Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde büyük fırsat ve aynı zamanda da riskler olduğunu belirten CHP’nin AB temsilcisi Kader Sevinç, “AB süreci iyi yönetilirse Türkiye her alanda kazanır” dedi. Muhalefet partilerinin de müzakerelerde doğrudan rol ve sorumluluk aldığı icra kurullarına ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Sevinç, “Böylece sivil toplum ile ilişkiler kitlesel toplantı şovlarının ötesine geçecek” diye konuştu.
Türkiye’nin AB konusunda izleyeceği yol haritasını T24’e değerlendiren Kader Sevinç, ilerleme raporunun demokrasi ile ilgili alanlarda eleştiri dozunu yükselttiğini, medya özgürlüğünün rapora damgasını vurduğunu söyledi. İfade özgürlüğü alanında iki yılda ciddi bir gerileme görüldüğünü de vurgulayan Sevinç, “Son yıllarda hassas ve tartışmalı konuları ele almak mümkündü. Ancak gazeteci, yazar ve sosyal medya kullanıcılarına karşı açılan davalar ciddi bir endişe konusu. İnternet yasasında yapılan değişikilikler Avrupa standartlarının çok gerisinde ve hükümetin mahkeme kararı olmaksızın internet içeriğini engelleme yetkisini artırıyor. Türkiye’de hükümet gazetecilere özellikle de fiziksel saldırı ve tehditler başta olmak üzere her türlü göz ağına karşı çıkmalı” dedi.
AB sürecinde ilerleme ve gelecekte izlenecek yöntemle ilgili öncelikli yedi noktayı anlatan Kader Sevinç’in T24’e değerlendirmeleri şöyle:
İlk olarak hemen AB ile sosyal politika, kamu ihaleleri ve rekabet müzakere başlıkları açılmalı. Halkımızın iş güvenliği, sosyal hakları, kadın-erkek eşitliği ve de devletin içine sinmiş olan yolsuzluklarla mücadelede bu başlıklar önemli. Bu müzakere başlıkları üzerinde herhangi bir siyasi engel bulunmuyor, Türkiye’nin önkoşulları yerine getirmemesi, üzerine düşen yasal düzenlemeleri yapmaması nedeniyle açılamamaktadır.
Kamu alımları başlığında ise “Kamu İhaleleri Kanununu AB standartlarıyla uyumlulaştırmak gerekmektedir. Bu reform şeffaf ve adil bir kamu ihale isteminin oluşturulması anlamını taşıyor. Siyasi iktidarların kamu ihaleleri üzerinde siyasi gündemleri doğrultusunda tasarrufta bulunmalarını engelleyecektir. Yurttaşların, hükümetlerin devraldığı yetkiyi kamu ihalelerinin yönetiminde adil ve hesap verebilir bir sistem içinde yönetmesini öngördüğü için demokrasinin sağlıklı işlemesi için elzemdir.
Sosyal politika ve istihdam başlığı Türkiye’de sosyal devlet sisteminin standartlarının yükseltilmesi, iş sağlığı ve güvenliği koşullarının yasal güvence altına alınarak Soma ve benzeri birçok iş kazası faciasının önüne geçmek, sendikal ve sosyal hakları güvence altına almak anlamına gelmekte ve yurttaşların günlük yaşamını doğrudan etkilemektedir.
Bu üç alanda da TBMM’de yapılan kanun görüşmelerinde CHP’nin tüm uyarılarına rağmen gerekli şeffaflık, adillik, uluslararası anlaşmalar ve hesap verebilirlik ölçütleri gözetilmemiş ve bu nedenle yapılan düzenlemeler AB tarafından yeterli bulunmamıştır.
Gümrük birliğinin güncellenmesi müzakereleri de AB tam üyeliği ve TTIP’e katılım perspektifinde ilerlemeli. Bunun için Türkiye’de siyasi irade ve yurtseverliğe ihtiyaç var.
Eş zamanlı olarak iç güvenlik ve internet gibi alanlardaki tüm anti-demokratik yasalar değiştirilmeli ve yargının bağımsızlığı tesis edilmeli. Bu konuları kapsayan 23 & 24 nolu AB müzakere başlıklarının açılması olumlu katkı sağlar fakat reform sürecine dönülmeden tek başına yeterli değildir.
Türkiye vize konusunun çözümü için siyasi söylemlerle yetinmemeli ve yakaladığı fırsatı değerlendirerek hızla hedefe gitmelidir. Partizan, sonuç getirmeyecek, iç kamuoyuna yönelik eylemlerden uzaklaşılmalı. Vize konusu teknik bir mesele değil bir yurtseverlik konusudur.
Kıbrıs konusunda iyimser olmak için bu sefer yeterli sebepler olduğu görülüyor. Kıbrıs’ta taraflar arası müzakereler desteklenmeli, tarafların hızla adil bir çözüme ulaşmaları için şartlar oluşturulmalı. Süreç içinde Türkçe’nin AB üyesi Kıbrıs’ın resmi dillerinden biri olması nedeniyle resmi AB dili olarak hızla kabul edilmesi önem taşıyor. Bunun Türkiye ile ilişkilere de iletişime de önemli bir katkısı olacaktır.
AB Türkiye ve diğer katılımcı ülkelerle ilişki ve iletişimini yapılandırıp, daha etkin hale gelmeye çalışırken Türkiye yerinde saymamalı. AB müzakerelerinin yönetim modeli tüm toplum kesimlerini ve partileri kucaklayacak bir yapıda yeniden düzenlenmeli. Daha önce Türk ve Avrupa basınında gündeme getirdiğim Hırvatistan modelinde olduğu gibi, muhalefet partilerinin de müzakerelerde doğrudan rol ve sorumluluk aldığı icra kurullarına ihtiyaç var. Böylece sivil toplum ile ilişkiler kitlesel toplantı şovlarının ötesine geçecek. Sendikalar, özel sektör, akademik kurumlar, medya ve de çevreden gençliğe her alandaki sivil toplum kuruluşlarıyla partizan olmayan ve birebir ortak çalışmalar başlayacak. AB Bakanlığı da buna göre yeniden yapılandırılmalıdır. AB standartlarına uyum konusu bir toplumsal sahiplenme ve seferberlik alanına dönüşecek.
Stratejik olarak ise, AB ile ilişkiler müzakerelerin çerçevesini aşmalı. Avrupa’nın, dolayısıyla da Türkiye’nin istikbalini şekillendiren enerji, yeni teknolojiler, sosyal sistem, dünya ticareti ve eğitim alanlarındaki AB siyasetinde Türkiye yer almalı. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde büyük fırsatlar ve riskler var. AB süreci iyi yönetilirse Türkiye her alanda kazanır: Demokrasi, uluslararası siyasi güç, ekonomi ve toplumsal kalkınma. AB üyesi bir Türkiye “bölgesel güç” efsanesinin ötesinde, uluslararası alanda etkili bir ülke haline gelir. Türkiye için “güç” kavramının açılımı demokratik, eğitimli ve yaratıcı bir toplum olabilmektir. AB süreci bu doğrultuda nasıl etkili olacak? İşte asıl soru budur.
CHP’nin AB temsilcisi Kader Sevinç’in kısa bir süre önce açıklanan AB İlerleme Raporunda nelerin yer aldığına T24 için yaptığı özet şöyle.
1- İlerleme raporlarının yapısı değişti: Yıllık AB ilerleme raporlarında aday ülkenin o yıl içinde AB uyum sürecinde ne ölçüde ilerlediği değerlendirilmeye çalışılıyor. Avrupa Komisyonu bu yıl yeni bir girişim başlatarak yıllık ilerleme raporlarının yapısını değiştirdi. Siyasetin gölgesinde kalmış olsa da raporun uzun, okunması zor bir yapıdan kurtularak daha fazla önceliklere ve ilerlemeye odaklı olacağı, katılım sürecindeki ülkelerin çeşitli alanlardaki ilerlemelerini karşılaştırma imkanı tanıyan, ilgili alanlarda üyelik için ne kadar hazır olduklarını gösteren bir çeşit karne yapısına geçirilmeye çalışıldığı görülüyor. Öncelikler hukuk devleti ve temel haklar, ekonomik kalkınma, kamu yönetimi reformu ve üç müktesebat alanı (devlet ihaleleleri, istatistik ve finansal kontrol) olarak belirlenmiş. Kuşkusuz bu konu başlıklarının seçilmesi tesadüf değil. AB Komisyonu önümüzdeki dönemde daha fazla AB müktesebatındaki konulara odaklı, somut bir takvim öngörüyor. Bu değerli bir gelişme fakat tek başına yetersiz, eylemlerle güçlendirilmesi şart. AB’nin hem Ankara’daki delegasyonu hem de bilgi büroları ve sivil toplumu da kapsayan demokratik aktörlerle ortak gündem çalışmalarını güçlendirmesi gerekiyor.
2- AB ilerleme raporu demokrasi ile ilgili alanlarda eleştiri dozunu yükseltti, medya özgürlüğü rapora damgasını vurdu: Medya üzerindeki artan baskı endişe konusu oldu. Seçim döneminde medya özgürlüğü ciddi bir endişe konusu olmayı sürdürdü. Öncelikle yüzde 10'luk seçim barajı olmak üzere seçimlere yönelik düzenlemelerdeki eksiklikler giderilmeli. Türk yargı sisteminde bağımsızlık, duruşmaların kalitesi, gözaltı süreleri, insan hakları gibi konularda 2014 başından bu yana bu alanda hiçbir ilerleme görülmedi. Yargı bağımsızlığı ve güçler ayrılığına saygı yargıçlar ve savcılar eliyle zarar gördü. Yargıçlar ve savcılar büyük bir siyasi baskı altında kaldı. Türkiye gelecek yıl yargının bağımsız ve tarafsız bir biçimde görevini yapabilmesi için gereken siyasi ve yasal ortamı sağlamalı. İfade özgürlüğü alanında iki yılda ciddi bir gerileme görüldü. Son yıllarda hassas ve tartışmalı konuları ele almak mümkündü ancak gazeteci, yazar ve sosyal medya kullanıcılarına karşı açılan davalar ciddi bir endişe konusu. İnternet yasasında yapılan değişikilikler Avrupa standartlarının çok gerisinde ve hükümetin mahkeme kararı olmaksızın internet içeriğini engelleme yetkisini artırıyor. Türkiye’de hükümet gazetecilere özellikle de fiziksel saldırı ve tehditler başta olmak üzere her türlü göz dağına karşı çıkmalı.
3- Yolsuzluklarla mücadelede ilerleme sağlanmadı: Türkiye yolsuzlukla mücadelede son yılda hiçbir ilerleme sağlamadı. Yolsuzluk algısı ülkede yaygın. Önemli yolsuzluk davalarında soruşturma ve kovuşturmada hükümetin etkisine olanak sağlayan yasal ve kurumsal çerçeve büyük endişe kaynağı. Türkiye bağımsız bir yolsuzlukla mücadele kurumuna sahip değil. Gelecek yıl büyük yolsuzluk davalarında polis ve savcılığın bağımsızlığı güçlendirilmeli. Yolsuzluk suçlarına caydırıcı yaptırımlar getirmeli ve etkin bir biçimde uygulamalı.
4- Kürt meselesinin çözümünde ilerleme sağlanmadı, barış süreci durdu: Barış süreci PKK'nın şiddete başvurması ve hükümetin buna güçlü bir şekilde yanıt vermesinin ardından Temmuz ayında bütünüyle durdu. Türk ordusu Irak ve Türkiye'de, AB'nin terör örgütleri listesinde yer alan PKK'ya karşı hava saldırıları düzenledi. Temmuz-Eylül arasında 20'si çocuk onlarca sivil ve 120 güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. Güvenlik güçleri tarafından işlendiği ileri sürülen ciddi insan hakları ihlallerine yönelik bilgiler var. Cizre'de 9 günlük sokağa çıkma yasağında 20'den fazla sivilin öldüğü yönünde haberler görüldü. Kürt barış sürecinin yeniden başlaması zorunlu. Bu çok fazla insanın hayatını alan bu çatışmanın çözülmesi için en iyi fırsat olmayı sürdürüyor. Yeni hükümet demokratikleşme ve uzlaşma konularında ilerlemeye öncelik vermeli.
5- Türkiye mülteci krizinde iyi bir rol üstlendi fakat mültecilerin yasal konumu açısından sorunlar sürüyor: Türkiye Suriyeli göçmenlere sığınma konusunda ciddi çabalar sarf etti. Türkiye 2 milyonu Suriyeli olmak üzere 2.2 milyonla dünyadaki en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapıyor. Bunun ülkeye maliyeti 6.7 milyar euro. Suriyeliler geçici koruma altındalar ancak Türkiye göçmenlerin istihdam piyasasına girebilmesi için düzenlemeler getirmeli. Yabancıların Türkiye'de oturma izni ve sağlık hizmeti almaları zor.
6- Türk ekonomisi kırılganlığını koruyor, büyüme ortalama düzeyde oldu: Türk ekonomisi işleyen bir piyasa ekonomisi olarak kabul edilebilir. Bir yılda ekonomik büyüme ortalama oldu. Makrekonomik dengesizlikleri gidermek için hiç bir ilerleme sağlanmadı. Dış ticari açık nedeniyle Türk ekonomisi mali belirsizliklere ve küresel risk değişimlerine karşı kırılganlığını sürdürdü.
7- İlerleme Raporu’nda CHP İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun Türkiye’nin “ilk Roman milletvekili” olmasına referans: İlerleme Raporu’nda Romanlar konusunda bir bilgi notu hazırlayan Purçu, notunda şöyle diyor “2015 İlerleme Raporu’nda Romanlara 14 yerde değinilmiştir. Romanların yurttaş olarak eşitlik ilkesinin tam olarak hayata geçmesine hala ihtiyaç duyulmaktadır. İlerleme raporunda CHP’nin bir romanı milletvekili yapması, romanlar bakımından tek olumlu yan olarak ortaya çıkmıştır. CHP sözde değil özde roman politikasını oluşturmuş ve aşama aşama uygulamaya geçmiştir.”