CHP’li vekil, ‘IŞİD’ iddiasının arkasında: Adımın Dursun Çiçek olduğu gibi doğrudur

CHP’li vekil, ‘IŞİD’ iddiasının arkasında: Adımın Dursun Çiçek olduğu gibi doğrudur

CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek, IŞİD'in 3 yıl önce Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu baskını sırasında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel arasında geçtiğini iddia ettiği diyalog için sözlerin arkasında olduğunu söyledi. Çiçek, “Doğruları söylediğimiz, kumpaslara direndiğimiz için 5 yıl hapis yattık. Dolayısıyla söylediklerimiz, adımın Dursun Çiçek olduğu gibi doğrudur” dedi.  Çiçek, “Bu konuda bir mahkeme kurulursa tanık oluruz” diye konuştu.

Çiçek, 9 Şubat tarihli Genel Kurul konuşmasında, Org. Özel’in  “Musul Konsolosluğunu basacaklar. Hem itibarımız için hem de bölgesel çıkarlarımız için önemli, takviye edelim, basılmasına engel olalım" sözlerine Erdoğan’ın “Sayın komutamınım, IŞİD bize böyle bir kötülük yapmaz, siz başka işlerle uğraşın" dediğini öne sürmüştü. 

Çiçek’in 9 Şubat’ta yaptığı konuşma şöyleydi:

Günümüzde geldiğimiz teknolojide bir Rus uçağının yanlışlıkla Türk askerinin bulunduğu bir binayı bombalaması teknolojiye aykırıdır, mümkün değildir. Tabii, yaptığımız görüşmelerde, özellikle uçak krizinden sonra Rus iç kamuoyuna dönük olarak bu tür zayiatımızın, şehitlerimizin daha da artması mümkündür. NATO müttefikimiz olan ABD'yle Suriye'deki, Irak'taki sürtüşmeler de bu kayıplarımızın artmasına neden olacaktır. Bunun temeli ise yanlış yönetimdir, liyakatsiz yönetimdir. Onunla ilgili yaşadığım birkaç örneği paylaşmak istiyorum.

Dönemin Genelkurmay Başkanı ve Başbakanı arasında geçen bir diyalog. Kaynak: Genelkurmay Başkanı. Musul Konsolosluğunun basılacağı konusunda Genelkurmay Başkanlığına gelen bilgiler üzerine dönemin Genelkurmay Başkanı Başbakanına gider, der ki: "Musul Konsolosluğunu basacaklar. Hem itibarımız için hem de bölgesel çıkarlarımız için önemli, takviye edelim, basılmasına engel olalım." Dönemin başbakanı ne der biliyor musunuz? "Sayın komutamınım, IŞİD bize böyle bir kötülük yapmaz, siz başka işlerle uğraşın." der ve genelkurmay başkanı da üzüntüyle odadan çıkar. Bu bilgi gerçekleşir, Musul Konsolosluğumuz basılır, çalışanlarımız esir edilir, aynı Başbakan gelip der ki: "Bu esir edilenleri kurtaralım." Genelkurmay Başkanı da şu cevabı verir: "Sizin IŞİD'le ilişkileriniz çok iyi, siz kendi yöntemlerinizi kullanın. Aksi hâlde biz operasyon yaparız, iç içeler; bizim personel de zayiat görür. O sıkıntıyı, o olumsuzluğu bize yıkarsınız." diye yine odadan selamını çakar ayrılır.

Şimdi, devlet böyle yönetilmez. Balyoz davası, 2010'un Haziran ayı... 102 subay hakkında -çoğu üst düzey- yakalama kararı çıkarılır. Yine, dönemin Başbakanı ve Cumhurbaşkanıyla Genelkurmay Başkanı arasında geçen diyalog, Yargıtay tutanaklarında sabittir. Genelkurmay Başkanı der ki: "Bu subaylar kumpas mağdurudur, bunlar hakkında delil yoktur; dolayısıyla bu yakalama kararının kaldırılmasını istiyorum." Cumhurbaşkanı, Başbakan der ki: "Hâkim çağırıyor Sayın Genelkurmay Başkanı, göndereceksiniz." Aynı Genelkurmay Başkanı "Hayır, göndermeyeceğim, istiyorsanız beni görevden alın veya bu kararı düzelttirin." diyor. Sonuçta üst mahkeme bu kararı düzeltiyor, yakalama kararını kaldırıyor ama 11 Şubat 2011'de bu kez 170 subay, astsubay Silivri'de esir ediliyor FETÖ'nün hâkim, savcı cüppeli militanları tarafından. Hatta, o diyalogda Genelkurmay Başkanı nizamiyelere emir veriyor -polisler tabii etrafta dolaşıp yakalama kararı çıkarılan askerleri tutup rütbe almak, terfi almak peşindeler- diyor ki: "Dışarıda oturanlar orduevine gelsin, orduevindekileri çıkmasın, sizi teslim etmeyeceğim." Yani böyle devlet yönetiminden sonra Suriye'de yaşadıklarımız, verdiğimiz şehitler tabii vicdanlarımızı sızlatıyor.

 

Gizli tanık Efe var bizi Erzincan'a götüren. Ankara'ya gelip 2010'da dönemin Başbakan Yardımcısı ile Adalet Bakanıyla görüşüp gizli tanık olması için teşvik aldığını, söz aldığını şimdi itiraflarında ifade ediyor. Böyle devlet yönetilmez. Böyle yönetilirse Türkiye şehit ve gazi vermeye devam eder.