T24 - Başbakan Yardımcısı Çiçek, "Dil tartışmalarında sorumsuzca özgürlük anlayışı içinde iş nereye giderse gitsin, ne olursa olsun denirse bu ülkeye zarar verir. Dil, ayrışma değil anlaşma vasıtasıdır" dedi. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, iki dil ve özerklik taleplerinin tartışıldığı bir ortamda önemli açıklamalarda bulundu. Sabah gazetesinde yayımlanan haber şöyle: Resmi dilin 1876'dan beri Türkçe olduğunu hatırlatan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) kararlarının da resmi dili münhasır devlet yetkisi olarak teminat altına aldığını belirten Çiçek, "İlk defa devlet kuruluyormuşçasına bu talepler dile getiriliyor" dedi. Çiçek şu mesajları verdi: TOPLUMUN SİNİR UÇLARINA BASILIYOR: Terör örgütünün siyasi uzantılarından, seçimlerin de yaklaşmış olması dikkate alınarak bir kısım hassas konuları gündeme getirmesi istendi. İki dil konusu böyle tartışmaya açıldı. Önümüzdeki günlerde başka konular da gelebilir. Bu çevreler açısından konuların etnik temelde tartışılması ve gerginlik doğması siyaseten sonuç alınmasını sağlıyor. Böylece toplumun sinir uçlarına basan, dikiş noktalarına jilet atan konular gündeme geliyor. DEVLET İLK DEFA KURULMUYOR: Türkiye, her konuyu tartışacak ancak bazı hususlara dikkat edilmesi gerekiyor. Bunlardan birisi dil konusudur. Sanki Türkiye Cumhuriyeti devleti yok. Türkiye Cumhuriyeti öncesi bu toplumun öncesi yok, ilk defa devlet kuruluyormuşçasına bu talepler dile getiriliyor. Türkiye'de Anayasa hareketi 1876'da başladı. 1876-2010 dönemine bir bakalım. Devletin resmi dili Türkçe olduğu, devlette istihdam için Türkçe bilmenin şart olduğu belirtiliyor. TÜRKİYE CUMHURİYETİ ŞİRKET DEĞİL: Birileri olaya şirket mantığı ile bakıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir şirket değildir. Yarı hissesi falancalara bir kısım hissesi filancalara ait değildir. 'Biz ortağız, falanca ortağın neyi varsa ben de onu isterim' yaklaşımı devlet felsefesinde yoktur. ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRI: Türkiye bazı konularda dengeyi kuramıyor. Özgürlük-güvenlik, devlet-fert, özgürlük-sorumluluk dengesi gibi. Özgürlükler sorumsuzca kullanılamaz. Özgürlüğün de bir sınırı vardır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde ve Anayasamızda bu sınır belirtilmiştir. Dil tartışmalarında, 'iş nereye giderse gitsin, ne olursa olsun' denirse bu, ülkeye zarar verir. Dil bir ayrışma değil anlaşma vasıtasıdır. HÜKÜMETİN AMENTÜSÜ: Bizim siyasi amentümüz Başbakanın ağzından ifade edildi. Başbakan'ın 2005 Diyarbakır konuşması ortada: "Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet ve resmi dil Türkçe." Siyaseti bu çerçevede yaparız. 73 milyon insanın mutabakatı budur ve biz mutabakatın arkasındayız. Anayasal vatandaşlık üst kimliği altında herkes varlığını sürdürür. Biz, üzerine yemin ettiğimiz ortak paydayı hatırlatıyoruz. KÜRTÇE SU FATURASI OLMAZ: Bizde konu anlık bir olaya bakılarak tartışılıyor. Bezirgan bir anlayışla ne koparırsak kardır diye görülüyor. Bu durumda bir belediye Kürtçe su faturası bastıramaz, ancak çarşıda pazarda Türkçe- Kürtçe etiket olabilir. Talep yukarı çekilince esas olması gereken de alerji oluşuyor. Tereddütler beraberinde geliyor. ÖRGÜT PARTİ KAPATILSIN İSTER: Siyasi partilerin kapatılmasına ilke olarak karşı olduklarını kaydeden Çiçek, şu tespiti paylaştı: "Belli dönemlerde terör örgütü siyasi uzantısı olan partilerin kapatılmasını istiyor. Böylece propagandaya malzeme hazırlıyor. Silah bırakmamız isteniyor, peki biz nasıl siyaset yapacağız diyor. Sonra ülkeye kamyon kamyon patlayıcı sokuyor, C-4'lü özgürlük, bombalı demokrasi nerede var. Tren yoluna değil, demokrasiye bomba konuluyor. KALE ARKASI SEYİRCİLERİ: Bu konu AK Parti ile belli gruplar arasında tartışmaya dönüşmüş gibi. Bu konuda kimse ses vermiyor, kale arkasından seyirci gibi bakıyor, cari açığı konuşanlar iki dil konusunda konuşmuyor. Üniversiteler başka konularda bildiri yayınlardı, şimdi konuşması gereken zamanda konuşmuyor.