Erzincan Cumhuriyet Başsavcıyken yürüttüğü "cemaat soruşturması" nedeniyle makamında gözaltına alınarak tutuklanan İlhan Cihaner, emniyete yönelik “paralel yapı” operasyonu hakkında gözaltına alınanların yakınlarının “haram yemedik” şeklindeki açıklamaları için, “Bu ‘haram yememeyi’ bir algı operasyonuna dönüştüren hakim/savcılar, hukukçular, gazeteciler bize, daha önce gözaltılarını alkışladıkları ve pek hukuki buldukları Ahmet Şık'ın, Merdan Yanardağ'ın, Selçuk Kozağaçlı'nın, Büşra Ersanlı'nın ya da Engin Alan'ın yediği haramları göstersinler hele!” dedi.
CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in Birgün’de “Haram yemedik!” başlığıyla yayımlanan (26 Temmuz 2014) yazısı şöyle:
Temas ettiği çok alan olduğu için, hacimli birçok yazıya konu edilmesi gereken bir konuda yazacağım.
Temas ettiği çok alan olduğu için, hacimli birçok yazıya konu edilmesi gereken bir konuda yazacağım. İstanbul Başsavcılığının açıklamasına göre gözaltına alınan polisler iki nedenle soruşturuluyor; 1- “Sözde Selam/Tevhid soruşturması” yaparken “casusluk” yaptıkları iddiaları 2- Bazı yurttaşları sahte belgelerle “özel” amaçlı olarak dinledikleri iddiaları.
Öncelikle bu soruşturma yargı ve kamuda örgütlenen “Fethullahçı yapılanmaya” yönelik etkin bir soruşturma değil. Adil ve etkin soruşturmaya dönüşür mü, emin değilim. Hemen başlangıçta bir kaç tespitte bulunmakta fayda var.
Ceza yargılamasının şüpheliler için getirilmiş güvencelerinden, suçlama ile karşı karşıya kalan her kim olursa olsun faydalanmalıdır. Bu kişilerin daha önceden hukuksuz davranmış olamaları, bu haklardan yoksun bırakılmalarını gerektirmez. Ancak, ÇHD'li Avukatlara gözaltında yaptıkları zulümü, medyayı yönlendirmek için “11 çelik kapı” yalanını, “sözde KCK soruşturmasında” şüphelileri plastik kelepçelerle sıraya dizip bir de fotoğraf çekip servis etmelerini, daha sorgu başlamadan tutuklananların listesinin ilan edilmesi gibi uygulamaları da hatırlatmalıyız.
Tekrar vurgulamakta fayda var yapılan hukuksuz uygulamaları haklılaştırmak için, ya da artık çok anlamsız kaçan “hukuk herkese lazımdır” tekerlemesini tekrar etmek için değil bu hatırlatma. Bu güne kadar yaşananları iyi anlamak için hatırlatmalıyız. Özellikle şu “haram yemedim” meselesi önemli. Şüphelilerin yakınlarının bu yönlü açıklamaları saygıyla karşılanmalıdır. Ama bu “haram yememeyi” bir algı operasyonuna dönüştüren hakim/savcılar, hukukçular, gazeteciler bize, daha önce gözaltılarını alkışladıkları ve pek hukuki buldukları Ahmet Şık'ın, Merdan Yanardağ'ın, Selçuk Kozağaçlı'nın, Büşra Ersanlı'nın ya da Engin Alan'ın yediği haramları göstersinler hele! Tek kriter haram yemek mi? Kaldı ki “haram” demişken, Tuskon ihaleleri, arazi tahsisleri, “altın ağalığı” meselelerine de bir açıklama getirseler iyi olur. İnsanların özgürlüklerini hatta yaşamlarını çalmayı haram olarak görmüyorsanız diyecek sözümüz yok!
Bu haram meselesini şu algıyı yerleştirmek için yapıyorlar; “biz iktidarın hırsızlıklarını açığa çıkarmaya çalışan namuslu, haram yemez, cesur yiğit insanlardık”. İktidarın yolsuzluklarını açığa çıkarınca bizi gözaltına aldılar.
Hükümet tarafı ise “bunlar hukuksuz bir şekilde sizin telefonlarınızı dinleyen, İsrail'e casusluk yapan vatan hainleri” algısını oluşturmaya çalışıyor.
Eğer olan bitene doğru yerden müdahale etmez isek, bir taraf, hukuk sisteminin üzerindeki, “Fethullahçıların egemen olduğu bir çete” gölgesiyle devam etmesinde hiçbir sakınca görmeyecek, diğer taraf ise, ortalığa dökülen yolsuzluk iddialarının darbe girişimi olduğu ve kandırıldıkları iddiasına inanmamızı sağlayacak. Oysa biliyoruz ki kavga edenler suç ortakları. Bir örnek: Konuşmalarımızın mahremiyetini pek önemseyen Başbakan, Mehmet Altan'ı “Pastör ve Quaranddin FATIMİ” kod adıyla dinleyen kamu görevlilerine soruşturma izni vermemişti. Şimdi sabah akşam binlerce kişi dinlendi diyenlerden pek eleştiren de olamamıştı.
Onurkan Avcı ile yaptığımız röportajdan uzun bir alıntıyla bitireyim yazımı. Bu röportajın gösterdiği resime, Başbakanın, “kandırıldım” ve “ne istediler de vermedik” itirafı ve artık hiçbir perdenin gizleyemeyeceği yolsuzlukları siz ekleyin:
Siz son olarak Fethullah Gülen hareketini soruşturuyordunuz? Artık savcı olmadığınız için rahatça sorabilirim; nasıl bakıyorsunuz ‘cemaat’e?
Fethullah Gülen grubuyla ilgili olarak Türkiye’nin şu sorunu çözmesi lazım. Bunlar kim, ne, ne yapıyorlar? Yani bu sorun çözülmeden, büyük resme bakıp; bunlar sadece dinin belli bir yorumunu yaşayan gönüllüler hareketi mi? Yani kişisel özgürlükler çerçevesinde değerlendirilecek bir hareket mi? MİT müsteşarlarına kadar bir çok insanın söylediği gibi kamuda kadrolaşan, inanılmaz bir paraya hükmeden, nihai amaçları bu ülkenin yönetimine ve işleyişine tamamen hakim olmak olan, her türlü suçu işleyebilecek, hiçbir ahlaki/ hukuki sınır tanımadan o alt yapıyı hazırlamaya çalışan bir suç çetesi mi? Bu yönde çok ciddi iddialar ve bu iddiaları destekleyen çok fazla delil olmasına rağmen bununla ilgili hala derli toplu soruşturma yapılmaması zaten büyük resmi tam olarak ortaya koyuyor.
Neden böyle bir soruşturma yok? Bugün bir savcı çıkıp kaldığınız yerden devam etse…
Daha önce Ankara’da sadece Gülen ile ilgili açılan ve yanlış bir şekilde hareketin kendisinin aklandığı şeklinde yorumlanan soruşturma hariç -ki o soruşturmada öyle bir durum yok- tek soruşturma açan bendim ve olanlar ortada. Ancak hükümet dahil belli güç odaklarının hoşuna gitmeyecek soruşturmalara resen girişecek savcılar cezalandırılıyor. Bundan sonra böyle bir savcı çıkar mı bilmiyorum ama sanmıyorum. Türkiye’de örgütlü biçimde kamu dinleniyor, kadrolaşılıyor, medya manipüle ediliyor ancak Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı bu konuda hiçbir şey yapmıyor. Hatta bu konuda şikayet ettiğiniz kişiler ödüllendiriliyor. Terfi ettiriliyor, görevlerine iade ettiriliyor. Şu süreçte her hangi bir savcının bir soruşturma başlatması gerçekçi değil. Her şeyden önce medyasına kadar bu gruba mensup olanlar eğer gerçekten sadece gönüllüler birliğiyse bıraksınlar insanlar soruştursun. Niye aleyhe bir işlem başlatanlar, iddia öne sürenler itibarsızlaştırılıyor. Yani azıcık ahlak varsa bunu yaparlarda ama bakıyorsunuz küçücük bir iddiaya bile tahammül etmeyerek, o insanla ilgili ailesinden tutun geçmişine kadar bir çok iftira ve kurgu düzenleniyor..
Dinlemeler de birkaç yıldır gündemin en hararetli konularından. O dinlemelerin sızdırılmasına daha sonra girelim ama TİB Başkanı bile ‘yasal dinleme yok’ demişti. O zaman nasıl bir dinleme var?
Şunu kabul etmemiz lazım ki: karşımızda çok ciddi bir çete var ve bu çetenin kamuda, çok yüksek yerlerde destekçileri ve mensupları var. Yani bu ülkenin yüksek yargıçlarını çalışma ofislerinde dinliyorlar. Bu dehşet bir şey. Yargıtay ve Danıştay’ın bunlar açıklığa kavuşturuluncaya kadar derhal yargılamaları bırakmaları gerekir. Orada çok büyük mali dosyalar inceleniyor, çok büyük çetelere dair dosyalar inceleniyor. Bunlardan bir saat önce haberdar olmak bile o dinlemeleri yapanlar elinde inanılmaz bir güç oluşturur. Akla gelmeyecek sonuçları doğurabilir ama buna rağmen sanki böyle bir şey yok gibi davranılıyor.
Hele hele siyasi iktidarın gündeminde böyle bir şey hiç yok.
... Peki bir ülkede yüksek yargıçları, generalleri kim dinler, hangi güç dinler? Bunları kim arşivler ve gündeme göre kim servis eder? Ya çok büyük bir yabancı servis operasyonuyla karşı karşıya bu ülke, ya da kendi istihbaratından daha güçlü müthiş bir düşmanla karşı karşıya. Ama bu suç oluşumu siyasi iktidarın umurunda değil. Bu kabul edilebilir bir şey değil. (Birgün, 18.04.2011)