CHP'li Tanrıkulu: İmralı'da tecrit kaldırılsın

CHP'li Tanrıkulu: İmralı'da tecrit kaldırılsın

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, cezaevlerindeki açlık grevlerinin gerekçeleri arasında yer alan Abdullah Öcalan'ın yaşam koşullarıyla ilgili olarak, "Hiç kimse 14 ay boyunca kendi iradesi olsa bile tecrit koşullarında bırakılamaz. O koşulların ortadan kaldırılması lazım" dedi.

\DHA'da yer alan habere göre; CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde açlık grevinde bulunan 11 kadın tutuklu ve hükümlüyü ziyaret etti.

Türkiye genelindeki cezaevlerinde PKK / KCK davalarından 488 tutuklu ve hükümlünün İmralı ’da Abdullah Öcalan ’ın tecrit koşullarının kaldırılması ve cezaevi koşullarının düzeltilmesi ile ana dilde eğitim hakkının verilmesiyle ilgili başlattığı açlık grevi 43’üncü gününe girerken, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ndeki açlık grevinde bulunan kadın tutuklu ve hükümlüleri ziyaret etti. Açlık grevinde bulunan 11 kadın tutuklu ve mahkum ile görüşen Sezgin Tanrıkulu, cezaevi çıkışında açlık greviyle ilgili basın açıklaması yaptı.

Cezaevi önünde basın açıklaması yapmasına karşı çıkan polis ile tartışan Tanrıkulu, "Sadece 2 dakika açıklama yapacağım" dedi. Polis memurunun, "Efendim karşı tarafta yapabilir misiniz?" uyarılarını dikkate almayan Tanrıkulu kapının önünde cezaevlerinde açlık grevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin durumunu anlattı. Cezaevinde 11 kadın tutuklu ve hükümlünün 12 Eylül ’den beri açlık grevinde bulunduğunu belirten Tanrıkulu, "Milletvekili Selma Irmak ile görüştüm. Sağlık durumları hakkında bilgi almaya çalıştım. Dünden beri içeride 112 acil servis ambulansları bekliyor. Sağlık durumları genel olarak iyi, ancak göz kararması, tansiyon düşüklüğü gibi şikayetleri olmuş" dedi.

 

30 yıl sona bu cezaevinde yeni ölümler olmamalı

 

1980’li yıllarda E Tipi Cezaevi’nde birçok ölüme tanıklık ettiklerini belirten Tanrıkulu, aradan geçen 30 yıl sonra aynı cezaevinde yeni ölümlerin olmaması gerektiğini söyledi. İnsan hakları savunucusu olarak bir insanın bedenini ölümle sonuçlanacak bir eyleme yatırılmaması gerektiğini belirten Tanrıkulu, "Hiçbir biçimde ölüm sonucunu ortaya çıkaracak bir eylemin yapılmaması gerektiği görüşündeyim. Ama şimdi bunun yanlışlığını doğruluğunu tartışma zamanı değil. Bu ölüm oruçlarının, bu açlık grevlerin sonlanması lazım. Bu nedenle de Adalet Bakanlığı ’nın, Başbakanlığın devreye girmesi lazım. Bir siyasi irade ve kararlılık ortaya koyması lazım. Bugüne kadar bu gerçekleşmedi. Önümüzde bayram var. Umarım bu 4,5 günlük bayram süresi içerisinde hepimizin üzüleceği, kahrolacağı, vicdanlarımızın sızlayacağı bir olay gerçekleşmez" diye konuştu.

Tanrıkulu, cezaevindeki 11 kadın tutuklunun açlık grevini devam ettireceklerini söylediğini belirterek, "Ben geçen hafta itibariyle Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na Ankara ’da başvuru yaptım. Cezaevi alt komisyonun bu cezaevlerinde inceleme yapmasını istedim. Fakat maalesef oradan da bugüne kadar bir adım atılmadı. Kamuoyunun duyarlı olması lazım. Bu sorun insani bir meseledir. Bir vicdan meselesidir. Olaya bu şekilde bakmak lazım. Ve bir an önce geri dönülmez sonuçlar çıkmadan sonlanması lazım" dedi.

 

'Kendi iradesi olsa bile tecrit koşullarında bırakılamaz'

 

Açlık grevindeki tutuklu ve hükümlülerin iki talebinden birinin İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve cezaevi koşullarının düzeltilmesiyle ile ana dilde eğitim hakının verilmesiyle ilgili taleplerini değerlendiren Tanrıkulu şunları söyledi, "Bunlar siyasi talepler. Ana dil meselesi Meclis’te Anayasa Komisyonu’nda görüşülen meseleler. Bugünden yarına bir mesafe almayacak sorun. Ancak bir durum var. 2011 Temmuz ayından bu yana bir görüşme yapılamıyor İmralı’da. Görüşülen kişinin sıfatı, aldığı ceza ne olursa olsun hiç kimse 14 ay boyunca kendi iradesi olsa bile tecrit koşullarında bırakılamaz. Kendi iradesi olsa bile bırakılamaz. O koşulların ortadan kaldırılması lazım. Avrupa İşkence Önleme Komitesi’nin 1 Kasım da sanırım toplantısı var. Orada gündeme gelecek bu olaylar. Oradan bir eleştiri gelmeden bu tecrit koşullarının kaldırılması lazım. Görüşme olanaklarının yakınlarıyla, avukatlarıyla yapılması lazım. Bu insani bir meseledir. Tutulan kişi kim olursa olsun, sıfatı ne olursa olsun, aldığı ceza ne olursa olsun hukukun ve uluslararası hukukun güvencesi altında olmak zorundadır. Böyle olması gerekir. Ancak öyle anlaşılıyor ki bu tutulma koşulları İnsan Haklarına ve hukuka uygun değil. Bu kadar uzun süredir görüşme yapılmaması da bunun kanıtı."