CHP İstanbul Milletvekili, eski müftü İhsan Özkes, “Bizim CHP'liler bir ara iktidarı 'Sadaka toplumu oluşturuyor' diye eleştiriyorlardı. Bunu yanlış buluyordum. Genel Başkanımıza söyledim. Dedim ki: 'Sadaka Allah'ın emridir. Her Müslüman zengin sadaka vermek ister, fakirse sadaka almak ister. Bizim böyle bir ifadeyi dillendirmemiz doğru değil'. Genel Başkanımıza bunu söyledim. O da bana 'Bunun yerine konabilecek bir ifade var mı' diye sordu. Ben de var dedim. Kuran'da 'minnet' geçer. Bunu önerdim. Pek kullanılmadı minnet ama sadaka ifadesi üzerinden iktidar eleştirisi bırakıldı” dedi.
Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan’a konuşan Özkes, “Bizim partinin bir seçim şarkısı var. Şöyle deniliyor şarkıda: 'Bir ıslık da sen çal...' Yine Genel Başkanımıza şikâyette bulundum. Dedim ki 'Sayın Genel Başkanım, bizim Anadolu'da ıslık çalmayı pek hoş karşılamazlar. Şeytanları çağırmak gibi anlarlar.' Genel Başkanımız 'Vallaha doğru. Benim annem de öyle derdi' diye karşılık verdi. O seçim şarkısı da artık çalınmıyor” diye konuştu.
Ahmet Hakan’ın Hürriyet gazetesinde yayımlanan “Çarşamba Sohbetleri”nde röportajı şöyle:
AK Partili milletvekilleri size Meclis'te "Bel'am" dediler. Nedir bu "Bel'am"?
Hz. Musa döneminde "Bel'amu Baura" denilen bir din adamı varmış. Bu adam Hz. Musa'nın yanında değil de Firavun'un yanında yer almış. Yahudilik dinini eğip bükerek Firavun'a uyarlamaya çalışmış. Dini literatürde iktidarların, gücün, sultanların, kralların, padişahların yanında yer alan, dini onların amaçlarına göre yorumlayan tiplere "Bel'am" denir.
Size "Bel'am" denildiğinde çok sinirlendiniz. Neden?
Ben bugünkü iktidara yaranmak için dini eğip bükenleri gördüğümde benim de aklıma "Bel'am" tipi geliyordu. Fakat ağır olur düşüncesiyle nezaketen bunu dillendirmedim. Ama onlar bana "Bel'am" diyebildiler. Düşünün: Ben muhalefet milletvekiliyim. Allah'ın dinini iktidara, güce göre uyarlama şablonu bana uymuyor ki... Ama madem onlar nezaketle hareket etmiyorlar, o zaman bana da "Bel'am" konusunu dillendirme hakkı doğmuş oldu.
Artık "Bel'am" konusunu siz mi açacaksınız?
Hırsıza hırsız demenin, yolsuza yolsuz demenin, israfa israf demenin, harama haram demenin zorlaştığı bir dönemdeyiz. Rüşvete helal kılıfı uyduruluyor. Bu din adına yapılıyor. "Bel'am" şablonu buna uymuyorsa neye uyacak? Diyanet İşleri Başkanı "Hırsızlık kötüdür ama maneviyatı çalmak daha kötüdür" dedi. Maneviyat nedir? Kişinin iç dünyasıdır, moralidir. Yani kişinin moralini bozmak, maneviyat çalmak anlamına geliyor. Fetvaya bakın! Moral bozmak, hırsızlık yapmaktan daha kötüymüş. İslam'ın kesinlikle yasakladığı hırsızlığı meşru gösteren bir fetvadır bu. Koca Diyanet İşleri Başkanı, Cemaat'ten yana değil de iktidardan yana olduğunu belli etmek için böyle bir fetva vermeseydi, başka bir şey söyleseydi keşke.
Türkçe ezan konusunda ne düşünüyorsunuz?
Türkçe ezan olmaz.
Olmaz diyorsunuz ama Atatürk bunu uygulamış.
Bu konu üzerinde düşünüyorum. Atatürk bu uygulamayı yaparken devrin uleması neden Atatürk'le görüşmemiş? Bu durumu neden izah etmediler? Atatürk'e şirin görünmek adına mı bunu yapmadılar?
Ulemaya sorulmamıştır belki.
Olur mu? Atatürk ulemaya soruyor. Ben "Atatürk ve Din" diye bir kitap yazdım. İnanın Atatürk gittiği her yerde hoca arıyor. Konuşmak için. Hocalarla sohbet etmek için hep fırsat kolluyor. Atatürk'ün o devrin ulemasına imkân verdiği kanaatindeyim. Türkçe ezan konusunda bu imkân neden kullanılmadı, bilemiyorum.
Bu iktidar insanımızı dinden soğutuyor
İhsan Özkes'e göre AK Parti iktidarı, milleti dinden imandan soğutuyor.
Nasıl mı?
İşte Özkes'in anlattıkları:
- "Bizim içimizden de hırsız çıkabilir" deseler... "Bizim arkadaşlarımız da şeytana uyabilir" deseler... Mesele kalmayacak.
- Hata yaptıklarını, insan olduklarını söyleseler, mesele kalmayacak.
- Ama hayır, demiyorlar.
- Adam "Bakara/makara" diyerek Kuran'la alay ediyor, üstünü kapatmaya çalışıyorlar.
- Adam "Allah'ın bütün vasıflarını üstüne toplamıştır" diyor Tayyip Bey için... Üstünü kapatmaya çalışıyorlar.
- "Başbakan'a dokunmak ibadettir" deniyor. Bir kişi çıkıp da "Bu yanlıştır" demiyor.
- Bunlar din-iman adına cami-kuran siyaseti yapınca... Dini-imanı tam bilmeyen kişiler "Din buysa ben yokum arkadaş" diyor.
- Çok tehlikeli bu... Dinden imandan soğutuyorlar insanı...
- AKP'nin dini önceleyen siyaset yapmasının en büyük tehlikesi bu...
- Aslında benim için mesele AKP'nin dini öncelemesi değil... Mesele hem dini önceliyor gibi görünüp hem de içlerinden yanlış yapanları dini argümanlarla korumaya çalışmaları.
CHP'liler sizi kabullendiler mi?
Bütün samimiyetimle söylüyorum, ben hayatımda en çok saygıyı ve sevgiyi CHP'de gördüm.
Yaşar Nuri Hoca CHP'de pek tutunamadı... Ayrılırken de CHP'de kendisine pek de iyi davranılmadığını söyledi.
Ben bütün milletvekillerini adları, soyadlarıyla bilirim. Hepsiyle muhabbet ederim, hepsiyle çay içmişliğim vardır, muhabbetim vardır. Yaşar Nuri Hoca daha çok Avrupa seyahatlerine ağırlık vermiş. Bir kaynaşma olmamış. Bir de şöyle bir durum var: Ben milletvekili seçilmeden önce parti meclisi üyesiydim. Yani partinin mutfağında bulunarak daha fazla kaynaşma imkânı elde ettim.
Din eğitimine ağırlık veriyor iktidar. Okullara siyer dersi koyuyor. Bir emekli müftü olarak bundan hoşnut musunuz?
Aleviler var, azınlıklar var. İktidarın onların haklarına saygı göstermemesi doğru değil. Seçmeli olmalı din dersleri.
O ayrı bir konu. Ama din eğitimi alanında sağlanan gelişmeye ne diyorsunuz?
Bakın Ahmet Bey, ben 2003 yılında müftülükten emekli olduktan sonra bir özel okulda bir süre din ve ahlak kültürü dersleri verdim. Ben o zaman siyer de okuttum o özel okulda, Arapça sureler de... Şimdi sokaktaki vatandaş sanıyor ki "Önceden hiçbir şey yoktu, bu adamlar geldi, hepsini bunlar yaptı". Yok böyle bir şey... Her şey vardı bu ülkede. İmam hatipler vardı. Sadece bu kadar istismarı yoktu.
Ama imam hatiplerin önü kesiliyordu, üniversiteye girişlerinde zorluk vardı.
Sadece imam hatiplerin değil meslek liselilerin de önü kesiliyordu. Ama bunları yapan biz değiliz ki. O zaman CHP iktidarda değil ki.
Ama CHP destekledi bu uygulamayı.
Olabilir.
Ama CHP'nin uygulaması değil o... Şimdi ne olursa olsun her şeyi CHP'ye fatura ediyorlar. Yanlış bu.
Üsküdar'da belediye başkanlığına aday oldunuz, başarılı bir sonuç aldınız. Buradaki faktör neydi? İhsan Özkes faktörü mü?
Evet. Ben Üsküdar'da yedi sene müftülük yaptım. AKP'liler tanır beni. Hepsiyle oturmuş kalkmışım, namaz kılmışım, mevlitlerde bulunmuşum, taziyelerde bulunmuşum. Tarikatların, cemaatlerin etkinliklerine müftü olarak gitmişim. Beni CHP'liler 2002 yılından beri tanıyor ama AKP'liler çok daha öncesinden tanıyorlar. Sadece AKP'liler değil... BBP'liler, MHP'liler, ANAP'lılar... Hepsi tanıyor.
Severler mi sizi?
Hepsi sever. En fanatik AKP'li bile beni görünce "Oooo hocam" der.
Bunların mı etkisi oldu Üsküdar'da?
Benim seçilmem halinde kendilerine yakın olacağımı biliyorlardı. AKP'ye oy verenler bile "Aslında sen seçilsen seninle daha rahat konuşurum" diyorlardı. Neticede ben Üsküdar'ı aldım. En az 10 bin oy fazlasıyla... Neticede vermediler.
Şişli Belediyesi'nde ihtilaflar var... Bir tarafta Belediye Başkanı Hayri İnönü... Diğer tarafta Mustafa Sarıgül ve oğlu... Bu sorunu çözmek için Kemal Kılıçdaroğlu sizi arabulucu tayin etmiş... Doğru mu bu?
Adına arabuluculuk denir mi, bilemiyorum. Ama görüşme yapmam üzere Genel Başkan'ın ricası oldu.
Ne yapıyorsunuz? Göreviniz ne?
Biz bir aileyiz. Aileler içinde de sorunlar olur. Böyle bir görüşmemiz oldu, hepsi bu.
Peki sorun ne?
Aslında ortada sorun pek yok. Oturup konuştuğumuzda ortada sorun olmadığını görüyorum. Başkan'la da, Başkan Yardımcısı'yla da görüştüm. Hem ayrı ayrı hem birlikte... Kayda değer bir şey yok. Mustafa Sarıgül'le de görüştüm. O da yapıcı bir yaklaşım içinde.
- Çorumluyum. Çorum'un bir köyünden...
- Babam ameleydi.
- Sekiz çocuğu vardı babamın... Yedisi kız, bir erkek.
- Babam tek oğlunu, yani beni imam hatipte okutmak istiyordu.
- Sırf bunun için, ben ilkokulu bitirmek üzereyken... Babam bütün aileyi toplayıp Ankara'ya göç etti.
- Ankara'da bir gecekondu mahallesine yerleştik. Kış günleri otobüslerin gelmediği fakir bir mahalle...
- O zaman Ankara'da tek bir imam hatip vardı. Ben o gecekondu mahallesinden okuluma yürüyerek gidip gelirdim.
- Babam Demokrat Parti'nin devamı olan partilere oy verirdi.
- İmam hatipte o zamanlar üç grup vardı: Ülkücüler, Milli Mücadeleciler ve Erbakancılar... Benim üçüyle de temasım vardı.
- Okulu bitirince Alaca'da imam oldum.
- İmamlık yaptığım dönemde rahmetli Erbakan'a kendimi daha yakın hissediyordum.
- İlahiyatta okudum.
- Haseki'de eğitim gördüm.
- Mısır'a gittim, orada eğitim gördüm.
- Müftülük, vaizlik yaptım.
- Kemal Kılıçdaroğlu'nun kazandığı Kurultay'dan hemen sonra Kılıçdaroğlu'nun talebiyle CHP'ye girdim.
- Önce parti meclisi üyesi, daha sonra da milletvekili seçildim.
- Beş çocuğum var. Beşi de imam hatip mezunu.
- Çocuklarımın üçü erkek, ikisi kız.
- Erkek çocuklarımın isimleri: Yusuf İhsan, Muhammet İhsan ve Ali İhsan... Bu arada söyleyeyim: Babamın adı da İhsan.
- Kızlarımın isimleri: Ayşe Nur ve Sena Nur... Bu arada söyleyeyim: Eşimin adı da Melek Nur...
- Yani erkeklerin İhsan'ı benden, kızların Nur'u da hanımdan...
- Kızlarımın ikisi de başörtülü.
Sadaka" meselesi: İhsan Özkes anlatıyor: "Bizim CHP'liler bir ara iktidarı 'Sadaka toplumu oluşturuyor' diye eleştiriyorlardı. Bunu yanlış buluyordum. Genel Başkanımıza söyledim. Dedim ki: 'Sadaka Allah'ın emridir. Her Müslüman zengin sadaka vermek ister, fakirse sadaka almak ister. Bizim böyle bir ifadeyi dillendirmemiz doğru değil'. Genel Başkanımıza bunu söyledim. O da bana 'Bunun yerine konabilecek bir ifade var mı' diye sordu. Ben de var dedim. Kuran'da 'minnet' geçer. Bunu önerdim. Pek kullanılmadı minnet ama sadaka ifadesi üzerinden iktidar eleştirisi bırakıldı."
"Islık" meselesi: İhsan Özkes anlatıyor: "Bizim partinin bir seçim şarkısı var. Şöyle deniliyor şarkıda: 'Bir ıslık da sen çal...' Yine Genel Başkanımıza şikâyette bulundum. Dedim ki 'Sayın Genel Başkanım, bizim Anadolu'da ıslık çalmayı pek hoş karşılamazlar. Şeytanları çağırmak gibi anlarlar.' Genel Başkanımız 'Vallaha doğru. Benim annem de öyle derdi' diye karşılık verdi. O seçim şarkısı da artık çalınmıyor."