"O kadar çok haksızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk var ki hangisini anlatayım" diyen CHP Genel Başkanı Koordinatör Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, toplumun patlama noktasında olduğunu gözlemlediklerini söyleyerek, "Adalet Yürüyüşü, adaletsizliklerin ulaştığı boyutlara dikkat çekme eylemi, partisel kimliğin dışında en geniş kesimleri en insani bir taleple buluşturan bir adımdı. Adalet Kurultayı, bu toplumsal arayış çığlığının 'ete kemiğe büründürülmesi' aşaması" dedi.
Birgün'den Meltem Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan CHP'li vekil Erdoğan Toprak'ın yanıtları şöyle:
» Öncelikle bu kurultayın özelliğini, önemini, bugüne kadar gerçekleştirilen adalet taleplerinden ayrıştığı noktaları nasıl anlatırsınız?
Adalet Yürüyüşü, adaletsizliklerin ulaştığı boyutlara dikkat çekme eylemi, partisel kimliğin dışında en geniş kesimleri en insani bir taleple buluşturan bir adımdı. Adalet Kurultayı, bu toplumsal arayış çığlığının “ete kemiğe büründürülmesi” aşaması. Toplumsal yaşamın her alanına sirayet eden hukuksuzlukların, herkes tarafından hiçbir kısıt olmaksızın dillendirildiği, özgür bir forum, ortak akıl ve çıkış arayışı. Eğitimden spora, tarımdan iş ve çalışma yaşamına, toplumsal hakların, özgürlüklerin gaspından, siyasallaştığı apaçık ortada olan yargı kararlarının yarattığı mağduriyetlere varana kadar çok geniş bir yelpazedeki adaletsizlikler ortaya konuluyor.
» Kurultaydaki adalet başlıklı 8 ana panel ve bu ana başlıklar altında çalıştaylar gerçekleştiriliyor. Bu başlıkları neden, neye göre seçtiğinizi biraz açar mısınız?
Öncelikle her gittiğimiz yerde dinlediğimiz yakınmalar, karşılaştığımız mağduriyetler, yazılı ya da sözlü olarak partimize iletilenlerin yoğunlaştığı alanları tespit ettik. Yargıya güven dibe vurmuş vaziyette. Rektörler, Saray’a çağrılıyor topyekûn talimatlandırılıyor. Üniversitelerde adalet, özerklik, bilim, bilim insanına saygı kalmadı. Kişiye özel yönetmelikler çıkartılıp, eğitim-öğretim hakkı gasp ediliyor. Dünyada en çok tutuklu gazeteci Türkiye’de. Bürokraside liyakat, kıdem, eğitim, deneyim hiçbir kriter kalmadı. ÖSYM’de yıllardır sınav sorularının çalındığı ortaya çıktı. Kamu alımları, ihaleler, servet aktarma, AKP zenginleri yaratma aracına dönüştü. TMSF’nin el koyduğu bankalar, ihalesiz satıldı. Yandaş medya yaratıldı. Herkesin gözü önündeki usulsüzlükleri, yolsuzlukları, rantı, yetim hakkının gaspını soruşturacak bir savcı, bir mahkeme yok. Sözde adı özerk olan düzenleyici-denetleyici kurum yok. Kamu İhale Kurumu adı var kendi yok. Rekabet Kurumu, TMSF, BDDK, EPDK, Danıştay, Yargıtay ve nihayet Anayasa Mahkemesi!
» Kurultayın Hafıza Sokağı’nda, 12 Eylül döneminde idam edilen Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ile yaşı büyütülerek asılan solcu Erdal Eren’in fotoğraflarının yan yana yer alması tepki çekti. Hafıza Sokağı ne mesaj veriyor?
Adalet, sadece CHP’nin değil, tüm toplumun ihtiyacı. Aradığımız adalet; adil, bağımsız, tarafsız, yasaları kimliğine, statüsüne bakmaksızın herkese eşit uygulayan bir adalet. Hafıza Sokağı sergisinde de bu mesajı tüm topluma vermek istedik. 12 Eylül’ün darbe yargısı, darbeci generallerin “bir sağcılardan, bir solculardan” talimatıyla, Erdal Eren’i ve Mustafa Pehlivanoğlu’nu millete ibret olsun diye idam etti. Acıları yarıştırarak ve ayrıştırarak adaleti arayamayız. Hafıza Sokağı’nı da bu amaçla sergiliyoruz. Sağcı, solcu, polis, asker, sivil, Ermeni, Alevi, Kürt, Türk, CHP’li, AKP’li, HDP’li, MHP’li ayrımı olmaksızın adaletsizliğe kurban gidenlerin tümü için adalet diyoruz.
» Yurttaşının adalet kurultayına olan ilgisini nasıl gözlemliyorsunuz? En çok hangi alanlarda adaletsizliklerden yakınıyorlar?
İlgi olağanüstü boyutlarda. Her kesimden, herkesin söz hakkı var. Kimseyi kısıtlamıyoruz. Toplumun patlama noktasında olduğunu gözlüyoruz. O kadar çok haksızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk var ki hangisini anlatayım. 12 Eylül’ün 1402’likleri bile bugünkü tablo karşısında deryada damla kalıyor. >>Adalet Yürüyüşü ile başlayıp Kurultay ile devam eden sürecin, hukuka, insan hakları algısına yansımasını, karşılığını nasıl gözlemliyorsunuz? Hedeflediğiniz etkiyi yarattığınızı düşünüyor musunuz?
Tabii ki, yurt içinde ve yurt dışında çok ciddi yansımalar oldu. Giderek bu yansımalar ve etkileşimler daha güçlü dalgalara dönüşüyor. En başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve AKP sözcülerinin söylemlerinde bu yansımanın tedirginliğini gözlemek olanaklı. Adalet Yürüyüşü sırasında Cumhurbaşkanı günlerce toplumda bir karşıtlık yaratmak için çabaladı. Hiç birisinde beklediğini bulamadı. Aksine yürüyüş boyunca toplumsal destek çığ gibi büyüdü. Şimdi benzer tavrı Adalet Kurultayı için sergiliyorlar ama bu kez inanç ve destek daha büyük, beklentiler daha somut. Adalet Yürüyüşü, 16 Nisan’daki referandum kampanyamız ve şimdi Adalet Kurultayı, bu getirilmek istenen yeni sistemin haksızlıkları, adaletsizlikleri daha da sistematik hale getireceğini, insanları köleleştireceğini gösterdi herkese.
» Bir süredir Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik tehditvari yaklaşımlar sergilendiğine tanık oluyoruz. Amaç nedir? Sonuç ne olur?
Sayın Genel Başkana yönelik bu yaklaşımlar, Cumhurbaşkanının, hükümet medyasının tavrı, korkunun dağları sardığının işareti. Sayın Genel Başkanın tutuklanabileceğini ima eden haber ve yorumlarla, yazılarla yandaş medyada bir süreç başlatıldı. Akabinde Cumhurbaşkanı Antalya’daki AKP teşkilat toplantısında bunu bizzat dillendirdi. Son iki KHK’dan bir tanesi milletvekillerinin Ankara’da yargılanmasını düzenleyen, milletvekillerinin yargılayacak özel bir savcı görevlendiriliyor. Bu iktidarın samimiyetsizliğini buradan anlayın. FETÖ’yü devlete musallat eden, kendileri. Son KHK ile de Cumhurbaşkanı “Sır Küpü” MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kendi himayesine aldı. Kendisine bağladı. Şimdi görüyoruz ki, yargı kendi kontrollerinde olunca, özel yetkili savcı ve mahkeme işi aslında AKP’nin çok sevdiği bir işmiş. Çıkartılan son iki KHK’da da bunu görmek olanaklı. Ankara’da özel yetkili Cumhuriyet Başsavcısı ve Özel Mahkeme görevlendirerek, muhalefet milletvekillerine, gözaltı, tutuklama, hapse atma gözdağı veriliyor. Cumhurbaşkanı ve başında olduğu AKP, tek partili sistem ve parti devleti peşinde. Muhalefetin siyaset alanını daraltmayı hedefliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, milletvekillerinin yargılanması usulleri, Anayasa’da, yasalarda, TBMM içtüzüğünde düzenlenmiş. Çıkarttıkları KHK’ların tümü anayasaya aykırı. Ama bunu söyleyecek Anayasa Mahkemesi nerde?
» Siz, zamanla bu adalet talebine AKP seçmeninin de katılacağına inanıyor musunuz? Bir planınız programınız var mı?
Gerek yürüyüşte gerekse Adalet Kurultayı’nda STK’lardan geniş bir katılım ve destek söz konusu. AKP’nin kendi yaptırdığı anketlerde, Adalet Yürüyüşü’nün haklılığını gören geniş bir kitlenin varlığı ortaya çıktı. Sürekli ayrıştırıcı tavır ve söylem artık AKP’lilere de inandırıcı gelmiyor. Bir zaman mağduriyet edebiyatıyla yola çıkan ama şimdi “Rabbena hep bana noktasına” gelen bir Erdoğan ve AKP üst yönetimi söz konusu. Kendi deyişleriyle, “yola çıktıklarıyla değil, yolda bulduklarıyla” devam ediyorlar.
» Yürüyüş ile başlayan adalet talebi, kurultayla devam etti. Sırada ne var? Süreklilik sağlayan bir süreç ve bunu götürecek bir yapı çıkıyor mu ortaya?
En acil ihtiyaç adaletti, onunla başladık. Ardından ekonomi var, esnafın, işçinin, emeklinin yoksullaşması var. Milyonlarca taşeron işçiye verilen ama tutulmayan sözler var. İşadamlarının, yatırımcının güven sorunu var. Üniversite gençliğinin, ilk ve ortaöğrenim öğrencilerinin sorunları var. Üretemez hale gelen çiftçinin, besicinin sorunları var. Kadınlarımızın sosyal yaşamdan, iş hayatından dışlanması, şiddetle baş başa bırakılması sorunu var. Çocuklarımızın mağduriyeti, taciz ve tecavüzlerle sahipsiz bırakılması sorunu var. Yaklaşık 1,5 milyonu genç ve eğitimsiz, dil bilmeyen, 3,5 milyonu aşan Suriyeli sığınmacı ve ülkemizin geleceğine yönelik yaratacağı sorunlar var. AKP sürekli başka gündemler yaratarak, bu sorunları örtmeye, gündeme gelmesini önlemeye çalışıyor. Oysa halkın gerçek gündemi bunlar.
» Bu mücadeleden yeni bir Türkiye çıkacağına inanıyor musunuz? Umutlu musunuz?
Adalet Yürüyüşüyle başlayan ve Adalet Kurultayı ile yeni bir aşamaya geçen bu süreci, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Rönesansı” olarak nitelendiriyorum. Cumhurbaşkanı ‘Parlamenter demokratik sistem bitmiştir’ dese de arzu ettiğini, aklındaki hayalini söylüyor. Bu millet tercihini, Cumhuriyetten, demokrasiden, çağdaş uygarlıktan, parlamenter demokratik sistemden yana koydu. Kaç askeri ihtilal yaşadı bu hedeften geri adım atmadı. Türkiye Cumhuriyeti Rönesansı ile kast ettiğim, Parlamenter Demokratik Sistemin geliştirilip, güçlendirilmesi, rönesansa tabi tutulması. Ortak akıl ve en geniş toplumsal uzlaşıyla bir Cumhuriyet Rönesansı Anayasası’nın yazılması. Şeffaf, insan haklarına saygılı ve onları anayasal güvence altına alan, Milletin Meclisinin millet adına egemenliği tecelli ettirdiği, yargısı tarafsız ve bağımsız, insanları mutlu ve gelecekten umutlu, herkesin birbirinin yaşam tarzına saygı duyduğu, inançların, kimliklerin, yaşam tarzlarının ve eşit yurttaşlığın, kimliklerin, anayasal güvence altında olduğu, bir Türkiye Cumhuriyeti Rönesansı. Temelinde adalet ve hukuk devleti üzerinde yükselen, sosyal devletin tüm kurum ve kurallarıyla yurttaşların hizmetinde olduğu, laikliğin, inanç ve ibadet özgürlüğünün en temel hakların başında ve anayasanın teminatı altında olduğu, insanları, kurumları dünyada itibarlı bir Türkiye Cumhuriyeti Rönesansı bu yeni aşamanın temel hedefi.
» İhraçlar ve bu kararlara karşı yargı yolunun kapatılması eleştiriliyordu. Hükümet bu konudaki tepkileri hafifletmek ve AİHM yolunu kapatmak için OHAL Komisyonu’nu kurdu!
OHAL komisyonu bir pansuman önlemi. Çözüm amaçlı değil. Adaletsizliği zamana yayarak, ertelemeyi, tepkileri bertaraf etmeyi amaçlayan, göstermelik bir uygulama. Adalet arayışlarına karşı kurnazlık ve adaleti kandırma yolu. AİHM’ye yapılan on binlerce başvuruyu, açılan davaları düşürmek için buldukları bir formül. Beş ay komisyon üyeleri atanmadı. Yeri yurdu belli olmadı. Sayın Genel Başkan Adalet Yürüyüşü’ne başladıktan sonra, komisyon atandı. Üzerinden bir buçuk ay geçti, hâlâ çalışmaya başlamadı. İnsanları öldükten sonra mı göreve iade edecekler? Hepimiz biliriz ki, geciken adalet, adalet değildir. Hükümet bu komisyonla, AİHM’nin “tüm iç yargı yollarının tüketilmesi” şartının arkasından dolaşmış oldu. AİHM de komisyon kurulunca, “OHAL Komisyonuna başvurun, oradan çıkacak karardan sonra bana gelin” diye başvuruları işleme koymadan iade etti. Hükümetin istediği de buydu. AİHM, mağduriyete ortak oldu, yol verdi. Biz adalet arayışımızı daha da yüksek sesle sürdüreceğiz. İktidarın atadığı, iktidarın kontrolündeki bir komisyondan adalet beklemek, adaleti inkâr etmek demek.