaevlerindeki çocuk koğuşlarında yerleştirilmektedir. Oysa, çocuğa özgü adalet sisteminde özgürlüğün kısıtlanması en son başvurulacak yol olmalıdır. Cezaevlerinde kalan çocuklar idari birimlerce ihlal edilen haklarına dair Kamu Denetçiliği Kurumuna Müracaatlarına dair yollar halen açık ve şeffaf değildir.
Resmi verilere göre, Türkiye’de 3-17 yaş aralığında 422 bin dolayında engelli çocuk bulunuyor. Yetişkin engelliler gibi çocuk engellilerin de neredeyse tümünün ceşitli olumsuz ayrımcılıklara ve hak mahrumiyetlerine maruz kaldığı söylenebilir.
Engelli çocuklarımız en çok ihtiyaç duydukları alanlara yani parklara, açık alanlara, ticari ve sosyal merkezlere, eğitim ve kamu kurumlarına erişimde büyük sıkıntı yaşamaktadır. Kamusal alanlara ulaşmanın sadece engelli çocuklar için değil tüm engelli insanlar için nasıl bir sıkıntı kaynağı olduğu ortadadır.
Türkiye’nin de taraf olduğu “Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi”nin 13 ve 14. maddeleri eğitim hakkını düzenlemektedir.
Sözleşme anadilde eğitim hakkı ve inançlara uygun dini eğitim alma haklarını düzenlemektedir. Ayrıca zorunlu eğitimin parasız olması ve devlet tarafından karşılanmasının zorunluluğu bulunmaktadır.
Türkiye ise sözleşmenin 17., 29. ve 30. maddelerine çekince koymuştur. Türkiye’de Kürtçe sadece seçmeli ders olarak okutulmaktadır. Türkiye’de özellikle Alevi inancına mensup çocukların zorunlu din dersine tabi tutulması sözleşmeye aykırıdır. AİHM’in Türkiye aleyhine vermiş olduğu çok sayıda karara rağmen zorunlu din dersi uygulaması devam ettirilmektedir.
2012 yılında uygulamaya konulan 4+4+4 diye tarif edilen ilköğretim modeli zorunlu ve parasız olma kuralının dışına çıkmıştır. Sadece ilk 4 yıl zorunlu tutulmuştur. Bunun dışındaki yıllarda zorunluluk öngörülmemektedir. Özel eğitim kurumlarına verilen destek ve kamu eğitim kurumlarının içine düştüğü durum, ilköğretimin zorunlu ve parasız olma kuralı ile çelişmektedir.
2018 yılının ilk on ayı içinde kolluk güçlerine ait ait zırhlı araçtan ateş açılması sonucunda 1 çocuk yaralandı. Polis ve asker araçlarının neden olduğu kazalarda 1 çocuk öldü, 6 çocuk yaralandı. Kara mayınları, sahipsiz patlayıcılar nedeniyle en az 3 çocuk öldü, 12 çocuk yaralandı.
Ortaya çıkan genel tablo karşısında artık AKP’nin bir çocuk politikası olmadığını söylemek kesinlikle yanlış olur! Çocukların hayatın her alanında şiddete, sömürüye maruz kalabilmesi, neredeyse hiçbir alanda korunur olmaması, ancak ve ancak çocuk karşıtı bir politikayla mümkün olabilir!