CHP İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi, yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplamakla eleştirilen anayasa değişikliğiyle ilgili olarak AKP'lilere seslendi. "Bu tip düzenlemelerle elde edilen yetkiler kime kısmet olur, kimse bilemez" diyen Hamzaçebi, "AK Partililer Erdoğan başkan olsun diye bu sistemi destekliyor olabilir ama dikkat etsinler, seçimin sonucunda Türkiye bir laik diktatörle de tanışabilir. Bu doğru bir şey mi? Kesinlikle hayır..." görüşünü savundu.
Akif Hamzaçebi'nin Habertürk gazetesinden Kübra Par'a verdiği söyleşi şöyle:
- CHP referandum sürecinde nasıl bir strateji izleyecek?
Bugüne kadar yapılan genel ve yerel seçimler, hep kutuplaşma etrafında cereyan etti. Bir taraftan Recep Tayyip Erdoğan, bir taraftan Kemal Kılıçdaroğlu mitingler yaptı. Bunlar kamuoyuna kutuplaşma olarak yansıdı. Referanduma gidilirken CHP kutuplaşma ortamından kaçınıyor. Herkesin geleceğini ilgilendiren, sistem değişikliğine yol açacak bir Anayasa değişikliğini oylayacağız. Bu paket, başkanlık sisteminin bozulmuş modellerinden bile kötü, özgürlükleri ortadan kaldıracak bir sistem. AK Parti seçmeni olmasına rağmen bu referandumda “Hayır” diyecek vatandaşlarımız olduğunu görüyorum. Bütün seçmenleri ilgilendirdiği için biz partilerüstü bir kampanya yapacağız. Parti bayraklarını kullanmayacağız. Miting bile sınırlı sayıda yapılacak.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 40 kadar miting yapacağı açıklandı. Bir de üzerine AK Parti mitingler düzenleyecek. Miting yapmazsanız CHP geride kalmaz mı?
Bunu miting yarışına dönüştürürsek kutuplaşma siyasetine hizmet etmiş oluruz. Miting bir güç gösterisidir ama aslında vatandaşın evine gitmezseniz ikna edemezsiniz. Vatandaşla el sıkışmak, kahvehanelerde buluşmak, küçük salon toplantıları yapmak çok daha etkili yöntemler. Biz vatandaşa bire bir anlatacağız.
- Devlet Bahçeli, “Referandumdan ‘Hayır’ çıkarsa Türkiye karmakarışık olur. Bundan yararlanmak isteyen çevreler çıkabilir” dedi... “Hayır” çıkarsa bir belirsizlik atmosferi doğacağı söyleniyor...
2003 yılında 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesi, sadece Türkiye’nin değil AK Parti’nin de önünü açtı. O tezkere kabul edilmiş olsaydı Türkiye Irak Savaşı’na dahil olacaktı. İşte bu referandumdan da “Hayır” çıkması durumunda AK Parti de dahil olmak üzere tüm siyasi partiler kazanacaktır. “Hayır” çıkarsa Türkiye büyük bir felaketten kurtulmuş olacak ve AK Parti “Biz nerede hata yaptık?” sorusunu kendine sorduğu anda Türkiye’nin önü açılacaktır.
- Binali Yıldırım, “Hayır’cıların kimlerle yan yana durduğuna bakın” dedi. Numan Kutulmuş, “Evet çıkarsa bu halkın terör karşısında hükümete verdiği desteği gösterecek” diyor. “CHP ‘Hayır’ diyerek PKK ve FETÖ’nün yanında yer alıyor” iddiasına ne diyorsunuz?
Sayın Başbakan’ın değerlendirmeleri son derece pragmatik, konjonktürel, klasik bir kutuplaşma politikasının parçası. Merkez sağda yer alıp da referandumda “Hayır” diyecek partiler var. MHP tabanının yönetimle olan farklılığını herkes biliyor. Bunu konuşmayı fazlalık sayıyorum ama yine de söyleyeyim, PKK ve HDP “Hayır” dediği için “Evet” demek doğru değildir. 12 Eylül 2010 referandumunda FETÖ “Evet” oyu vermişti. Hatta Fethullah Gülen “Mezardan kalkıp ‘Evet’ oyu versinler” bile demişti. HDP sandığa gitmeyerek destek vermişti. O zaman bunu nasıl yorumlayacağız? Bir başka örnek daha vereyim; 24. dönemde TBMM’de iç güvenlik yasasını görüştük. CHP, HDP ve MHP iç güvenlik yasasına büyük bir direnç gösterdi. O zaman MHP, HDP ile aynı tavrı aldığı için terörün yanında mı yer aldı yani?
- Ya “Evet” çıkarsa?
Halkın sağduyusu, bana bu ihtimalin olmadığını düşündürüyor. Ama yine de halk ne derse başımızın üzerinde yeri var.
- “Evet” çıkarsa bunu CHP adına bir yenilgi sayar mısınız?
Türkiye böyle bir ihtimali yaşamayacak.
- “Şu anki sistem korunursa CHP’nin yüzde 25’lik oy oranı fazla değişmeyecek. Oysa başkanlık sisteminde anamuhalefetin yüzde 50 şansı olacak. Bu durum CHP’ye iktidar şansı getirir” deniliyor. Bu sizin için iyi bir şey değil mi?
Başkan ister AK Parti’den ister CHP’den çıksın, buradan çıkacak kişi demokratik bir başkan olmayacaktır. “Otoriter başkan CHP’den olsa iyidir” diyemeyiz. Bu tip düzenlemelerle elde edilen yetkiler kime kısmet olur, bunları kim kullanır, kimse bilemez. AK Partililer Erdoğan başkan olsun diye bu sistemi destekliyor olabilir ama dikkat etsinler, seçimin sonucunda Türkiye bir laik diktatörle de tanışabilir. Bu doğru bir şey mi? Kesinlikle hayır... Kim seçilirse seçilsin, memleketi kötüye götürür. Bakın, mesela Peru’da Alberto Fujimori diye bir adam başkan olmuştu. Sadece televizyonlarda konuşan bir üniversite rektörüydü. Popüler oldu ve başkan seçildi. Özgürlükleri kısıtlayan yasalar çıkardı. Parlamentoyu feshetti. Her seçimde oyları da arttı ama sonunda insanlar sokaklara döküldü. Halkımızın tek bir kişiye her şeyi emanet ederek risk alacağını zannetmiyorum.
- CHP seçmeni dışındakileri “Hayır”a ikna etmek için ne yapacaksınız?
Siyasette en doğru yöntem, doğruyu anlatmak ve umut vermektir. Tek adama bu kadar yetki vermenin sakıncalarını izah edeceğiz. Yasama, yürütme ve yargı tek bir kişide toplanacak. Davası olan vatandaş normalde avukat tutar. Yeni sistemde ise başkanın mensup olduğu partinin ilçe başkanına gidecek.
- Ne ilgisi var?
Yargı bağımsızlığı kalmayacak da ondan! Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısı değişiyor. 13 üyeli bir kurula dönüşüyor. 13 üyenin 6’sını doğrudan Cumhurbaşkanı tayin ediyor. Bir partinin genel başkanının HSK’nın 6 üyesini doğrudan seçecek olmasından söz ediyoruz. Kalan 7 üye için ilk turda 3’te 2, ikinci turda 5’te 3 çoğunluk aranacak. Bunun anlamı şudur; başkanın partisi bu üyeleri tek başına belirleyebileceği gibi, küçük bir parti ile ittifak kurarak da belirleyebilir.
- “Türkiye koalisyon dönemlerinde istikrarsızlık yaşadı. Bu dönemleri aşmak için güçlü bir yürütmeye ihtiyacımız var” diyorlar. Bu fena bir şey mi?
Vatandaşı koalisyonlarla korkutuyorlar. Vatandaş karar vermişse bu karara saygı duymak gerekmez mi? Türkiye’nin kötü anılan koalisyon dönemi 1992-2002 dönemidir. O dönemin ekonomik performansı yüzde 3.4’tür. Ki o süreçte 1994 krizi, 1998 Uzakdoğu krizi, 1999 Rusya krizi, 1999 depremi ve 2001 krizi var. “O dönem iyiydi” demiyorum ama 2008 sonrası AK Parti tek başına iktidarda olmasına rağmen ortalama yıllık büyüme yine yüzde 3.4 oldu!
- Tek veri ekonomi mi? Anayasa’nın fırlatıldığı, hükümetlerin kurulamadığı çalkantılı dönemler Türkiye’ye çok şey kaybettirmedi mi?
Koalisyon dönemlerinde çok önemli demokratik adımlar da atıldı. Türkiye, 1995 yılında Gümrük Birliği’ne girdi. 1999 yılında Avrupa Birliği’ne tam üye adayı oldu. 2001’de, AK Parti’nin kurucularının olduğu Meclis’te Saadet Partisi’nin de dahil olduğu büyük bir uzlaşmayla kapsamlı bir Anayasa değişikliği yapıldı, uyum yasaları çıkarıldı. Şimdi ise Türkiye bambaşka bir yere savruldu. Avrupa Birliği unutuldu. Özgürlükler ve hukukun üstünlüğü endeksinde, 110 ülke içinde 105. sıradayız. Ekonomik anlamda o kadar zor durumdayız ki tüm varlıklarımızı Varlık Fonu’na devrederek finansman yaratmaya çalışıyorlar.
- Ama “Başkanlık gelirse siyasi istikrar olur, ekonomi düzelir” diyorlar.
Ekonomiyi siyaset ve hukuktan bağımsız olarak düşünmek son derece yanlıştır. Hukuk güvenliği iyi olan bir ülkede ekonomi iyi olur. Hukuk güvenliği kötüyse ekonomi bozulur, yabancı yatırımcı gelmez.
- MHP diyor ki: “Şu anki sistem, yönetimde çiftbaşlılık yaratıyor. Bu ileride bir beka sorunu yaratabilir. Bunu çözmek için yola çıktık.” Başkanlığa karşısınız, peki ama CHP olarak bu çiftbaşlılık krizine çözüm öneriniz var mı?
Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi yönünde değişiklik yapıldığı için çiftbaşlılık olduğunu kabul etmiyorum. Finlandiya, İrlanda, İzlanda, Avusturya gibi ülkelerde de cumhurbaşkanını halk seçiyor ama oradaki cumhurbaşkanları “Ben hükümete karışayım” demiyor. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanının bu kadar yetkisi olmaz. Daha az yetkiye sahip, denge unsuru, krizleri çözen, gerektiğinde uzlaşma arayan ve ülkenin yolunu açan bir cumhurbaşkanı olmalıdır.
- AK Parti ve MHP “Bu sistem kuvvetler ayrılığını getirecek. Meclis çok daha güçlü olacak” diyor.
Yeni modeldeki parlamento “uysal parlamento” olacak. Vur ensesine, lokmasını al... Getirmek istedikleri şeye “Cumhurbaşkanlığı sistemi” diyorlar ama öyle bir sistem dünyada yok. Türkiye’ye getirilmek istenen ise başkanlık sisteminin bozulmuş halidir. Başkanlık sisteminde karşılıklı bir denge-fren sistemi vardır. Halk başkanı ve parlamentoyu ayrı seçimlerle seçer. Amerika’da başkanın yetkileri o kadar sınırlıdır ki bakın Trump vize kararını uygulamaya sokamadı. Oysa bize önerilen sistemde Cumhurbaşkanı’na parlamentoyu feshetme yetkisi bile veriliyor. Cumhurbaşkanlığı kararname yetkisi yasa gücündedir. İptali için ancak Anayasa Mahkemesi’nde dava açabilirsiniz.
- Ama Meclis, 301 sayısını tutturduğu müddetçe Cumhurbaşkanı kararnamelerini etkisiz kılacak kanunlar çıkarabilir?
Öyle demeyin. Başkan isteği her an Meclis’i feshedebilir. Parlamento, feshedilmemek için başkanın üstüne gitmez. Temel haklar ve ödevler ile ilgili Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarılamayacağını söylüyorlar. Mevcut Anayasa’ya göre, olağanüstü hal sırasında çıkarılacak kararnamelerde OHAL amacı dışında düzenleme yapılamaz. Ama bakın, bu ocak ayında 2 farklı KHK çıktı. Birinde, at yarışları ve şans oyunlarına ilişkin lisans hakları Türkiye Varlık Fonu’na devredildi. Diğerinde de devlete olan döviz cinsinden borçlarda kur sabitlendi. Bunların OHAL’le ne ilgisi var? Görünüşte getirilen sınırlar pratikte işe yaramayacaktır. Cumhurbaşkanı kafasına estiği konuda kararname çıkarabilecektir ve bu çok tehlikelidir.
- Ama Meclis seçime giderek Cumhurbaşkanı’nın görevine son verebilir.
Cumhurbaşkanı tek imza ile seçimlerin yenilenmesi kararı alabilir. Oysa Meclis’in Cumhurbaşkanı’nın görevine son verebilmesi için 5’te 3 çoğunluğu yakalaması gerekiyor. Bu fiilen mümkün değil.
- Eğer Cumhurbaşkanı Meclis’i seçime götürürse kendisi de dönem kaybedecek. Bu, durumu dengelemez mi?
Diyelim ki Cumhurbaşkanı bütçe teklifini TBMM’ye yapacak. Bütçe kanunu süresi içinde çıkmazsa, başkan bir önceki yılın bütçesini belli bir oranda artırmak suretiyle harcamalara devam edecek. Yasama ve harcama yetkisi olan başkanın parlamentoyu feshedeceğini düşünmüyorum.